5 Nisan 2020 Pazar

Covid-19’da anlam kaybı ya da büyük resmi unutmak / Loss of meaning at Covid-19 or omitting the greater objective


Mehmet Özay                                                                                                                         05.04.2020

foto: weforum.org
Covid-19, sadece bir salgın hastalık olarak küresel toplumda etkili olmuyor.

Her ne kadar öncelikler konusu, bu salgından nasıl kurtulunacağı üzerinde tıbbi yöntemlerle ilgili olsa da, bunun ötesinde yaşanan devasa bir değişimin etkisini görmemek mümkün değil.

Tek tek bireylerin yaşamından, devlet kurumlarına ve küresel işbirliklerine kadar, neredeyse hiçbir bireysel ve toplumsal alanın istisna olmadığı bir değişim yaşanıyor. Peki, söz konusu bu değişimin nasıl başladığı ile ilgili kritiği nasıl yapmalı?

Gecikme sadece Çin’de olmadı
Yaklaşık üç ay önce ana-kıta Çin’de ve Asya-Pasifik’teki tüm Çin azınlık toplumları yeni yıla hazırlanırken Wuhan şehrinde ortaya çıkan virüsün, Wuhan’da ya da en azından Çin’in belli bölgelerindeki toplumları etkileyeceği algısı hakimdi.

Önce Wuhan şehrine getirilen karantina, ardından bu şehrin içinde yer aldığı Hubei eyaletinin diğer şehirleriyle etkileşimi kesildi. Bunu, şehrin uluslararası hava ulaşım ağının kesilmesi izledi.

O dönem, yeni yıl tatili hazırlığındaki Çin toplumunun ülke içi ve Doğu ve Güneydoğu Asya’da kayda değer mobilizasyonu gündeme getirmesi ile dikkat çekerken, henüz küresel olarak sadece medya sitelerinin başlıklarında haber olarak yer almaya başladı.

Çin’de virüsle ilgili ilk karşılaşmalarda bazı yetkililerin uyarılarına rağmen, otorite makamındaki kişilerin gelişmeyi göz ardı etmesi, belki de küçümsemesi karşısında bugün yaşananları tetikleyici bir mahiyet taşıdığını söylemek mümkün.

Çeşitli düzeylerdeki idarecilerin, sürece en başında tanık olan ve gözlemleyen çalışanların uyarılarını dikkate almaması Çin’e maliyeti bugün çok net ortada.

Toplum/un psikolojisi

Çin’de Wuhan şehir yönetimi ve/ya Çin merkezi yönetimi, gelişme karşısında sessiz kalmayı, ört bas etmeyi belki de, bölgenin ve ülkenin ekonomik faaliyetlerinin engellenmemesi ve toplumsal tepkilerin önünün alınması gerekçesiyle sergilemiş olamaz mı?

Bunda, Aralık ayı son haftasından itibaren tatil nedeniyle yaşanacak “büyük göç” sürecinin, psikolojik ve sosyolojik baskısını göz ardı etmemek gerekiyor.

Bununla neyi kastettiğimiz kısaca açıklayalım…

Çin toplumu için çok önemli bir dini/toplumsal faaliyet olan yeni yıl tatilinin, atalar dini, Budizm ve Konfüçyanizm ile yerli dini anlayışların karışımı bir başka deyişle senkretizminin oluşturduğu bir yapı ile karşı karşıya olduğumuza dikkat çekmek gerekir.

Görünürde ‘tatil’ bağlamı olarak değerlendirilen yeni yıl süreç, aslında tastamam bu dini-kültürel evrene ait bireyler için tarihin ve geleneğin yenilenmesi, tekrarlanması ve bugünkü modern/kapitalist toplumda bir anlam dünyası oluşturmasına tekabül ediyor.

Bunun gerçekleşmesinin önüne geçmek, bir siyasi yapı için risk olduğu gibi, çeşitli nedenlerle böylesi bir “tatil sürecinin” gerçekleştirilmesinin, ilgili siyasi yapı için oluşturduğu pozitif gelişmeleri göz ardı etmek de mümkün değil.

İkinci safha

Bununla birlikte, Çin için henüz virüs etkisinin geçtiğini söylemek de mümkün gözükmüyor.

Hubei eyaletindeki salgın kontrol altına alınır ve yerel salgın görülmezken, bu sefer Avrupa ve ABD başta olmak üzere diğer ülkelerden memleketlerine dönen Çinliler üzerinden bir süre önce salgın ikinci safhasını ortaya koymaya başladı.

Bu nedenle Çin yönetimi tetikte bekliyor. Karantinalar kaldırılır, çeşitli iş sektörlerinde üretim süreçleri başlarken, bir yandan da tekil olarak ortaya çıkan salgının kitlesel boyuta ulaşmaması için tedbirler alınıyor.

Suçlu aramak

Görülen yeni vakalara karşın Çin, bu noktada kayda değer bir tecrübe sürecini tamamladığını söylemek mümkün. Ve bunu hayatını kaybeden binlerce kişi, işlerini kaybeden milyonlarca kişi ile ve de Çin ekonomisi üzerindeki olumsuzlukları ile ödemiş gözüküyor.

Çin yönetimi bu gelişmeden ötürü kendini dünya kamuoyuna karşı suçlu hissediyor mu?

Bunu, bugünün liderleri konumundaki kişilerin birkaç on yıl sonra yazılacak anılarında/notlarında, devlet raporlarında görmek mümkün olabilir belki.

Ancak bugün, virüsün varlığı ve yayılma durumu, sadece Çin ile sınırlan/dırıl/mış değil.

Neredeyse tüm ülkelere ve toplumlara ulaşan bir virüsle başa çıkma konusunda, Çin’de daha ilk günlerde sergilenen tutarsızlıklardan ders alınamadığı ve gelişmelerin doğru okunamadığı son derece aşikâr.

Bu anlamda suçlu aramak değil, gelişmeleri rasyonel bir şekilde ele almak gerekiyor.

Burada dikkat çeken bir diğer husus, Çin’de yaşanan bu tecrübe karşısında, yanı başındaki Singapur, Tayvan, Japonya, Güney Kore gibi komşu ülkeler ile Çin merkezi hükümetine bağlı otonom bölge Hong Kong’da öngörülü davranışlar ve politikalar sergilenmesi ve gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

Bununla, söz konusu bu ülke ve toplumlarda virus etkisin ortaya koymadığını söylemek istemiyoruz. Aksine, burada bir tutum geliştirmenin ve bu tutum sayesinde mevcut durumla mücadele kabiliyetinin ortaya konmasından bahsediyoruz.

Yayılma küresel

Asya-Pasifik’te başgösteren virüs salgını, hiç kuşku yok ki, dünya toplumlarını küreselleşmenin yeni bir boyutuyla tanıştırdı.

Ancak çelişki de biraz burada değil mi?

Kalkınmışlıklarıyla öne çıkan Batılı devletlerin/toplumların bu gelişmeler karşısında, sadece gazete başlıklarından ibaret sanal gerçeklikle karşı karşıyaymışlarcasına hareket etmeleri, bugün yaşananların hiç kuşku yok ki temellerini oluşturuyor.

Daha virüs, etkisini Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da göstermeye başlamadan İran’da patlak veren gelişme karşısında, İran’ın sağlık sistemini ileri geri gündeme getirerek mücadele edemeyeceğini dile getirenler, bugün kalkınmış ülkelerdeki sağlık sistemlerini birbirleriyle kıyaslayarak sorunu anlayabildiklerini ve anlatabildiklerini zannediyorlar(dı).

Gündelik yaşam içerisinde bireysel, aile, grup ve toplumsal sınırlılıklar konusunda sergilenen ve en hafif ifadesiyle aymazlık olarak nitelendirilebilecek olan durum, Avrupa Kıtası’nı ve Kuzey Amerika’yı en çok etkilemesiyle dikkat çekiyor.

Sadece sokaktaki bireylerin değil, bu ülkelerde yönetimlerin dünyayı ve küresel ilişkileri anlayamama konusundaki öngörüsüzlüklerinin veya anlamama konusundaki ısrarlarının en açık ifadesiyle karşı karşıyayız bugün.

Bu noktada, yukarıda dikkat çekildiği üzere virüsün yayılması karşısında Çin yönetimi çeşitli düzeylerde tedbir almakta gecikirken, acaba kalkınmış ülkelerin mazereti ne olabilir? Teknoloji eksikliği, ekonomide yaşanan gerileme, sağlık sistemindeki aksaklıklar, disiplinsizlik, kayıtsızlık…

Tıpkı Çin’li yetkililerden yakın gelecekte sadır olacak verilerin Çin’deki durumu izah edeceği gibi, Batılı ülkelerde yaşanan toplumsal kaosla ilgili yakın gelecekte yapılacak çalışmalarla da olan bitenin etraflıca ortaya konulacağına kuşkumuz yok.

Karar aşaması (mı?)

Malum virüsün ortaya çıkmadan önceki günleri, haftaları hatırlayalım. Dünyanın gündeminde ne vardı acaba? Ortadoğu vs.’deki savaş, Hindistan’daki İslamifobik politikalar, ABD-Çin arasındaki gerileme yüz tuttuğu sanılan ticaret savaşları vs’yi kastetmiyorum.

Bu ve benzeri savaşların, toplumsal kaosların kökeninde dünyanın belli bölgelerinde üretilen düşünce yapılarının ve bunların sonucu olarak ortaya konulan bölgesel ve küresel politikaların kendini güncelleyerek ilgili toplumları şiddet sarmalına sürüklemesi yeniden keşfedilecek bir husus değil.

Bunların ötesinde, dünyanın o ilgili bölgelerindeki düşünce yapılarının, ideolojik tutumların ve uygulanan politikaların sadece tüm insan toplumlarını değil, doğayı da baştan aşağıya etkilemesinden bahsediyorum. Evet, çok fazla zaman geçmemişti… Liderler G-20 zirvesi ve benzeri küresel ve bölgesel toplantılarda iklim değişikliği konusunu ele alıyorlardı.

Çoktan etkisini göstermekte olan iklim değişikliğinin kağıt-plastik kullanımına indirgenip kitlelerin gözünü boyamaktan öte, derin politikaların ürünü olduğunu görmek için herhalde insanoğlunun daha fazla tecrübe sahibi olmasını beklemek gerekecek.

Covid-19, bu safhanın neredesinde acaba?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder