18 Şubat 2013 Pazartesi

Patani’de Acil Barış Çağrısı

Mehmet Özay                                                                                                                    5 Şubat 2012
Daha geçen hafta Patani’de Barış ihtimali üzerinde durmuştuk. Sorunun temelinde farklı ırk, din, kültüre mensup iki milletin birlikte olup ol/a/mama olgusu yer alıyor. Bu iki milletten biri Budist çoğunluğu oluşturan Thai asıllılar ile ülkenin güneyinde Malay Müslümanlar... Ve demiştik ki, azınlık konumundaki Malayların etnik kimlik, din, dil haklarının tanınıncaya kadar çözüm mümkün değil. Elbette etnik kimlik ve bunun olmazsa olması din ve dil kadar, Malay toplumunun kendi kendisini yönetecek bir siyasi çözüm kadar da doğal bir sürecin olmayacağını hatırlatalım.

Çarşamba sabahı erken saatlerde gerçekleştirilen, tıpkı 4 Ocak 2004’dekini andıran büyük bir saldırı haberi geldi bölgeden. Değişik kaynaklarda sayıları 50 ilâ 100 kişi olduğu belirtilen bir grubun Narathiwat’ya bağlı Bacho bölgesindeki askeri üsse saldırısında gruptan 17 kişinin vurulduğu, asker ve polisten herhangi bir zayiat olmadığı belirtildi. Ordu sözcüsü yaptığı açıklamada saldırı haberinin önceden kendilerine ‘ulaştırıldığını’, bu nedenle tedbirli olduklarını ifade ettiler.

Bu saldırının başkent Bangkok’ta büyük bir şaşkınlık yarattığına kuşku yok. Öyle ki, kimi gözlemciler 2004’den sonra bölgede giderek artan askeri baskılara rağmen, hareket mensuplarının vur-kaç taktiği ötesinde bir askeri noktaya grup saldırısı düzenleyebilmelerine dikkat çekiyorlar. Bu benzerlikten hareket edilirse, tıpkı 2004 saldırısı sonrasında giderek artan şiddete benzer gelişmeler yaşanabilir. Bu noktada başta Başkent ve Patani’deki Güney Sınır Eyaletleri Yönetim Merkezi’nin (SBPAC) yaklaşımları büyük önem taşıyor.

Bugün Bangkok hükümetinin içinde yer aldığı siyasi hareket, 2001 yılı başından 2006’ya kadar ülkeyi yönetmiş ve bu süreçte merkezdeki köklü krallık ve bu geleneksel kurumun siyasi uzantılarıyla olan tüm siyasi hesaplaşmasını Patani üzerinden yürütmekte ısrarcı olmuş Thaksin’in kurduğu Thai Tak Thai (TRT) partisinin uzantısı konumunda ve üstüne üstlük Başbakan Yingluck Shinawatra da kızkardeşi. Ülke iç siyasetinde Thaksin’den ilham almakla kalmayıp, ‘akıl aldığı’ da açık olan Yingluck’ın Patani konusunda söz de dahi olsa seçim öncesindeki ‘barış’ konusundaki çabasını bugüne kadar ortaya koymamış olması aslında pek de kimseyi şaşırtmıyor. Aksine, özellikle 21. yüzyıl başından itibaren Patani halkı üzerinde devam eden baskı ve zulüm şu veya bu şekilde varlığını sürdürüyor.

Bir önceki yazıda, “Bangkok yönetiminin Patani sorununa kapsamlı siyasi bir planla yaklaşabilecek ‘siyasi beceriye’ sahip olup olmadığını” gündeme getirmiştik. Geçen günkü saldırı bu siyasi becerinin ortaya kon/a/madığının en önemli belgesi olduğu kadar, saldırı ardından Yingluck’ın yardımcısı Chalerm Yubamrung, 15 Şubat Cuma günü toplanacak Bakanlar Kurulu toplantısında ‘sıkıyönetim’ tavsiyesinde bulunacağının gündeme getirmesi Bangkok’un sorunu hâlâ askeri temelde ele almaktan vazgeçmediğini ortaya koyuyor. Patani bölgesi özel yönetiminin başındaki isim de olan Chalerm’in çözüm diye öne sürdüğü şey, tastamam Thaksinvari bir politikadan başka bir şey değil. Uluslararası Kriz Grubu sözcüsünün Narathiwat’daki vakıadan sonra yaptığı açıklamada üzerinde durduğu üzere, bu saldırı ve akabindeki tepkilerin Bangkok hükümetlerinin sorunu sürüncemede bırakan yaklaşımlarının devam ettiğini gösteriyor.

Teklif düzeyinde de olsa bu görüşe Patani’deki önemli sivil toplum sözcüleri konumundaki din adamlarından, akademi çevrelerinden ve muhalefetteki Demokrat Parti tarafından tepki gelmekte gecikmedi. Bu tepkinin temelinde, ordunun ve polisin Patani bölgesindeki varlığının güvenlikten öte Müslüman Malay halkının gündelik yaşamında ciddi baskısı, Merkez’in etnik aidiyet, dil ve din özgürlüğünü gündeme getirmemesi yatıyor kuşkusuz. Üstüne üstlük sıkıyönetim gibi askeri çözümlerin bugüne kadar işe yaramadığının bizzat yaşayarak farkında olan bu çevreler önümüzdeki günlerde ivme kazanacak gelişmelerden de kaygılarını ortaya koyuyorlar.

Thaksin Başbakanlığı döneminde bölge liderliğine oynama stratejisini Patani politikası nedeniyle kaybetmişti. Bugün her ne kadar özellikle Malezya, Bangkok-Patani barış hattının örülmesinde niyetli olsa da, adımı atacak ilk tarafın Bangkok olması konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. Çünkü bu noktada, Açe ve Bangsamoro’da elde edilen barış, Bangkok’un Patani’deki savaşı sürdürmede elini güçlendiren değil, aksine bölgesel ve uluslararası çevrelerde zora sokan bir unsur. Bangkok bu süreçte niyetini samimi bir şekilde ortaya koymadıkça, Yingluck’ın akibetinin abisi Thaksin gibi olacağını tahmin etmek güç değil. Bu noktada Patanilelere ne olacağı da bizim derdimiz olmalı.

İçinde İslam isminin de geçtiği uluslararası kuruluşun bir süre önce bölgeye gönderdiği heyetin sözde barış çabasında Patani adına bir samimiyet ortada gözükmediğine göre bu kurumdan bir ümit beklemek beyhude. Peki bu noktada Türkiye bir girişimde bulunabilir mi sorusu, bazı çevrelerin beklentisi şeklinde de olmak üzere, ortaya atılabilir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki karmaşada karşı karşıya kaldığı durum, Arakan bağlamında başkent Nyapyidaw’ın engellemelerine takılan girişimleri, Bengaldeş hükümetince ‘iç işlerime müdahele ediyorsun’ terslemesi öyle gözüküyor ki, bölgede henüz Türkiye’nin doğrudan bir müdahalesine el verdiğini söylemek güç. Bununla birlikte, Türkiye’nin Endonezya Büyükelçisi ve aynı zamanda ASEAN nezdinde elçilik görevini de üstlenmiş olan Zekeriya Akçam Bey’in bölge ülkelerini harekete geçirecek bir dizi girişimleri söz konusu olabilir. Bu noktada bölge ülkelerinde, Patani sorununa vakıf kimi sivil kuruluşlarla temasın da yadsınamayacak bir öneminin olduğuna kuşku yok.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder