11 Nisan 2012 Çarşamba

Açe’de Depremin Hatırlattıkları (I)




Açe’de her deprem oluşunda Türk medyasında bir hareketlenmenin baş göstermesi doğal. Bunu defaatle gündeme getirdik. Tekrar etmeyeceğiz... İlk etapta dikkat çeken husus, sürekli 26 Aralık 2004 depremine -daha doğrusu tsunamiye- atıf yapılarak vefat edenlerin sayısıyla ilgili bilgiler geliyor. Kimi 120.000, kimi 130.000 kimileri de sayısı epeyce yukarıya çekerek 200.000 kişinin vefat ettiğini belirtiyor. Anlaşılan o ki, aradan geçen yedi yıla rağmen, ilgililer henüz ortak bir sayı etrafında buluşabilmiş değil.

Temelde depremler ürkütücüdür. Açe için bunun bir başka boyutta hissedildiğine kuşku yok. Güneydoğu Asya veya en azından ilgi alanımızın odağında olması hasebiyle Açe depremlerinin, yani tektonik hadiselerin ortaya çıkışı örneğin Türkiye’deki depremlerden farklılık arz eder. Bu farkı bilmeyen ya da bildiği halde paylaşmayan organlar, halk arasında heyecanın yükselmesine neden olabilirler. Nedir iki coğrafyadaki depremlerin farkı? En temel itibarıyla Açe depremleri yatay eksende gerçekleşir, Türkiye’de ise dikey olduğu ifade edilir. Yatay eksenli depremlerin şiddeti yüksek olsa da, kayıplar ve yıkımlar noktasında şiddetine oranla “görece” minimal düzeyde kalır. Bu çerçevede, daha henüz yeni gerçekleşen 11 Nisan’daki Açe depremi boyut olarak neredeyse 26 Aralık 2004 depremine yakın: 8.9 (şu anki veriler 8.6 ila 8.9 arasında değişiyor). Bu bilgileri Türk (ve de dünya) kamuoyu ile paylaşılmasıyla olağanüstü bir “heyecan dalgasının da” harekete geçirilmediğini kim söyleyebilir.

Evet, depremler korkutucudur. Öte yandan, deprem bölgesinde yaşayan insanların hissiyatları ve maddi ortamın getirdiği şartları algılamak için kafi miktarda tecrübe sahibi olduğumuzu düşünüyorum. Elbette Açeliler canhıraş bir şekilde evlerini, ofislerini terk ederek kendilerini sokağa atıyorlar; motosikletlerine, arabalarına binerek yakınlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Bu doğal bir refleks. Doğal olmayanı ise bu reflekse uygun bir tepki oluşturulamaması olduğu gözlemleniyor.

Öyle gözüküyor ki, hâlâ Açeliler kadar Açe’yi de tanımaya ihtiyacımız var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder