3 Ekim 2018 Çarşamba

Dr. Mahathir Muhammed’in BM Konuşması / The speech of Dr. Mahathir at the UN


Mehmet Özay                                                                                                                        03.10.2018

(foto: FTM)
Malezya Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed, on beş yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler genel kurulundaydı. 93 yaşındaki başbakan, kurulun en yaşlı siyasetçi unvanıyla bir konuşma yaptı. Bu konuşma Dr. Mahathir’in 2003 yılında kurulda yaptığı konuşmadan sonra 15 yıl sonra yapılmasıyla hem onun bireysel tarihi hem de BM kurulu için önemli bir hadiseydi.

Genel kurul toplantısının bu yılki, “BM’yi Tüm Toplumlara Anlamlı Kılma: Küresel Liderlik ve Barışçı, eşitlikçi ve Sürdürülebilir Toplumlar için Paylaşımcı Sorumluluk” başlığını taşıyan konsepti çerçevesinde konuşmasını gerçekleştiren Dr. Mahathir, bu bağlamda iki temel olguya dikkat çekti.

İlki, Malezya ile ilgiliydi ve genel kurul konuşmalarının temasının kavramsal çerçevesinin Malezya’nın kurucu babalarının idealleri ile uyuştuğunu söyledi. Ardından, bu temanın 9 Mayıs 2018 tarihinde Malezya’da yapılan 14. genel seçimlerle 61 yıllık Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu (UMNO) iktidarının değişmesi ve ‘Yeni Malezya’ ruhunun yeşermesiyle bu yönde pratik bir duruma atıfta bulundu.

Bu vurgu hiç kuşku yok ki, Malezya’da yüzyıllık değişim olarak kabul edilmesi gereken siyasal iktidarın değişiminin BM gibi küresel bir ortamda uluslararası paydaşlara birinci elden aktarılması önemliydi. İçinde sadece modern dönem ulus-devlet değil, arka planında sömürge dönemi ilişkileri ve siyasal yapılaşmasını barındıran sosyo-politik temellerin değişimine yol açması nedeniyle Malezya’daki bu değişim küresel bir ilgiyi hak ediyordu.  

Malezya’daki bu iktidar değişikliğinin sıradan bir hadise olmayıp, çok kültürlü, çok etnikli ve çok dinli niteliğe sahip bu ülkenin sosyo-ekonomik ve siyasal temsiliyetinin geniş toplum kesimlerine yayılması ve bu potansiyelin önümüzdeki süreçte daha da somut bir şekilde ortaya çıkabileceği anlamı taşıyor. BM’nin bu yılki temasında ‘barış içerisinde eşitlikli olarak sürdürülebilir’ yaklaşımının Malezya’nın çokça ihtiyaç duyduğu, bu ülkeyi hakkıyla izleyenlerin ortak kanaatiydi.

Başbakanın konuşmasının satır aralarında, ülkesinde yaşanan bu dönüşümün, küresel bir boyuta taşınması arzusu kendini ortaya koyuyordu.  Öyle ki, ülkesindeki değişimin niçin olduğuna ve ne anlam ifade ettiğini göstermek isterken başvurduğu kavram ve kelimeler, küresel düzende yaşayan haksızlıkların, adaletsizliklerin, ayrıştırmacılığın mikro düzeyde bu ülke özelinde ortaya çıktığına gönderme yapıyordu.

Dr. Mahathir’in dikkat çektiği ikinci konu ise küresel barışın hem ekonomik hem siyasal bağlamda istikrarsızlık içinde oluşudur. Genel kurulda en son 2003 yılında konuşma yaptığını ifade eden D. Mahathir, aslında bu atfının ardından, aradan geçen süre zarfında uluslararası arenada pek de bir şeyin değişmediğine, aksine bölgesel ve küresel barışın siyasi ve ekonomik anlamda daha da olumsuz bir yön aldığına vurgu yaptı.

Bir anlamda, Başbakan’ın genel kurul konuşmasına 2003’de kaldığı yerden devam ettiğini söyleyebiliriz. O dönem, küresel barış ortamının, 11 Eylül 2001 hadisesinin etkisiyle almakta olduğu güvenlik olgusundan yoksunluk olgusu, sadece belli bir coğrafya üzerinde değil, dünyanın neredeyse herhangi bir noktasını hedef alabilecek bir mobilizasyon kazanmasıdır.

Bu küresel sorunun temelinde, yakın geçmişte ortaya çıkan ve halen onarılmamış adaletsizliklerin olduğu vurgusu, bugünün sorunlarının tarihsel bir perspektifle ele alınmasını hatırlatıyor. Bu noktada, Başbakan’ın Filistin konusunu gündeme getirmesindeki haklılığı yer vermemek mümkün değil. Bununla birlikte, küresel şiddet ortamının domine edici yapılarının ötesinde lokal, bölgesel ve/ya ulusal teritorilerde süren şiddet ortamlarının varlığını kendi özel bağlamları ile değerlendirmek gerekmektedir. Bu hususu, bir ölçüde Başbakan’ın yine Malezya’nın bağımsızlığı sürecinde ve sonrasında devam eden şiddete ve bunun ortadan kaldırılmasına yaptığı söylem üzerinde dikkatle durmak gerekir.

Başbakan’ın hedefinde bir diğer grup vardı ki, ortada gözükmeyen ve bu anlamda görünmeyen sanki gizil bir güç olarak varlık süren silah tacirleri… Güvenliksizlik olgusunun yeşertilmesinde ana aktörler arasında yer alan bu grup, belki ülkelerden çok daha etkin güç olarak küresel sahada varlığını sürdürüyor. Silahlanmanın ulusal güvenlik meselesi olması ile güvensizlik ilişkisinin birarada ortaya çıkması ilginç bir tenakuz gibi gözükse de günümüz gerçekliği arasında. Dr. Mahathir’in kendilerini ‘barış sever’ olarak nitelendiren ülkelerin bu işin arkasında bulunması ise ve bu süreci ‘dayatmacı’ bir bağlamda sürdürmeleri, küresel karar mekanizmalarındaki adaletsizliğin bir başka örneği olarak ortaya çıkıyor.

Şiddet ortamının yaygınlaşmasında küresel güç odağı olarak ortaya çıkan ülkelerin/yapıların ‘öldürme-yok etme’ süreçlerini meşrulaştırma yönündeki girişimlerine ahlaki perspektiften yaklaşan Dr. Mahathir, bunun sonu olmadığına vurgu çekiyordu.   

Ekonomik bağlamda, ABD’nin başta Çin’e karşı açtığı ticaret savaşı ve bunun diğer bazı bölge ve ülkeleri hedef alan boyutunun Malezya gibi görece küçük ülkeler ve ekonomiler üzerine etkisinin neden olduğu sorunlar bulunuyor. Temelde iki süper ekonomik gücün çatışmasının ötesinde, Dr. Mahathir’in küresel ticarete hakim güçlerin diğerleri üzerinde uyguladığı ‘tariflerin’ küçük ekonomilerin bölgesel ve küresel koşullarda var olabilmesinin önünü kapadığı yönündeki söylemi, adaletsizliklerin küresel boyutta ve giderek toplumların en derin noktalarına kadar nüfuz edebildiğini gösteriyor.

Bu noktada, liberal ekonomi ve küreselleşme hakkında epeyce güçlü ses çıkarıldığı 1980’lerden bu yana, adına üçüncü dünya denilen ulusların da küreselleşmeden neşet eden veya edeceği varsayılan nimetlerden istifadesinin gerçekleşmemiş olması, sömürge ilişkilerinin yeni bir formda varlık sürdürdüğünü ortaya koyuyor.

Bunun ötesinde, sosyal ve kültürel değerlerde yaşanan erozyonun bundan kalır yanının olmaması da, Başbakan’ın gündeme getirdiği konular arasındaydı. Açıkçası Başbakan’ın bu duruşu, kimileri tarafından onun “90’lık bunak” olarak adlandırılarak geri kalmışlıkla yaftalanmasına neden olsa da, adına özgürlükler denilen çerçevenin kendi başına eleştiriden bağımsız bir yönü olmadığını hatırlatması açısından önem taşıyor.

Dr. Mahathir’in tüm konuşmasında vurgusunun alt yapısını değerler üzerine inşa etmesi ile küresel ilişkiler ağında egemenlerin koyduğu ve adına uluslararası kurallar denilen çıkar temelli anlayış arasında bir tenakuz olduğuna kuşku yok.

Bu noktada, tüm insanlığı ilgilendiren konuların BM çatısı altında olsun veya olmasın ortak bir birliktelik sürecine ihtiyaç duyduğu bir kez daha kanıtlanmış durumda. Burada, belki vurgulanması gereken husus, küresel güçlerin görevlerini yerine getirirken, diğerlerinin ne yaptığı sorgulamasıdır. Diğerlerinin nasıl olup da sistemik değişimi ortaya koyabilecekleri üzerinde daha çok düşünülmesi gerekiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder