27 Şubat 2024 Salı

Bilim adamlığı ve ahlâk sahibi olmak ilişkisi / The relationship between being a scientist and being a moral person

Mehmet Özay                                                                                                                            27.02.2024

‘Bilim adamı’ ve ‘ahlâk sahibi olmak’ gibi iki kavramı karşı karşıya getirmek, hem tehlikeli hem de önemli...

Tehlikeli, çünkü gayet ciddi bir sorgulamayı içinde barındırıyor. Önemli, çünkü ahlâkla nitelendirilmemiş bilim adamlığının, ne ‘bilim’ ne de ‘adamlık’la bir bağı düşünülebilir...

Bilim adamı olmanın, temel itibarıyla pozitif bir önyargıdan kaynaklanan sorgulanamaz bir vecheyi bünyesinde barındırmasından ve genel geçer bir kabul olarak karşımıza konmasından ötürü, ‘Acaba, bilim adamının, ahlâk sahibi olmaklığında bir eksiklik olabilir mi?” sorusu irkiltici bir nitelik arz ediyor.

Evet, bunda haklılık payı yok değil...

Ancak, bu hususu ciddi anlamda gündemimize almak ve tartışmak, hiç kuşku yok ki, önceliklerimiz arasında yer almalıdır...

Temel yapısal sorun

Genel yaklaşım itibarıyla, bilim adamı ve ahlâk sahib olmak durumuyla ilgili olarak, sadece bir kaç kişi, birkaç bilim adamı ve bunların ahlâklı olmamalarıyla sınırlı olup, sanki göz ardı edilebilecek bir durummuş gibi bir intibaya yol açabilir.

Aslında, bilim adamlığı gerçekliğini tüm boyutlarıyla düşündüğümüzde, ortada vazgeçilmez bir öneme sahip kurumsal ve yapısal bir zaafiyetle karşı karşıya olduğumuzu söylemek gerekiyor.

Bilim adamlığı ve ahlâk sahibi olmak ilişkisinin, alışkın olduğumuz üzere gündelik, seküler hayatın akışı içerisinde adına, bilimsel denilen ve içinde bilimsel etkinliklerin yapıldığı kurumlarda yer alan bireylerin en basitinden eksik, kadük, yapmacık, sıradan vb. sıfatlarla anılmayı hak eden eylemler dizisiyle sınırlı olduğu düşünülmemelidir.

Bu çerçevede, sadece sınırlı bir kitle ve kurum bağlamında, akademi dünyasıyla sınırlı olmayan aksine, İslam toplumlarının içinde yer aldığı açmazların, sorunların, tehlikeli gelişmelerin önemli bir bölümünün temelinde, bilim adamı ve ahlâk ilişkisindeki zıt kutuplaşmadan kaynaklandığı iddiasını ileri sürmekle, gayet önemli bir toplumsal, siyasal, ekonomik ve nihayetinde insani bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz.

Adanmışlık ve ahlâk

Bilim adamlığı işinin, temel itibarıyla, kendini belirli bir bilim alanına adamışlıkla, bu alanın kendi öz dinamikleriyle iştigalle ve süreçte, bu alana özgü bilgi üretimi olarak ortaya çıkan sonuçlarıyla anlamlı bir bütün olduğu görülür.

Böylesine bilimsel bir alanın tüm süreçlerinin ve bunlardan hasıl olacak sonuçların, bilim adamının ahlâkiliğiyle doğrudan ilintili olması, toplumun geniş çevreleri nezdinde, bilim adamı kadar, onun yaptığı işin kabul edilebilirlik ve saygınlık kazandırılmasını sağlar. 

Bu noktada, bilim uğraşının salt bir mesleki kategoriye indirgenemeyecek boyutta bir önemi bünyesinde barındırması, ne denli önemli bir gerçeklikle karşı karşıya bulunduğumuzu bize gösteriyor.

Temelde, adına meslek denilen ve modern dönemde popüler bazı alanlarıyla karşımıza çıkan iş-çalışma sektörlerinin herbirinde, böylesi bir ahlâkiliğin olduğunu söylemek abartı olmak yerine, tastamam insan-meslek, insan-insan ve insan-toplum ilişkisi içerisinde değerlendirilmeyi hak ediyor.

Burada, diğerleri bir yana, bilim adamlığını tercih etmemiz, bilim olgusu ve uğraşının insan toplumlarının yapılaştırılmasındaki, gelişmesindeki, anlamlılık kazanmasındaki rolüne, önemine, yönlendirmesine vb. dair önemden kaynaklanıyor.

Anlam çerçevesi

Bu çerçevede, bilim işini bir tür eğitim süreçlerinde edinilen ve ardından, akademi dünyasında aktör olarak içerisinde yer alınan, sıradan bir alan olarak görmek yerine, topluma uzun erimli bağlamlarda katkıyı, süreçleri yönetebilmeyi ve de anlamlı bir evren oluşturabilmeyi ansıttığını söylemek gerekiyor.

Öte yandan, bilim adamlığı işini nihayetinde, kişiye maddi kazanımlar getirecek bir meslek edinimine indirgemek, bilim olgusu ile çatışan önemli bir anlam kırılması olarak karşımıza çıktığı da muhakkak.

Nihayetinde, bilim adamlığından beklenti kendini, bilime adamışlıkla ve bu çerçevede, insan ve toplum iyiliğini öncellemede ortaya çıkıyor.

Burada dikkat çekilen kırılma, acaba bilim adamlığı sıfatlarıyla yani asistan, doktor, doçent, profesör vb.- donanırken, bu ara süreçlerin ve sonrasında oluşacak durumun, ‘bilim adamı’nın kendine bir mevki, makam üretmesi ve/ya bilim adamı sıfatını taşıyan kişinin tastamam, böylesi mevki ve makamları hedef tutması ve hatta mevki  ve makamların peşinde koşmayı birincil hedef haline getirmesi sorunlu bir duruma tekabül ediyor.

Burada, yanlış anlamaya yol açmamak adına, gayet kendinde bilim adamlığının nihayetinde, bilime, insana ve topluma hizmetle konuşlanmanın gereği olarak, çeşitli makam ve mevkilere ulaşılmasına aracı olmasında -ilkesel olarak- herhangi bir sakınca bulunmuyor.

Burada, bahse konu edilen husus, bilim adamlığı işine başlanılmasından itibaren, kişinin yöneliminin bilimi, bilimsel araştırma süreçlerini, bilimsel üretim süreçlerini -tabiri caizse- birer kuma gibi kullanmasıyla ilintilidir.

Bilimin ve bu bilimi oluşturan tüm ara tabakaların ve süreçlerin ikincilleştirilmesi anlamına gelen bu durumun, bizatihi bilim ve bilimsel faaliyet ile çeliştiği ortadadır.

Bir başka yanlış anlamaya fırsat vermeme adına, burada bir bilim kutsaması yapılmadığını da belirtmekte yarar var...

Burada söylenmek istenen, bilim adı verilen alanın kendine özgü karakteristiklerini ve dinamiklerini hiçe saymaya doğru eğilim sergileyen ve bunun bizatihi adına, ‘bilim adamı’ denilen bireylerce ortaya konmasının gizli bir tehdit ve tehlike oluşturduğunun hatırlatılmasıdır. 

https://guneydoguasyacalismalari.com/bilim-adamligi-ve-ahlak-sahibi-olmak-iliskisi-the-relationship-between-being-a-scientist-and-being-a-moral-person/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder