8 Mayıs 2017 Pazartesi

ASEAN 30. Zirvesi ve bölgesel değişimler / 30th Summit of ASEAN and Regional Changes

Mehmet Özay                                                                                                                         01.05.2017

Bu yıl ASEAN dönem başkanlığını yürüten Filipinler 28-29 Nisan günlerinde başkent Manila’da 30. ASEAN genel zirvesine ev sahipliği yaptı. Bu yıl, aynı zamanda ASEAN’ın kuruluşunun ellinci yılı olması dolayısıyla bu zirve bir başka anlam ifade ediyor. Zirvenin, “Değişim Ortaklığı ve Dünya’yla Bütünleşme” başlıklı teması, birliğin önümüzdeki dönemde iki farklı ve yeni açılımına dikkat çekiyor. “Değişim ortaklığı”, birliğin bir değişim süreci yaşadığına ve bunu üye ülkelerin tamamının katılımıyla gerçekleştirilmesine vurgu yaparken, “Dünyayla bütünleşme”, ASEAN’ın bölgesel bir birlik olmanın ötesinde, gelişmekte olan şartlar çerçevesinde küresel bir aktör olarak öne çıkmasının yollarının arandığını ortaya koyuyor.

Bölgesel ve küresel anlamda kayda değer bir geçiş dönemi yaşanırken, söz konusu zirve hem ev sahibi Filipinler hem  ASEAN önem taşıyor. Filipinler devlet başkanı yaklaşık bir yıl önce başkanlık koltuğuna oturmasından kısa bir süre başlattığı uyuşturucu çeteleri ve kullanıcılarına yönelik politikalarına destek arayışında olurken, ASEAN bağlamında da, Kore Yarımadası’nda neredeyse eli kulağında olan sıcak çatışma karşısında neler yapılabileceği gündemde önemli bir yer işgal etti. Bu iki konunun yanı sıra, Çin yönetiminin Güney Çin Denizi politikalarında, bu devasa denizin yüzde 90’ına yönelik egemenlik iddiasının yanı sıra, Spratly Adaları çevresindeki suni adalar üzerinde hangarlar, uçuş pisti, radarları da içeren sivil ve askeri amaçlı inşa faaliyetlerine devam etmesi üyeler arasında ortak bir politika belirlenememesinde başat rol oynamaya devam etti. Bu durum, ASEAN ile Çin arasındaki kayda değer ticari ve yatırım ilişkilerine ve bunun geliştirilmesine yönelik politikalara rağmen, bölgede güvenlik politikalarının en ön sırada yer alması anlamı taşıyor.

Her ASEAN zirvesi bölgesel sorunlar gündeme geldiğinde, dönem başkanlığını yürüten devletin ve kısmen de olsa, bu devletin ‘ardındaki’ küresel gücün belirleyiciliği dikkat geçiyor. Daha önce Kamboçya ve Laos zirvelerinde gözlemlenen husus, Filipinler’deki zirvede de karşımıza çıktığına dair güçlü emareler yok değil. Başkan Duterte’nin zirveden birkaç gün önce yaptığı açıklamada, Güney Çin Denizi konusunda “Çin’le kim başedebilir ki?” diyerek konuyu hasır altı etme çabası içerisindeydi. Oysa bir önceki devlet başkanı Benigno Aquino yönetimi, 2013 yılında Çin’le teritoryal anlaşmazlığını uluslararası tahkim mahkemesine taşımış ve mahkeme Filipinler lehine karar vermişti. Duterte yönetimi ise, bugün bu konuyu ulusal dış politikasının gündeminden çıkartığı gibi, bu yaklaşımı ASEAN içerisinde de sürdürmeye ‘gönüllü’ gözüküyor.

Ancak aynı Duterte, zirvenin son günü yani Cumartesi yaptığı açıklamada ise, “ASEAN bölgesinde anlaşmazlıkların uluslararası kurallar çerçevesinde halledilmesi gerektiği” yönündeki açıklaması başkanlığı boyunca yaptığı çelişkili açıklamalarına bir yenisini eklemekten başka bir anlam ifade etmiyor. Başkan Duterte’nin yaptığı açıklamalardan bir diğeri ise, “her ülkenin egemenlik haklarına saygı” çerçevesini gündeme taşıması oldu. Bu açıklamanın ardında, Duterte’nin başkanlığının ilk günlerinden itibaren uygulamaya koyduğu uyuşturucu çeteleriyle mücadelesi karşısında uluslararası çevreler nezdinde maruz kaldığı eleştirilere bir set çekme, öte yandan bölge ülkelerinden destek arayışı bulunuyor.

Zirvenin açılış konuşmasını yapan Malezya başbakanı Necib bin Rezzak ise, gündemi ekonomik kalkınmışlık ve adil paylaşım üzerinden belirlemeye çalıştı. Başbakan Necib konuşmasında ekonomik gelişmenin toplumun tüm kesimlerini kapsamanının önemine dikkat çekerken, bununla Malezya’nın ‘başarısına’ gönderme yapıyordu. Başbakan bu konuşmasıyla, bu yıl yapılacak genel seçimler için kendi kamuoyuna mesaj gönderirken, bir yandan da ASEAN üye ülkelerindeki ekonomik dengesizliğin ‘radikalizme’ yol açma tehlikesini gündeme taşıdı. Bu mesajın doğrudan hedefi ise kuşku yok ki, Filipinler’di. Tarihsel olarak Luzon Adası’nda Manila merkezli bir gelişmeye konu olan ekonomik yapı, tüm çabalara rağmen kalkınmanın meyvelerini diğer adalarda alabildiğini söylemek mümkün değil. Bu çerçevede, 2010-2015 yılları arasında gayri safi milli hasılanın üçte ikisinin Manila ve çevresinde gerçekleşmesi, bu konuda maalesef bir ‘devamlılık’ olduğunu ortaya koyuyor. Mindanao ve çevre adalardaki Müslümanların sömürgecilik dönemi mücadeleleri bir yana, modern Filipinler devletinde bağımsızlık ve/ya özerklik taleplerinin arkasında diğer bazı çok temel nedenlerin yanı sıra ekonomik geri kalmışlığın da bir faktör olarak yer aldığı görülür. Sadece Müslüman kitleler değil, ülkenin değişik bölgelerindeki adalarda topraksız köylülerin mücadeleleri, komünist partisinin yeşerip büyümesi, kendilerini ‘yerli’ olarak tanımlayan kitlelerin verdikleri ‘haklar mücadelesinde’ de bu husus görmek mümkün.

Zirvede ele alınan konuların başında gelen, Kore Yarımadası’ndaki gerginliğin ASEAN topraklarında sıcak bir gelişmeden ziyade, ekonomi ve ticaret ağırlıklı etkisi ile çatışmanın doğuracağı bir göç dalgasına nedeniyle önemle takip ediliyor. Bu nedenle, bölgede giderek yaklaşmakta olan çatışma ortamı sadece Yarımadayı değil, dün olduğu gibi bugün de ekonomileri dış yatırımlarla şekillenmiş ASEAN üye ülkelerini de sarsacak boyutlar içermesi nedeniyle yer aldı. Başkan Duterte, Yarımada’da sıcak gelişmeyi engelleme adına Duterte ABD’yi Kuzey Kore’nin oyununa gelmemesi yolundaki uyarısı önemliydi. Ancak Duterte, Kuzey Kore’nin bu füzelerle biçimlendirdiği ‘oyunu’ bugünkü hale getirirken, yanı başındaki komşusu Çin’in ne gibi katkısı olup olmadığını ve sıcak bir çatışmanın eşiğinin yaşandığı bugünlerde Çin’in nasıl bir ‘yapıcı rol’ üstlenebileceğini ise gündeme almadı.

ASEAN’ı tedirgin eden konuların bir diğeri ise serbest ticaret anlaşmalarıydı. Güvenlik olgusu ile ekonomik ilişkilerin at başı gittiği bölgede ABD’de yeni başkan Donald Trump’ın, “Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması”nı (TPPA) rafa kaldırması sonrasında yeni arayışları da beraberinde getirmişti. Geçen yıl 2.5 trilyon doları bulan birliğin gayri safi hasılası, ASEAN’ın ekonomik büyüklüğünü ortaya koyarken, birliğin genel sekreteri Le Luong Minh’in de açıkladığı üzere, dünyanın önde gelen güçleri ve ekonomi blokları tarafından ASEAN cazip bir ‘partner’ olmayı sürdürüyor. Bu çerçevede, ABD’nin boşalttığı alanı Çin’in doldurması kadar, bu süreçte Çin’e mahkum olmama adına ASEAN’da bir gayretinde olduğu söylenebilir. ABD’nin şimdilik ‘kaybetmiş’ göründüğü ticareti işbirliğinde ASEAN bir birlik olarak kendi aralarında serbest ticareti geliştirmenin yollarını arıyor. Bunun en önemli aracı ise, birliğin bu yıl başı itibarıyla ekonomik işbirliğini hayata geçirmiş olması oluşturuyor. ASEAN, aynı zamanda bölgesel işbirliğinde öne çıkmaya hazırlanan Çin’le ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ (RCEP) çerçevesinde görüşmelere devam ediyor. TPPA’nın yerini alması ve 16 üyeli olması beklenen RCEP’de taraflar arasında şu ana kadarki görüşmelerde, 15 başlıktan ikisi üzerinde anlaşma sağlanması yavaş, ancak emin adımlar atıldığını gösteriyor.

Zirvenin ana teması olan, “Değişik Ortaklığı ve Dünya’ya Bütünleşme” çerçevesinde de görüldüğü üzere, ASEAN’ın bir değişime ihtiyaç olduğu bir süredir zaten tartışma konusu. Birliğin ekonomik işbirliği anlaşmasına rağmen, siyasi bir bütün olarak varlık göstermemesi üye ülkelerde ilgili çevrelerden eleştirilere neden oluyor. Bu anlamda ASEAN sözleşmesindeki, “üye ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karışmaması” yönündeki madde sürekli bir engel olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan, ASEAN, Güney Çin Denizi sorunu gibi bölgeselden küresele evrilen sorun bağlamında, Çin gibi küresel bir gücü karşısına alıp almama gibi bir ikilemle karşı karşıya. Bu noktada, ellinci yılına ulaşan birlik içerisinde liderlik konusunun sürüncemede bırakılmış olması da, sürdürülebilir ve belirleyici siyasi mesajlar verilmesine mani oluyor. ASEAN’ın bir lider ülke çıkart/a/mamış olması, aslında üye ülkelerin tek tek kendi ulusal politikalarındaki istikrarsızlığın da bir göstergesi. Bu noktada öne çıkan iki ülkesiyle ilgili kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var.

Ekonomik büyüklük bakımından üye ülkeler arasında ilk sırada bulunan Endonezya’da siyaset dünyasının alabildiğine parçalı yapı arz ediyor. Kimilerinin görmezden geldiği, aralarında asker ve polisin de bulunduğu yönünde güçlü bir intiba uyandıran ve başkent valilik seçimlerine kadar nüfuz eden çok aktörlü iç siyaset bağlamı ASEAN’ın doğal lideri konumunda görülen bu ülkeyi liderlik makamına taşıması beklenemez. Ekonomik gelişmişlik noktasında ikinci sıradaki Tayland bulunuyor. Ancak modern dönemde sadece yarı-tanrı Kralıyla değil, darbeleriyle de meşhur ülkesi Tayland, siyasi bir model olarak kendi halkına bir umut vaad etmediği ve ülkenin güneyinde Patani’de savaş halinin varlığı gibi nedenlerle ASEAN içerisinde bir liderlik profili sergilemekten çok uzak. 2014 yılında darbeden bu yana cunta rejimiyle idare edilen, anayasa üzerindeki tartışmaları halen devam eden, iç politikada ise güçlü bir halk desteğine sahip muhalefet hareketiyle sorunlarını aşamamış, demokratikleşme ile ilgili süreci ‘zamana yayan’ ve bunun karşılığında kral danışma kurulu-ordu-Bangkok zenginleri işbirliğinde yönetimi elinde tutan bir yapı bulunuyor.

Bu noktada, ciddi bir liderlik sorunu yaşayan birliğin, “dünyayla bütünleşme” olgusunu hem teori hem pratik olarak gündeme taşımasının da zorluğu ortaya çıkıyor. Kaldı ki, ASEAN sözleşmesinin revizyona ihtiyacı olduğu uzmanlarca gündeme getirildiği bir ortamda, ‘küresel yapı içerisinde ciddi bir aktör olma konusunda hedefleri tutturmak mümkün değil. Geçen yıl tanık olunduğu üzere, bir yandan ABD öte yandan Rusya’nın ASEAN liderlerini kendi ülkelerinde konuk etmeleri, Çin’le Güney Çin Denizi sorununun çözümü konusundaki tartışmalarda birlik içerisinde ‘birliği yansıtan’ bir görüş ortaklığının yoksunluğu, ASEAN’ın nasıl ve ne şekilde bir küresel aktör olabileceği konusunda ciddi kaygılara neden oluyor.

Zaten ev sahibi devlet başkanı Duterte de, zirveden birkaç gün önce yaptığı bir açıklamada, “Güney Çin Denizi anlaşmazlığını gündeme almanın gereği yok. Çin’e baskı yapmak mümkün değil” tarzında bir yaklaşım sergileyerek hem dönem başkanı Filipinler hem de birliğin bu can alıcı meseleyi bir kez daha hasır altı etme yönelimini ortaya koyuyor. Başkan Duterte’nin bu açıklaması, liderlik konumunda olabilecek iki ülkeyle ilgili yaptığımız değerlendirmenin, bir bakıma Filipinler nezdinde de aynı açmazlar içerdiği görülüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder