25 Mart 2019 Pazartesi

Tayland’da seçim ve demokrasi / Elections and Democracy in Thailand

Mehmet Özay                                                                                                                        25.03.2019
foto: asia.nikkei.com
Tayland’da beklenen seçim nihayet 24 Mart, Pazar günü yapıldı. 2014 yılında ordunun seçilmiş sivil hükümete yönelik darbesinin ardından ülkenin bir kez daha demokratik yönelime evrilmesi anlamı taşıması dolayısıyla bu seçim önemliydi. Uzunca bir süre beklenen seçimin tamamlanmasının ardından sıra yeni bir hükümetin nasıl kurulacağına geldi.

Yaklaşık 52 milyon seçmenin 500 sandalyeli parlamentoyu belirleyecek. Kesin sonuçların Mayıs ayı içerisinde açıklanması bekleniyor. 2011 yılından sonra yapılan ilk seçim olmasıyla dikkat çeken dünkü seçime çok sayıda parti katılırken, temelde darbeci ve darbe karşıtı olmak üzere iki koalisyondan bahsetmek mümkün.

Thaksinci parti ilk sırada ama…

İlk sonuçlar dikkate alındığında, Thaksin yanlısı Pheu Thai Partisi en çok milletvekili çıkardı. Pheu Thai, şu an itibarıyla kazandığı 135 milletvekilliği ile tek başına iktidar kurması bir yana, çeşitli koalisyon hesaplarına rağmen, hükümet kurması oldukça zor gözüküyor.

Bununla birlikte, Pheu Thai Partisi, ülke seçmeninin darbeciler karşısında yine sivil, kendilerinden ve değişimden yana bir siyasi parti olarak varlığını görece güçlü bir şekilde devam ettirmesiyle dikkat çekiyor.

Darbecilerin partisi olarak adlandırılan ve darbeci Prayut’u başbakan adayı olarak gösteren Phalang Pracharat Partisi ise şu anki rakamlara göre 117 milletvekili ile ikinci sırada.

Yeni bir parti olan ve hedefine gençleri koymuş olan Future Forward Partisi ise ilk seçimi olmasına rağmen aldığı 80 milletvekili ile üçüncü sırada. Future Forward Partisi’nin gerek koalisyon gerek önümüzdeki dönemde ülke siyasal yaşamında bir güç olacağı tahmin ediliyor.  

2006 yılındaki darbenin ardından ordu tarafından göreve taşınan, ülkenin köklü partisi olarak bilinen Demokrat Parti ise 53 milletvekili ile dördüncü sırada. Bu çerçevede, seçimin belki de ilk önemli sonucu Demokrat Parti lideri ve bir dönem başbakanlık yapan Abhisit Vejjajiva seçim başarısızlığını üstlenerek parti başkanlığından istifa ettiğini açıkladı.

Parçalı demokrasi

Yukarıda dikkat çekilen milletvekilleri sayıları, herhangi bir partiyi tek başına iktidara taşımaya yetmediği aşikâr. Burada önemli olan, 500 sandalyeli parlamentonun ötesinde, atamaları ordu tarafından yapılacak olan 250 üyeli senatonun başbakan seçiminde milletvekilleri ile aynı oy hakkına sahip olması.

Son beş yıldır ülkeyi yöneten darbeci hükümet 2017 yılındaki anayasa değişikliği ile 250 üyeli senato üyelerinin ordu mensuplarınca belirlenecek olması, sivil yönetim üzerinde bir gölge darbe işlevi gördüğüne kuşku yok.

Bu bağlamda, Phalang Pracharat Partisi parlamentoda 126 milletvekilen ulaşması halinde 250 üyeli senatonun desteğiyle toplam 376 oyla başbakanı belirleme ve hükümeti oluşturma hakkını elde edecek. Veya ikinci senaryo olarak, aralarında Demokrat Parti’nin de olduğu mevcut siyasi partilerden biri veya birden fazla parti ile koalisyon kurarak bu süreci kendi lehine yine kullanabilecek.

Thaksinci Pheu Thai Partisi’nin sahip olduğu milletvekili sayısına ve tıpkı daha önceki seçimlerde olduğu üzere, mevcut siyasi partilerle koalisyon kurma gücüne rağmen, senatonun 250 oyunu aşabilecek bir sayıya ulaşması mümkün gözükmüyor.

Bu durum, başbakanın belirlenmesinde ve hükümetin kurulmasında ordunun belirleyeceği ve kuvvetle muhtemel ordu eski mensuplarından oluşacak senatonun belirleyiciliği dikkate alındığında Tayland’da parçalı bir demokrasiden söz etmek mümkün.

Halkın seçimdeki rolünden ziyade, seçim öncesi alınan kararların belirleyici olduğu 24 Mart seçimleri, önümüzdeki son beş yıl boyunca Tayland’da başbakan olarak yine eski general, yeni politikacı Prayut Chan-o-cha’yı ve onun belirleyeceği bir hükümet iş başında olacağına işaret ediyor.  

Bir kez daha koalisyon hükümeti

Yukarıda dikkat çekilen ve sıralamada büyük bir değişiklik olması beklenmeyen seçimin ardından hükümeti kimin kuracağı ise büyük ölçüde koalisyon bloklarına bağlı olacak. Bu noktada, küçük partilerin önemi daha da öne çıkıyor.

Bu süreçte, siyasi çıkar ilişkileri ile ülkede askeri darbe ve bunun sivil uzantılarına karşı durma cesareti gösteren partiler arasında bir ayrışma bekleniyor. Bunun, Thaksinci veya sivil eğilimli partilerin hükümet kurmasında ne kadar başarılı sonuç vereceğini ise önümüzdeki günlerdeki gelişmeler ortaya koyacak.

Bu sonuçlara göre, Pheu Thai partisinin tek başına iktidar olmamakla birlikte, her halükârda yeni bir koalisyon hükümetinin kurulacağı bir gelişme söz konusu.

Seçimden birinci parti olraak çıkan Pheu Thai Partisi başkanı Sudarat Keyuraphan, darbecileri destekleyen Phalang Pracharat ile koalisyon yapmayacaklarını açıkladı.

Darbecileri destekleyen Palang Pracharat Partisi ise, diğer partilerle hükümet ortaklığı üzerinden iktidarı kurmanın yollarını arayacaktır.

Siyasal değişim ama nasıl?

Seçimler öncesindeki düzenlemeler Thaksin yanlısı parti veya partilerin zaferinin önünü almaya matuf olduğundan, Pheu Thai partisinin tek başına iktidar olamaması doğal. Ancak bu durum, diğer siyasi partilerin duruşunun hangi yönde gelişeceği ve bu anlamda sivil toplum ve sivil siyaset yapma tarzlarındaki belirleyicilik rol oynayacak.

Seçim sonuçlarına bakıldığında, ülkede yapılan son beş seçimi Thaksin veya onu destekleyen partilerin zaferiyle bittiğini ortaya koyuyor. Darbelerle önü alınmaya çalışılan Thaksin Shinawatra’nın her seferinde ya kendisi veya onu destekleyen partilerin seçimlerden başarıyla çıkması, hiç kuşku yok ki, modern Tayland tarihinin en önemli gelişmelerinden biri.

Bu gelişme, ülkede değişimi isteyen halk kesimleri ile değişime direnen kurulu düzen yanlılarının yani monarşi, ordu ve Bangkok zenginleri arasında devam eden bir siyasal güç mücadelesinin ötesinde bir anlam taşıyor.

Bu gelişme, sürgünde bulunan ve 2010’dan bu yana yapılan sivil seçimlerde ilk sırayı alarak başbakanlık koltuğuna oturmuş olan Thaksin Shinawatra ve kızkardeşi Yingluck Shinawatra’larla bir şekilde bağlantılı olsa da, süreç salt Shinawatra ailesiyle sınırlı değil. Aksine, seçmenin ülke siyasal yapısında değişimi öncellemeye yönelik taleplerine karşılık gelen bir süreç yaşandığına dikkat çekmek gerekiyor.

Bu bağlamda, 2010’dan bu yana Shinawatra ailesinin olması kendi başına ülkede sivil yönetimin öncellenmesi talebi ve bu yönde sergilenen çabaya bir halel getirecek durum olarak algılanmamalı. Aksine, sivilleşerek değişmeyi öncelleyen bir toplumsal talebin önünün açılmasında belki de Shinawatraları bir araç olarak görmek mümkün.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder