3 Şubat 2021 Çarşamba

Myanmar’da darbeye tepkiler ve Suu Kyi / Reactions to the coup in Myanmar and Suu Kyi

Mehmet Özay                                                                                                                            03.02.2021

Myanmar’da yaşanan darbenin ardından, Suu Kyi’i koruma kollama vazifesinde görevin Batılı devletlerin siyasi elitine düştüğü gözlemleniyor.

ABD ve AB’nin yanı sıra, G-7 üye ülkelerinin açıklamaları bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler genel sekreterinden benzer bir yaklaşım gelse de, güvenlik konseyi Çin ve Rusya’nın yaklaşımı daha doğrusu gizli/açık vetosu karşısında ortak bir karar alamadı.

Liberal değerler ve Suu Kyi’e özel ilgi

Bu yaklaşımda, Batı’nın tarihsel olarak geliştirdiğini düşündüğü liberal demokratik değerlerin Asya’nın bir köşesinde karşılık bulması konusundaki hissiyatının ve düşüncesinin rolü olduğunu ve bunun da, tüm eko-politik yapılaşmanın dışında-, gayet iyimser bir niyete tekabül ettiğini söylemek mümkün.

Bununla birlikte, bu tutumu sergileyen çevrelerin bugüne kadar Myanmar’ın farklı köşelerindeki etnik toplulukların karşı karşıya bulunduğu baskı ve zulüm karşısında ne türden bir desteğin samimi ve rasyonel olarak ortaya konduğu da sorgulanmayı hak ediyor.

Bu durumda, karşımıza çıkartılan tabloda Suu Kyi’nin şahsına münhasır bir tutum geliştirildiği ortada.

Oxford eğitimli ve zamanında bir İngiliz ile evli olan Suu Kyi, Barma etnik kökenine mensup bir Myanmarlı olmaktan daha çok, Batılı unsurlar tarafından bir nevi İngiliz temsiliyetine daha yakın gözüken ve bu anlamda kendilerinden saydıkları bir siyasi elit konumunda.

1980’li yılların ikinci yarısından itibaren Myanmar’da halkın önemli bir kesiminin, dönemin cunta yönetiminden kurtulmanın bir yolu olarak, Suu Kyi’ye biçtikleri temsili siyasi rolün, bu bayana gayet iyi yakıştığını son birkaç on yılda gördük, tanık olduk.

Suu Kyi’nin Batılı eğitim almış ve demokratik geleneği teneffüs etmiş olması gibi kendi bireysel tarihindeki gelişmelerden ziyade, Myanmar halkının bu bayanı sivil lider olarak belirlemelerinde bölgenin ‘manevi’ inanış ve eğilimlerinin kayda değer bir rolü bulunuyor.

Bu noktada Myanmar halkının, 1948 yılındaki bağımsızlığın mimarlarından ve bağımsızlıktan sadece birkaç ay önce bir suikaste kurban giden babası Ang San’a saygı ve hürmetten dolayı, Suu Kyi’e böylesi bir önderlik rolü biçtiler.

Bölge ülkelerinin gelişme karşısındaki tutumu

Batılı ülkelerin yukarıda dikkat çekilen tepkilerine karşılık, Güneydoğu Asya toplumlarının Myanmar’daki gelişme karşısında tamamen tepkisiz kalmış değil.

Aksine, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN), sözünü sakınmayan liderlerinden Singapur Başbakanı Lee Hsien Lhoong, Myanmar’daki gelişmeye açıkça tepki gösteriyor.

Siyasilerin ötesinde, Güneydoğu Asya toplumlarının Myanmar’daki cunta rejiminin varlığından rahatsız olmadıkları söylenemez. Nihayetinde, bölgenin yakın ve uzak geçmişinde böylesi bir ordu hegemonyasına maruz kalmış diğer toplumlar da bulunuyor.

Benzer süreçlere konu olmuş toplumların Myanmar halkının genelinin karşı karşıya olduğu bu darbe karşısında empati beslememeleri mümkün değil.

Endonezya bu konuda neredeyse yirminci yüzyıl ikinci yarısında sivil kıyafetli ordu yönetimine maruz kalırken, Tayland darbeler ülkesi olarak anılmasını haklı kılacak şekilde 2014’den bu yana, darbecilerin oluşturduğu hükümet tarafından yönetiliyor.

Malezya Federasyonu, kendine özgü Westminster modeli ile tarihsel olarak ev sahipliği yaptığı çok etnikliliğin siyasal sorunlara yol açmayacak bir formülasyonuna başvurarak, aynı siyasi hareketin yani, Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (United Malay National Organization-UMNO) yönetiminde geçen altmış yıla konu oldu. 61. yılın sonunda ülke siyasetini ve toplumsal egemenlik paylaşımını günün getirdiği rasyonel koşullara taşıyacak reformcu bir paradigma uygulamasına geçilirken, gelen bir sivil darbeye maruz kaldı.

Bu saydığımız ülkelerden Tayland ve Malezya’da yaşananlar kitlesel kıyımlara yol açmadığı ortada. Endonezya ise, konu olduğu her türlü handikaba rağmen, 20. yüzyıl ikinci yarısında ve bu yüzyılın hemen başında yaşadıklarını affetttirmeye yönelik çabalarıyla dikkat çekiyor.

Kamboçya Khmerleri dışarda tutulduğunda, Myanmar’ın cunta yönetiminde kendine özgü bir geçmişi var. Bu anlamda, Myanmar’da yaşandığı ölçüde zulmü reva gören bir siyasi yapı olmadı.

Bölge ülkeleri içinde hem ekonomik yapılaşması ve gelişmişliği ile hem de siyasal reformları ile dikkat çeken Malezya, Endonezya, Tayland gibi ülkelerin halklarının, Myanmar’daki darbe karşısında sessiz kaldıklarını söylemek mümkün değil. Bugün her ülkenin kovid-19 gerçeği karşısında verdiği kendi mücadelesi bu anlamda tepkilerin yeterince ortaya konulmasına mani oluyor.

Suu Kyi-Asker işbirliği mi?

Bununla birlikte, görüşlerini açıklayan kimi yazarların ve yakından izleme ve hissetme imkânı bulduğumuz çevrelerin ise Suu Kyi özelinde iktidardaki NLD yönetiminin maruz kaldığı askeri darbeyi bizzat kendileri davet ettikleri yönünde bir algının var olduğunu söylemek gerekiyor.

Bir yandan, 2008 yılı anayasasının ardından yasaklı konumuna düşmesiyle, partisi Ulusal Demokrasi Birliği (National League for Democracy-NLD) 2010 seçimlerine katılmayı reddederken, 2012 yılı Mayıs ayından itibaren Arakanlı Müslümanlara yönelik şiddet eylemleri ve bu şiddet olgusunun 2015 seçimlerinin ardından güncellenerek 2017’de zirve noktasına ulaşması karşısında Suu Kyi’nin ve de iktidardaki partisinin siyasi tutumunun o dönem barakalarındaki askerlerle aynı görüşü yansıtması gayet açık bir çelişkiler zincirinin varlığına işaret ediyor(du).  

On yıllarca, demokrasi ikonu olarak sadece Myanmar toplumuna değil, gizli/açık Güneydoğu Asya toplumlarına model olarak sunulan Suu Kyi’nin 2010’dan bu yana sergilediği demokratikleşme, haklar ve özgürlükler konusundaki siyasi duruşu giderek ivme kaybettiğini kanıtlıyordu.

Bunun uluslararası arenadaki en görünür kanıtı 2019 yılında Hollanda başkentinde Myanmar devletine yönelik Uluslararası Adalet Mahkemesi’nce açılan davada ordunun Arakanlı Müslümanlara karşı yaptıklarını savunması oldu.

Öyle ki, bu süreçte Suu Kyi’e verilen nobel ödülü dahil neredeyse tüm ödüllerin uluslararası camia tarafından geri alınması ile sembolik olarak bu bayanın cezalandırılması anlamı taşıyordu.

Oysa, Arakanlı Müslümanlar sanki Suu Kyi’nin ülkesinde tıpkı diğerleri gibi yaşayan etnik bir azınlık değilmiş; sanki bu kitle Pasifik Savaşı’nın ardından verilen bağımsızlık mücadelesinde yer almamış ve bu kitle 1980’lerin ikinci yarısındaki cunta karşıtlığında Suu Kyi’ye destek vermemiş gibi, Suu Kyi 2012’den bu yana söz konusu bu kitleye karşı ordu ve milislerin ortaya koyduğu ve soykırıma ulaşan eylemlerini haklı kılacak açıklamalarda bulunuyor(du).

Yaşanan darbe ile sadece Suu Kyi ve partisi NLD başta olmak üzere bütün bir Myanmar toplumu imtihandan geçiyor. Bu süreç, en azından geçen on yılın muhasebesini yapmak için gayet iyi bir sınav olacaktır.

Myanmar’da yaşanan ve demokratikleşme sürecinde gayet ciddi gerileme anlamı taşıyan darbe sonrasında tüm handikaplarına karşın ASEAN başta olmak üzere bölge ülkelerinin de kendi değerleriyle Myanmar’a destek olmaları gerekiyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2021/02/03/myanmarda-darbeye-tepkiler-ve-suu-kyi-reactions-to-the-coup-in-myanmar-and-suu-kyi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder