3 Temmuz 2023 Pazartesi

Amerikan bağımsızlığı: Avrupa’dan farklılaşma ve modern dönem / American independence: Differentiation from Europe and modern era

Mehmet Özay                                                                                                                            03.07.2023

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) bağımsızlık günü olan 4 Temmuz, bize gayet yabancı bir gelişme olarak gözükebilir. Söz konusu bu gelişmenin bize yabancılığı sadece, Amerika Kıtası’nın coğrafi uzaklığıyla açıklanamaz.

Bundan daha ötede, belki de, Kuzey Amerika’da gerçekleşen bu gelişmenin tam anlamıyla, -bizim hâlâ anlamakta zorlandığımızı veya anlamak istemediğimizi düşündüğüm- iç içe geçmiş bir sömürgecilik süreçlerine ait olmasının payını dikkat almak gerekir. 

Bununla birlikte, bu gelişmenin Batı medeniyeti içerisinde önemli değişimlere konu olmasıyla gayet önemli olduğunu göz ardı etmemek gerekir.

Modern bir durum

Amerika Birleşik Devletleri, 1776 yılında İngiltere Krallığı’na bağlı 13 sömürge yapısının, federal bir siyasal çatı altında biraraya gelmesiyle kurulan bir ulus devlettir.

Bu ulus-devletin, kendine özgü nitelikleri dikkate alındığında, daha çok Kıta Avrupası ve kısmen Birleşik Krallık’la (United Kingdom) özdeşleşen gelişmelere ilgi duyanlar için ’yenilikçi’ yönleriyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Bu noktada, söz konusu bağımsızlık sürecinde sömürgecilik, din, siyasal sistem gibi alt başlıklar altında toplanmaya elverecek yeniliklerin, 18. yüzyıl sonunda Amerika Kıtası’nda ortaya konduğu görülür.

Sömürgecilik dendiğinde akla kaçınılmaz olarak, ’beyaz Batı Avrupalı’ ile ’siyah Afrikalı/sarı Asyalı ve Latin Amerikalı’lar geliyor.

Bununla birlikte, Kuzey Amerika’da sömürgecilikten kopuşta ise ’ötekileştirilen’ ve ’nesnelleştirilenin’ bizatihi, Avrupa özellikle de, Batı ve Kuzey Avrupa göçmenlerinden oluşan kitleler bulunuyor.

Yani, bir grup beyaz adam’ın diğer bir grup beyaz adam’ın sömürgesinden kurtuluşuna tanık olunuyor...

Kuzey Amerika’da ’bağımsızlık’ olgusunun gündeme gelmesinde, sömürgeciliğin doğasında yatan ve örneğin, ekonomi alanında vergiler ve zorunlu yasalara karşılık gelen ’sömürme’ olgusunun (exploitation) boyutlarının dayanılmaz boyutlara taşınması rol oynadı.

Kuzey Amerika’da yaşanan bu durum, Batı Avrupa sömürgeciliğinin sadece, ’siyah/sarı’ ırklardan oluşan ’öteki’sine karşı değil, kendi içinden çıkan çeşitli toplumsal gruplara karşı da, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir düşünceyi sergilemiş olduğuna işaret ediyor.

Bu noktada Amerikan bağımsızlığı, hiç kuşku yok ki, ’beyaz sömürgecilerin tiranlığa karşı isyanı’na tekabül ediyor.[1]

Monarşi’den kopuş

ABD bağımsızlığı, tarihsel anlamda köklü ve kurulu bir düzene gönderme yapan İngiliz Monarşisi’nden (British monarchy) kopuş olduğu kadar, hem Ada’nın, hem de Kıta Avrupası’nın sosyal ve dini sistemlerinden de kopuş anlamı taşıyor.

Monarşi’den kopuş, çok farklı milli yapılardan gelen Amerikalıların Cumhuriyet yani, bireysel ve toplumsal temsiliyeti öncelleyen bir siyasal sisteme geçişine işaret ediyor.

Bu durum, Ortaçağ şehri ve bu şehirdeki temsiliyet yapılarından farklılık taşıyordu. Bu nedenledir ki, ”modern devlet” ve ”modern demokrasi” Amerika’da -ve ardından Fransa’da- gerçekleşen devrimlerle bütüncül bir temsiliyet için mücadele anlamı taşır.[2]

Burada dikkat çeken husus, Cumhuriyet’in Amerika’ya göç etmiş Avrupalıların, geçmişte bağlı oldukları kendi milli siyasal kimliklerinden uzaklaşmaları ve ’Amerikalılık’ (The American) siyasal kavramı altında birleşmeleridir.

Bu durumun, antropolojik olarak incelenmeye değer yanları olduğuna kuşku yok. Bu toplumların bir anda eski/kadim kimliklerinden ferâgat etmenin, sıradan bir niyetin ötesinde gerekçeleri ve anlamları olmalıdır.

Yukarıda dikkat çekilen özelliklerin, ABD’yi dün olduğu gibi bugün de, ilgili akademik çalışma alanlarında ’ayrıcalıklı’ bir yerde ele alınmasını sağlayacak tartışmalara yol açtığını söylersek yanılmış olmayız.

Aydınlanma düşüncesinin genişlemesi

Amerika’da 13 farklı sömürge yapısının temsilcilerince, bağımsızlığa giden süreçte gerçekleştirilen kongrelerde alınan kararların başında bireye (individual) yapılan vurgu, Amerikan bağımsızlık düşüncesinin Avrupa’da gelişme gösteren Aydınlanma Düşüncesi’nin (Enlightenment Thought) doğrudan bir yansımasıdır.

Bu düşünce sistematiğini oluşturan felsefecilerin ortaya koydukları görüşlerin İngiltere ve Kıta Avrupası’nda bulduğu yankılar kadar, belki de en dikkat çeken boyutu, bu görüşlerin çok daha ’liberal’ bir evrende veya böylesi bir evreni oluşturan bir coğrafyada yani, bir başka kıtada sömürge topraklarında, -Kuzey Amerika’da- karşılık bulmuş olmalarıdır.

Bu durumun dolaylı olarak, söz konusu felsefi düşünce (philosophical thought) hareketlerinin Avrupa boyutunda, bir dizi sınırlılıklara tabi olduğunu da gizli/açık göstermektedir.  Bir başka şekilde söylemek gerekirse, Amerika özelinde Aydınlanma düşüncesinin genişlemesine tanık olunur.

Amerikan modernleşmesi

Aydınlanma bağlamında dikkatle vurgulanması gereken bir diğer husus, Avrupa modernleşmesi dışında ve ötesinde bir Amerika modernleşmesinin (American modernization) gündeme gelmiş olmasıdır.

Bir kez daha vurgulamakta yarar var...

Diğer bazı hususlar bir yana, son birkaç on yıldır yaşanan gelişmelerin gölgede bıraktığı bir gerçeklik olarak Amerika modernleşmesinin en başat yönünü ’bireyselcilik’ oluşturuyor.

Amerikan toplumsal yapısının şekillenmesi sürecinde, pek çok özelliğin gelişmesine yol açan bireyselcilik 1776 yılında bağımsızlık bildirgesinde, ”İnsanlar eşit yaratılmıştır” (all Men are created equal) ifadesinde karşılık buluyor.

Bu ifade, ’insan/birey’ ile ’yaratılmış’ olma hali, bize bu dünyacı ve öte dünyacı bağlamların biraradalığını göstermesiyle hayli ilginç bir duruma gönderme yapıyor.

Bu dünyacı bağlamın, sömürge topraklarına belirli amaçlarla gelmiş bireylerin tek tek önemine ve anlamına dikkat çekilirken, söz konusu bireylere bu önemi ve anlamı verenin bir ’Yüce Varlık’ (Supranatural Being) olduğu vurgusu öne çıkar.

Burada dikkat çekilmesi gereken iki temel husus bulunuyor.

Bunlardan ilki, Kuzey Amerika’ya göç etmiş Avrupalıların bizatihi yaşadıkları ve aktörü oldukları değişimlerle bağlantılı olmasıdır.

İkincisi ise, yaşanan değişimlere rağmen, söz konusu Avrupalı kitlelerin Kıta’dan miras aldıkları ’dini inanç’ yapısının devamlılığına ve -belki de- asıllarına dönüşü imlemesidir.

Bu çerçevede, Aydınlanma düşünürlerini, -büyük bir genellemeye tabi tutarak- materyalist sınıflamasına koyamayacağımızı dikkate aldığımızda, Avrupa Aydınlanma düşüncesinde ve/ya modernitesi’nde karşımıza çıkan bireyselcilik ve dini yapılarla ve unsurlarla gayet önemli sınırlılıklar taşıyan yaklaşımın aksine, Amerika özelinde farklı bir anlayışın ve bakış açısının geliştirildiğine tanık olunuyor.

Bir anlamda, söz konusu bu yeniliğin (novelty), niçin Avrupa Kıtası’nda değil de, büyük ölçüde Amerika’da ortaya çıktığı konusu, dün olduğu gibi bugün de araştırma konusu olmaya devam ediyor.https://guneydoguasyacalismalari.com/amerikan-bagimsizligi-avrupadan-farklilasma-ve-modern-donem-american-independence-differentiation-from-europe-and-modern-era/

 



[1] John Ferling. (2010). “Myths of the American Revolution”. https://www.smithsonianmag.com/history/myths-of-the-american-revolution-10941835/

 

[2] Guenther Roth. (1978). “Introduction”, Economy and Society: An Autline of Interpretive Sociology, Max Weber, (ed.), Guenther Roth, Claus Wittich, Berkeley: University of California Press,  s. xcix. (xxxiii-cx).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder