7 Ocak 2025 Salı

Trump’ın Şi Cinping’i daveti ne anlam ifade ediyor? / What does Trump's invitation to Xi Jinping mean?

Mehmet Özay                                                                                                                            01.07.2025

Donald Trump’ın 20 Ocak törenine Şi Cinping’i daveti ne denli anlamlı?

Bu husus, bugünlerde Çin’de konuşulan konuların en başında geliyor ve davetin gündeme gelmesinden bu yana tartışılan birkonu.

Söz konusu bu davetin ve vermek istediği mesajın sadece iki üke ilişkileri açısından önem arz etmekle kalmıyor.

Bunun yanı sıra, başta Doğu ve Güney Çin Denizi’ni çevreleyen ülkeler için dikkate değer bir gelişme olarak ele alınmayı hak ediyor.

Tarihde vardı

Tarihin değişik evrelerinde farklı coğrafyalarda, farklı dini-kültürel yapıları temsil eden devletlerin başına geçen hükümdarlar bu gelişmeyi, ‘dünya aleme’ ilân etmeyi, egemenliklerinin tanınması ve pekişmesi bağlamında siyasal bir zorunluluk addederken, kendilerine yakın bildikleri devletlerden elçilerin özellikle de, hükümdar ailesine mensup bireylerin davetleri de bir bayram atmosferinin ortaya çıkmasına neden olan gelişmelerdi.

Bugün, 21. yüzyıl siyasal gerçekliğinde, benzer gelişmelere nadir de olsa rastlanırken, böylesi davetler genelde tanıdık, bildik komşu devletlerle sınırlı bir yapı arz ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

İkircikli durum

Donald Trump, ikinci başkanlık sürecine başlayacağı 20 Ocak günü yapılacak törene, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’i daveti, ‘çelişkilerle dolu karakteri ve ifadeleriyle’ tanınan Trump’ın, bu davetten ne kast ettiğinin iyi anlaşılmasını gerektiriyor.

Ancak gözlenen o ki, temelde önemine kuşku olmayan bu davetin, muhatapı tarafından dikkate alınabilmesi önündeki engelleri oluşturanın da bizatihi Trump’ın kendisi olması ikircikli bir durumun ortaya çıkmasına neden oluyor.

Bu çelişkinin kronolojik olarak en görünür yanında, Trump’ın, başkanlık seçimi öncesi kampanya sürecinde, ABD’nin en önemli rakibinin Çin olduğu ve dış politika’da önceliğin, bunun üzerine inşa edileceğine açıkça vurgu yapması bulunuyordu.

Bunu, seçim rekabetini kazanmasının ardından oluşturduğu hükümet üyelerini yani, kabine mensuplarını seçiminde Çin başta olmak üzere dünyanın önemli güç odaklarıyla rekabetçi, hatta çatışmacı bir eğilimin ortaya çıkacağı izlenimi uyandıran isimleri barındırması ile pekiştirme yoluna gitti.

Trump’un 17 Aralık’ta yaptığı davetin şaşkınlık uyandırması temelde bu sebeplere dayandığını söyleyebiliriz.

Yenilikçi tutum

Yukarıda dikkat çekilen durumun dışında ve ötesinde, Trump’ın ABD’nin en önemli rakibi olarak gördüğü Çin’in devlet başkanına yaptığı daveti, küresel siyasette yenilikçi bir yaklaşım olarak görmek de mümkün.

 

Aynı davet söylemi içerisinde yer alan, “... dünya meselelerini birlikte halledelim” anlamına gelen ve resmi davetin içeriğine doğrudan gönderme yapan boyutu da, davetin bizatihi kendisi kadar şaşırtıcıydı.

Aslında, tam da bu durum yani, dünü ve bugünü birbirine uymayan bir Trump siyasal tavrı ve söyleminin özellikle, uluslararası ilişkilerde düzen ve istikrar arayışlarının hiç kuşku yok ki, önce lider olduğu iddiasındaki siyasetçilerin söylemlerinde ortaya çıkması gerektiği konusundaki temel kuralla çelişiyor.

Dünya meselelerinin Çin’le birlikte halli konusunun Trump tarafından seslendirilmesini, aslında, olumlu bir gelişme olarak görmek gerekir.

İnsanlığın geleceği

Bununla birlikte, Trump’un böylesi bir politikanın mucidin olduğunu söylemek pek mümkün gözükmüyor.

Örneğin, 2024 yılı Eylül ayında dönemin, Çin Halk Ordusu komuta kadrosunun önemli isimlerinden ve Askeri Bilimler Akademisi eski başkan yardımcısı General He Lei, yaptığı açıklamada, “risklerin yönetimi” kavramsallaştırmasıyla tam da, bu konuyu gündeme taşımıştı.

Lei, açıklamasında “Çin ve ABD’nin günümüz dünyasının önemli güçleri” olduğunu söylemiş ve bu iki gücün ilişkilerinin, “insanlığın geleceğini belirleyeceğini” ifade etmişti.

Bir tür abartının da olmadığı söylenemeyecek olan bu ifadenin en azından bugünkü görünür ve hissedilir tehditlerin ve bunların yakın geleceği yaptığı projeksiyon noktasında bu iki gücün ilişkilerinin yapıcılığına kuşku bulunmuyor. 

Bugüne geldiğimizde, Trump’ın yukarıda dile getirilen davetten kastının, bu düşünce yapısına denk gelmesi bir tesadüf olmasa gerek...

Çinden geçen yıl gelen mesajın yanı sıra, Trump’ın davet konusunda kapsamlı bir siyaset düşüncesi var ise “Acaba bunun, 2023’de San Francisco’da yapılan ABD-Çin Zirvesi’nin bir devamı mı olacak?” türünden bir soru da akla gelmiyor değil.

Bu hem, Trump’a “coğrafi olarak daha yakın” bir yerden ve “rakibi de olsa, içerden bir ses yani, Biden’in gündemine aldığı bir konuydu.

Ya da tarihsel olarak biraz daha geriye giderek, günümüz Amerikan gazetecilik dünyasının duayenlerinden Thomas Friedman’ın, Çin ziyareti vesilesiyle iki ülke ilişkilerinde yapıcılığa vurgusunu temellendirmede, “Nixon dönemi işbirliği sürecine atfının, Trump’da bir yansıması olabilir mi?” diye de sormak gerekiyor.

Şi Çinping gider mi?

Çin siyasi elinin, şu ana kadar Trump’ın davetine bir cevap vermemiş olması, kafaların biraz karıştığını gösteriyor.

Ortada iyi bir hesaplama sürecinin olduğuna kuşku yok. 

Trump’ın olmadık sürprizlerine yakalanmak mı, yoksa Trump’ın dışında ve ötesinde küresel kamuoyuna verilebilecek olumlu mesaj mı?

Böylesi bir ziyaretin, dünya kamuoyu ve hatta ekonomisi için ne denli çarpıcı sonuçlar doğurabileceği ihtimali bile bu davetin bizatihi kendisini çok önemli kılıyor.

Şi Çinping’in bir yanda yüzde 60’lık tarifle yüzleşmek mi, öte yanda, böylesi bir gelişmenin ortaya çıkmasına karşın, Çin’in -en azından başta Asya-Pasifik bölgesi ülkelerinden başlayarak - şimdiden arkasına aldığı düşünülebilecek küresel desteğin oluşturacağı yeni bir eko-politik gelişme kapı aralamak gibi iki durumla karşı karşıya kaldığını söyleyebiliriz. 

Şi Çinping’in olası ziyareti sürecinde, Trump’ın konuğuna, ‘Hoş geldinin. Size yarın, yüzde 60’lık tarif uygulamaya başlıyoruz mu?” diyecektir yoksa, “iki ülke ekonomik ilişkilerinde sürece yayılan bir yeniden yapılandırmadan mı?” söz edecektir.

Kanımca -daveti kabul etmesi halinde, her iki halde de kozu eline geçirecek olanın Şi Cinping olduğunu söylemek mümkün...

“İnsanlık aleminin geleceğini belirlemesi” gözüyle bakılan ABD-Çin ilişkilerinin ilk raundunun bu davet vesilesiyle başlaması gayet ilginç bir sürecin olacağını ortaya koyuyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/trumpin-si-cinpingi-daveti-ne-anlam-ifade-ediyor-what-does-trumps-invitation-to-xi-jinping-mean/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder