7 Ocak 2025 Salı

Bir tarih çalışması: Pan-İslam, Osmanlı ve Malay Dünyası / A history work: Pan-Islam, the Ottomans and Malay World

Mehmet Özay                                                                                                                            05.01.2025


Bütün bir 19. yüzyılın Müslüman coğrafyalarda benzerlik gösteren gelişmelerle dikkat çektiği konusunda bir konsensustan bahsedilebilir.

Bunun adının da, ‘sömürgecilik’, yükselen sömürgecilik ve yanlış bir şekilde de olsa, ‘emperyalizmin yayılması’ gibi kavramlarla olduğu gözlemlenir.

Aynı tarihsel dönemin hem, Osmanlı Devleti hem de, diğer müslüman devletler ve bölgeler için şu veya bu şekilde bir yenilenme, dirilme hareketlerine konu olduğu söylenebilir.

Bu yenilenme, dirilme süreçlerinin bir bölümünü, Osmanlı örneğinde olduğu şekilde, Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) süreçlerinde ortaya çıktığı üzere yönetim, idare, ekonomi, eğitim, sağlık gibi alanlarda görünürlük kazanırken, farklı bölgelerde -örneğin, 1820’lerde bir yandan Cava’da Prenegoro, Palembang’da, 1830’larda Padang’da başgösteren sömürge savaşları vb. süreçler gibi - sıcak gelişmeler sömürgeciliğin yayılmacılık süreçlerine karşı geliştirilen bir haklı çıkış ve/ya salt bir tepkisellik olarak değerlendirilebilir.

Bu kısa girişle bir konuya giriş yapmak istediğim aşikȃr...

O da, bu günlerde üzerinde çalıştığım bir konu çerçevesinde, ele alıp okuma fırsatı bulduğum bir doktora tezi ve bu tezin yukarıda dikkat çekilen konularla bir şekilde bağlantılı bölümüyle ilgili...

Snouck atfı: 2. Abdülhamit beğenmiş olmalı!

2018 yılında ‘Columbia’ Üniversitesi’nde verilmiş olan doktora Osmanlı Devleti ile geniş Malay Dünyası arasındaki yüzyılın özellikle, 1850’den 1910’lu yıllara kadar olan bölümüne -derinlikli olmasa da-, dikkat çekmesiyle önem taşıyor.

Yazarın temel argumanını, Osmanlı Devleti ile özellikle Hollanda sömürge yönetimi arasında bir benzerlik geliştirme/bulma çabası oluşturuyor.

Bunu sağlayacak bir aygıt/eleman olarak ise Snouck Hurgronje’un kaleme aldığı bir küçük risaleye gönderme yapıyor.

Tartışmak istediğim husus, Hurgronje’un eseri değil...

Belki, bunu bir başka yazıda ele almak mümkün.

Nihayetinde çalışmanın bu bölümünden edindiğim ilk izlenim, 1908’de meşruiyet’in ilȃnından bir hafta sonra İstanbul’a gelerek görüşlerini yüksek sesle dile getiren Hurgronje’un ‘tezinin’ kanımca, 2. Abdülhamit’in hoşuna gidecek bir boyuta sahip olmasıdır... 

Bu ipucu, konunun ne denli heyecan verici olduğunu yeterince ortaya koyuyor olmalıdır..

Doktora-saha çalışması

Öncelikle, doktorasını başarıyla veren akademisyen arkadaşımızı kutlamak gerekir.[1]

Taa Columbia Üniversitesi’nden Osmanlı’ya oradan, Malay dünyasına uzanarak bir tez yazmak epeyce bir niyet ve gayret gerektirir.

Hoş yaşadığımız dönemde, kimileri için artık sahaya inmek, ilgili ülkelerin ve şehirlerin kütüphanelerine ve arşivlerine girmek gibi bir zahmete gerek kalmadığı düşünülebilir.

Veya tezin 2018’de verildiği dikkate alınacak olursa, kaynakların çoktan ABD akademi kurumlarınca ellerinin altında tutulduğunu da düşünmek mümkün.

Ancak var olan kaynakların ‘fiziki’ kullanımı, anlaşılması kadar, ilgili verilerin yorumlanma süreçlerinin de bir o kadar önemli olduğunu hatırlatmak gerekir.

Bu anlamda, sahada olmanın kaçınılmaz bir önemi olduğu ortaya çıkar ki, yapılacak analizlerde ve yorumlarda bu, kesinlikle yadsınmaması gereken bir husustur.

Malay devletleri – Osmanlı – Pan-İslam

Çalışmanın ilgili bölümünde dikkat çeken durum, Osmanlı Devleti ile Malay devletleri ve toplumları ile bu toplumlar içerisinde küçük bir azınlığı teşkil eden gruplar üzerinden geliştiği görülen ilişkilerin sunuluş biçimidir.

Müslüman toplumların biri doğu’da yani, Malay dünyasında, diğeri batısında yani, Osmanlı özelinde ortaya konulan ilişkinin Pan-İslam’a sarılarak açıklanması sanki, hızı alınamamış veya benzeri çalışmalarda tekrarlanagelen genel geçer yaklaşımlarla benzerliğidir.

Pan-İslam bağlamını, 2. Abdülhamit ile ilişkilendirmenin anlamlı yönü olduğu kadar, Pan-İslam’ın hem, Osmanlı Devleti özelinde hem de, genel olarak Malay Dünyası’nın Osmanlı ile geliştirdiği siyasal ilişkiler noktasında kronolojik ve kapsam olarak farklı açılımları olduğunu burada bir kez daha tekrarlamak isterim.

Ancak yazar, bu farklılaşmaları okuyabilme ve yorumlayabilme imkȃnını yakalayamamış olmasını -güçlü bir önyargıdan bağımsız olarak söylemeye çalışıyorum- iyi anlamamız lazım.

Bunun maddi nedenlerinden birini, yukarıda dile getirmeye çalıştığım hususlardan en temel olanıyla yani, sahada olup olmama konusu teşkil ediyor. ABD kurumları Malay dünyasının tüm kaynaklarını ellerinde toplamış olabilir.

Ancak, bunun sağlamasını, tezin ilgili bölümünde görmek mümkün olmuyor kanaatindeyim.

Oysa, saha çalışması gerçekleştirilmiş olsaydı, -yazarın saha çalışması yapmadığını okuduğum bölümler üzerinden değerlendirmemden çıkarıyorum-, öte yandan, saha çalışması yapıp da sağlıklı yoruma ulaşamamış ise, bu daha büyük bir akademik hata gibi duruyor- herhalde Osmanlı’nın değil de, önce Malay siyasal yapılarına mensup olan çevrelerin sürekli İstanbul’un kapısını tokmaklamalarını görmüş ve anlamış olurdu.

Bu bağlamda, Osmanlı’ya siyasi ilişkiler geliştirme noktasında Açe’nin (hem 16. ve hem de 19. yüzyılda) ve Jambi’nin (19. yüzyılda) örnek olarak veriliyor ki bu doğrudur.

Bununla birlikte, 19. yüzyıl ortasında İstanbul’u ziyaret eden iki devletin elçilerinin kronolojik olarak yanlış sunulduğu görülüyor. İstanbul’a önce gelen Açe elçisidir, birkaç yılın ardından gelen ise Jambi elçisidir... (s. 209).

Takımadalar: Endonezya Müslümanları değil!

Bir diğer husus, ki azımsanmayacak bir yanlış bağlam gibi duruyor...

O da, “Endonezya Müslümanları” (Muslim of Indonesia) kavramının kullanılışı ile bu toplum içerisinde ‘özel’ bir yere sahip olduğu ileri sürülen Hadrami kesimin Osmanlı ile ilişki türünün doğru anlaşılıp anlaşılmadığı hususudur.

 Öncelikle, Endonezya adının 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış ‘East Indies’ yerine kullanılmaya başlanmış bir adlandırma. Tarihin erken ve geç dönemlerindeki ilişkiler çerçevesinde bu ‘isme’ yaslanmak akademik bir çalışmada ne denli doğru tartışmaya açıktır.

Çünkü, karşımızda ‘monolitik’ bir ‘Endonezya’ yok tarihte...

Kaldı ki, bu kullanımın bugün dahi siyasal çevrelerde eleştiri konusu olduğunu hatırladığımızda, tarihsel gelişmeler muvacehesinde kavramsallaştırmaları, kavramları yerli yerinde kullanmak gerekir.

Açe, Jambi faktörleri bir yana konulduğunda, ‘Endonezya Müslümanları’nın topyekun bir Osmanlı sığınmacılığı düşüncesinde olduklarını söylemek doğru değil.

Kaldı ki, özellikle Açe söz konusu olduğunda, var olanın bir sığınmacılık değil, ‘din-i siyasal’ bağlamında bir işbirliği veya Osmanlı’yı sahip olduğu varsayılan dini-siyasal sorumluluğunu yerine getirme davetidir.

Jambi’nin de kanımca, 19. şüzyıl ortasındaki gelişme dikkate alınacak olursa, Açe’yle kurduğu etkileşim ve iletişim neticesinde İstanbul’a ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Hadrami temsiliyeti: Pan-İslam mı, vatandaşlık mı?

İkinci temel açılım, yani Hadrami ailelerin ki, ‘Endonezya Müslümanları’nın demografik yapısıyla karşılaştırıldığında gayet azınlıkta oldukları görülecektir, ya tek tek -çünkü bunun örneklerini 19. yüzyıl sonlarında görüyoruz, ya da 20. yüzyıl başlarında Osmanlı konsolosları üzerinden Osmanlı vatandaşlığı taleplerinin pek öyle iddia edildiği üzere Pan-İslam’la vs. İlişkisi yok.

Yazar da bunu, “Endonezya’nın Hadrami Arapları bölgenin yerlileri addedilmez” diyerek, -yanlış ifadelerle de olsa-, aslında gizli/açık ortaya koyuyor (s. 217).

Bu olsa olsa, Batavya’daki Hollanda sömürge yönetiminin politikaları neticesinde, ilgili ailelerin kendilerinin, çocuklarının vs. ‘vatandaşlık’ özelinde karşı karşıya kaldıkları zorlama bir Pan-İslamcılık çıkartma olur ki, bu durum, tarihsel gelişmeleri doğru okuyabilmede sorunlar olduğunu ortaya koyuyor.

Bu durumu da, aynı sayfada “... sahip oldukları doğum ve soy’a dayanarak Osmanlı vatandaşlığı iddiasında bulunuyorlar...” dile getiriyor (s. 217)

Diyelim ki, Hadramiler vatandaşlık hususunda Osmanlı’ya başvurdu? Buna Pan-İslam mı diyeceğiz?

Bir diğer soru, Bataviya’daki, Surabaya’dayi, Palembang’daki, Pontianak’daki, Bandung’daki, Bogor’daki, Açe’deki vb. Hadramilerin tamamı mı Osmanlı kapısına çıkıp vatandaşlık istedi?

Akademisyen arkadaşımız şöyle diyor: “... Her ne kadar Pan-İslamizm Osmanlı’ya Hadramilerin Hollandalılar karşısındaki iddialarını meşrulaştırmak için genel bir repertoire sunsa da, Osmanlı hükümeti için, genelde Endonezya Müslümanlar’ından ziyade Hadrami Arapların statüsüsü temel bir ilgi alanı oluşturuyordu” bağlamındaki yaklaşımı, Pan-İslam olgusunun neye tekabül ettiği kadar, Endonezya Müslümanları ile Hadrami aileler arasında gayet önemli bir ayrıştırmanın da yapılmış olduğu belirtiliyor.

Kanımca, bu ilgili sayfalarda ifade edilmeye çalışılan hususların netleştirilmemiş olduğunu söylemek mümkün. Yazarın temel ilgi alanını Pan-İslam oluşturmadığını düşünüyorum. Nihayetinde çıkış noktası, Hadrami ailelerin özellikle Cava Adası’nda maruz kaldıkları statüleri yani ne tür bir ‘vatandaş’ olup olmadıkları hususu.

Ancak bunu dile getirirken, Osmanlı ile ilgiyi kuran ‘Endonezya Müslümanları’ değil elbette, aksine, Açe ve Jambi’nin 19. yüzyıl bağlamında reel, görünür, belgeli varlıkları karşısında bir tür karşılaştırmaya gitme çabasının kafa karıştırıyor olmasıdır.

Zaten bu nedenle sahada olmanın önemine değiniyorum. Sahada olunsaydı, bu toplumların bugünkütemsilcileriyle karşı karşıya gelinseydi, kendi ürettikleri ana kaynaklara ulaşılsaydı, kanımca böylesi bir zorlamaya gerek kalmazdı.

Ne Hadrami ailelerin ve özellikle çocuklarının geleceği için, ‘bir tür çıkar’ sağlamaya matuf girişimlerinden Pan-İslam söylemi çıkardı, ne de, Osmanlı Pan-İslam’ını 2. Abdülhamit’e mal etmekle sınırlayan ve Osmanlı’yı Hint Okyanusu gelişmelerine davet eden Malay devletlerini bu anlamda göz ardı eden bir yaklaşım ortaya çıkardı. 

Malay Dünyası ve Osmanlı ilişkilerinin anlaşılabilmesinin çeşitli safhaları bulunuyor. Bunların içinde saha çalışmasının önemine kuşku yok. Dokümantasyan çalışması anlamlı olmakla birlikte tek başına yeterli olmadığı sürekli gözlemliyoruz.

Akademi dünyasında bu çalışma sahasında olmak isteyen adayların bu ve benzeri hataların farkında olması en büyük temennimiz.

https://guneydoguasyacalismalari.com/bir-tarih-calismasi-pan-islam-osmanli-ve-malay-dunyasi-a-history-work-pan-islam-the-ottomans-and-malay-world/


[1] Merve İspahani. (2018). Building Sovereignty in the Late Ottoman World: Imperial Subjects, Consular Networks and Documentation of Individual Idenitties, Ph.D. Dissertation, Columbia University.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder