14 Ekim 2018 Pazar

Çin’de Helal gıda ve baskı politikaları / Halal Food and oppression policies in China


Mehmet Özay                                                                                                                        14.10.2018

foto: whatsweibo.com
Çin’de bir süredir gündemde olan helal gıda ile mücadele temelde, ülkenin etnik-Müslüman azınlığını oluşturan Uygurları hedef aldığı yönünde bir görünüm ortaya koysa da, aslında bu toplumsal grubu aşan bir yönü bulunuyor.

Helal gıda sekülerizm için bir tehdit
Komünist partisi tarafından helal gıda tanımı, logosu ve pratiklerinin ülkenin seküler yapısına bir tehdit ve aşırıcılığı kışkırttığı şeklindeki yaklaşımı konunun ülkedeki bütün müslümanları içine aldığını ortaya koyuyor.

Bu bağlamda dini özgürlükler çerçevesinde ele alınmayı hak eden helal gıda üretim ve tüketim süreçlerini engellemeye yönelik politikalar, sadece etnik Müslüman Uygurların asimilasyonuyla ilgili değil. Aksine, ülkenin farklı etnik yapılarına mensup dini grupların tümünü içine aldığı söylenebilecek bir din karşıtlığı ve bu dini yapılanmalar yönelik gizli/açık siyasal şiddetten bahsetmek mümkün.

Öte yandan, ülkenin dışa açılma politikaları, adına ‘İslam ülkeleri’ denilen çeşitli ülkelerle ticari işbirlikleri ve ortaklıklar, turizm, eğitim vb. gibi süreçler bağlamında ülkeyi ziyaret eden ve/ya ülkede yaşayan Müslümanların da bu gelişmenin doğrudan hedefi olduğu aşikâr. Öyle ki, sadece Doğu Türkistan’da veya müslüman kitlenin kayda değer bir nüfus olarak belirdiği şehirlerde değil, gıda sektöründe önemli kuruluşlarının ülkenin dört bir tarafındaki şubelerinde hayata geçirilen helal gıda uygulaması da bu politikalardan olumsuz olarak nasibini alıyor.

Komünist vatandaşlar ‘ayrımcılığa’ tahammül edemiyor
Helal gıda uygulamasından hareketle Çin toplumunda tepkinin ortaya çıktığı yönünde geçen yıl ortalarında haberler gündeme gelmişti. Sıradan vatandaşlar, uygulamaya geçirilen kontrollü sosyal medya üzerinden, ülke nüfusunun sadece yüzde ikilik dilimine tekabül eden Müslüman kitleye yönelik helal gıda uygulamalarını ‘ayrımcılık’ ve/ya ‘özel uygulamalar’ olarak yaftalayarak bir anlamda hükümete yasaklama çağrısında bulunuyordu. Bu tepkilere bakınca, insanın aklına, komünist bir rejimde yaşayan Müslüman olmayan vatandaşların bu ‘sivil taleplerini’ herhalde rejimlerine gönülden bağlı ve ülkedeki her bir ferdi rejimin tek tipci insan yapılaşmasının nesnesi gördükleri şeklinde bir düşünce geliyor.

Bu karşı çıkışın ve hükümetin helal gıdaya yönelik engelleyici yaklaşımı çerçevesinde, Müslüman kitlelere yönelik baskı ve asimilasyon politikalarını pasif-aktif şiddet üzerinden gerçekleştirmesine yol açıyor. Çin hükümetinin, ‘sivil bir tepki’ olarak ortaya çıktığı izlenimi veren sosyal medya içerikli bu talebi/gelişmeyi bahare ederek, zaten Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik sürdürmekte olduğu baskı ve asimile politikalarını farklı bir boyuta taşıyarak, Müslüman bireylerin gündelik yaşamlarında en temel biyolojik ihtiyaçlarını dini temel üzerinden gerçekleştirme hakkını ellerinden alıyor.

Bu tür politikaların temel hedeflerinden birinin Sincan eyaletindeki Uygurlar olduğuna kuşku yok. Öyle ki, 2009 yılında yaşanan ayaklanma sonrasında bu yöndeki kısıtlamalar Sincan bölgesinde hayata geçirilmeye başlanmıştı. Bu uygulama ile Müslümanların komşu ülkelerdeki Müslümanlarla iletişimlerini kırmak olduğu konusunda görüşler mevcut.

Çin yönetimi, Uygurlara yönelik baskısını tıpkı diğer politikalarında olduğu gibi, helal gıda konusunda da ayrıştırıcı ve baskıcı bir yöne çekmesinde, bu topluluğa yönelik haksız iddialarının payı azımsanacak gibi değil. Öyle ki, uygulanmakta olan politikaların insan idrakini zorlayan taraflarından biri de, üyelerinden bazılarının dünyanın başka bir yerinde silahlı eylemleri bahane edilerek, tüm Uygur halkının ‘terörle’ birlikte anılarak, Çin toplumunun bir parçası olan bu etnik-dini gruba yönelik neredeyse toplumsal bağlamda toptan imha faaliyetine girişme çabaları olmasıdır.

Ya da kimi medya organlarında dile getirildiği üzere, hükümet politikalarının yanı sıra, tıpkı helal gıda uygulamalarının kaldırılması yönündeki çağrıda da olduğu gib, Çin halkının İslamiyetle ilgili cehaletinin de kayda değer bir yanı bulunuyor. Tıpkı Batı ülkelerinde İslamifobia olgusunun yerleşik bir hal alması sürecinde karşılaşıldığı gibi, Çin’de de geniş kamuoyunun İslamiyetle ilgili bilgilerindeki eksiklik göze çarpıyor. Öyle ki, adı terörle anılan bölgesel ve küresel bazı organizasyonların varlığının medya üzerinden dünya kamuoyunda özel bir algı oluşturması sürecinden Çin kamuoyunun da etkilenmesi söz konusudur.

Küresel kapitalizmin iştahını kabartan ‘Helal Gıda’
Helal gıda olgusu, sadece İslam dininin gereklerini yerine getirme konusunda hareket eden Müslüman kitleler için önemli bir olgu olmakla sınırlı değil. Bunun ötesinde, dünyanın ve özellikle de Doğu ve Güneydoğu Asya’nın farklı bölgelerindeki devletlerin ve gıda sektörüyle ilgili faaliyetlerde bulunan özel sektörün politikalarına bakıldığında kayda değer bir ekonomik değere tekabül ediyor.

Örneğin, aralarında Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Singapur gibi Müslüman nüfusun görece oldukça az bir azınlık grubu teşkil ettiği gelişmiş ülkelerin helal gıda konusundaki girişimleri yeni değil. Üstüne üstlük bu ülkeler mevcut ve de giderek artmakta olan pazar payından daha çok hisse alma arzusuyla yeni yatırımlar gündeme getiriyorlar.

Yukarıda adı zikredilen ülke yönetimleri bu konuda politika geliştirir, yasal düzenlemeler yaparken ve bu yine bu ülkelerde faaliyet gösteren gıda sektöründeki özel şirketler helal gıda konusunda üretim süreçlerini yeniler ve revise ederken İslami hassasiyetlerle hareket etmiyorlar. Aksine, tastamam kapitalist bir üretim ve tütekim mantığıyla hareket ederek piyasanın talepleri doğrultusunda bir ekonomik faaliyet ve bunun getirisinin peşindeler.

Çin hükümeti helal gıda pazarında
Kapitalistleşme kulvarında epeyce yol alan ve tecrübe kazanan Çin yönetiminin yukarıda zikredilen ülkelerin bu alandaki ekonomik girişimleri ve yatırımları karşısında sessiz kalması işin doğasına aykırı.

Bu ekonomik süreç, yukarıda dikkat çekilen engelleyici ve yasaklayıcı politika ve görüşlerine rağmen, bir anlamda çelişki içerecek şekilde Çin hükümetinin de gündeminde. En azından, helal gıda tartışmaları ve yasaklayıcı yaklaşımların bu denli gündemde yer işgal etmesinden kısa bir süre öncesine kadar gündemdeydi.

Bu konuda daha önceki yıllarda yaşanan gelişmeler hatırlandığında, Çin hükümetinin verdiği özel izinlerle helal gıda üretimi yapan şirketler olduğu gibi, yine Çin’de faaliyet gösteren kimi şirketlerin sahtecilik yaparak ürünleri üzerine helal logosu kullandıkları da çeşitli kaynaklarda dikkat çekiliyor…

Tek Kuşak Tek Yol ve Helal piyasalar
Devlet başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında devlet başkanlığına oturmasından bu yana sürekli gündeme getirdiği ve pratiğe geçirilmeye başlanan Çin’den Batı Asya’ya uzanan Tek Kuşak Tek Yol projesi çerçevesinde ekonomik ve yatarım işbirlikleri arasında, halklarının kahir ekseriyeti müslüman olan toplumlar da bulunuyor. Çin yönetiminin, bu küresel projenin salt maddi alt yapısını değil, üretim-tüketim süreçleri çerçevesinde Müslüman toplumlarda piyasa talepleri ve pazar oluşturma süreçlerinde de yer alması kaçınılmaz.

Örneğin, çeşitli Arap ülkeleri ile yapılan ticari anlaşmalar kapsamında gıda sektörünün de yer alması, bölgede komşusu bulunan Endonezya ve Malezya gibi halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan ülkelere yönelik ticari ilişkilerde, sadece gıda sektörüyle de sınırlı olmayacak şekilde, önemli bir pay alma yarışında olduğu biliniyor.

Bu noktada örneğin, her yıl Eylül ayında yapılan Çin-Arap ülkeleri ticaret fuarına da konu olan Yinchuan bölgesinde helal gıda üretimi yapan şirket/lerin yıllık ihracattaki payı 3 trilyon doları buluyor.

Bu girişimin Çin hükümetinden bağımsız gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ortada. Zaten bölgedeki şirket yönetimlerinin, örneğin geçen yılki fuar öncesinde yaptıkları açıklamalardan bunu anlamak mümkün. Buna göre, Çin hükümetinin, Müslüman müteşebbislerin helal gıda konusunda yatırımlarını desteklediği ve bu yöndeki yatırımlar için sübvansiyonlar uyguladığı açıklanmıştı.

Helal konusu çözümlenebilir mi?
Temelde ortaya konulan haberlere bakıldığında Çin ‘sivil toplumundan’ gelen tepkiler çerçevesinde alınmış olduğu izlenimi veren ‘tedbirler’, aslında ülkede önemli bir toplumsal çatışmayı küresel boyuta taşıyacak bir nitelikte.

Çin hükümetinin gücünü küresel ekonomide ve de giderek askeri ve siyasal yapılaşmasında ortaya koyma eğilimi sergilerken, Uygurlara uygulanan baskılar ve ardından ülkedeki tüm müslüman unsurları içine alacak şekilde helal gıda yasaklanmasının gündeme gelmesi hiç kuşku yok ki, bu yönelimle tezat teşkil edecek şekilde ahlaki bir kırılma ve yarılmaya da konu oluyor.

Bu gelişme, temelde ülkenin resmi ideolojisi kabul edilen komünizm ve bunun ülkedeki icracı kurumu olan tek parti yönetiminin ahlakla ve insanla ilişkilerde sergilediği politikaların ilkelliği olarak yorumlanabilir. Bu bağlamda, “komünistten başka ne beklenir ki” söyleminin ötesine geçerek konuya yaklaşmakta fayda var.

Özellikle de, Tek Kuşat Tek Yol veya diğer adıyla ifade edersek kara İpek Yolu projesi çerçevesinde Çin yönetimiyle işbirliği anlaşmaları imzalayan halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan ülke yönetimlerinin bu konuyu gündeme almaları en azından etik bir sorumluluk olarak ortada duruyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder