Cihan Kurtaran 09.09.2016
Malezya
bağımsızlığının 59. yılını kutluyor. Başkent Kuala Lumpur’da Bağımsızlık
Meydanı’nda (Dataran Merkeda) “Tek yürek” teması başlığını taşıyan kutlamalar,
Federal Sultan ve Başbakan’ın da olduğu üst düzey katılımla gerçekleşti.
Malezya
Federasyonu, Malay Yarımadası ve Borneo adası gibi iki farklı kara parçası
üzerindeki topraklarda egemenlik sürmesi; farklı etnik unsurları bünyesinde
barındırması; tedrici bir şekilde gelişmek suretiyle 165 yıl boyunca İngiliz
sömürgeciliğinde kalması; görece küçük bir coğrafya parçası üzerinde
yükselmesine rağmen 9 farklı ‘sultanlığa’ ev sahipliği yapması gibi
özellikleriyle dikkat çekiyor.
Yaklaşık otuz
milyon nüfusa sahip Malezya Federasyonu’nun yüzde altmışa yakın bölümü, ülkenin
asıl sahipleri anlamına gelen Bumiputra topluluklarına ev sahipliği yapıyor.
Bumiputra temelde Malay Müslümanlara atfen kullanılsa da, Borneo Adası gibi
irili ufaklı ve aralarında İslam dışı inançlara mensup kitleleri de içeren
etnik unsurları da bünyesinde barındırıyor. Nüfusun yüzde yirmi beşini
oluşturan Çin kökenli ve yüzde yedisine tekabül eden Hint kökenli
Malezyalıların yanı sıra, tarihin erken dönemlerinde olduğu gibi modern dönemde
de başta Endonezya olmak üzere Kamboçya, Myanmar, Filipinler, Bangladeş gibi
ülkelerden dış göç almaktadır. Resmi açıklamaların dışında yasa dışı yollardan
ülkeye giriş yapan ve çalışan nüfus da kayda değer bir orana tekabül
etmektedir.
Geçen süre
zarfında Endonezya, Tayland ve Filipinler gibi askeri darbelere maruz kalmış ve
istikrarsızlıkların yaşandığı komşu ülkelerle kıyaslandığında Malezya
Federasyonu’nun istikrarlı bir siyasi yapı sergilediği söylenebilir. Bununla
birlikte, her ülkenin kendi siyasi ve sosyal yapıları kadar, geçmişten bugüne
aktarılan siyasi yapılaşmaları da gündemden uzak tutmamak gerekir. Bu anlamda,
Malezya’yı 1957 yılında bağımsızlığa taşıyan sürecin, gene yukarıda zikredilen
ülkelerin bağımsızlık süreçleriyle kıyaslandığında görece geç bir döneme
tekabül ettiği görülür.
Bu çerçevede,
İngiliz sömürge yönetimiyle 1945’den itibaren başlayan görüşmelerin bir
olgunlaşma döneminin ardından bağımsızlığı Malay Yarımadası’na getirmesinin
belki de bağımsızlık sonrasında başta ekonomik olmak üzere siyasi istikrara tesirinden
bahsedebiliriz. Bu noktada şunu hatırlamakta fayda var. 2. Dünya Savaşı’nın
veya bölgedeki adıyla Pasifik Savaşı’nın 1945 yılı Ağustos ayında sona
ermesiyle İngiliz sömürge yönetimiyle başlayan siyasi görüşmeler Malay
topraklarına yaklaşık 12 yıl sonra, yani 31 Ağustos 1957 tarihinde bağımsızlığı
getirdi. Bu ‘istikrar’, İngilizlerle anlaşma masasında ‘mesai olarak’ var olan,
ancak adını bağımsızlık sonrasında Ulusal İttifak yönetimiyle duyuran 59 yıllık
iktidarla ortaya çıkar.
Aradan geçen
süre zarfında Malezya bir yandan ulusal birlik çabası sergilerken, bir yandan
da içinde yer aldığı Güneydoğu Asya topraklarında Soğuk Savaşı’n etkisini
yakından hissederek bölgesel birlikler içerisinde yerini aldı. Hatta bunlara
öncülük yaptığını da söyleyebiliriz. İngilizlerle yapılan görüşmeleri yürüten ve bu
anlamda ülkenin kurucu babası olarak da kabul edilen ilk başbakan Tunku Abdul
Rahman’ın ASEAN’ın nüvesini oluşturan Güneydoğu Asya Birliği’ni (ASA) gündeme
getiren kişidir. Aynı Tunku Abdul Rahman’ın, İslam İşbirliği Konferansı’nın
(OIC) kuruluşuna da ön ayak olduğu belirtelim. Tabii ASA’nın kuruluşun bir
Malay siyasetçinin ‘yaratıcı politikaları’ olarak değil de, Soğuk Savaş
yıllarının getirdiği hususiyetlerin bir sonucu olarak görmek gerekir. Bu anlamda,
Filipinler ve Tayland’la birlikte başlayan sürecin komünizmin bölgede siyasi ve
toplumsal nüfuzuna karşı bir blok oluşturulmasıyla bağlantılıdır. Tunku Abdul
Rahman’ın bir diğer önemli siyasi projesi 1960’lı yılların başlarında Singapur
ile Borneo Adası’ndaki Sabah ve Saravak bölgelerinin Malay Federasyonuyla
birleşerek Malezya Feredasyonu’nun oluşturulmasıdır.
Tunku Abdul
Rahman’ın, sadece bölgesel işbirlikleri açısından değil, çeşitli etnik yapıları
bünyesinde barındıran bu yeni ülkede toplumsal barış ve güvenliğin sağlanması
konusunda da çabaları gündemdeydi. Özellikle, Çin ve Hint kökenli
Malezyalıların Müslüman Malaylarla ortak bir ‘ulus bilincine’ ermeleri
konusunda toplumsal barışı gözeten bir liderlik izlediği belirtilir. Her ne
kadar, UMNO’nun kurucusu Dato Onn bin Cafer’in UMNO’ya Müslüman Malay olmayan
Çin ve Hint kökenlerinin de üye olması ve politika yapması talebi kadar olmasa
da, Tunku Abdul Rahman sosyo-kültürel ve ekonomik çalışmalarda bu etnik
yapıların desteklediği görülür. Ki bu destek karşısında Malay Müslümanların
tepkiselliği 13 Mayıs 1969 tarihinde bir toplumsal ayaklanma şeklinde kendini
ortaya konurken, bu sürece yol açan Başbakan Tunku Abdul Rahman da yaklaşık bir
buçuk yıl görev yapan ‘olağanüstü hükümet’ tarafından görevden alındı. Aslında
yaşanan bir sivil darbeden başka bir şey değil.
70’li yıllar
1969 krizini atlatma mücadelesi olarak geçti. İkinci başbakan Rezak bin
Huseyin’in -ki şu anki Başbakan Necib bin Rezak’ın babası- kırsal kalkınma
öncelikli çabasına ve ardından bunun Hüseyin bin Onn başbakanlığında
konsolidasyonuna tanık oldu. 80’li yıllar ise, küresel neo-liberal politikalara
eklemlenen Malezya’nın ekonomik kalkınmasının başlangıcını teşkil eder. Bu
dönemde, hem kişilik olarak hem de izlediği siyasetler noktasında agresif bir
yapıya sahip olduğu bilinen Dr. Mahathir Muhammed izini bulmak mümkün. Dr.
Mahathir, bir konuşmasında dile getirdiği üzere kendisine atfedilen ülkenin
‘ekonomik kalkınmanın babası’ sıfatını kısmen kabul ettiğini, kendisinden
önceki başbakanların ekonomik kalkınma konusunda başlangıç yaptıklarını,
kendisinin de bunun devam ettiricisi olduğunu belirtir. Aslında, özellikle bu
dönemde gerçekleştirilen ekonomik kalkınma bir Malezya mucizesi olmaktan öte,
hem tarihsel hem bölgesel ilişkileri bağlamında değerlendirilmelidir.
Dr. Mahathir’in
2003 yılında görevinden ayrılmasıyla başlayan bir başka süreç başlıbaşına bir
dönem olarak incelenmeyi hak ediyor. 2004 yılında Abdullah Ahmed Badawi, 2009
yılından bugüne kadar Necib bin Rezak’ın sürdürdüğü başbakanlık ulusal birliğin
kurulma sürecinin devam ettiğini ortaya koyuyor. 2009 yılında başbakanlık
koltuğuna oturan Necib bin Rezak, bu bağlamda gündeme getirdiği ‘1 Malezya’
sloganı o günden bugüne artık pek gündemde yer almıyor. Öte yandan, gündemin
çeşitli siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarla belirlendiği bir Malezya ile
karşı karşıyayız. 2020 kalkınmış ülke sloganı da bugün sadece hükümet çevresi
tarafından gündemde tutulmaya çalışılıyor.
Siyasi hayatın
iktidar yönelimli perspektifi kadar, ülkede var olduğu ileri sürülen muhalefet
kesimlerinin de bu süreçteki rolü öneme incelenmeyi hak ediyor. 2000’li
yılların başından itibaren ‘reform’ politikalarıyla gündemi belirlemeye çalışan
bir dönemin başbakan yardımcısı Enver İbrahim muhalefetin yegâne lideri olmakla
birlikte, yaşadığı mahkumiyetlerle bu süreci dolaylı olarak
yönlendirebilmiştir. Kimi çevrelerin ifade ettiği üzere, mevcut iktidarı
demokratik yollarla alt edebilecek bir siyasi donanıma sahip lider vasfı
nedeniyle Enver İbrahim siyasi manipülasyonlarla mahkumiyetine neden olunduğu
da unutulmamalıdır. Bugün 59 yıllık iktidarında UMNO’nun varlığına karşı çıkan
daha doğrusu UMNO içerisinde gücü elinde bulunduran liderlere karşı çıkan lider
olarak 92 yaşındaki Dr. Mahathir Muhammed’i görmek hiç kuşku yok ki Malezya
siyasetinin yaşadığı en büyük krizdir. Bugün gelinen noktada, muhalefet lideri
hapiste, UMNO’nun önde gelen bazı siyasetçileri partiden ihraç edilirken, yarım
yüzyılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten UMNO öncülüğündeki Ulusal Koalisyon, gelecek
40 yılda ülkeyi nasıl yöneteceğinin hesaplarını yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder