22 Şubat 2020 Cumartesi

Hindistan’da başkent Yeni Delhi seçimleri: Kejriwal’in zaferi ve BJP’nin ayrıştırıcı politikalar / Elections in New Delhi: Victory of Kejriwal and divisive policies of BJP


Mehmet Özay                                                                                                                         22.02.2020

foto: ndtv.com
Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi yönetimini belirleyen ve 11 Şubat’ta yapılan seçim, yine Arvind Kejriwal’in zaferiyle sonuçlandı.

2015 yılından bu yana başkenti yöneten Kejriwal’in ve başında bulunduğu Aam Adami Partisi için bu seçim siyasi zafer anlamı taşırken, federal hükümeti elinde bulunduran BJP içinse bir hezimet anlamı taşıyor.

BJP’nin başkent seçimlerini kaybetmesi, 2018’den itibaren yapılan eyalet seçimlerinde beş eyalet yönetimi kaybetmesinin ardından oldukça önemli bir sürece işaret ediyor.

Ülkenin köklü siyasi hareketi Kongre Partisi’nin ise başkent seçimlerinde bir tek vekil dahi çıkaramamış olması, bu partinin ulusal siyasette henüz kendine yeniden yer açabilecek bir düzeye ulaşmadığının göstergesi kabul edilebilir.

Özellikle, 1998-2013 yılları arasında üç dönem başkenti yöneten Kongre Partisi’nin bugün başkent meclisinde vekilinin olmaması, son derece çarpıcı bir siyasi gerçekliğe işaret ediyor.

Aam Adami Partisi başkent meclisinde 70 vekilin 62’isini alırken, BJP sadece 8 vekillik kazanabildi. Ancak bu seçim, iki parti arasındaki siyasi rekabetin ötesinde anlam taşımasıyla da önem arz ediyor.

Aşırı-Hindu milliyetçiliğine cevap

Başkent yönetimi elinde bulunduran ve Aam Adami Partisi başkanlığını yürüttüğü gibi bu parti ile özdeşleyen Kejriwal’in zaferi, BJP’nin son dönemde aşırı-sağcı Hindu milliyetçiliği söylemleri ile çelişen bir siyasi bağlamın ortaya çıktığına işaret ediyor.

Öyle ki, Aralık ayında ulusal hükümet başbakanı Narendna Modi tarafından vatandaşlık yasası’nın onaylanmasının ardından, ülkenin dört bir yanında başgösteren gösteriler ve tartışmaların sürdüğü bir dönemde başkent Yeni Delhi yönetimini belirlemek amacıyla yapılan seçim, uluslararası boyuta taşınan tartışmayı bir anda farklı bir yöne kaydırdı.

Başkent yönetimini belirleyen yerel seçim, yönetim zaten elinde bulunduran ve Türkçe’ye “Sıradan Vatandaş Partisi” olarak çevrilebilecek olan Aam Adami’nin (AAM) zaferi ile sonuçlanması hiç kuşku yok ki, federal hükümetin yanı sıra, ülkede yirmiye yakın eyalette yönetimi elinde bulunduran BJP’nin ve bu partinin toplumsal kökenlerini oluşturan Ulusal Gönüllü Organizasyonu’nun (Rashtriya Swayamsevak Sangh-RSS) yürüttüğü aşırı-sağcı Hindu  politikalarıyla tezat teşkil ediyor.

BJP, kampanya sürecinde aşırı-sağcı Hindu milliyetçiliği söylemlerini yenilemesine ve Kejriwal’e karşı nefret ve hatta şiddet söylemi içeren ifadelerle saldırmasına rağmen, 2015’deki seçimde kazandığı üç vekilin sayısını sekize çıkarmasıyla, başkentte az bir temsille de olsa varlığını hissettirdiğini ortaya koyuyor.

Öte yandan, Kejriwal’in zaferini, başkentin demografik ve kültürel yapısının farklılığı ile açıklamak ve/ya bir başka ifadeyle kozmopolit kimliğiyle öne çıkan ve aralarında Müslüman kitlelerinde bulunduğu başkent seçmeninin aşırı-Hindu milliyetçi söylem ve pratiklerine verdikleri bir cevap olarak da okumak mümkün.  

BJP, ulusal çapta Hindu yanlılığı ile geniş Hindu kitlelerinin desteğini almasına rağmen, başkentte umduğu başarıyı bulamadı. Seçim sürecinde tipik ayrıştırıcı, dışlayıcı ve nefret temelli söylemleriyle öne çıktı.

BJP yönetiminin, vatandaşlık yasasıyla Müslüman kitlelerin din temelli olarak geniş Hindistan toplumundan ayrıştırılmasına tepki gösteren siyasi rakibi Kejriwal’i, “Müslüman teröristleri desteklemekle” suçlamaktan geri durmaması ve başkentte Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları ‘Şahin Bey’ (Shaheen Bagh) bölgesindeki gösterilerde öne çıkan kadınları “terörist” ve bölgeyi de “canlı bomba merkezi” olarak tanımlamaları, ayrıştırıcı ve dışlayıcı politikalarında ulaştığı noktayı göstermesi açısından önemli.

Dürüstlük ve sosyal politikalar

Bir anarşist olarak tanımlanan Kejriwal’in kozmopolit özelliği ile dikkat çeken yirmi milyonluk başkentteki yönetimi aslında anarşizm ile pek de ilgili olmayan, aksine tastamam modern kalkınmacı politikaların hakim olduğu bir yönetime konu oluyor.

Bu noktada, illâ ki Kejriwal’in ‘anarşistliğinden’ bahsedilmesi gerekiyorsa bunun da, yerleşik siyasal elitlerden ve politikalarından ayrışması ile olduğunu söylemek mümkün.

Başkent halkına daha iyi yaşam koşulları ki, bunun içinde yolsuzlukla mücadele olmak üzere ve bunun doğrudan uzantısı olan eğitim, sağlık ve ulaşım gibi genel geçer kabule dayanan alt yapı bağlamlarından ibaret.

Dini aidiyet bağlamında ‘Hindu’ olan Kejriwal, takip ettiği siyasal politikalar noktasında, örneğin 2014 yılından bu yana ulusal çapta belirleyiciliğine tanık olunan BJP’li politikacılardan ve icraatlarından ayrışıyor.

Kejriwal, bu ayrışmasıyla, ülkenin temellerini oluşturan ‘seküler’ yasalar ve bunun toplumsal ifadesi ve dayanağı olan çok-dinlilik çok-kültürlülük unsuruna bağlılığı ile belirleyicilik sergiliyor.

Hindistan siyasetine yeni soluk

Hindistan’da ulusal siyasette, çatışma eksenli bir yapının giderek egemen oluşu dikkat çekiyor.

İktidardaki BJP hükümetinin toplumsal temellerini oluşturan Hinduizm veya daha doğru deyişle çok-dinli ve birbiri ile çeşitli bağlamlarda örtüşen dini yapılara mensup kitlelerin, Hinduizm şemsiyesi altında birleşmeleri ve ülkeyi bu dini yapının ana gövdesi olmak bir yana, hakimi konumunda görmesinden kaynaklanan aşırı-sağcı/dini yapılanma hüküm sürüyor.

Federal hükümette BJP egemenliği, bazı eyaletlerde BJP ve yerel partiler ittifakı ile oluşan koalisyon yapıları, Keşmir’in özel statüsünün geri alınması ve nihayetinde Assam eyaletindeki vatandaşların nüfus kayıtlarının yenilenmesi sürecinde, geçen on yıllar boyunca bölgeye sığınmış olan ve bir kısmı zaten daha önce vatandaşlık aldığı anlaşılan kitlelerin karşı karşıya kaldığı vatandaşsızlık süreci öne çıkan konular.

Başkent seçimlerinde, federal hükümet başbakanı Narendra Modi ve hükümeti oluşturan RSS kökenli BJP partisinin ileri gelenlerinin açık bir hezimet ile karşı karşıya kalmaları, şu an için vatandaşlık yasasının geleceğini ve ne tür uygulamalara konu olacağını belirsizleştirmiş durumda.

BJP’ye alternatif olacağı düşünülen Kongre Partisi’nin köklü siyasi geçmişi bir avantaj olarak görülebilirken, bu durum partinin uzun dönemli yönetimlerinde geniş kitleleri uğrattığı hayal kırıklığı nedeniyle bir dezavantaj olarak da dikkat çekiyor.

Ulusal politikanın, etnik ve dini yapılaşmaların doğasından kaynaklanan nedenlerle eyaletler bazında faaliyet gösteren siyasi hareketlerin ötesinde ulusal düzeyde toparlayıcı bir siyasal harekete duyulan ihtiyaç bugün kendini açıkça hissettirmektedir.

Yeni Delhi seçimlerinde, BJP’nin veya rakibi Kongre Partisi’nin kazanamayacağı konusunda neredeyse herkes hem fikirdi.

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, başkent Yeni Delhi yönetiminde bir kez daha söz sahibi olan AAP partisinin niçin ulusal bir siyasal güç haline gelemediği sorgulanmaya değer bir duruma işaret ediyor. Bu noktada, AAP’ın şu an için oluşmuş olan siyasi talep ve ihtiyaçlar bağlamında, hayata geçirebilecek bir siyasi vizyonu, siyasi kadroları ve ulusal politikaları bulunuyor mu sorusu önem taşıyor.

Kejriwal, -en azından şimdilik- ulusal çapta böylesi bir siyasi hareketin başını çekmese de, başkent yönetimi ve seçimlerindeki başarısı ile ulusal siyasete yeni bir norm getirme çabası içerisinde olduğunu söylemek mümkün.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder