27 Haziran 2017 Salı

Açe’nin Bayramı / Id’ul Fitr in Aceh

Mehmet Özay                                                                                                                         28.06.2017

Mutat olduğu üzere Ramazan’nın son günleri ve Bayram boyunca Banda Açe’deydim. Ramazan ayının ‘doğasını’ olabildiğince hissedebileceğim yegâne yerlerden biri olmasıyla benim için önemli bir yer olmaya devam ediyor Açe. Açe’nin salavatlı zikirli gecelerini, mübarek ayın son günlerindeki et pazarlarını, arefe gününün vazgeçilmezi ‘meugang’ı veya arefe gecesinin şehir merkezini kuşatan meşale törenlerini yazmayacağım. Bazı daha naif hususları ele alacağım...

Bu sefer de, neredeyse her sosyal gruptan fertlerle biraraya gelebilme imkânının olduğu geleneksel kahvehanelerden de istifade (!) etmeyi ihmal etmedim. Böylece, bayram tatili dolayısıyla herkes ‘köyünün yolunu tutmadan’, teravih sonrasının uzun ve katmerli sohbetlerini kısmen de olsa yeniden tatma fırsatı buldum. Sadece Açe’nin yerel siyasetinin değil, ulusal ve hatta son günlerin uluslararası boyuttaki gelişmelerini değerlendirme yeterliliğine sahip dostlarla görüş alış verişinde bulunmak, en az Açe’nin doğası kadar dinçleştirici bir etki oluşturuyor üzerimde. Sohbetlerde konuşan taraf olmak kadar, çokça dinleyici olmayı tercih ederek bilgi, düşünce ve algılarımı sigaya çekmeye çalışıyorum. Bir yandan da, muhataplarımın Açe’yle ilgili, ‘bizlerle’ ilgili dertlerini, endişelerini, ümitlerini kavramaya ve anlamlandırmaya gayret ediyorum.

Bir yandan Açe siyasetinin tam odağında isimler kadar ‘sıradan’ insanlarla da, öte yandan kampüs yaşamının genç ve dinamik isimleriyle sohbetlerin bir ucu Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya diğer ucu Açe’ye ve Cakarta’ya kadar uzanıyor. Şubat ayındaki valilik seçimlerinden sonra henüz devir teslimin gerçekleştirilmemiş olması, uzun ve sabırlı bir bekleyiş anlamı taşıyor Açe için. Dostların bir bölümünün konuşmalarında yeni atanacak vali yani Irwandi Yusuf’un gelecek beş yıl gibi kritik bir dönemde önüne çıkacak veya konulacak engellerle nasıl mücadele edeceği konusunda bazı kaygıların gündeme geldiğini seziyorum. Aslında Irwandi Yusuf yeni bir isim değil. 2006 ve 2011 yıllarında yani Açe ile merkezi hükümetin yani Cakarta yönetimi arasında imzalanan tarihi Helsinki Barış Anlaşması sonrasının ilk valisi olmasıyla tecrübeli bir isim...

Bununla birlikte, Irwandi Yusuf’un tecrübesinin yerel yönetimin en başında bulunmasından ibaret olmadığını da o dönemki yazılarımızı okuma fırsatı bulanlar hatırlayacaktır. Karizmatik duruşu, bilgi ve tecrübesiyle Endonezya’yı yönetebilme kabiliyetinde dahi olduğunu her daim dile getirdiğim bir isim Irwandi Yusuf. Öyle ki, Mayıs ayının başında, başkanı bulunduğu Açe Milliyetçi Partisi’nin (PNA) kongresini düzenleyerek Açe siyasetinde yeni bir sayfa daha açtığını öğrendim. Eski ‘komutanların’ öne çıktığı bir önceki dönemin aksine, bu dönem valinin ‘hareketin’ sivil kanadıyla, yani aktivistlerle daha çok iş yapma yanlısı olduğu anlaşılıyor.

Bunda hiç kuşku yok ki, geçen on yıllık dönemde Açe siyasetinin neler kazanıp veya çokça neler kaybettiği gibi çok ciddi bir hesaplaşmanın da rolü bulunuyor. Aktivistlerin öyle elini kolunu sallayan bir ‘taraftar’ kitlesi olmadığını söylemek gerekir. Ancak yapılması gereken pek çok işin, hangi sıra ve usülle ve ne türden metodolojilerle plânlanıp uygulamaya geçirileceği meselesi de yabana atılır bir husus değil. Yukarıda dile getirdiğim üzere, bazı dostların bu önümüzdeki kısa dönemle ilgili kaygılanmalarının temel sebeplerinden biri bu açıkçası. Bu nedenle önümüzdeki beş yıllık dönem salt kendi başına bir süreç anlamı taşımıyor. Aksine, bunun ötesinde, geçen en azından on iki yıllık dönemde kaybedilenlerin de hesaba katılarak hareket edilmesini gerektiren özel bir döneme tekabül ediyor. Burada söylenecek söz var ancak, bayram yazısını fazla uzatmayayım. Biraz da bize bakan yönüyle öne çıkan bir hususa değineyim.

İşte böylesi sohbetlerden birinde, Nur Djuli benden önce davranarak, “Türkiye’de neler olup bittiğinden, Irak ve Suriye’ye oradan Katar Kriz”ine kadar sorularla farklı bir perspektifin açılmasını sağlıyor. Açe siyasi hareketinin entellektüel ismi Nur Djuli’nin ilgisi hiç de şaşırtıcı değil. Aksine, bir iç sorgulama halini de içinde barındıracak şekilde, bölgesel ilişkilerin karşılaştırmalı bir çabasına girişiyoruz. Öyle de olması gerekir, yoksa o zaman sormazlar mı adama, nerede kaldı o sizin “çok yakın kardeş toplumlar” söylemi!

Nur Djuli çarpıcı gerçeği patlatıyor tam da sohbetin orta yerinde: “Bu Suud’un yaptığı” diyor “buralarda olmadık tepkilere neden oldu.” Rahmet-i ilâhi kendisini gösterecek ya. Çok şükür... Açelilerin tıpkı Endonezya’nın diğer bölgelerindeki gibi Filistin konusuna hassasiyetinin yanı sıra, evvelinden bölgenin genç insanlarının ‘ilim uğruna’ yola düştükleri Mısır gibi bir beldenin kıymetli alimlerine dünyayı dar etme teşebbüsünde bulunan ‘feodal saraylıların’ girişimlerinin hiç de anlaşılır yanı olmadığını dile getiriyor Nur Djuli. Anlaşılan ortada derin bir tepki var halk katında. Bunu Bayram Namazını eda ettiğim kampüs camiinde vaizin nihai duasında diğer beldelere ilâveten “Katar’ı da koru Yarab!” demesinden de çıkarsamak mümkün. Ancak ne hazindir ki, bunu ülkenin siyasilerinin ağızlarını bu konuda bıçak açmaması da kaçınılmaz ‘protokol icabı’ olmalı.

Tabii yukarıda bahsettiğim tüm bu hususlar çerçevesinde “Açe’de bayram nerede?” diye sorulabilir. Ben de zaten ona dikkat çekmek istedim bu yazıda. Açe’ye hakiki bayramın gelmesi için sadece Açelilerin değil, “kendini Açe’ye kardeş bilen bizlerin de” halletmesi gereken epeyce ev ödevi var. İşin evvelinde de ‘bilgisel donanım’ geldiğine kuşku yok. “Biz eskiden şöyle şöyle işler yapmıştık” türünden popülerliğe papuç bırakmadan, Açe’yi “fakirliğe, fukaralığa mahkum etmeden”, sabırla ve inatla Açe’yi öğrenmeye, dolayısıyla kendimizi öğrenmeye gayrette fayda var. Bu sürecin en önemli halkalarından birini de, hiç kuşku yok ki, Açe’nin geleneksel kahvehanelerindeki derin sohbetler oluşturuyor.

Açelilerin ve herkesin bayramı mübarek olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder