13 Şubat 2020 Perşembe

Araştırma olgusu ve araştırma üniversitesi hakkında bazı görüşler / Some Issues about research phenomenon and research university


Mehmet Özay                                                                                                                         14.02.2020

Araştırma olgusu, insanoğlunun geçmişten günümüze değin gerek dış zorlamalar gerekse kendi istenciyle sürekli gündeminde olan kavrama işaret etmektedir. Bu kavramı bireysel, pratik-kurumsal ve akademik etkinlik alanı olarak üç farklı alanda değerlendirmek mümkün.

Bireyler ile herhangi bir kurumsal bağlamı olmayan, kendinde ve gündelik yaşamın sürdürülebilirliğinde rol alanlar kastedilmektedir. Pratik-kurumsal ile, çeşitli uzmanlık alanlarına göre oluşmuş irili ufaklı şirketler ifade edilmektedir. Akademik alanın ise bizatihi kendisi araştırmanın doğası, yinelenmesi ve gelişimi ile doğrudan irtibatlı olması ile önem arz etmektedir.

Bu çerçevede, araştırma kavramı gündelik yaşamın rutin akışı içerisinde bireyler, pratik-kurumsal yapılar gibi farklı çevreler tarafından kullanılmakla birlikte, bu alanlardaki kullanımın yüksek öğretim kurumlarındaki araştırma bağlamından önemli ölçüde ayrışmalar sergilediği söylenebilir.

Yapılar arasında araştırma farklılaşması

Bireysel ve pratik-kurumsalın birarada değerlendirilebileceği ilk koşulda, gündelik yaşamda tek tek bireylerin ve pratik-kurumsalların karşı karşıya kaldıkları çeşitli zorlukları aşmak amacıyla izlenen yol ve yöntemler karşımıza çıkmaktadır.

Daha çok pragmatik bağlama oturtulabilecek olan ve özellikle bireylerin karşı karşıya kaldıkları sorunları çözmeleri ile bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde içselleştirilirken, bir daha ki sefere karşılaşılabilecek bir zorlukta aynı ve benzer bir çözüm arayışı ile karşılık verilebilmektedir. 

Gündelik yaşam içerisinde ele alınabilecek araştırma olgusu bağlamında bir diğer hususu, toplumsal sorunlar karşısında karar alma merciinde olan ve pratik-kurumsal yapı ve çözümleriyle ortaya çıkan çeşitli devlet veya özel kurumlarının çabalarında görmek mümkün.

Bu kurumların çözüm olarak ortaya koydukları çaba bir araştırma sürecini gerektirirken, bunu ya kendi bünyelerinde ilgili sorunu sistematik bir şekilde ele almak suretiyle inceleyebilen ve soruna çare olabilecek formülasyonlar geliştirebilen çalışanlar veya yine sorunla bağlantılı olarak ilgili yüksek öğretim kurumlarındaki araştırmacı kimliğini taşıyan kişi ve gruplarla gerçekleştirmektedirler.

Akademik araştırmanın farklılaşması

Akademik araştırma alanı ise, kasıtlı ve bilinçli olarak seçilen bir konunun, sorunun, alanın sistematik ve görece uzun bir sürece yayılan bir etkinliğini gerektirmektedir.

Adına araştırmacı ve/ya araştırmacı-akademisyen denilen tekil veya grup olarak faaliyet gösteren unsurların bizatihi iş tanımlarının araştırma olgusunun tüm safhalarını kapsayacak şekilde belirlenmesi ile farklı bir nitelik taşımaktadır.

Araştırmacı-akademisyenlerin içinde bulundukları kurumların ki, bu konvansiyonel anlamda bir yüksek öğretim kurumu olabileceği gibi, görece en azından içinde bulunduğumuz toplum için yeni sayılan araştırma üniversitesi adı verilen kurumlardaki rol ve işlevleri ile, yeni araştırmacıların yetişmesinde kayda değer rol oynayabileceklerini de dikkate almakta gerekir.

Bu noktada, araştırma üniversitesi adı verilen yapının işlevinin, yukarıda dikkat çekilen iki farklı alandaki araştırma olgusundan ne denli ayrıştığı görülmektedir.

Araştırma üniversitesi kavramı ve bünyesi altında gerçekleştirilen araştırma eylemine konu olan faaliyetlerin gelişigüzel seçilmeyeceği aksine, araştırma eylemlerinin hususen belirlenen konular çerçevesinde tüm kapsamı ile ele alınmasıyla bütünsel bir nitelik sergilemesi gerektiğine vurgu yapılmalıdır.

Bu durumda, kasıtlı ve bir hedefe matuf olarak yapılan seçimlerle belirlenen ve sürdürülen araştırmaların, nihayetinde insan toplumlarının gelişimine, maddi çevrenin yapılaşmasına olumlu ve anlamlı katkılar yapması beklenmektedir. 

Bu anlamda, araştırmanın doğasını, toplumsal ve doğal çevrenin yeniden yapılaştırılması oluşturmaktadır dersek yanlış söylemiş olmayız. Yukarıda görüldüğü üzere, bireysel veya kurumsal işleyişte ortaya çıkan somut bir soruna karşılık gelecek şekilde, belli bir yol ve yöntem izlenmesiyle ortaya konulacak süreç, şu veya bu şekilde, bir araştırma olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.

Ancak yüksek öğretim kurumlarında ve hassaten araştırma sıfatını taşıyan üniversitelerde araştırma süreçlerinin kendinde bir değer olarak ortaya konduğu ve öncekilerden ayrıştığı ifade edilmelidir.

Araştırma üniversitesi yapılaşması

Türkiye’de araştırma üniversiteleri olgusu ile ilgili yaşanan sorunlara rağmen, araştırma olgusunun örneğin tekil öğretim üyesi, belli bir öğretim üyesi grubu, belli bir bölüm bağlamında var olduğu zaten ortadadır. Ancak kendine özgü bir yapılanma ve özelleşme olarak araştırma üniversitesi kavramının, yine kendine özgü değerliliği, öncelikleri ve zorunlulukları bulunmaktadır. 

Yüksek öğretim kurumları içerisindeki bu ayırt edici özelliği ile dikkat çeken araştırma üniversitelerindeki araştırma faaliyetinin sistematik ve sürdürülebilir bir nitelik arz etmesi hiç kuşku yok ki, varoluşsal bir öneme haizdir.

Söz konusu bu tür faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin şartları arasında, sadece araştırmacı sıfatını taşıyan akademik kadronun değil, öğrencilerin ve hatta akademik olmayan kadroların da birbirine eklemlenmiş görev ve sorumluluklarıyla bağdaşık bir yönü bulunmaktadır.

Fon’un vazgeçilemezliği

Böylesi bir insan kaynağı alt yapısının olup olmaması ve/ya mevcut unsurların sağlıklı bir yapıya oturup oturmaması meselesi hayati bir öneme sahiptir. Ancak bu yapının oluşturulmuş olması sonucundadır ki, araştırma faaliyetlerinin maddi alanında öne çıkan fon ve fon sağlayıcı unsurların rol ve işlevine sıra gelebilsin.

Bu noktada, fon olgusu üzerinde konuşmaya sıra geldiğinde araştırma kurumlarının doğası ve işleyişi ile fon sağlayıcı kurumların talep ettikleri şartlar arasında uyum olup olmamasına bakılır.

Fon sağlayıcı kuruluşların somut ve uygulanabilir araştırma sonuçlarını hedeflemeleri ile, özellikle sosyal bilim alanında faaliyet gösteren araştırma kurumlarının hedef ve araştırma doğaları arasındaki uyuşmazlık, ortaya sürdürülebilirliği oldukça sorunlu bir durumu çıkarmaktadır.

Sosyal bilimlere açılımda kısıtlılıklar

Tam da burada, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin ve özellikle de, sosyal bilimlere odaklanan araştırma üniversitelerinin varlığının nasıl bir konuma evrilmekte olduğu konusu önümüze çıkmaktadır.  

Bu konuyla ilgili olarak burada dikkat çekilmesi gereken husus, sosyal bilimlerin doğasına uygun bir yapılaşmanın anlaşılıp anlaşılmadığı meselesidir.

Sosyal bilimlerin görece uzun süreye yayılan araştırmalarının ve bunların sonuçlarının toplumsal yapıda uygulanabilirliğinin mümkün olup olmaması, söz konusu ilgili araştırma kurumlarının fon bağımsızlığının önemini ortaya koymaktadır. Örneğin bir Felsefe, Tarih vb. alanlarda yapılacak çalışmaların somut bir uygulama ve pratik olarak karşımıza çıkıp çıkmayacağı hususu, fon sağlayıcı kuruluşların karakteristikleri ile çelişebilmektedir.

Bu noktada, iki tür değişimden bahsetmek mümkündür. Birincisi, sosyal bilimler olgusunun neye tekabül ettiği ve bu kurumların nasıl bir yapılaşma sergiledikleri konusunda bilincin yaygınlaştırılması. Bunu, hem devlet kurumları hem de özel kurumlarda yeni bir anlayışın geliştirilmesinin gerekliliği şeklinde algılamakta yarar var.

İkincisi ise, Türkiye’de fon sağlayıcı kuruluşların sosyal bilimler alanlarındaki araştırmacılar ile sosyal bilimler araştırma üniversiteleri ile ilgili politikalarında paradigmatik denilebilecek boyutta kayda değer bir değişime gitmeleri ihtiyacı söz konusudur.

Gündelik yaşamda tek tek bireyler olarak karşılaşılan sorunlara verilen cevapların tatminkar çözüm sunması, pratik-kurumsal yapıların kendi iş ve etkinliklerinin doğasına uygun çalışmalarda karşılaştıkları problemlere pragmatik çözüm arayışları süreçler noktasında araştırma olgusunun doğasına dair bazı fikirler vermektedir.

Araştırma olgusunun hakiki karşılığını bulduğu alanın, yüksek öğretim kurumları içerisinde kendini bu alana hasretmiş kişi ve grupların araştırma faaliyetleri olduğu söylenebilir. Bundan daha da öte, adına araştırma üniversitesi denilen kurumların varlığının tam da araştırma olgusunun neye tekabül ettiğinin cevabının alındığı yapılar olduğunu görmek ve buna göre yapılaşmalar sergilemek gerekmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder