Mehmet Özay 29.12.2024
Manmohan Singh, üç gün önce yani, 26 Aralık’ta 92 yaşında vefat etti...
Hindistan’da, sabık başbakan Manmohan Singh’in vefatı
ülkede, yakın geçmişte olan bitene dair yeni bir hatırlama ve düşünme olanağı
sunuyor.
Öncelikle, şunu söylemekte yarar var ki, Singh’in
vefatının ülkeyi birleştiren bir fenomene dönüşmüş olması gayet dikkat
çekicidir.
Singh’in Kongre Partisi bakanı ve ardından, başbakan
olarak hizmet ettiği dikkate alınacak olursa, rakibi konumundaki ve hemen onun
ardından, Bharatiya Janata Partisi’nin lideri olarak başbakanlık koltuğuna
oturan ve halen bu görevini sürdüren başbakan Narendra Modi yönetimince takdir
edilen bir politikacı olarak ‘ebedi aleme’ uğurlanması, sıradan bir siyasal
gösteri olarak değerlendirilemez.
Aksine, ülkesinin ekonomik kalkınmasına katkı yapmış bir
teknokrat, ülkenin on üçüncü başbakanı olarak, 2004 ilâ 2014 yılları arasında görev yapmış Singh’in ortaya
koyduğu performansın kıymet bilirliğinin bir ifadesi olarak görmek gerekir.
Bunun yanı sıra, belki de mensubu olduğu Sih inancının
değerlerine bağlılığı sonucu olarak ortaya çıkan, alçakgönüllü kişiliği ile de
takdir edildiğini söylemek mümkün.
Erken yaşlarından itibaren ekonomi alanına ilgi besleyen
ve bu anlamda, bazı ülkelerin kalkınmasına karşılık diğerlerinin niçin
kalkınamadığı üzerine kafa yoran bir teknokrat olan Singh, kariyeri sürecinde
bu sırrın belki de en azından, bir bölümünü çözüm olmalı ki, Hindistan’a önemli
bir kalkınma süreci yaşatabildi.
Singh’in bu soruyu sorabilmesi önemliydi...
Çünkü, tüm imkânlarına rağmen, Hindistan’ın ekonomik
kalkınma süreçlerinde hak ettiği yeri alamamış olması, geniş toplum
kesimlerinin, -tıpkı içine doğduğu ailesi ve sosyal çevresi gibi- yoksullukla
yaşam sürmesi gibi temel sosyal gerçeklikler onu ülkesi adına harekete
geçirmeye yol açacak kafi olgulardı.
Keşfedilen teknokrat
1990’lı yıllarda Başbakan Narasimha Roa liderliğindeki Kongre
hükümetinde, Maliye Bakanı olarak görev yapan Singh, ortaya koyduğu başarılı
politikaların ardından, bir ‘teknokrat’ siyasetçi olarak adı başbakan olarak
gündeme getirildi.
1990’lı yılların, bir başka ifadeyle sosyalist-ekonomi
sonrası dönemin ve yükselen küresel liberalizmin Hindistan’da görece parlak
geçmesini sağlayan ve bunu, 2004 yılındaki başbakanlığı ile yeni milenyuma
taşıyan Singh’in ülkesinin ekonomik sorunlarını derinden anlayıp, çözüm için
olası süreçleri hayata geçirdiği söylenebilir.
Bununla birlikte, yine 1990’lı yılların, Soğuk Savaş
döneminin sona ermesiyle, küresel değişim rüzgârlarına konu olduğu ve hatta
belirsizliğin hakim olduğu hatırlandığında, Singh politikalarıyla Hindistan’ın
ortaya koyduğu başarı dikkatle incelenmeyi gerektiriyor.
Dönemin küreselleşme ve liberal ekonominin yükselişe
geçtiği dönem olması, Hindistan ekonomisinin iyilişmesinde, söz konusu bu
sürecin -Singh sayesinde- anlaşılabildiğinin ve yakalanabildiğinin
göstergesidir.
Bu nedenledir ki, Singh bugün Hindistan’ın ekonomik
kalkınmasını, ‘liberal ekonomik yaklaşımlar’ üzerinden gerçekleştirebilmiş bir
başbakan olarak anılıyor.
Singh, ekonomide devletin rolünü azaltan, ekonomiyi
piyasalar üzerinden yeniden düzenleyen yaklaşımıyla dönemin kalkınma sürecini
gerçekleştirebildi.
Bu sürecin, 2004 yılında başbakanlığı ile devam
ettirmesine imkân tanınan Singh’in ekonomi politikaları sayesinde Hindistan,
2004-2009 yıllarında arasında yüzde 8.5/9 gibi yüksek bir büyüme oranına
ulaştı.
Onun, 2009’dan itibaren başlayan ikinci başbakanlık
döneminin ise başarısızlıkla tanımlanması, ekonomi politikalarında iki dönemi
bu denli ayrıştıracak bir çelişkinin olup olmadığını da bize gösteriyor.
Bu noktada, Singh’in 2014 yılında görevini bırakırken
ifade ettiği ve bugünlerde, neredeyse tüm medya organlarında alıntılanan,
“Tarih bana, günümüz medyasından daha nazik davranacak” anlamına gelen sözünün,
onun ortaya koyduğu ekonomi politikasının doğruluğuna inancını içerdiğini
söylemek yanlış olmayacaktır.
Singh’in, buruk bir şekilde başbakanlıktan ayrıldığını
gösteren bu cümleyle ilgili detayları belki de, kaleme aldığı eserlere bakarak
bulmak mümkün olacak.
Ekonomide olağanüstü başarı
Başbakan Manmohan Singh’in uyguladığı ekonomi politikası
bir mucize miydi yoksa, Hindistan’ın toplumsal ve ekonomik gerçekliği üzerinde
yükselen rasyonel bir tutum muydu?
Kanımca bu soru, ilgili çevrelerde gündeme gelmeye devam
edecektir.
Bir bilim dalı olarak ekonomi’nin kendi rasyonelleri
olduğu hatırlandığında, ‘mucize’ olgusunun yersizliği kendiliğinden ortaya
çıkıyor.
Ancak, yukarıda dikkat çekildiği üzere Hindistan’da
ekonomik açılımın Kongre Partisi hükümetlerinin sorunlarla yüzleştiği dönemin
ardından, alternatif bir isim olarak adı, başbakan olarak belirlenen Singh’le
birlikte yön değiştirmesini, parti politikaları dışında bir açılım olarak
görmek gerekir.
Bu farklılaşmanın temel adı, sömürge döneminde İngilizler
yönetimince uygulanan ‘ekonomi politikalarına’ tepkisellikle geçen uzun Kongre
Partisi yönetimlerinin aksine, Singh’in aslında tam da içinde bulunduğu
topraklarda gerçekleştirilmiş bu tarihsel normu yeniden ortaya koymasıydı.
Sahip olduğu akademik ve teknokrat kariyerinin, Singh’e
siyaset dünyasında sağladığı yer, bir anlamda, alternatif arayışındaki Kongre
liderleri için bir tür siyasal kurtuluş imkânı sunuyordu.
Bunun yanı sıra, Singh’in ekonomi alanında Batı’da aldığı
eğitim geçmişi ile Soğuk Savaş sonrasında, 1990’lı yıllarda küresel olarak
gündeme gelen açılımların birleştiği, yeni ve gizli-açık bir sentezin varlığı
söz konusuydu.
O dönem itibarıyla Soğuk Savaş sonrası duruma hazırlıksız
yakalanan ülkelerin aksine, Hindistan, yine tarihi bir şans olarak Singh gibi
bir teknokratın varlığıyla, dönemin özelliklerini doğru okumak suretiyle
ekonomik dar boğazdan çıkmanın yollarını sunabilmişti.
Benzer bir durumun niçin, 2009’la birlikte ortaya
konulamadığının cevabını, 2008 Eylül’ünde Lehman Kardeşler’in iflâsının
tetiklediği küresel krizle açıklamak mümkün.
Belki de, Singh bu gelişmeye dayalı olarak, ‘tarihin
kendisini haklı çıkaracağını’ söyleyerek, sorunun uyguladığı ekonomi
politikalarında değil, küresel ve dış faktörden neşet ettiğini ifade ediyordu.
Uzun yıllar içe kapalı, yarı sosyalist – yarı devletçi
politikalarla ülkeyi yönetmiş olan Kongre Partisi’nin başbakanı olarak ülkeyi
liberal ekonomilerle düzlüğe çıkarmayı düşünen ve bunu uygulayan Singh’in
ardından, özellikle Kongre Partisi siyasi elitinin, partinin siyasal tarihini
yeniden okuması gerekecektir.
Belki de, bundan çıkartılacak derslerle Hindistan
siyasetinde, yeni bir Kongre Partisi açılımı sergilemeleri mümkün olacaktır.
Bu anlamda, üç gün önce, 92 yaşında hayatını kaybeden
sabık başbakan Manmohan Singh’in ekonomi politikaları, günün getirdiği
şartlarla birlikte yeniden ele alınacaktır.