2 Eylül 2013 Pazartesi

Amerika ASEAN Ekseni’ne Yerleşirken!

Mehmet Özay                                                                                                                    2 Eylül 2013


Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Chuck Hagel geçen hafta Güneydoğu Asya’ydı. Ortadoğu’daki gelişmelerin Amerika’yı aktif bir şekilde içine alacak boyuta tırmandığı bir dönemde Savunma Bakanı’nın bu ziyaretleri gerçekleştirmiş olması bölgeye verilen kaçınılmaz önemi ortaya koyuyordu.

Hagel’in ziyaretlerini üç kısımda ele almak mümkün. İlki Malezya-Endonezya; ikincisi ASEAN Savunma Bakanları toplantısı ve üçüncüsü de Filipinler ayağı... Ziyaretlerin ilki Malezya ardından Endonezya başkentlerinde hareketli saatlerin yaşanmasına neden oldu. Ardından 29 Ağustos’da Brunei’nin Başkenti Bandar Seri Begawan’da iki gün süren ASEAN Savunma Bakanları toplantısına katıldı. Hagel’in Malay dünyasının iki önemli ülkesine, yani Malezya ve Endonezya’ya ziyareti ASEAN’a hazırlık niteliği taşıdığı akla gelse de, öncelikle Kuala Lumpur ve Cakarta yönetimleri son dönemdeki, özellikle de Güney Çin Denizi’ndeki gelişmelere paralel olarak Amerika ile askeri teçhizat alımını masaya yatırıyorlardı.

Tabii bu ‘ticari’ görüşmelerin Malezya için farklı bir anlamı daha vardı. Bu yılın Şubat ayında Sabah Eyaleti’nde yaşanan ‘Sulu Baskını’ ülke iç siyasetinde epeyce yer tutmuş ve güvenlik birimlerinin birkaç yüz kişilik gruba karşı müdahalesi sadece muhalefet kanadında değil, ilgili güvenlik birimlerince de kimi zaafiyetler olduğu yolunda görüşler gündeme getirilmişti. Bugüne kadar ağırlığı Malaka Boğazı ve çevresinin güvenliğine odaklanmış olan Malezya yönetiminin, Sulu Baskını ile ciddi bir şaşkınlık yaşadığına kuşku yok. Zaten hükümet yetkilileri de ülkedeki ve de komşularla/bölgeyle olan ‘barış’ havasının kimseyi öyle rehavete sevk etmemesine vurgu yapıyorlardı. Bu çerçevede Başbakan Necib’in deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirmeye matuf olarak yaptığı kimi açıklamalara paralel olarak bir süre önce Fransa Dış İşleri Bakanı’nın ziyaretinde gündeme gelen silah alımı, Hagel’in ziyareti ile doruk noktasına çıktı. Tabii, Malezya’nın ‘silah ithâlatı’ olgusunu sadece Sulu ile bağlantılandırmak yanlış olur. Özellikle Güney Çin Denizi’nde yaşanan gelişmelere, her ne kadar barışçıl yollarla çözümü öncellese de, Sulu Basknı’ndan bu yana güvenlik birimlerinin zaafiyeti açıkça görülmeye başlandı.

Hagel’in Cakarta ziyaretinde, Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono tarafından ‘sıcak’ bir şekilde karşılanması görülmeye değerdi. Görüşmelerde ülkenin ihtiyaç duyduğu savunma sistemlerine dair teçhizat taleplerinin yanı sıra, bu yıl içerisinde Endonezya ve ABD’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilecek ve 18 ülkenin iştirak edeceği ‘Terörle Mücadele Tatbikatı’nın detayları görüşüldü. Bir süre önce dile gündeme getirdiğimiz ‘Densus 88’ adlı terörle mücadele özel birliğine yönelik  ülkenin önde gelen sivil toplum kesimlerindeki olumsuzluğun devam ettiği bu süreçte, söz konusu tatbitakın nasıl karşılık bulacağı ise merak konusu.

Malezya ve Endonezya’da varılan anlaşmaların benzerlerinin ASEAN’a üye diğer ülkeler bağlamında da gündeme geldiğine kuşku yok. 1990’lardan yakın geçmişe kadar Ortadoğu ve Batı Asya’da yoğun askeri faaliyetleri özellikle ‘NATO’yla gerçekleştirme eğilimindeki Amerika’nın yeni yüzyılda hedef coğrafya olarak belirlediği Güneydoğu ve Doğu Asya tedrici bir şekilde varlığını ortaya koyacağı zaten bekleniyordu. Bu gelişme, aynı zamanda Amerikan öncülüğünde NATO perspektifinin coğrafya genişletme arzusunun ilk yansımaları olarak da yorumlanabilir. Bunun en bariz göstergelerinden biri adına Amerikan askeri yardımları dense de, aslında Amerika’nın içinde bulunduğu ekonomik açmazlar ve bölge ülkelerinin ekonomilerinin görece ‘pozitif’ yönelimleri açık bir ‘savaş ekonomisinin’ varlığına işaret ediyor. 

Bu çerçevede, kontrol edilemez bir noktaya gelmeden doğal sınırları içerisinde tutulması beklenen Çin’in sadece Güney Çin Denizi bağlamında değil, özellikle Myanmar gibi son dönemde öne çıkan ülkeyle olan ilişkilerinin Amerika’yı bölgede etkin rol almada tetikleyen bir dış faktör işlevi görüyor. Ayrıca, bunda Çin’in bölge üzerindeki stratejik hesaplarından rahatsız olan bölge ülkelerinin Amerika’yı bölgeye davet bağlamındaki çıkışlarını da unutmamak lazım. Amerikan yönetimi de tüm bu gelişmeler karşısında nasıl bir duruş sergileyeceğininin ipuçlarını ASEAN ve APEC toplantılarında verilen mesajlarda gündeme getiriyor. Bu bağlamda, başta Çin-Japonya olmak üzere bölge ülkelerini karşı karşıya getirebilecek potansiyel sorunlara karşı ‘barışı’ öncellediği izlenimi veren bir yaklaşım sergilemekle birlikte, her türlü ihtimale karşı askeri çözümleri göz ardı etmediğini de açıkça ortaya koyuyor.

Brunei Sultanlığı’ndaki ASEAN Savunma Bakanları toplantısında güç merkezi hiç kuşku yok ki, Hagel çevresinde örülüyordu. Toplantıda neler konuşulduğu üzerinde kısaca durmadan önce, kimlerin katıldığına bir bakalım. ASEAN’daki on ülkenin yanı sıra Japonya, Çin, Güney Kore, İngiltere, Rusya, Hindistan, Avustralya ve Yeni Zelanda heyetlerinin de hazır bulunması ASEAN dışında bir oluşumun gerçekleştirilmekte olduğunun izlerini ortaya koyuyor. Bu fotoğraf bize üç kimlikli  bir yapının oluşumuna doğru yol alındığı izlenimi veriyor. Anglo-Saxon ittifakı; kalkınmacı Asya ülkeleri ile üçüncü sınıf ülkeler.... Belki bunu bir başka yazıda detaylı bir şekilde ele almak yerinde olacak.
Toplantılara damgasını vuran ise Amerika’nın Ortadoğu’da sıcak bir girişime hazırlandığı günlere tekabül etmesiydi. Bu durum, Güneydoğu ve Doğu Asya ‘sularında’ kimi zaman kızışma eğilimi gösteren anlaşmazlıklar karşısında Amerika’nın gerektiğinde duruma ‘müdahale’ etme hakkını kendinde bulabileceği konusunda bir mesaj da içeriyordu. Hagel’in Güney Çin Denizi’ndeki Adalar sorunu çerçevesinde istenmedik gelişmelerin vuku bulması halinde ‘çatışma’ olgusunu açıkça zikretmesi, sorunun halen çözülmediğinin bir göstergesiydi. Nasıl çözülebilsin ki! Bir yandan, Çin’in ASEAN’ı muhatap almak yerine, soruna taraf ülkelerle teke-tek görüşme talebi; öte yandan, ekonomisini yeniden düzlüğe çıkartma mücadelesindeki Japonya’da, Çin’in çıkışlarına karşı Başbakan Abe Shinzo’nun söylem ve politikaları ile daha da öne çıkan ‘milliyetçi’ duruşunun doğurduğu militarizasyon kaçınılmaz olarak bölgede istikrarın sağlanabileceği konusunda şüpheler olduğunu akla getiriyor. Bu şüpheleri giderek güçlendiren ise, ülke anayasasındaki kimi değişiklikler ile 1947’de Amerikan’ın dayatmasıyla kabul edilen ‘pasifist’ eğilimin sonu anlamına gelecek şekilde önümüzdeki yirmi yıla yayarak askeri bütçede artış konusundaki kararlılık oluyor.

Bu gelişme, Amerika’nın küresel hegemonyasının devamı ve kurduğu sisteme meydan okuyuculara karşı duruşunu simgeleyen çok önemli iki bölgesinde birden var olabileceğini, en azından niyet olarak ortaya koyuyordu. Son dönem küresel siyasetin bir örneğini teşkil edecek boyuttaki bu girişim, biri çoktan sıcak girişimlerin yaşandığı, ikincisi tarafların tehditkâr girişimlerine bağlı olarak düşük ve orta ölçekte seyreden soğuk savaş krizi şeklindeki iki farklı boyutu birbiriyle karşılaştırma imkânı veriyordu. Amerika’nın bölge üzerindeki hassasiyetini ortaya koyan son husus ise Hagel’in ASEAN Savunma Bakanları toplantısı için gelecek yıl adresi Amerika olarak göstermesiydi. Tüm bu toplantılardan kârlı çıkan kim diye sormak gerekiyor. Uluslararası ilişkiler teorisyenlerinden bazılarının ileri sürdüğü üzere ‘militarizasyonun’ barışın teminatı olduğuna inanacaksak, o zaman Çin’den başlayarak, Japonya’nın askeri harcamalarına ve de Amerikan ‘yardımı!’ ile gururla ‘bu oyunda ben de varım’ mesajı veren ASEAN’ın askeri yönelimine ses çıkartmamak gerekiyor.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=272859

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder