8 Şubat 2013 Cuma

Japonya’da Revizyonist Dönem


Mehmet Özay                                                                                                                 4 Şubat 2013

“Japonya’da Liberal Demokratların iktidara gelmesiyle dış politika, özellikle de Çin’le olan Adalar krizi ve bunun ötesinde genel anlamıyla askeri güvenlik ve stratejisi önemli gelişmelere gebe.”

Japonya’da geçen Aralık ayı ortalarında yapılan genel seçimler sonrası yeniden ekonomik yapılanma, güvenlik ve dış politika konuları ülkenin öncelikleri olarak beliriyor. ‘Şahin’ lakaplı Başbakan Shinzo Abe’nin özellikle güvenlik ve dış politika konusundaki görüşleri dikkat çekiyor. 2007’den bu yana altı başbakanın değiştiği Japonya’da halkın Liberal Demokratlara verdiği önemli destek, ülkede istikrar arayışının bir ifadesi olarak okunurken, Başbakan Abe’nin aktif dış politika girişimi ülke seçmenine verilen bir sözün yanı sıra, önemli bir değişim anlamı da taşıyor. Bu çerçevede yeni hükümet, ekonomi alanında yaşanan sıkıntılardan kurtulma arzusunu dillendirirken, bunu, Çin gibi yanı başında büyümeye devam eden bir deve karşı kendi bölgesinden başlayarak ekonomi ve siyasi alanda çeperi giderek genişleyen bir ilgi alanı oluşturarak kanıtlama çabasında. Bu değişimin ipuçlarını daha seçim arefesinde vermeye başlayan Başbakan Abe aradan geçen kısa süreye rağmen, ekonomi, dış politika ve güvenlik meselelerinde adım atmaya başladı.

İkinci kez Başbakanlık koltuğuna oturan Abe, dış politikada neyi hedefliyor önce bunun üzerinde duralım... Abe, bölgede Çin ‘tehdidi’ karşısında ülke egemenlik sahasını koruma rasyoneli kadar, bu yönde bölge ülkelerini de peşine katacak bir politika peşinde. Bizzat kendisinin gerçekleştirdiği Endonezya, Tayland ve Vietnam gezilerinin yanı sıra, Dış İşleri Bakanı Fumio Kishida’yı Filipinler, Singapur, Brunei ve Avustralya’ya yollaması işi daha baştan sıkı tuttuğunun göstergesi.

Abe, seçim zaferinden birkaç gün sonra “Senkaku Adaları Bizim’dir” mesajını yüksek sesle dillendirerek, bu konuda Çin’le hiçbir şekilde uzlaşmaya girme niyetinde olmadığını ilân etti. Akabinde bu söylemini eyleme dökmekte de gecikmedi ve geçenlerde mülkiyet tartışmalarına konu olan ‘Adalar’ bölgesine bir ziyaret gerçekleştirdi. Ancak bundan sıradan bir gezi anlamı çıkarmak hatalı olur. Çin’in provakatif çıkışları karşısında, cesur bir eylem tarzı olarak da değerlendirilebilecek şekilde Okinawa Adaları’ndaki Naha Deniz Üssü’ndeki birliklere yaptığı konuşmada Japon egemenliğini ve haklarını koruma adına herşeyi yapacağını açıkladı. Bu söylemin somut göstergesi olarak da, Japon savunma harcamalarında son on yılın en yüksek bütçeli kararının altına imza attı. Aslında Abe’nin ülke savunmasında bu kararının ardında Çin’in bir türlü bitmek bilmeyen Adaları ilhak söylemleri kadar, bugüne kadar Japonya’yı yörüngesinde tutan ABD’nin ya da daha doğrusu ‘yorgun’ Pentagon’un Çin’le ‘bizi savaşa çekmeyin’ nazik uyarılarının da etkisi olduğu yadsınamaz. 

Abe’nin bu ‘şahin’ girişimini, iktidarın küçük ortağı New Komeito Partisi’nin lideri Natsuo Yamaguchi’yi Çin’e göndermesi izledi. Bu ziyaret, Abe’nin Çin’i hedef alan meydan okuma söylemiyle, gene bu güce karşı “ortak çıkarlar” doğrultusunda birlikte hareket etmeyi içeren ‘barış’ çağrısının devamı mahiyetindeydi. Abe, kendi siyasi tarzı olarak meydan okumayı seçerken, Çin’e elçi olarak ılımlı yaklaşımlarıyla tanınan Yamaguchi’yi seçmesi de elinde bulundurduğu alternatif kartları oynama olarak yorumlanıyor. Çin’in yeni Devlet Başkanı Xi Jinping’e Abe’nin özel mektubunu ileten özel elçinin Çin tarafınca sıcak karşılanması, yeni Çin yönetiminden beklenmeyen bir yaklaşım değildi açıkçası.

Bu çerçevede, ikili zirve görüşlerinin olumlu yankı bulması, 1972’den bu yana iki ülke arasında en gerilimli anların yaşandığı birkaç yıllık süreçte belki de ilk önemli adım niteliğinde. Böylece 1978 yılında imzalanan “Çin-Japon Barış ve Dostluk Anlaşması”nda dile getirilen “Adalar sorununun görüşmeler yoluyla halledilmesi” maddesinin nihayet hayata geçirilebileceği ihtimalini ortaya koyuyor. Bu gelişmeler zinciri bize bir yanda ‘şahin’ bakışlar, öte yanda ‘barış güvercini’ yan yana olduğunu gösteriyor. Abe’nin özellikle geçmişle şu veya bu şekilde ilintilendirilerek öne çıkan/çıkartılan savunma stratejisinde “dizginleri ele alma” çabası bir Japon öz güveni olarak anlaşılabilir. Bunun ötesinde, henüz bölge ülkeleri ciddi bir tepki vermemiş olsa da, aslında bir dizi kaygıyı beraberinde de getirmiyor değil. Yani, Abe’nin daha seçim kampanyaları sırasında dillendirdiği Anayasa değişikliği ile ülkenin askeri savunma olgusunu yeniden tanımlayacak ciddi bir girişim söz konusu.

Başbakan Abe liderliğinde Japonya’nın savunma kurgusundaki bu paradigma değişimi kimilerince bir ‘revizyon’ olarak adlandırılıyor. Bununla birlikte, 21. yüzyılın gelişen koşullarında Japonya’nın bölgesinde etkin bir güç olmak ya da olmamak gibi ciddi bir ayrımın eşiğine geldiği ve bu nedenle, bölge dengelerini sarsacak bir devrim niteliğinde olduğu bile ileri sürülebilir. ‘Şahin’ Abe’nin, II. Dünya Savaşı ya da bölgedeki adıyla Pasifik Savaşı’nda Japon yayılmacılığından ötürü bölge halklarına yönelik “özür dileyici” bir yaklaşımı benimsemediği de göz önünde bulundurulacak olursa, bu hususların önümüzdeki dönem çokça tartışılacağına hiç kuşku yok.

Abe’nin daha Dışişleri Bakanlığı döneminden başlayarak 2006-2007’deki Başbakanlığında devam eden Çin’le “iyi ilişkiler kurma” geleneğinin yukarıda dile getirilen “şahinvari” duruşuyla çelişip çelişmediğini ise zaman gösterecek. Bununla birlikte, Abe’nin agresif dış politika gütmesinin ardında, önümüzdeki yaz aylarında yapılacak ‘üst meclis’ seçimlerinde de çoğunluğu elde etme amacını bir kenara not edilmeli. Bu koşullarda Çin’in duruşunun da belirleyici olacağı hesaba katılmalı.

Japonya’nın yukarıda ele alınan diş politika niyetlerinin bölge üzerindeki etkileri üzerinde kısaca duralım. Aslında, Başbakan Abe koltuğa oturur oturmaz soluğu ABD’de almaktı. Ancak Obama’nın gündeminin uyuşmaması nedeniyle rotayı Güneydoğu Asya ülkelerine çevirdi. Bu gezi programı, Japonya’nın sadece bölgeye yakın bir konumda olmasından kaynaklanmıyor elbette.

Abe’nin Endonezya, Tayland ve Vietnam’ı kapsayan ziyaretinin temel amacı, hem bölge ülkeleri içerisinde ekonomi alanında liderliğe oynayabilecek bir güç edinimi, hem de Güney Çin Denizi’nde Adalar sorunu konusunda gelişmelerde destek arayışıydı. Bu her iki alan da, Japonya’nın son yıllarda pasif konumunu yeniden harekete geçirmeyi hedefliyor. Bölgede bir tür inisiyatif alma adına, örneğin Vietnam’a yapılan alt yapı yardımlarında artışın öngörülmesi ciddi bir adım. Vietnam’ın seçilmesinin nedenlerinin başında, geçmişten bu yana -tıpkı Adalar krizinde olduğu gibi- Çin-Vietnam arasındaki çekişmenin Japonya adına bir avantaj olduğu aşikâr. Uzun süredir konuşulan Vietnam’da nükleer santral inşaatına bu süreçte vize çıkartma çabası da unutulmamalı.

Güneydoğu Asya’nın hızla gelişen ekonomilerinin ‘know-how’, sermaye ve teknoloji’ ihtiyaçları dikkate alındığında Japon yatırım/desteği hiç de azımsanamaz. Bunun elbette Japonya’ya geri dönüşümünün bölgenin Japon ürünleri için önemli bir Pazar olmasında zuhur edecektir. Her halükârda, bu girişim, Japon ekonomisinin ihtiyaç duyduğu acil çözümün bir parçası olacaktır. Zaten bir şekilde bölgede var olan Japon firmaları, yeni hükümetin vizyonu ile de birleşerek bölgede yeni bir soluk olmaya aday. Çin’de önemli yatırımları bulunan Japon şirketlerinin iki ülke arasındaki siyasi istikrarsızlığın negatif etkilerinden kurtulma adına ‘Çin’den çıkış arayışları sürecinde yeni adres Tayland ve Endonezya. Sadece neden bu değil elbette. Çin’in yabancı yatırımcılar için giderek ‘maliyetleri yüksek’ olmaya başlaması ve “yatırım alanlarının çeşitlendirilmesi de” kapitalist üretim sisteminin yeni alternatifler peşinde koşmasında başat bir faktör. Abe’nin, Endonezya’nın önde gelen basın organlarından Kompas’a verdiği mülâkatta, 2015 yılında ASEAN bağlamında yürürlüğe girecek serbest ticaret anlaşmasına vurgu yapması şaşırtıcı değildi. 2006 yılında varılan ‘stratejik işbirliği’ anlaşmasına vurgusu da, özelde Endonezya’nın bu bağlamdaki yerine gönderme yapıyordu. Söylem ve eylemleriyle ikinci Başbakanlık sürecine hızlı başlayan Abe’nin girişimlerinin giderek daha fazla ses getireceğine kuşku yok.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=245821

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder