15 Temmuz 2013 Pazartesi

Türkiye-Malezya İlişkileri’nde Nerede Kalmıştık? / Rethinking The Relationship Between Turkey and Malaysia

Mehmet Özay                                                                                                              15 Temmuz 2013

Do you remember any crucial steps in order to improve the developments between Turkey and Malaysia in recent years? What are the obstacles created intentionally or unintentionally in front of the development of the relationships between Turkey and Malaysia? It seems both sides need inevitably mature political approaches ignoring simple issues. If these are overcome in a short period of time, not only both sides but also the other nations in potential areas will witness the fruits on the course of time. Further, the matters between two countries cannot be restricted into the economic dimension alone. But more creative and innovative approaches must be developed. And no doubt that we have enough human resoursces for this target...

Malezya Başbakanı Necib bin Razak’ın 2011 yılı Şubat ayında gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçti. Bu ziyaretin karşılığı olarak Sayın Başbakan Erdoğan’ın Malezya’ya yapacağı duyumunu aldığımız ziyaret öncesinde ilişkileri konu alan bir yazı kaleme almıştık. Bu bağlamda bazı hususları gündeme getirmiş ve mevcut potansiyel gelişme alanları üzerinde durmuştuk. Bu yazının ardından kısa bir süre sonra ikincisinin geleceğini tahmin ediyordum. Ancak tahminimde yanıldım. Neydi bu tahmin? Elbette ki, ikili ilişkilerde karşılıklılık esasından hareketle Sayın Başbakan Erdoğan’ın kısa bir süre sonra Malezya’ya ziyarette bulunmasıydı. Ancak aradan geçen iki yılı aşkın süreye rağmen böylesi bir ziyaret vuku bulmadı. Bu yazıda, beklenen bu ziyaretin niçin gerçekleştiril(e)mediğine dair bazı yaklaşımları gündeme getirerek aslında nelerin kaybedilmekte olduğunu ortaya koymaya çalışacağım.

Öncelikle şunu ortaya koyalım... Türkiye-Malezya işbirliğini kimilerinin on sutüna manşet verdiği gibi ‘ticarette patlama’ ile sınırlandırmak, öte yandan Türkiye-Malezya ilişkilerini sözde ‘bir kan bağına’ endekslemek ilişkileri kimi çevrelerin meseleyi algılama ve de algılatma çabasındaki kısırlığını ortaya koyması bakımından önemli.

Türkiye-Malezya ilişkilerinde sorun nedir, neler oluyor? Şuradan başlayalım... Sayın Necib’in Türkiye ziyareti 2008’de yaşanan ‘Enver İbrahim’in Kuala Lumpur’daki Türk Büyükelçiliğine sığınma’ hadisesiyle -anlamsızca- gerilen ilişkileri onarıcı bir mahiyet taşıdığına kuşku yok. Ancak yukarıda belirttildiği üzere bu ziyaretin karşılığının bugüne kadar gündeme gelmemiş olması öyle gözüküyor ki, ilintili bir sorunun devam etmekte olduğunu akla getiriyor. Bu sorunun ortaya çıkmasında kimlerinin hangi beklentiler içinde olduğu ve bu beklentilerine tatminkâr karşılık bulamamalarının sorunun devamına katkı yaptığı üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Açıkça söylemek gerekirse, Malezya’daki iktidarıyla muhalefetiyle ilgili çevrelerin Türkiye ile ilişkileri Malezya iç siyasetinde ‘kullanma’ hedefli yaklaşımlarının varlığına dair duyumlar yok değil.

Bu noktada, Malezya’daki çevrelerin iç siyaset ile uluslararası siyaseti birbirine karıştırma yönelimleri olup olmadığını ve şayet böyle bir eğilim varsa buna sahici bir tespit koymakta fayda var. Malezya’nın iç siyaset yapılanmasının bir ürünü olan çekişmelerde bir adım önde olmak için, özellikle de Türkiye gibi son dönem bölgesel ve küresel düzeyde öne çıkma gayretindeki bir siyasi gücün bölge, yani Güneydoğu Asya ile temasına halel getirecek bir talepler dizisi ile ortaya çıkmanın rasyonel bir yönü bulunmamaktadır.

Sayın Necib’in Türkiye ziyareti günlerinde ve sonrasında Malezya’daki bazı gelişmeler oldu. Enver İbrahim, basına verdiği demeçte (23 Şubat 2011-The Star) Başbakan’ın ziyaretini kendisinin İslam ülkelerinde, bu bağlamda Türkiye’deki imajına yönelik tabiri caizse bir suikast olarak değerlendiriyordu. Akabinde,  Enver İbrahim bir süre sonra Türkiye’ye yaptığı ziyarette kendisine gösterilen ‘ilgiyle’ -her neyse o- Başbakan Necib’e gösterilen ilgiyi çeşitli vesilelerle -tabii ki kendisini yüceltici bir bağlamda- karşılaştırarak gündeme getiriyordu. Enver İbrahim’n bu çıkışlarında haklılık payı olabileceği gibi, kimi abartılar da mümkün. Bu abartılarda hedef elbetteki iç siyasetteki mücadelede yön tespitiyle alâkalıydı. Öte yandan, Malezya ulusal hükümeti nezdinde karşı karşıya kalınan husus bir ‘sendromla’ bağlantılı.

Malezya iç siyasetinin ötesinde ulusal bir sorun olarak lanse ettirilen Enver İbrahim ‘sendromunun’ Türkiye-Malezya ilişkileri önünde bir engel olarak gösterilmeye çalışılmasını kimileri gelişmemiş bir siyasi yaklaşım olarak telâkki edebilir. Öte yandan, Enver İbrahim’in Türkiye’de iktidar kanadıyla kurduğu ilişkileri bir tür tehditvari bir algıya dönüştürmek de en az birinci görüş kadar kabul edilmesi mümkün değil. Bu bağlamda Türkiye Hükümeti’nden, Malezya muhalefet liderlerinden biriyle temas kurmama konusunda bir talepte bulunulması siyasi etikle bağdaşırlığı da sorgulanmaya matuf bir hususu teşkil ediyor. Kaldı ki, Enver İbrahim, Türkiye’de en azından kimi çevrelerin gözünde salt son dönem muhalefet hareketiyle tanınmış bir figür olmadığı gibi, Malezya’da yeni ortaya çıkmış siyasi bir figür de değildir.

Buna ilâve olarak, Enver İbrahim’in varlığı ‘siyasi’ alanla da sınırlı değil. Üniversite yıllarından başlayarak -ki o dönemde kimileri içine doğdukları ailelerin bağları nedeniyle İngiliz okullarında okurken- Malezya’da ve de Güneydoğu Asya’da İslamcı hareketin önemli isimleri arasında yer almış, bu harekete mesaisini vermiş ve de Dr. Mahathir Muhammed’in ‘keşfettiği’ bir lider olarak UMNO içerisine alınarak geleceğin Başbakanı olmaya namzet bir isim olmuştur. Bu noktada, Enver İbrahim’in ülke siyasi yaşamında bir fenomen olduğu göz ardı edilemez. Bu siyasetçi hakkında ileri sürülen iddialar şayet bugüne kadar doğrulan(a)mamışsa, hâlâ ülkenin muhalefet kanadının lideri konumunda ise, 5 Mayıs seçimlerinin akabinde ulusal meclise seçilmiş ve meclis başkanında Mecliste muhalefet lideri olarak tescil edilmiş ise durup düşünmek lazım. Ortada bireysel bir ‘ahlaksızlık mı’ vardır, yoksa ülke derin ilişkilerinde bir hesaplaşmamı vardır sorusundan hareketle önemli araştırmalar yapılmayı beklemektedir.

Malezya’da ilgili çevrelerin şu hususu kaçırmamalarında fayda var. Ülke iç siyasetleri ile uluslararası ilişkiler birbiriyle ilişkili olduğu kadar, birbirinden bağımsız boyutlar da taşır. Bu minvalde, Türkiye’de siyasi çevrelerin  Enver İbrahim’le etkileşimlerini -açıkça dile getirilmese de- ilişkilerin dondurulmasına neden olacak bir mazeret olarak göstermek siyasi akla aykırıdır. Ortada böylesine güçlü bir intiba varsa bunun ortadan kaldırılması da ilgili çevrelerin bu konudaki kararlarındaki değişikliklerle giderilmeyi beklemektedir.

İlişkilerin böylesine muğlak bir hal arz etmesinde tespitinde fayda olan bir konu da Türk tarafının yaklaşımıyla alakalıdır. Malezya hükümeti sıradan bir ülke olmadığını kanıtlamıştır. Bugün ekonomisiyle, doğal kaynaklarıyla, ASEAN içerisindeki yetkinliğiyle, çatışma bölgelerine barışın götürülmesi konusunda şu veya bu şekilde sarf ettiği çabalarıyla, Afrika ve Orta Asya açılımlarıyla, ‘ılımlı İslam’ projesini sahiplenişi ve yeni format atışıyla dikkate alınması gereken bir siyasi bütündür. Bu bağlamda, tüm imkanları ve handikaplarıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’de ilgili çevrelerin Malezya hükümetinin ‘Enver İbrahim’ hassasiyetine kulak kesilmelidir. Elbette ‘yaptırımlara’ kul köle olunmasını ileri sürmüyorum. Zaten böyle bir şey literatürümüzde hiç yer almıyor.

Ancak Türkiye, ‘abilik’ makamında olduğunu hatırlayarak Malezya iç siyasetindeki sürtüşmelerden mütevellit bu sorunun büyük fotoğraf içerisinde pek de fazla bir anlam ifade etmediğini görmelidir. Herhalde Türkiye hem Enver İbrahim’i hem de mevcut hükümeti tatmin edecek bir arayol bulma konusunda yeter tecrübeye sahiptir. Tam da bu noktada, aksi olması halinde neler kaçıralibeceğini de dikkate almak gerekmektedir. 24 Şubat 2011 tarihinde Malezya ulusal haber ajansı ‘Bernama’da çıkan haberde belirtildiği üzere Türkiye Malezya ile stratejik ilişkiler geliştirme konusunda istekli ve arzuluysa bugüne kadar atılmamış olan adımı acilen atmalıdır. Gene bu haberde ifade edildiği üzere, Başbakan Necib tarafından aradan geçen 28 yıl sonra ilk kez gerçekleştirilen bu resmi ziyaret iki ülke arasında günün bölgesel ve küresel gelişmelerine paralel boyutlarda işlerlik kazandırılmalıdır.

Bununla ne demek istediğimize aşağıda değineceğim. Türkiye ve Malezya işbirliğinin sadece üç beş ürün alım satımından ibaret olmadığı ve olmaması gerektiği argümanı güçlü referanslarıyla ortaya konmalıdır. Bu referanslar arasında Türkiye’nin uzun süredir Orta Asya ve bir süredir de Afrika’da sürdürdüğü girişimlerin benzerini değişik boyutlarda icraata geçirme gayretindeki Malezya hükümeti ile belki ‘şimdilik’ çok büyük ortak amaç ve hedeflerden söz edilemese de, asgari müşterekler bağlamındaki yakınlaşmanın iki ülke dışında söz konusu coğrafyalardaki halklar için de kayda değer bir önemi olduğuna kuşku yok. Öte yandan, Türkiye’nin ASEAN bağlamında ortaya koymaya başladığı girişimlerinde yeter güç merkezinin Malezya -bir ölçüde Endonezya olduğunu da unutmamak gerekir- olduğu hatırdan çıkartılmamalıdır. ASEAN’ın bir ekonomik işbirliği yapılanması olduğunu dikkate alanların gene büyük olasılıkla kaçıracakları bir gerçeklik var ki, Türkiye’nin bölgedeki varlığı salt ekonomi boyutuyla sınırlı değildir ve de olmamalıdır. Açe’de, Arakan’da, Patani’de, Moro’da, Doğu Timor’da, Papua’da, Kamboçya’da, Sri Lanka’da Türkiye’nin elini atabileceği geniş alanlar mevcuttur. Bu alanlar eğitimden sağlığa, petrol arama faaliyetlerinden denizcilik kaynaklarına, insan haklarından bilimsel çalışmalara kadar çok geniş bir kapsam alanı içermektedir.

Sayın Başbakan Erdoğan’ın Malezya’ya olası bir ziyaretinin resmi çevrelerin algısı bir yana, halk arasında memnuniyetle karşılanacağına kuşku yok. Sadece Ortadoğu ve Balkanlar’da değil, Güneydoğu Asya Müslüman camiasında da Sayın Erdoğan’a (Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de unutmayalım) karşı “muhabbet” besleyenlerin sayısı az değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder