9 Ekim 2023 Pazartesi

‘Ölüm makinesi’ / ‘Death Machine’

Mehmet Özay                                                                                                                            09.10.2023

Gündelik yaşamın koşuşturması içerisinde ve farkında olarak ve/ya olmayarak, hayatı bir ‘oyun’ alanı ve sahnesi olarak düşüncesine kapılarak, “varlıklarıyla dünyada can pazarına konu olan insanlar ve toplumlar bizleri nasıl ve ne şekilde ilgilendiriyor?” sorusunu unutuyor olabiliriz.

Ancak bu soru, temelde Müslüman bireyin ve Müslümanlıkla hem
hâl olduğu iddiasındaki toplumların gündemlerinden düşür/e/meyecekleri bir öneme sahiptir.

‘Ölüm makinesi’nin durmamacasına işlediği modern dünya koşullarında, bırakın diğer hususları-, ekonomik zorlukların cenderesinden çıkmaya çalışan ve bu anlamda, tam da asgari yaşamı teşkil eden biyolojik şartları tesis ederek ayakla kalabilmenin koşullarını arayan sıradan Müslüman bireyi ve toplumları belki de, can pazarına konu olan insanları algılamaktan uzak tutan bir neden olarak gözükebilir içinde bulundukları bu durum.

Aslında, burada kendini derinden hissettiren ve hatta, -yukarıda dikkat çekilen- Müslüman bireye ve topluma dayatan bir dikotomi ile karşı karşıyayız...

Bir yandan, küresel olarak değerlendirildiğinde, Müslüman toplumların azımsanmayacak bir bölümünün biyolojik varlıklarını sürdürebilme endişesini sürekli hissetmeleri öte yandan, yanı başlarındaki veya dünyanın farklı bölgelerindeki, -kendilerine her anlamda pek de dokun/a/madıkları- Müslüman bireylerin ve toplumların ‘ölüm makinesi’ karşısındaki ortadan kaldırılmaya matuf varlıkları/nesne konumları, karşı karşıya kaldığımız sorunların ne denli derinlikli olduğuna işaret ediyor.

Bu sorunların, elbette bugüne ait bir sorun olarak neşet etmediği aksine, uzun bir tarihi döneme yayılarak etkisini belki de, tarihin ağırlığını da içine alarak ve artırarak, bugüne kadar sürdürdüğü bir durumdan söz ediyoruz.

Tarihe yapılan bu atıf, işin içinden sıyrılmanın bir gerekçesi değil elbette...

Aksine, içinde bulunduğumuz açmazların, bize nasıl tevarüs ettiğini, bizi nasıl sarıp sarmaladığını ve bizim -aslında, pek de farkında olmadığımız ve olmak istemediğimiz- ne türden bir sorumlulukla yüz yüze olduğumuza işaret ediyor.

Muhammad Jamil’in, eşinin ve yedi evlâdının ‘ölüm makinesi’ tarafından Filistin’de hayatlarına kastedilmiş olması, bize sanki rutin bir sürecin içerisinde olduğumuz intibaını vererek kanıksatıyor gibi.

Oysa, bu ‘ölüm makinesi’nin her girişiminde hayatları sona eren Müslüman bireylerin, ailelerin, kadınların, çocukların, erkeklerin, yaşlıların velhasıl küçüğüyle büyüğüyle bütün bir toplumun niçin ve neden böylesi bir sürece konu olduğu, bizi kendimiz üzerinde, yapıp ettiklerimiz hakkında yeniden ve yeniden düşünmeye sevk etmeli...

Ancak bu durum da, ‘ötekiler’in bizi içine sürüklendiği ya da bizatihi kendimizin bile isteye sürüklediğimiz açmazların, dünyayı bir ‘oyun’ olarak kabullenmişliğimizin farkına varabiliriz.

Muhammad Jamil ve ailesine Allah’tan rahmet dilerim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder