24 Mart 2021 Çarşamba

Ziya Gökalp: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bir ‘sosyal düşünür’ / Ziya Gökalp: A social thinker from the Ottomans to the Republic

Mehmet Özay                                                                                                                            24.03.2021

Ziya Gökalp, modern Türk Cumhuriyeti’nde sosyolojinin ortaya çıkışı ve gelişimine etkisiyle dikkat çeken bir isimdir.

Mehmed Ziya adı, ortaya koyduğu çalışmaların doğasına ve niteliğine uygun olarak kendine bir soy isim olarak Gökalp’ın verilmesiyle daha çok Ziya Gökalp adıyla tanınmaktadır. Bu çerçevede, doğumumun 145. yılı vesilesiyle bu sosyal düşünürü kısaca değerlendirmekte yarar olduğunu düşünüyorum.

Sosyal düşünür dedim, çünkü yaşadığı dönemin sosyal alanına giren her konuyu ele alışıyla bir görüş ortaya koyuşuyla önem arz etmektedir. Gökalp’in bireysel tarihi bize yaşadığı dönem ve değişimleri tarihi olduğu kadar, ortaya koymaya çalıştığı sosyal bilimin niteliğini, değişimin açmazlarını da gündeme getirmektedir.

Gökalp’in hayata geldiği 1876 yılı, hiç kuşku yok ki, genelleme yapmak suretiyle ifade etmek gerekirse, önemli dönüşüm aşamalarından birine denk geliyordu.

Osmanlı siyasal ve toplumsal dönüşümünün güçlü izlerinin oluşmaya başladığı 18. yüzyıl sonu, yani 3. Selim dönemi; 19. yüzyıl ilk onyıllarında salt askeri reformla kalmayan, gizli/açık toplumsal dönüşüme de ön ayak olan 2. Mahmut dönemi; Osmanlı devlet bürokrasisinde liderlik konumunda olanların devleti düzleğe çıkarma hedefi ile Avrupa devletlerinin Osmanlı bünyesindeki Müslüman olmayan unsurlar üzerinden geliştirdikleri politikaların yansıması olan Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) ile yapısal ve kurumsal değişikliklerin ağırlığının hissedildiği yıllar ve nihayetinde bu sürecin 1876’da 1. Meşrutiyet ile şekillendirilmesi.

Gökalp’in çocukluk yıllarının Meşrutiyet’in yapılaşması yerine, 2. Abdülhamit yönetiminin giderek güçlü bir şekilde ortaya çıktığı ve Osmanlı devletinde reform çalışmalarına yeni bir biçim kazandırma dönemi olarak da adlandırılabilecek yıllara tekabül eder.

Gökalp’i bireysel tarihinin erken dönemlerinde toplum sorunlarına teşvik edeceği yönünde iki  temel hususiyetten bahsetmek mümkün. İlki askeri ‘mekteb’e gitmesi, ikincisi ise ailesinin kayda değer entellektüel yapısı ve onu linguistik alandan başlayarak teşvik etmiş olmasıdır.

Öyle ki, askeri mektebin onun üzerinde bıraktığı intibaları, -şu an itibarıyla tahmini olarak söylemek gerekirse-, devlet, bürokrasi ve ordu üçlüsünün yerine acaba toplum denilen bütünde neler olup bittiğine yönelik bir merakın ortaya çıkışıdır. Ancak kanımca, onun entellektüel gelişiminde, sosyal hadiselerle ilgilinme; bunları anlama ve yorumlamada en güçlü temel alt yapısının Arapça, Farsça eğitimleridir.

Bu noktada, dönemin öne çıkan batı dillerinden Fransızcayı öğrenmesi onun sosyal bilimler çalışmalarında yöneliminin sosyoloji merkezli gerçekleşmesinde bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bu linguistik arka plân, onun kendi toplumu yani, Doğu’yu ve Batı’yı özellikle Fransa üzerinden modern toplumda gelişmekte olan düşünce yapılaşmalarına ulaşmasına el vermiştir.

Peki Gökalp Osmanlı geç döneminde yaşanan siyasi çalkantıları, ideolojik ayrışmaları nasıl anlıyor ve neyi, nasıl öneriyordu? Kolay bir soru değil elbette.

Söz konusu bu sorular ve benzerlerine bugünden bakarak cevap vermeye kalkışmak sınırlılığı kendi içinde barındıracaktır. Aradan geçen azımsanmayacak zaman diliminde Gökalp’in Türkiye akademyasında özellikle, sosyolojide kurucu bir unsur olarak dikkate alınan bir isim olarak kalmamakta, aynı zamanda siyasi ve toplumsal karşılığa denk gelen, bir anlamda ideolojik bir çevrevenin belirlenmesinde de bir fikir adamı niteliği sahiptir. Bununla birlikte, daha önceki bir yazımda Karl Marx’tan hareketle dile getirmeye çalıştığım üzere, sosyolojinini ideolojikleşme eğilimi veya zorlamaları Gökalp üzerinde de kendisini hissettirmektedir. Sosyolojiyi var olan toplumsal nedenler, sorunlar üzerinden bir anlama çabası kadar, var olan sorunlara bir cevap üretme aracı olarak kabul ettiğimizde Gökalp’in rolü gayet önemli bir şekilde ortaya çıkar.

Gerek günümüzde, sosyal bilimler alanında akademi dünyasında Gökalp’e yönelik tepkileri oluşan ideolojik çerçeveden değil, bunun dışına çıkarak anlayabilmek kendi başına bir çaba istiyor. Aslında bu çaba, sosyolojinin bize verdiği bir imkân olarak kendini ortaya koymaktadır.

Acaba Gökalp’i nasıl değerlendirmeliyiz sorusuna cevap onun Turan idealizminin savunucusu mu olduğu; Pan-Türkçü yapının takipçisi ve devam ettiricisi mi olduğu; İslam dinini toplumsal dayanışma içerisinde kayda değer bir role tekabül edecek şekilde yapılandırmasıyla şu veya bu şekilde İslamcı mı olduğu; büyük değişimlere direnen Osmanlı’da artık dönüşümün bizatihi içerden yapılmasını ve bunun da dayanağının modern Batı’nın yapılaşmasıyla gerçekleşebileceği görüşüyle Batıcı mı olduğu gibi soruları bir bütün içerisinde cevaplayabilmenin imkânıyla ortaya çıkabilir.

Bu ve benzeri sorular çerçevesinde iki temel yaklaşım sorunu ya da iki temel yaklaşımı hesaba katıp katmama sorunu var. İlki, Gökalp’in nasıl bir siyasal ve toplumsal iklimde yaşadığı ve ne tür değişim süreçlerine konu olduğuyla alâkalıdır.

İkincisi ise, bugünkü toplumsal ve siyasal yaklaşımlarımız vasıtasıyla Gökalp’i anlamlandırabilmenin mümkün olup olmadığıdır. Ya da bir başka deyişle söylemek gerekirse, günümüzün post-modern toplumu ve bunun -benimsensin veya benimsenmesin- oluşturduğu değerler ile henüz Batılı anlamda modernleşmeye bile adım atıp atmadığı tartışmalı olan Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşamış olan Gökalp’i değerlendirmek için uygun bir zihinsel ortam hazırlığına ihtiyaç olup olmadığıdır.

Tabii bu kısa yazıda tüm bu olguları dikkate alarak cevap vermenin mümkün olmadığı aşikârdır. Ancak, bazı hususlara değinmek suretiyle, onun siyasi ve toplumsal sorunlara çözüm olarak gündeme getirdiği yaklaşımları anlamlandırabilmek mümkündür.

Hiç kuşku yok ki, öncelikle, Gökalp’in bir Osmanlı dönemi bireyi olarak merkezden değil, çevreden çıkmış bir sosyal düşünür olduğu gerçeğidir. Bu durum, onun şu veya bu şekilde merkezin belirleyici ve hatta sınırlandırıcı dinamiklerinin dışında kalmasını sağlamıştır. Görece kısa yaşam sürecinde ilk eğitimini aldığı Diyarbakır, 1896’dan itibaren İstanbul yılları, 1909’dan itibaren devletin belki de en kozmopolit şehirlerinden olan Selanik’teki yaşamı ile İttihat ve Terakki’yle kesişen yılları, 1919-1921 Malta sürgünü ve 1923’de Yeni Cumhuriyet’in yanında yer alması bireysel tarihindeki yapılaştırıcı unsurlardır.

Bu dönemlerde Gökalp’ın düşünce yapısının şekillenmesinde bazı yapılaştırıcı unsurlar vardır. Bunlar, okumaları, düşüncesi ve hissiyatı ile oluşan bireysel eğilimleri ve edimleri; tüm bu katmanlı süreçlerde içinde yer aldığı toplumsal ve siyasal kesimlerle etkileşimleridir.

Gökalp’ın sosyal bir düşünür olarak belirmesinde, içine doğduğu Osmanlı Devleti’ni –kurumlarını- ve toplumunu gayet iyi bir şekilde analiz ettiğini ve yine bu devletin zaten kendisinden önce başlamış olan değişim/modernleşme süreçlerine yaşadığı dönemde Batı Avrupa sosyal bilimlerinde etkin olan gelişmeleri izlemesi gayet önemlidir.

Burada unutulmaması gereken husus, gerileme sürecini bitirip çöküş sürecine girmiş bir toplumun çoklu siyasal, toplumsal sorunlarına nasıl ve ne şekilde karışılık verilebileceğidir. Haddi zatında Gökalp düşüncesinde –belki döneminin öne çıkmamış ancak onunla aynı toplumsal kaderi paylaşan düşünürlerinde de gözlemlenebilecek şekilde- katmanlı, hiyerarşik ve genelden özele doğru değişen bir düşünce yapılaşmasının hakim olduğunu ileri sürebiliriz.

Bunda, salt bir sosyolojik bilgi değil, aksine bu sosyolojiye yön veren bir toplumsal ve siyasal gerçeklik faktörünün olduğudur.

Geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı Devleti ile sınırları giderek daralmış bir Osmanlı Devleti’nin ve nihayetinde adına dünya savaşı denilen mücadele ile kendini bir anda daha önce belki de hiç hesap edilmemiş bir siyasi sonuca gitmekte gören yapı arasındaki fark, Gökalp gibi bu süreçleri anlamaya çalışan düşünür için temelde istikamet olarak aynı, ancak özde değişen bir çözüm arayışına itmiştir.

Doğumunun 145. yılında Ziya Gökalp’i bir sosyal düşünür olarak değerlendirebilmenin sadece Türk akademisi için değil, o dönem sadece Osmanlı Devleti’nin fiziki sınırları içinde yer alan toplumlarla sınırlı olmayan, aynı zamanda dini-kültürel sınırları içinde yer alan toplumlarca da değerlendirilmesi gerektiğinde yarar var.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/03/24/ziya-gokalp-osmanlidan-cumhuriyete-bir-sosyal-dusunur/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder