4 Nisan 2024 Perşembe

Arakanlı Müslümanlar gerçeği / The realities about the Rohingya Muslims

Mehmet Özay                                                                                                                            04.04.2024

Arakanlı Müslümanlar veya uluslararası basında geçtiği adıyla, Rohinya’lı Müslümanlara ne oldu?

Bu soruyu gündeme getirmemize neden olan husus, bugün bu Müslüman kitlenin nasıl bir durumda olduğu veya nasıl bir gelecekle yüzleşeceğinin belirsizliğidir.

Öyle ki, Arakanlı Müslümanların 2008 yılı sonu 2009 yılı başından itibaren, giderek etkin bir şekilde uluslararası gündeme gelmesi ve devam eden sürece rağmen, Arakanlı Müslümanlar sorununa kalıcı çözüm bulmak bir yana, var olan göçmen kitlelerine yönelik bulundukları ülkelerde eğitim, siyasal, ekonomik vb. mekanizmaların işletilip işletilemediği konusunda ciddi kaygılar bulunmaktadır.

Bu konuda, 2023 yılı Aralık ayı başlarında, yeni göçmen kitlelerin Açe sahillerine çıkmasıyla başlayan ve “Artık sizi istemiyoruz”a dönüşen tepkiler gayet önemle takip edilmesi gerekiyor.

2009 başlarından itibaren göçmen süreçlerinin her birinde ‘doğal olarak’ yolu Açe sahillerine çıkan Arakanlıları kabul eden, yardımına koşan Açe’de niçin bugün böylesine bir tepki hasıl olduğunun nedenlerini ve etkilerini anlamak gerekiyor.

Bu noktada, kısaca olan bitene yeniden göz atmakta yarar var.

2009 başlangıç

2009 yılı başlarında açık denizle Açeli balıkçıların yardımıyla Weh Adası Sabang limanına çekilen Arakanlı mültecilerin içinde yer aldığı tekneden bu yana, azımsanmayacak bir dönem geçti.

O dönem şartlarında böylesi bir gelişme bağlamında bir ilkte karşılaşılırken, Arakanlı Müslümanlar sorununun sanki birdenbire, tarihsel bir hataymışçasına ortaya çıkmış olduğunu varsayanlar olduğunu düşünebiliriz.

Güneydoğu Asya topraklarında, 1970’lerdeki Vietnam Savaşı sürecinde benzer bir süreci yaşanmış olması, bölge hükümetleri ve toplumları için böylesi bir tarihsel benzerliği ansıtıyordu.  

Nihayetinde, Arakan gibi pek de bilinmeyen bir coğrafyada ve pek de bilinmeyen ve gündemde olmayan bir toplumun, ansızın küresel medyada gündeme gelmesine tanık olunuyordu.

Ancak, böylesi bir gelişmenin ne sadece bir kerelik olduğu, ne de Arakan ve Arakanlı Müslümanlar sorununun yeni ortaya çıktığı özellikle, 2012 yılı Haziran ayında yaşananlarla kanıtlanmış oldu.

Yani, Arakan sorunu bir seferlik ‘tarihsel bir hata’ değil, aksine, son yüz, yüz elli yıllık süreçte sürekli var olan ve adına Arakan denilen bir Müslüman toplumun öznesi olduğu bir sorunla karşı karşıyaydık.

Hatırlıyorum, 2012 yılında Arakanlıların Batı Myanmar’daki topraklarında alev alev yanan evleri ve tarlaları uluslararası arenada gayet tepkiyle karşılanmıştı.

Ve bu süreç, 2015 ve 2017’de Myanmar’ın batısında Arakan topraklarında benzer şekilde ve şiddeti artarak devam etmişti...

Kovid-19’un tüm küresel etkinliklere vurduğu engel, Arakan sorununun da gözden uzaklaşmasına ve hatta Arakanlıların teknelerle artık okyanusa açılmamasına neden oldu...

Çözüm bulamama

Gözler ve hedefler Myanmar hükümetine çevrilmişti...

Öte yandan, Müslüman ülkelerin bir bölümünde de şu veya bu şekilde bir karşılığı olmuştu.

Ancak, ne Batı dünyasının girişimleri ne de Müslüman dünyayı temsil makamında olan yapıların girişimlerinin sonuç verdiğini söyleyebiliriz.

Temel itibarıyla çözüme dair bir arayışa doğru bir eğilim olsa da, bu eğilim gayet edilgen kaldığına aradan geçen süre içerisinde tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz.   

Bu süreçte, gözler öncelikle ve doğal olarak Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) içerisindeki Malezya ve Endonezya’ya çevrilmişti.

Bunun, doğrudan ve maddi nedeni teknelerine atlayıp zulümden kaçan Arakanlıların okyanus dalgalarının ve rüzgârın etkisiyle çıkabildikleri bir iki bölgenin bu iki halkının çoğunluğu Müslüman olan ulus-devlet olmasıydı.

Özellikle de, Endonezya’nın batısında, Sumatra Adası’nın kuzeyinde Hint Okyanusu’na bakan Açe toprakları bu davetsiz misafirlerin çıkabileceği en doğal bir coğrafya parçasını oluşturuyordu.

Sorunu çözme iradesi!

Söz konusu bu iki ülkeden yani Malezya ve Endonezya’nın sürükleyebileceği herhangi bir olumlu gelişmenin olup alamayacağı konusunda bir görüş sahibi olabilmek için bölge yakın tarihini, bir başka deyişle, ASEAN’ın kendi iç dinamiklerini ve yapısını iyi bilmek gerekiyordu...

ASEAN sözleşmesinde yer alan, “Üye ülkelerin iç işlerine karışmama” ilkesi, bağlayıcılığını güçlü bir şekilde ortaya koymuş ve gizli açık “bu gelişmeye taraf değiliz” yaklaşımı hem bölge, hem de küresel kamuoyuna sunulmuştu.

Enteresandır, Türkiye’den o dönem bölgeye dair bir yaklaşım sergilenmeye çalışılmıştı.

Zamanın önde gelen ve bakanlık ta yapmış bir siyasetçisi attığı twitte, “Arakan sorununu çözüyoruz” bağlamında bir açıklamada bulunmuştu...

Meselâ, o günlerde sormuştuk, ‘Acaba ne tür bir siyasi güçle ve siyasi angajmanla Arakan gibi size uzak bir soruna müdahil oluyor ve çözüm gibi gayet önemli bir süreçte söz sahibi olabiliyorsunuz?”

Nihayetinde, karşılaşılan sorun tarihsel, siyasal ve sosyolojik boyutlarıyla önem taşıyordu.

Ve tüm bu alanlarda birikimsel bilginin, sahada uzun dönemli var oluşun ve çalışmaların yapılmadığı bir yapıda, ortaya çözüm diye sunulanların pek de çözüm olmadığı bugün daha net anlaşılıyor.

Hatta o dönem, iki çocuklarının ilgili bir kurum tarafından Türkiye’de öğrenim görme başvurusu reddedilen Arakanlı bir ailenin kısa bir süre sonra Amerika Birleşik Devletleri tarafından nasıl Amerika’ya davet edildiklerinetanık olmuştuk...

Batılıların, önemli denilebilecek girişmelerini burada zikretmeye gerek yok...

Temelde yaklaşım, Myanmar’da ulus-devlet düzeninde demokratikleşme üzerinden ortaya konulan çabalar, hükümet değişiliğine rağmen, Arakan sorununda herhangi bir değişmeyi maalesef gündeme getirmedi.

Kaldı ki, demokrasi adına gündeme gelen Suu Kyi gibi bir siyasetçi ve onun başında bulunduğu siyasi hareket bugün Myanmar siyasetinde değiller.

Yeniden ve başka açıdan Arakan krizi

2023 yılı Aralık ayı başlarında yeniden Arakanlı mültecileri taşıyan -137 kişi- tekne Açe Besar’da, -başkent Banda Açe’ye yakın bir bölgede- Ladong’da sahile çıkmıştı.

Ancak, Açe topraklarına yeniden çıkmaya başlayan Arakanlılar bu sefer gayet ciddi bir süprizle karşı karşıya kaldılar. Bölge halkı, mültecilere yardım etmeyi reddederken, gündeme ilginç bir argüman getiriyorlardı: “Geçmişte yaşadığımız olumsuz tecrübeler...” “Daha önce geldiklerinde onlara kucak açtık. Ancak bize karşı kötü davrandılar...”

Yerel halkın bu anlamda yaklaşımı, algısı ve tecrübesi tabii ki önemli. Ancak burada sorun teşkil eden yaşanmış bazı hadiselerin yaşanabilmesinin koşullarını ve bunların olmaması konusundaki adımların ilgili yönetim birimlerince engellenmesi gerekiyor(du).

Arakanlı mülteciler, tıpkı küresel arenada gündeme gelen diğer mülteciler gibi uluslararası insan kaçakçılarının tuzağına düşüyorlar.

Arakanlılar arasında bazı Bangladeşlilerin de teknelere bindikleri biliniyor ve gözlemleniyor.

Hatta, 2009 sürecinde bizzat tanık olduğumuz üzere aralarında gayet sağlıklı, kendinde, İngilizce konuşabilen kişilerin olmasına şaşırmıştık...

Kaldı ki, söz konusu bu mültecilerin yerel halka karşı olumsuz bir davranışta bulunabilecekleri bir ortam bulunmuyor. Açe’ye çıkan her mülteci grubu bölge polis veaskeri kuvvetlerince ilgili toplama merkezlerine alınıyor ve burada dışarıyla irtibatlarının olması mümkün olmayacak ‘güvenlik’ tedbirleri oluşturuluyor.

Yanılmıyorsam 2015 süreciydi... O dönemde mültecileri taşıyan gemi Kuzey Açe’de Lhokseumawe yakınlarında sahile çekilmişti. Güvenlik ortamı içerisinde oluşturulan kampa girmek kadar çıkmak da bir o kadar güç olduğunu yakinen gözlemlemiştik. Ancak bir süre sonra, kamptaki yaklaşık 900 civarındaki mültecilern önemli bir bölümünün ‘kaçtığı’ haberi yayılmıştı...

Bu işte, bir iş olduğuna şaşırmıyoruz...  

Bu noktada, 2023 Aralık ayında Ladong’da halkın verdiği bu tepkinin, doğru anlaşılabilmesi lazım.

Bazı görüştüğümüz kişilerin de tespitine göre, sıradan halkın verdiği tepkinin ardında başka nedenler bulunuyor...

Açelilerin 2009’dan bu yana Arakanlı Müslüman mültecilere karşı sergiledikleri olumlu yaklaşım uluslararası kamuoyu nezdinde de takdir toplamıştı.

Açe toplumunun mültecilere karşı olumlu yaklaşımı, bizatihi kendisi çatışma dönemi yaşamış ve ardından, çeşitli siyasal ve ekonomik sorunlarının üstesinden gelmeye çalışan Açe’ye hem ulusal hem uluslararası arenada kendini olumlu olarak sergileyebileceği bir tür ‘yuşumak güç’ imkânı sağlamıştı.

Açelilerin yaklaşımı öylesine sıradışıydı ki, dönemin Açe valisi İrwandi Yusuf “Burada kalabilirler... Tarımsal faaliyette bulunup yaşamlarını idame ettirebilirler.” bağlamında açıklamada bile bulunmuştu.

Ancak, tıpkı Müslüman coğrafyalarında diğer bölgelerinde olduğu gibi Arakanlı Müslümanlar sorunu, biri ötekinden ayırt edilemeyecek denli birbirine geçmiş ve komplike süreçlerin bir sonucu olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.

Arakanlı Müslümanların Açe’de karşı karşıya kaldıkları olağanüstü gelişme konusunu ele alan gazeteci Murizal Hamza’nın bir kitap çalışması bu hafta içinde yayınlandı.

“Endonezya’da Müslüman Rohingyalılar Geri Çevriliyor; Niçin?” (“Muslim Rohingya Ditolak Di Indonesia, Kenapa?” başlığını taşıyan eseri, yakın geçmişte olan bitine anlamak ve konu üzerinde daha detaylı durabilmek için dikkatlice okumakta yarar var.

https://guneydoguasyacalismalari.com/arakanli-muslumanlar-gercegi-the-realities-about-the-rohingya-muslims/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder