26 Aralık 2024 Perşembe

Tsunami’nin 20. yılı: Açe’den ne öğrendik? / 20th commemoration of tsunami: What we learnt from Aceh?

Mehmet Özay                                                                                                                            26.12.2024

Bugün, tsunami’nin 20. yılı...

Bu geçen yirmi yılda, Açe’den ne öğrenip öğrenmediğimiz konusu gayet önemlidir.

Bunu bir iç hesaplaşma olarak değerlendirmek kadar, ‘öteki’ne bakışın bizim bizatihi, kendi içimize bakışımızı ne denli derinleştirip derinleştirmediği boyutuyla da düşünmek gerekir.

Yüzyılın felâketi olgusu

“Bundan bir yıl önce Avustralya tabakası ile Avro-Asya tabakasının deniz yatağının yaklaşık 25 km. altında, 9.2 Richter şiddetinde kırılmasının ardından oluşan dev dalgalar, Endonezya'nın Açe Eyaleti'nde yüzlerce kilometrelik bir alanda etkisini göstermiş ve karada bir buçuk, iki kilometre içerilere kadar nüfuz ederek buralardaki bütün hayatı sona erdirmişti” (26.12.2005 tarihli yazımdan alıntı).

Samudra Denizi veya Hint Okyanusu’nun güney batısında, Sumatra Adası açıklarında, denizaltı tabakasında gerçekleşen deprem ve bunun tetiklediği dev dalgaların oluşturduğu maddi yıkımdan bugüne pek az şey kaldı.

Açe Eyaleti’ni, Batı Sumarta’dan ayıran Singkil’den başlayarak, Açe’nin kuzeyinde Sigli’ye kadar uzanan geniş bir sahil şeridinde etkili olmakla kalmayan tsunami, komşu ülke Malezya ve ardından, Tayland’ın batı sahil şeritlerini takip ederek, Hint Okyasunu’nun en doğusunda Doğu Afrika, -Somali- sahillerine kadar etkisini hissettirdi.

Bu ‘doğal afet’in maddi görünümü olarak, yukarıda dikkat çekilen sahil şeritlerinde, şu veya bu şekilde etkili olan tsunami, daha 21. yüzyıl başında, “yüzyılın felâketi” olarak tarihe geçti.

Bu felâketin ardından, dünyanın farklı bölgelerinde ortaya çıkan diğer felâketler sanki, birbiriyle yarışırcasına, “yüzyılın felâketi” olarak anılırken, bu yaklaşım, küresel medyatik görünümde bir tür öne çıkma çabasının ötesinde sanki, Kuzey Sumatra’da olan bitenlerin unutulmuş olduğu intibaını içinde taşımasıyla da dikkat çekiyordu.

Yeni evre/n

26 Aralık 2004 tarihi sadece, Açe’de bir tarihi dönemin sona erip yeni bir evrenin açılması anlamı taşımıyor.

‘Doğal afet’, ‘maddi yıkım’ vb. olguların dışında ve ötesinde, Açelilerden ve Endonezya merkezi hükümetinden ve bu coğrafyanın geniş toplumsal bağlamından başlayarak, yeni veya tekrarı şeklinde ortaya çıkan toplumsal, siyasal, tarihsel, akademik vb. olgular, birbiri ardına veya eş-zamanlı olarak gündeme geldi.

Ve bir ölçüde, bu bağlam ve süreç gündeme gelmeye devam ediyor...

Açe’nin öğrenmesi

Yirmi yıl önce ortaya çıkan bu gelişmenin ilk günlerinden başlayarak bugüne kadar, “Açe’den ne öğrendik?” sorusunu gündeme getirmek ve bu sorunun cevabını hakkıyla vermek durumundayız.

Yukarıdaki soru gündeme getirilirken, soruya muhatapları arasında bizatihi, Açelilerin kendilerini yadsıyor değilim.

Hiç kuşku yok ki, en başta Açe toplumunun yaşanan bu ‘doğal afet’in ardından, bir iç hesaplaşma süreci yaşamış olmaları ihtimalini gözden ırak tutmuyorum.

Bununla birlikte, bu iç hesaplaşmanın kollektif bir hafıza oluşumuna ve toplumu inşa etmekle görevli, her kurumsal yapı bağlamında yeniden ayakları üzerinde durabilmeye ne denli etkisi ve katkısı olduğu sorusunu da unutulmaması gerektiği kanaatindeyim.

Biz neredeyiz?

Bunun yanı sıra, söz konusu bu soruya muhatap olanların sadece, belirli bir toplum kesimini içermediğini aksine, Açelilerden başlayarak genişleyen halkalar şeklinde, küresel çapta kurumsal alanlara doğru genişleyen bütüncül bir boyutu kapsadığını unutmamak gerekiyor.

Söz konusu bu bütüncül boyut içerisinde bizim açımızdan, Açe’nin bir öğrenme süreci olup olmadığı sorusu hâlâ güncelliğini koruyor.

Bugüne kadar bu soruyu sorabilen ve buna olumlu cevaplar arayanların fazla olup olmadığı sorglaması kadar, bir adım öteye geçerek böylesi bir çabanın ortaya konulup konulmadığını ciddi anlamda gündeme getirmemiz gerekiyor.

Tam da bu noktada, bir tür üstünlük kompleksi yansıtacak şekilde, “Açe bize ne öğretebilir ki?” karşı çıkışıyla yaklaşmak yerine, “Acaba Açe’den neler öğrenmeyi kaçırdık?” sorusunu yerli yerinde kabul etmek gerekiyor.

Bu anlamda, ilgili çevreler şayet bugüne kadar böylesi bir sorgulamayı yapmadılarsa, epeyce bir vakit kaybının yaşandığına kuşku yok.

Ancak hâlâ vaktin olduğunu ve bu sorgulamanın yapılabilmesine imkan tanıyacak alanların olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Tsunami’nin yirminci yılında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilerim.

https://guneydoguasyacalismalari.com/tsunaminin-20-yili-aceden-ne-ogrendik-20th-commemoration-of-tsunami-what-we-learnt-from-aceh/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder