9 Şubat 2024 Cuma

Liderlerimiz ‘niteliksiz’ ya bizler! / Our leaders are 'unqualified', what about us!

Mehmet Özay                                                                                                                            08.02.2024

Müslüman toplumlarda, uzunca bir süredir tartışma konusu olan toplumal ve özellikle de, siyasal değişim hususunda, genel itibarıyla söylemlerin ve hedeflerin odağında ‘liderler’ yer alıyor.

Yaşanan bir dizi başarısızlıkların, -özellikle de, siyasal egemenlik, bürokratik yolsuzluk, ekonomik geri kalmışlık vb. hususların- liderlere mal edilmesinden hareketle, çözümün yine ‘yeni lider arayışlarına’ ya da ‘yeni ve nitelikli liderlerin nasıl çıkartabiliriz’ sorgulaması etrafında odaklanması, çelişkili bir durumun ifadesi olarak karşımızda duruyor.

En başta, bu yaklaşımın sorunlu bir düşüncenin ürünü olduğunu söylemeliyiz...

Lider kültü-mescihci arayış

Aaşağıda belirtileceği üzere, toplumun farklı kesimlerince liderlik olgusuna biçilen bu rol, bir anlamda nitelikli ve niteliksiz addedilebilecek liderleri ortaya çıkaranın toplumun bizatihi kendisi, toplumsal koşulları ve gerçeklikleri olduğunu göz ardı etmek anlamına geldiğini yüksek sesle dile getirmek gerekiyor.

Liderlere biçilen bu bir tür mesihçi (messianic) yaklaşımın özellikle, -ilgi alanımıza giren süreçler bağlamında- ulus-devletleşme ile başladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu noktada, liderlerle ilgili bu yaklaşımın, Müslüman toplumların kahir ekseriyeti için, ‘yeni’ bir döneme işaret etmekle kalmayan, aynı zamanda -kimi ölçülerde-, ‘mucizevi’ (miracle) gelişmelerin habercisi şeklinde değerlendirilen ulus-devletleşme süreçleriyle bağlantısı olduğuna kuşku yok.

Yine, kahir ekseriyeti itibarıyla, Müslüman coğrafyasının sömürgecilerden ‘kurtarılmış’ (liberated) olmasının, ilgili ‘tekil lider’ çevrelere hasredilmesi; bunun ardından, bağımsızlıkla ve ulus-devletleşmeyle birlikte, Müslüman toplumların, tarihin erken dönemlerinde ‘yarıda kalan’, -veya böyle varsayılan- başarılarının yenilenmesine yol açacağı umudunun, kayda değer bir şekilde akıllarda ve duygularda belirlendiğine tanık olunur.

Bu yaklaşımın sağlamasını, yine söz konusu bu ulus-devletleşme süreçlerinin ilerleyen evrelerinde, hayallerle gerçeklerin karşılaşmasının ardından, ortaya çıkan çokça ‘hayal kırıklıkları’ sonrasında, küskünlerin çoğunluğu oluşturması ve bu çoğunluk içerisinde önemli kesimlerin, ‘liderlik’ konumunda yer alanlara yönelik eleştirilerinin niceliksel ve niteliksel ağırlığında görebiliriz.

Toplumsalın dışında bir arayış

Burada sorgulanması gereken hususun tam da, bu yaklaşımın bizatihi kendisi olduğunu ileri sürmek istiyorum.

Öyle ki, sosyolojik bağlamda adına ‘lider kültü’ denilen olgunun yeni olmadığını, aksine 20. yüzyıl ikinci yarısında -ve bugüne de uzanan süreçte-, tanık olunan bu olgunun, tarihten tevarüs edilmiş boyutları olduğunu söylemek gerekiyor.

Kanımca, bu durumu geçmişin erken dönemlerinden itibaren tarihi kayıtlarda, kroniklerde ‘liderler’in öne çıkartılmış olmasını, dönemlerinin bir özelliği olarak kabul edip üzerinde durmaya değer görmeyebiliriz.

Ancak, bu ve benzeri yaklaşımların günümüzde devam ediyor oluşu üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor.

Çağdaş dönemde karşılaştığımız liderlik olgusuna biçilen bu önem ve atıf olgusuna destek mahiyetinde, şu hususu gündeme getirebiliriz.

İslam dünyasının farklı bölgelerinde, liderlik konusuna eğilen siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ve de sıradan halk kesimleri örnek olarak tarihin değişik evrelerinde Müslüman toplumları öne çıkarmış, onları özellikle, siyasi ve askeri alanlarda ‘başarıdan başarıya koşturmuş’ şahsiyetleri gündeme taşıma konusunda, -bilerek veya bilmeyerek- elbirliği içerisindedirler.

Bunların başında, Peygamber ve hülefa-i raşidin dönemini bir kenara bırakırsak, öne çıkartılan liderlerin başlıcaları, Hıristiyanların Kudüs’e yönelik siyasi ve dini ilgilerinin yükseldiği 12. yüzyılda öne çıkan isimler arasında Selahaddin Eyyübi, Bizans başkenti Konstantiniyye’yi (Constantinople) fetheden 2. Mehmet (Fatih), Orta ve Doğu Avrupa’daki teritoryal egemenlikleriyle 1. Süleyman (Kanuni) vb. sayılabilir. 

Toplumu hatırlamak

Burada, temel bir yanlışın olduğunun altını çizmekte yarar var...

O da, yukarıda sayılan isimler ve benzerlerini ortaya çıkaranın, toplumdan bağımsız, salt kendi şahsiyetlerinin karakteristikleri değildir.

En azından, bu tekil bireyler ile toplumsal sistem/yapı arasında bir bağın olduğunu ve bu bağın belirleyicilik noktasında yine en azından ortak paylaşımlar sergilediğini söylemek gerekir.

20. yüzyıl ortalarından itibaren gündeme gelen ‘lider’ arayışının, bugün dahi etkisini kayda değer bir şekilde sürdürüyor oluşunu, modern dönemde tarih bilinci, birey, lider, rasyonalite, toplum, toplumsal gerçeklik, kanun, düzen vb. kavramlar ile ele alıp eleştirel yaklaşmak gerekiyor.

Aksine, liderlik konusunda hak ettikleri ilgiye mazhar olmakla birlikte, bu isimleri oluşturan, doğuran, geliştiren bir toplumsal yapının varlığıdır. Bu hususun, kanımca epeyce bir süredir ve kayda değer bir şekilde göz ardı edildiğini söylemek mümkün.

Karmaşa

Yukarıda dikkat çekilen kesimler, 20. yüzyıldan bu yana yaşanan süreçlerdeki karmaşa, düzensizlik, muvaffakiyetsizlik vb. tüm olumsuzlukları ‘kötü lider’ tipolojisiyle açıklama konusunda mahirdirler.

Bunun yanı sıra, bu mevcut durumu izale etmeyi hedefleyerek, ‘yeni iyi lider’ arayışı ve bunun tipolojisi konusunda da, yine aynı çevrelerin, epeyce bir caba sergilediklerine tanık olunuyor.

Bu konuda, liderlik seminerleri, sempozyumları, eğitim programları vb. süreçlerle ‘yeni iyi lider’ çıkarma arayışları sürse de, her nasılsa ortada arzu edilen lider çıkartılabilmiş değildir.

Sorunun, tekil bir lider olup olmamasından öte bir boyutu vardır...

O da, toplumsal yapı içerisinde tek tek bireylerin, bu bireylerin içinde yer aldıkları her türünden toplumsal birliklerin, topluma anlamını katan dünya görüşünün (weltanschauung), bu dünya görüşü ile çerçevelenmiş yasaların, yasaların toplum düzenini sağlamaya yönelik uygulayıcıları olan kesimlerin ki, özellikle bürokrasinin topyekün denilmese bile, kahir ekseriyetle toplumsal iyinin oluşumuna katkıları beklenir bir durumdur.

İyi ve kötü liderleri çıkaranın böylesine kapsamlı kendinde ve rasyonel toplumsal ilişkiler ağı olduğunu unutmamak gerekir.

O zaman, 20. yüzyıl ortalarından itibaren başlayan ve bugünlere kadar uzanan süreçlerde Müslüman toplumları sükut-u hayale uğratanların sadece liderler olmadığını, şayet söz konusu liderler niteliksiz iseler bu niteliksizliği üretinin bizatihi bu toplumların kendilerini olduğunu açık yüreklilikle ortaya koymak ve olan biteni tartışmak gerekiyor

Şayet Müslüman toplumların liderleri ‘niteliksizse’, o zaman durup bu durumda bizlerin niteliksiz olmaması mümkün mü diye sormak gerekiyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/liderlerimiz-niteliksiz-ya-bizler-our-leaders-are-unqualified-what-about-us/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder