29 Mart 2021 Pazartesi

Myanmar’da siyasi açmaz / Political stalemate in Myanmar

Mehmet Özay                                                                                                                           30.03.2021

Myanmar’da 1 Şubat’ta gerçekleşen darbeden bu yana yaşananların geldiği nokta, ülkenin geleceği noktasında giderek karamsarlığı artırıyor. Ordunun (tatmadaw) giderek yükselen şiddet içerikli yönelimi karşısında, sivil itaatsizlik hareketinin özellikle, belirli şehirlerdeki varlığını ne kadar sürdürebileceği ise merak konusu.

Bununla birlikte, bu yaşananlar karşısında, ülkede bir dönüşümün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve/ya bunun nasıl olabileceği soruları da giderek daha fazla gündeme geliyor.

Bu konuda, sadece merkezdeki sivil yapıların yeterli olmayacağı ortaya çıkarken, ülkenin dört bir yanındaki etnik yapıların bu süreçte nasıl rol alacağı yeni bir sürecin ortaya çıkması anlamı taşıyacaktır.

Temsiliyetsizlik

Darbenin hemen ardından göz altına alınan, Kasım ayında yapılmış olan seçimlerin galibi Ulusal Demokrasi Birliği’nin (National League for Democracy-NLD) üst düzey kadrosu özellikle, parti başkanı Suu Kyi’nin göz altı süreci, ülkenin başta Bamar etnik çoğunluğunun olduğu şehirlerde çok büyük kitlelerle olmamakla birlikte tepkinin ortaya konmasına neden oldu.

Ordu, sivil kitlelere yönelik görece tepkisizlik politikasını, ölümcül bir karşılık vermeye doğru yöneltmesi hiç kuşku yok ki, darbe sonrası dönemin giderek belirsizleşmesine de yol açıyor.

Bu noktada, ülkede darbeci generaller ile sivil politikacıları masaya oturtacak bir mekanizma bulunmuyor. Ya da Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) teşebbüsünde ortaya çıktığı üzere, böylesi bir mekanizmayı hayata geçirme çabasının -en azından şu ana kadar- sonuç vermemiş olduğu gözlemleniyor.

Bu süreçte, Batılı ülkelerin darbeci generallere yönelik yaptırımlarının, darbe sürecini sonlandırmaya yönelik herhangi bir etkisi olup olmadığı ise, bugüne kadar darbecilerin geri adım atmamasıyla kendini açıkça ortaya koyuyor.

Arakan’ın gölgesi

Darbeyle birlikte, Arakan Müslümanlarına yönelik olarak özellikle, 2012 yılı Haziran ayında itibaren gündeme gelen baskı, şiddet ve etnik soykırım yeniden hatırlanırken, aslında 2012’den itibaren önü alınamayan sürecin, bugünkü darbeci gelişmelerin dinamiğini oluşturuyor.

Aradan geçen, neredeyse on yıla varan süre zarfında, Arakan Müslümanları’nı ulusal, bölgesel ve küresel platformlarda siyasi temsiliyete sahip, bütünleştirici anlamda bir tek yapının ortaya çıkmaması ne kadar şaşırtıcı/ydı.

Böylesi bir Arakan temsili yapısının, yarı sivil-sivil yönetime kavuşan Myanmar’da merkezi yönetimle görüşmeler yapma imkânı bulunamamasına neredeyse benzer bir durum, bugün bir başka siyasal gerçeklik boyutunda karşımıza çıkıyor. Açıkçası, bugün de benzeri bir durumla karşı karşıya olunduğu gerçeği yadsınamaz.

Öyle ki, bugün de darbecilere karşı ülkenin demokgrafik olarak çoğunluğunu oluşturan Bamar’lar arasında, Suu Kyi’den başka bir siyasinin ve/ya siyasi yapının olmaması gayet ilginç bir duruma tekabül ediyor.

Yüzyıllık kaos

Myanmar’da darbe sonrasındaki gelişmeler, neredeyse bütün bir 20. yüzyıl boyunca yaşananların bir tekrarı niteliğinde.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, ülkede 1948 yılında gelen bağımsızlıkla birlikte, ordunun devletin kurucu yapısı olarak, siyasette ve siyasetin belirlediği tüm toplumsallıklarda kendini dikte ettirmesi bugün yaşananların temelini oluşturuyor.

19. yüzyıl boyunca gelişme gösteren kısmi İngiliz sömürgeciliği, 1940’lı yılların başındaki Japon işgali ve ardından gelen Pasifik Savaşı’nın doğurduğu şartlarda toplumları güvenlik ekseninde örgütleyen yapı olarak kurulu bir güç olarak ordunun varlığına kuşku olduğu söylenemez.

Bu süreçlerde, özellikle de modern döneme adım atma aşamasındaki Burma’da adına ordu denilebilecek yapının söz konusu toplumu düzlüğe çıkarmada bir araç olmasının yadsınır bir tarafı bulunmuyor.

Bununla birlikte, o dönemki adıyla Burma devletinin kuruluşuna giden süreçte yaşanan ve toplumsal gerçekliğin birbiriyle çelişmesi anlamına gelen gelişmeler, kendini daha bağımsızlığın ilânından birkaç ay önce yaşanan bir tür iç darbe ile ortaya koymuştu.

Dönemin askeri ve siyasi lideri konumundaki Ang San’ın bir saldırıya kurban gitmesi, onun liderliğinde ülkenin zengin ve köklü etnik yapılarının birlikteliğiyle ulus-devleti inşa etme çabasının da akamete uğraması anlamına geliyordu.

Etnik yapılar ve bütüncül tepki

Bu tarihi sürecin bugünle ilişkisi tam da burada ortaya çıkıyor. Yani 1 Şubat darbesi sonrasında meydanları dolduran kitlelerin darbeciler karşısında sadece niceliksel değil, niteliksel olarak da yetersizlikleri keşfedilmiş olmalı ki, ülkenin dört bir yanındaki etnik yapıların insan gücünden yardım talep ediliyor.

Burma’nın bir ulus-devlet niteliğinde bağımsız siyasi bir yapıya evrilmesi sürecinde, ilgili etnik yapıların desteğinin olmaması halinde, yeni kurulacak devletin sürdürülebilir bir siyasal ve toplumsal yapısının var olmayacağı öngörülmüş ve Panggor Konferansı ile bu süreç ortaya konulmuştu. Yeni devletin ilânından yaklaşık on yılı aşkın bir süre sonra, ordu içerisinde darbecilerin icraata başladı.

O günden itibaren ordu kurumunun kendi toplumuna bakışında değişiklik olmadığı gibi, Panglong Konferansı’na katılan ülkenin sınır boylarındaki çeşitli etnik yapılarla siyasal ve toplumsal ilişkilerin geliştirilememesi çoklu çatışma süreçlerinin gündeme gelmesine yol açtı.

Bugün, başkent Nya Pyi Taw, Yangon, Mandalay gibi Bamar toplumunun çoğunlukta olduğu şehirlerde dikkat çeken gösterilerin darbecileri geri adım attırmayacağının ortaya çıkması karşısında yardıma çağrılanlar işte bu sınır boylarındaki, on yıllarca ulusal ordu yani tatmadaw ile çatışan etnik yapılar olması gayet anlamlı.

Geçen yıl Ağustos ayında, yani Myanmar’da Kasım seçimleri öncesinde kaleme aldığımız bir yazıda, şöyle demiştik: “... ülke demokrasinin kırılgan bir nitelik arz etmesinde, sınır boylarını oluşturan bölgelerdeki çeşitli etnik yapılarla merkezi hükümet arasındaki çatışma ve anlaşmazlıklarda bugüne kadar kapsayıcı anlaşmalar yapılamamış olmasının rolü büyük...” Darbe sonrasında gündeme ve darbecileri kararlarından caydırmayı hedefleyen sivil itaatsizlik tutumunun, ordunun şiddetli tepkisine dayanabilmesi zor. İşte bu nedenle, bu inisiyatif içindekiler etnik yapıları desteğe davet ediyorlar.

Ancak bu desteğin sivil itaatsizlik boyutunda mı olacağı yoksa kendi bölgelerinde tatmadaw’la zaten de facto çatışma halinde olan yapıların farklı bir yapılanma ile merkezde rol alıp almayacaklarını önümüzdeki günlerde görebiliriz.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/03/29/myanmarda-siyasi-acmaz-political-stalemate-in-myanmar/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder