5 Eylül 2013 Perşembe

Avustralya Seçim Gidiyor / Election in Australia

Mehmet Özay                                                                                                                      5 Eylül 2013
Election in Australia on coming Saturday. The Australians will determine by their votes a new government on coming Saturday. This election will be the subject of a fierce competition between the rival political parties, say, the Labour Party and the Coalition (the Liberals, The Green Party and National Party (Country Party). Australia, a continental country, gradualy has developed its regional and international relations after nearly the end of the Cold War. There is no doubt that the country has been forced to act simultaneously by not only internal factors, but maybe mostly by regional such as ASEAN and APEC and international factors for instance the expansion of globalization. Among them is the most significant impact has been the concept of Islamiphobia engineered in Europe and the northern America. The cases in 2002 and 2003 in Indonesia were also vehicles in the emergence of a new pespective among the Australians and also the Government.
Kıta ülkesi Avustralya Cumartesi günü seçime gidiyor. 1980’lere kadar içe kapanık bir yapı sergileyen, ancak birbiri ardı sıra ortaya çıkan bölgesel ve küresel gelişmelere paralel olarak uluslararası ilişkilerde belirleyici olma konusunda girişimlerde bulunan ülke siyasal yaşamı son dönem çalkantılarla kendini ortaya koyuyor. Bu bağlamda, İşçi Partisi’nin iktidarının pamuk ipliğine bağlı olduğu uzunca bir süredir konuluşuyordu. Muhalefetteki Liberal Parti’nin bugünkü hükümeti oluşturan İşçi Partisi önünde yer aldığını gösteren son seçim anketleri ülkede iktidar değişikliğinin sinyali olarak algılanabilir.
Bunun en temel nedenlerinden biri kuşkusuz ki, iktidardaki İşçi Parti’sinde bir türlü dinmek bilmeyen parti içi liderlik mücadelesi. Bu mücadele, son beş yılda yılda Başbakanlığın aynı parti içindeki liderler arasında el değiştirmesine neden olmuştu. 2010’da parti içi devrimle Kevin Rudd’u yerinden eden Julia Gillard seçimler sonunda Başbakan olmuştu. Rudd-Gillard mücadelesi öyle böyle değil, Rudd’un Dış İşleri Bakanlığı görevinden ayrılmasına kadar varmıştı. Süreçte Gillard, benzer bir tepkiyle yani, İşçi Partisi milletvekillerinin ‘saf değiştirmesiyle’ bu kez kendisi geçen Haziran ayında benzer bir sürece konu olmuş hem parti liderliğini hem de Başbakanlık koltuğunu yitirmişti.
Peki muhalefet bu seçimlere nasıl hazırlanıyor? İşçi Partisi ile Liberal Parti arasındaki yarışta anahtar rol Yeşiller ve Avustralya Ulusal Partisi tarafından oynanıyor. Bu üç parti yani Liberaller, Yeşiller ve Ulusalcıların ittifak gücünün kayda değer yapılaşmasından ötürü ‘Koalisyon’ olarak adlandırılıyor. Tabii bu durum, ittifakın sorunsuz yürüdüğü anlamına da gelmiyor. Örneğin, Yeşiller, olası bir zaferde Abbott’a tüm yetkileri devretme gibi bir niyet içinde değiller. Zaten son dönemde Avustralya seçmenini ve siyasi yaşamında değişimi arzulayan çevreler Rudd’un kendi başına buyruk bir yönetim sergilemesi olduğuna vurgu yapıyorlar. Benzer bir durumun, muhalefetin olası bir zaferi sonrasında yeniden ortaya çıkması, siyasal yaşamda sesinin duyulmasını arzulayan çevrelerce kabul edilebilir bir durum değil. Bu bağlamda, Avustralya seçmeninin kararsızlığı mı yoksa kayıtsızlığı mı diyelim, siyaseti tek partinin güdümüne terk etmek eğiliminde değil. Ya da ülkenin geldiği Anglo-Sakson geleneğin bir ürünü olarak, demokrasi denilen siyaset yapma biçiminde lider ve partiden ziyade farklı seslerin güncellendiği bir siyaseti öngördüğünü düşünmek de mümkün. Öte yandan, muhafazakâr nitelikleriyle öne çıkan ve özellikle kırsal kesim seçmenine hitap eden Ulusal Parti’nin de, özellikle göçmenler konusunda ‘farklı’ politikalar içerisinde olacağı tahmin edilebilir. Abbott’un bir süredir Endonezya üzerinden gelen yasa dışı göçmenler konusunda ‘güvenlik’ tedbirlerini de gündeme getirecek çözüm arayışlarında olduğu hatırlandığında, Ulusal Parti’nin şayet uygulanması halinde bu politikaya destek vereceğine şüphe yok.
Bu seçimde halkın karar sürecinde rol ayan politikaların başında eğitim, sağlık, sosyal hizmetlerin, özellikle de özellikle yaşlı nüfusunun giderek arttığı göz önüne alındığında sosyal hizmetlerin niteliği geliyor. Öte yandan, özellikle Endonezya üzerinden ülkeye kaçak giriş yapan mülteciler sorunu halkın hassasiyet gösterdiği konuların başında geliyor. Zaten Haziran ayındaki lider ve başbakan değişimin akabinde, Rudd bu konunun seçim malzemesi olacağını bildiğinden 4 Temmuz’da soluğu Cakarta’da almış ve Susilo Bambang Yudhoyono ile ülke topraklarını/denizlerini transit olarak kullanan illegal mülteci akınına son verilmesi için kapsamlı işbirliği konusunda görüşmeler yapmıştı. Hiç kuşku yok ki, Rudd’un bu girişiminin ardında Avustralya halkının sadece %30’unun yasa dışı insan ticaretinin engellenmesinde Endonezya’nın yapıcı işbirliği kanaatinde olmalarının etkisi büyük. Bu çerçevede, Endonezyalı bir gazetecinin dile getirdiği üzere insan ticaretini engellemeye yönelik olarak geniş sahil şeridlerini kontrol altında tutacak bir güvenlik ağına sahip olmaması kadar, Endonezya makamlarının etkin ol/a/mamasını ‘yolsuzluklar’a bağlamasında hiç de şaşılacak bir yön yok!
Seçim kampanyasında Dış Politika konusu da dikkate değer bir yer aldığı gözleniyor. Özellikle Muhafazakâr Parti Başkanı Abbott, hükümeti kurması durumunda önceliğinin Asya ülkeleri -tabii bundan kasıt Doğu ve Güneydoğu Asya- ile ilişkilerinin öncellenmesine verileceğini söylemesi, son dönemde uluslararası ilişkilerde bölgenin kayda değer gelişmesinin de payı var. Büyük ölçüde İngiltere’den, bir ölçüde de Amerika’dan azade olma yönündeki bu Asya açılımını Liberal Parti’nin programı olmnın ötesinde ülkenin genel Dış Politikası’nın dinamiği olarak okumakta fayda var. Çünkü Rudd’un yukarıda zikrettiğimiz Cakarta ziyaretinde üst düzeyde paylaşılan Avustralya Stratejik Plânı’nda Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Çin’le birlikte Endonezya’nın varlığı son derece önemli.
Bahsi geçen bu ülkelerle ilişkiler ticaret, güvenlik, insan hakları, ekonomik işbirliği gibi boyutlarını içeriyor. Doğu Asya ülkeleri şimdilik bir yana, ASEAN özellikle de Endonezya bağlamında bu ilişkileri kısaca bakmakta fayda var…
Avustralya’nın bölgeyle ilişkilerinin iç siyasete etkisinin giderek artan bir önemde olduğu bir süredir gözlemleniyor. Bu bağlamda, hiç kuşku yok ki, Batı’da çokça dillendirilen, İslamifobia’nın karşılık geldiği bir coğrafya olması ülke yönetiminin ve halkının bölgedeki Müslüman halklarla ve sözde yönetimleriyle ilişkilerini diri tutuyor. Bu çerçevede, İslamifobia’nın Güneydoğu Asya’daki karşılığı olarak öne çık/artıl/an Endonezya’ya komşu olması ve bu süreçte 2002-2003 yıllarında aralarında çoğunluğunu Avustralya vatandaşlarının oluşturduğu turistlerin hedef alındığı hadiseler ülke yönetiminin ve de toplumunun bölgede güvenlik hedefli başlayan aktif siyasete soyunmasının önündeki kapıyı aralayan bir etkisi oldu. Bu sürecin bir diğer ayağını ise ASEAN’ın genişlemeci siyaseti ile bölge ülkelerinin görece ekonomik kalkınma süreçlerinin doğurduğu cazibe merkezi olduğuna kuşku yok. Bu çerçevede gelişmiş ekonomiler arasındaki yeriyle Endonezya ile ekonomi alanındaki ilişkiler yadsınır gibi değil. Kaldı ki, Avustralya’nın Endonezya’ya yarım milyar Doları bulan kalkınma yardımı yaptığı da biliniyor. Aynı zamanda Pasifik coğrafyası ve de topluluğunun da önemli bir parçası olan Avustralya Amerika’nin önderliğinde geliştirilen APEC özelinde de bir rol üstleniyor.
Gerek İslamifobia gerekse ASEAN ile ilişkiler bağlamında Avustralya’nın Endonezya ile yakınlaşma süreçlerine bir tür çatışmacı yaklaşımların da eşlik ettiğinden söz edilebilir. Bu noktada, Avustralya’nın kuzey’indeki bu ‘dev’ ülkeyi potansiyel bir tehdit olarak algılamasından mütevellik sınırlarını güvenlik çemberine alma çabası sergilediği biliniyor. Endonezya yönetimini ve de halkını Avustralya’ya karşı şüpheli -hatta zaman zaman- bir nevi ‘düşman’ olark algılatmaya iten ise Doğu Timor’un bağımsızlığına giden süreçte oynadığı roldü. Bu rolün bir benzerinin Papua üzerinde de uygulanmaya çalışıldığı konusunda Cakarta’da şüpheler yok değil. Bununla birlikte, kalkınmacılık bağlamında Endonezya halkının Avustralya’ya yönelik görece olumlu bir algı içinde olduğu görülüyor. Örneğin, yapılan bir araştırmada Endonezya halkının %61’i şirket, bankacılık vb. ekonomik girişimlerin Australya şirketlerince yönetilmesi taraftarı olduklarını ifade etmişler. Kimi gözlemcilerin ileri sürdüğü üzere, bu yaklaşım bir tür gönüllü sömürgecilikten ziyade ülke yönetim ve bürokrasininin işi ‘ehlince’ yerine getirmemesiyle bağlantılı kuşkusuz ki.  
Temellerini Anglo-Sakson medeniyetinin attığı ülke, bu anlamda, Batı’nın bölgedeki temsilcisi hüviyetini taşımasıyla da bir anlamda geniş Malay Müslüman ve Budist dünyasındaki gelişmelere kayıtsız kalmayacaktı(r). Bununla birlikte, siyasi akıl ve kurucu figür İngiltere’den ziyade, stratejik ortağını ABD olarak belirleyen Avustralya yönetimi ASEAN-APECa ilişkilerine giderek artan bir önem vermeye başladı. Amerika demişken, ülkenin kuzeyindeki önemli şehir Darwin’de Amerikan deniz kuvvetlerine bağlı üssün varlığı bu işbirliğinin en somut karşılığı olarak ortaya çıkıyor. Zaman zaman değindiğimiz üzere, bu üs, Amerika’nın Güneydoğu ve Doğu Asya coğrafyasını içine alabilecek militarizasyonun merkezlerinden biri olmasıyla dikkat çekiyor.
Ülke yönetiminin, ASEAN Sekreterliği’ne ev sahipliği yapan, Birliğin en önemli üyesi ve -en azından potansiyel olarak- başat gücü olarak dikkat çeken Endonezya’ya ayrı bir ilgiye yaklaştığı aşikâr. Turizmden güvenliğe, eğitimden dış ilişkilere çok çeşitli alanlarda Endonezya’yı kuşatıcı girişimlerinin yakından izlenmesinde fayda var.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=273297

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder