3 Mart 2014 Pazartesi

Hindistan’da Seçim Öncesi Gelişmeler / India: Before the Elections

Mehmet Özay                                                                                                                    28 Şubat 2014

Hindistan’da seçimler yaklaşırken, kamuoyu yoklamalarında (Bharatiya Janata Party) BJP’nin birinci parti olması, Kongre Partisi’nin uzun süren iktidarının sona ereceğinin göstergesi olarak görülüyor. Uluslararası çevrelerin yakından izlediği seçim sürecinde önce Amerika Birleşik Devletleri, ardından Çin, Avustralya, Malezya, İngiltere ve Kanada’nın ülkeni yeni başbakanı olma ihtimali yüksek gözüken BJP lideri Narendra Modi ile görüşmeler yaptıkları veya yapmaya hazırlandıkları biliniyor. 2010’da Gücerat Eyaleti Başbakanı iken yaklaşık bin kadar Müslümanın öldürülmesine göz yumduğu gerekçesiyle uluslararası çevrelerden tepki çeken Modi’nin ABD’ye girmesine izin verilmemişti. Aradan geçen on yıla rağmen, Gücerat Eyalet Mahkemesi geçen 26 Aralık’ta, eski başkan hakkında yeterli kanıt bulunamadığı sonucuna ulaşarak Mayıs seçimleri öncesinde Modi’yi aklamış oldu.

Bu noktada, eyaletler bölünmüş olan bu dev ülkede merkezi hükümet kadar eyelet hükümetleri de siyasi güç bağlamında önem taşıdığını unutmamak gerekiyor. İktidar değişikliği konuşulurken, bir diğer önemli husus, ülke siyasal yaşamında yeni bir olgu olarak Halk Partisi (Aam Aadmi)’nin yerleşik siyaset dilinden farklılık gösteren yaklaşımı oluyor. Bu anlamda, ülkenin modern siyasal yaşamına damgasını vurmuş köklü ve de ‘elitist’ Kongre Partisi ile Hindu milliyetçiliği ile öne çıkan BJP arasındaki mücadeleye alternatif bir yapı olarak ortaya çıkıyor.

Bu üçüncü parti’nin siyasi hayata girişi Delhi’de 2010 yılında düzenlenen ‘İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları” hazırlık sürecinde yaşanan yolsuzluk olaylarını kamuoyunun gündemine taşıyan sivil oluşumla başladı. Yolsuzlukla mücadelede sivil bir ses olarak doğan hareket halktan gelen destekle geçen yılın ortalarında siyasi partiye evrildi ve Delhi Başbanlık seçimlerinde 70 sandalyeli parlamentoda 28 milletvekili çıkartarak varlığını güçlü bir şekilde koyan lideri Arvind Kejrival’i başkent politikasında en üste taşıdı. Arvind’in Delhi seçimlerindeki başarısı, başkenti 15 yıl yönetmiş ve uluslararası bir metropole dönüştürme başarısı göstermiş olan Shelia Dikshit karşısında sergilemesi yerel siyaset düzleminde önemli bir gelişme olarak değerlendirilmeyi hak ediyor.

Başkentte bunlar olurken geçenlerde ülkenin güneyinde de yeni bir yönetim ‘tasarımı’ hayata geçirildi. Ülke siyasal yaşamındaki en önemli gelişmelerden biri güneydeki Andhra Pradesh Eyaleti’nin ikiye ayrılması oldu. Telengana bölgesi’nin eyalet statüsü kazanmasıyla toplam eyelet sayısı 29’a çıkmış oldu. Bunun sıradan bir bölünme olmadığı, parlamento tartışmalarının ülkenin modern tarihine kara bir gün olarak geçmesine neden olan gelişmelerden görülebilir. Aslında bu gelişme, pek çok etnik/dini farklılıklara konu olan Hindistan gibi bir ülkede anlaşılabilir bir toplumsal durum. Ancak bunun seçimlere birkaç ay kala gerçekleşmesi akıllarda soru işaretleri yaratıyor. Burada ayrıca, yasalar gereği Hindistan merkezi hükümeti’nin  eyaletleri bölme, birleştirme vb. gibi önemli siyasi kararlar alma hakkının  olmasını hatırlatmak gerekir. Bu bağlamda, seçim öncesi gerçekleşen eyalet düzenlemesinin iktidardaki Kongre Partisi’nin seçim yatırımı olarak görülüyor. Yeni Eyalet’e verilen 17 milletvekili kotasının neredeyse tamamının Kongre Partisi’ne gideceği haberleri bunu destekleyici mahiyette. Bölünme öncesinde Andhra Pradesh’in çoğunluk itibarıyla yoksul bir bölge olduğu, Telengana’nın ise kaynaklar bakımından zengin olmasıyla bu bölünmeye ‘sürüklendiği’ yönünde görüşler var. Burada ilgi çeken nokta, kamuoyu yoklamalarına bakılırsa Kongre Partisi’nin Mayıs seçimlerinde iktidar koltuğunu kaybedeceği göstergelerine rağmen, yeni Eyalet üzerinden siyasi girişimlerini devam ettiriyor oluşu. Ve bunda muhalefetteki BJP ile Telengana Eyaleti üzerinde ‘ittifak’ın kurulmuş olması.

Kongre Partisi’nin bu ‘eyalet’ seçeneğine karşılık, BJP’den önemli bir çıkış geldi. Partinin önde gelen bir ismi, ülkede azınlık konumundaki Müslümanlara karşı geçmişte yapılanlardan ötürü özür diledi. Bunun açıkça bir seçim yatırımı olduğu aşikâr. Özellikle de, yukarıd ifade ettiğimiz üzere partinin lideri Narendra Modi’nin Gücerat ‘icraatlarıyla’ ilintili. Parti lider kadrosunun Müslümanlara yönelik bu yaklaşım kuşkusuz ki partinin Hindu Milliyetçiliği üzerinden siyaset yapma geleneğini sürdürüyor olmasıyla bağlantılı. Ancak, parti seçimlerde işi şansa bırakmama adına Müslüman seçmenlerden gelecek oyları da önemsediğini bu açıklama ile göstermiş oldu.

Peki bu şartlarda activist kökenli Arvind Kejriwal, iki siyasal uç arasında sıkışıp kalmış seçmenden umulmadık bir karşılık bulur mu? Arvind’in Başkent yönetiminde yolsuzlukla mücadele kanunun engellenmesini protesto amacıyla görevini bırakarak önemli bir çıkış yapması da seçimler öncesinin en önemli hamlelerinden biriydi. Ülkenin ulusal başkenti Delhi başkanlığından istifa etmesi ile gözler partisi tarafından başkan adaylığında değerlendirileceği söylentilerinin de güçlü bir şekilde kamuoyunda paylaşılmasına neden oluyor. Arvind’in Delhi Başkanlığı’na gelişi gibi gidişi de önemli bir siyasi açılımla alâkalı. Delhi gibi ülkenin göz bebeği bir beldede yaşamı bir yıl öncesine kadar politika sahnesinde görülmemiş ve aktivistliği ile öne çıkan birine yönelmeleri, ülke siyasal sisteminin eleştirilmesinin somut bir göstergesi olarak da gösterilebilir. 28 Aralık’ta başladığı Delhi Başkanlığı görevini 15 Şubat’ta bırakan Arvind siyasi partilere ve de daha önemlisi kamuoyuna güçlü bir mesaj verdi. Bu kamuoyunun içinde Mayıs seçimlerinde ilk defa oy kullanacak 170 milyon genç seçmenin yeri ayrı bir öneme sahip.

Arvind’in, Delhi parlamentosu’nda yolsuzlukların araştırılması konusunda yeni yasa tasarı hazırlanması girişiminin Kongre Partisi ve BJP tarafından engellenmesini protesto ederek görevinden ayrılması, bu gibi konularda hassasiyetini ortaya koyması bakımından dikkat çekici. Tüm bunlar olurken, Arvind ne yapmak istiyor sorusunu da beraberinde getiriyor. Arvind, yeni bir liderlik yapılanması ile ülkenin “kirli bürokratik yapılanmasını” temizleme ve şeffaf yönetim hedefiyle gündeme oturuyor. Ancak bu noktada, Arvind’in bu dev ülkeyi yönetecek en azından belli eyaletlerde güç tesisine teşebbüs  edip yakın ve orta vade geleceğinde söz sahibi olabileceği siyasi elitlere saip mi? Bu noktada, yakın çevresine bakıldığında iş çevrelerinden ‘parlak beyinlerin’ varlığı dikkat çekici. İş dünyası ile siyaset dünyasının ayrımı, yönetilebilirlik noktasındaki farklılaşması, geniş ve birbirinden farklı toplumsal kesimlere yönelik politikalar geliştirme becerisi ve dahası sağlam bir ideolojik dayanağına sahip olmak önemli. Tüm bunların Arvind’in kurduğu partide ne kadar karşılık bulduğu ise şimdilik bir muamma. Kaldı ki, ülkede seçimle gelmeyen, kendi hiyerarşisi içinde oluşmuş güçlü bürokratik yapı ve bu yapının ülkeyi şekillendirme becerisi siyasi hareketleri sınırlandıran önemli bir yapı olarak ortada duruyor. Arvind’in ve partisinin ülke sorunlarını çözme konusunda çokça idealist olup olmadığı, yukarıda bahsedilen bürokratik yapıyı ne kadar dikkate alıp almadığı konusu da tartışılması gereken önemli bir husus.

Belki, tam da bu noktada Arvind ve hareketinin gücünden ziyade, halkın bu harekete yüklediği misyonun önemine değinmekte fayda var. önceki yazıda da değindiğimiz üzere, nükleer ve uzay çalışmaları, silahlanma, Çin ile bölgesel mücadele gibi ‘büyük projeler’ peşindeki bir ülkede hâlâ yoksulluğun sürdüğü ve nüfusun önemli bir bölümünün temel insani hizmetlerden yoksun bırakıldığı dikkate alınıdğında bağımsızlık öncesinden bu güne ülkeye hükmeden Kongre Partisi ile Hindu milliyetçiliğine dayalı bir siyasi anlayış sergileyen BJP’nin toplumun en azından bir bölümünü tatmin etmekten epeyce uzak olduğu sonucu çıkartılabilir.

Hindistan’daki bu değişim talebini biraz da bu ülkenin yakın ve uzak bölgesinde neler olup bittiğine bakarak değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda, örneğin Endonezya ve Tayland’da çeşitli boyutlarda süren değişim ve reform çabalarına; bazı çevrelerin Hindistan’la -en azından çeşitli hususiyetler noktasında- eşdeğer görmek istediği Çin’in kurgulamakta olduğu orta vadeli sosyo-ekonomik geleceğini kurgulama çabasına tanıklık eden Hindistan kamuoyu, elbette bazı değişimleri kendi siyasi ve toplumsal sisteminde tecrübe etme görme arzusunda. Bollywood müziği ve filmleriyle uyuşturulmuş bir toplumdan, ‘kendinde’ bir topluma geçiş misyonu belki de Arvind’e yükleniyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder