11 Nisan 2022 Pazartesi

Küresel sistemde yenilik arayışı ve bir Asya görüşü / A new approach needed in global rule and a view of Asia

Mehmet Özay                                                                                                                            10.04.2022

Küresel ekonomi-politik sisteminde yeni bir düzen arayışının varlığı, giderek kendini kaçınılmaz olarak ortaya koyuyor. Dünya devleri arasında ticaret ve ekonomi alanında yaşanan gerilimlerin bugün geldiği nokta, kendini dolaylı olarak Rusya-ABD/NATO çatışmasında ortaya koyuyor.

Bugün yaşananlar, bir Batı-Doğu ayrışmasından öte, Batılı değerleri benimseyenler ile benimsemeyenler bir başka deyişle, demokratik ve liberal yapı ile bunun dışında olanların neredeyse tümünün ‘diktatoryal’ olarak konumlandırıldığı bir gelişmeye işaret ediyor.

Bu durum, açıkçası dünyanın nasıl yönetileceği konusunda önemli bir problematiğin olduğunu da ortaya koyuyor.

ABD-Rusya ve diğerleri

Doğu Avrupa krizinde görüldüğü üzere, bu yapının temsilcileri ABD/NATO ile Rusya ve ardında, önemli bir destekçi konumuyla Çin yer alıyor. Ancak, dünyanın bu iki yapıdan ibaret olmadığına işaret eden, irili ufaklı ulus-devletlerin varlığı, ortaya yeni bir alternatif yapının teşkili düşüncesini getiriyor.

Bu iki blok dışındaki ulus-devletlerin siyasal ve özellikle de, ekonomik yapıları, söz konusu iki yapının çatışmacı evreninden beslenmemesi, aksine işbirliği ve yakınlaşmaya bağlı olması, bazı çabaların ortaya konmasına neden oluyor.

Bu çerçevede, Mart ayının sonlarında ABD’yi ziyaret eden Singapur başbakanı Lee Hsien Loong’un ABD’de çeşitli yayın organlarına verdiği mülâkatlardaki söylemi ve sonrasında ortaya koyduğu açıklamalar, bunu gayet net bir şekilde gündeme getiriyor.

Küçük bir ada ülkesinin başbakanı olarak Loong’un ABD’de sekiz gün süren temasları bile Singapur’u ABD’nin Asya-Pasifik’teki önemli müttefiki konumuna koyması kadar, aslında başbakan Loong özelinde, ABD’nin uluslararası ve bölge siyasetine dair görüşlerini doğrudan ve açıkça paylaşabilecek bir siyasi akla ve vizyona sahip olduğunu da ortaya koyuyor.

Sorun Doğu Avrupa krizini aşıyor

Yukarıda dikkat çekilen söylemden hareket edildiğinde, Rusya’nın Ukrayna topraklarını istilâsının salt bir ulusal güvenlik konusu ile sınırlı olmadığını söylemek gerekiyor.

Rusya’ya uygulanan ekonomik ambargo karşısında bu ülkeyi bir yandan, doğal kaynakları bağlamında NATO üyesi Avrupa ülkelerine yaptığı enerji ihracatının gelirlerini ulusal para birimiyle ödenmesini talep etmesi öte yandan, küresel ekonominin ikinci gücü Çin’in gayet önemli desteğini almış olması, gelişmelerin salt savaş ortamı ile sınırlı olmadığının kanıtı hükmündedir.

Gelişmelerin bu yönde olduğuna dair bir diğer önemli kanıt ise bizzat, ABD başkanı Joe Biden’ın son dönemde sıklıkla gündeme getirdiği söylem tarzı oluşturuyor.

Bu söylem, temelde biz ve öteki olarak yapılandırılırken, biz’den kasıt demokratik değerler ve liberal ekonomi merkezli yapı ile Batılı ülkeler; öteki’nden kasıt ise, söz konusu bu yapının karşısına konulan ve ‘diktatoryal rejimler’ olarak yapılan genelleştirme oluşturuyor.

Geçen yılın ortalarından itibaren giderek etkisini gösteren bu çatışma ortamının, bu yılın 25 Şubat’ından başlayarak fiili savaş durumuna yol açması, son birkaç on yıl boyunca var olan bir durumla bağlantılıdır.

Ekonomi-politik ve ayrışma

Bu noktada, özellikle de, ABD’de sabık başkan Donald Trump döneminde gün yüzüne çıkan ABD-Çin ticaret savaşlarıyla küresel etkisini göstermeye başlayan ekonomi-politik temelli ayrışma, bugün Doğu Avrupa krizi olarak tam da Batı coğrafyasının merkezine gelip dayanmış durumda.

2016-2020 yılları arasında yaşanan kriz, Trump-Şinping çatışmasının ötesinde ve üstünde, sistemik bir yönelim sergileyen farklı ekonomi-politik bakış açılarının yansıması olduğu gayet net bir şekilde ortada.

Batı ekonomi-politiğine hakim güçler, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (World Trade Organization-WTO) kabul edilen Çin’in, zamanla tabi olacağı düşünülen liberal ekonomik ve demokratik toplumsal koşulların doğal bir evrim içerisinde gerçekleşeceği varsaymıştı.

Böylece, Çin’de ortaya çıkacak toplumsal ve siyasal değişim, yeni ekonomi modelinin uygulamasına zamanla eşlik edecek ve nihayetinde Batı ile eklemlenmesi gerçekleşecekti.

Ancak aradan geçen zaman zarfında, söz konusu bu evrimci yaklaşım ve/ya beklenti ortaya çıkmadığı gibi, Çin’in elde ettiği başarıya paralel olarak, küresel sistemde Batı ekonomi-politiğine alternatif bir yapının oluşabileceğine dair gayet güçlü bir anlayışın gündeme gelmesine neden oldu.

ABD başkanı Biden’in tam da, demokrasiyle yönetilen ülkeler ile diktatörlükle yönetilen ülkeler söylemi bu gelişmeyle birebir örtüşmektedir.

Alternatif bir dil ve bakış

Gelinen bu noktada, Singapur başbakanı Lee Hsien Loong, ABD’nin biz ve ötekiler söyleminin yersizliğini ve de anlamsızlığını açık bir şekilde eleştiriyor. Ancak aynı Singapur, Rusya’ya doğrudan yaptırım uygulayan ülkeler arasında bulunuyor.

Singapur bu yaptırımları ABD istediği için değil, aksine Rusya uluslararası kuralları hiçe saydığından ötürü ve de, mevcut koşullarda meşru bir yerde duran Birleşmiş Milletler, uluslararası hukuk ve antlaşmalar çerçevesinde gündeme getiriyor. Bir anlamda, Singapur’un ‘katı bir hukuk’ yönelimi sergilediğini söyleyebiliriz. 

Bu iki farklı tutumun elbette ki, bir çelişki olup olmadığı tartışmaya açık. Aslında tam da bu nokta, Singapur gibi ülkelerin Batı ile ötekiler arasındaki ayrışmada kendilerini ne denli farklı bir yere konuşlandırabildiklerini de gösteriyor.

Singapur’un, -yukarıda dikkat çekildiği üzere- ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki -yazılı antlaşmalarla teyit edilmemiş olsa da,- en önemli müttefiklerinden bir olduğu görüşü kadar, en büyük ticaret ortağının Çin olması, bu ülkeyi bu iki küresel güç arasında bir taraf olmaya değil aksine, farklı bir ekonomi-politik söylemi gündeme getirmesine imkân tanıyor.

Bu noktada, ABD ziyareti sırasında başkan Biden’in başbakan Loong’a yönelik olarak, “Ukrayna halkını destekleyen ilkeli siyasetinden ötürü teşekkür etmesi”nin, Loong için pek fazla bir anlam ifade ettiğini söylemek güç.

Çünkü, aynı Loong benzer bir ilkeli duruşu gizli/açık ABD’nin de gündeme getirmesi çağrısında bulunuyor. Bu çerçevede, Biden’ın veya ABD yönetiminin teşekkür etmekten ziyade, başbakan Loong’un eleştirisini dikkate almalarında fayda var.

Bu noktada, diyelim ki, Singapur yönetimi gözü kapalı ABD yanlısı bir siyaset izlese, ABD’nin Rusya’ya verdiği destekten ötürü belki de, ABD yönetiminin Çin’e karşı yakın bir gelecekte başlatabileceği olası ambargolar sürecinde Çin gibi en büyük ticaret ortağıyla arasının açılmasına yol açabilecek gelişmeler yaşanabilir.

Aslında, Singapur’un taraflar arasında gündeme getirdiği husus, Soğuk Savaş sonrası gelişmeler ışığında yeni bir küresel ekonomi-politiğin tesisi yolunda olduğu görülüyor.

Soğuk Savaş ortamının bitmesiyle yaşanan bir tür şok ortamında, o dönem muzaffer bir edayla öne çıkan ABD öncelikli ve yönelimli ekonomi-politiğinin yerini, bu yüzyılla birlikte almaya başlayan yeni bir sürecin varlığı söz konusu.

Başbakan Loong, işte bu süreçte gelinen noktaya dikkat çekerek, artık uluslararası sistemi belirleyen ekonomi-politiğin yenilenmesi gerektiğini düşüncesine vurgu yapıyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/04/10/kuresel-sistemde-yenilik-arayisi-ve-bir-asya-gorusu-a-new-approach-needed-in-global-rule-and-a-view-of-asia/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder