20 Temmuz 2019 Cumartesi

Joko Widodo: Yeni Dönem ve Reform Olgusu / Joko Widodo: New Era and Reform Phenomenon


Mehmet Özay                                                                                                                       20.07.2019

foto: en.tempo.co
Endonezya’da Joko Widodo (Jokowi), ikinci başkanlık sürecinin resmen başlayacağı Ekim ayında yapılacak yemin törenine birkaç aylık süre olmasına rağmen, yeni dönemde uygulayacağı politikalara dair ipuçlarını bugünlerde vermeye başladı.

Jokowi, bu süreçte bir yandan da önümüzdeki beş yılında nasıl bir yönetim sergileyeceğinin plânlamasını yaparken, bir yandan da yeni kabineyi oluşturacak bakanların tespiti üzerinde çalışıyor.

Endonezya önemli

Sadece içinde bulunduğu Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) önemli bir üyesi olmakla kalmayan, dünyanın dördüncü en büyük ülkesi, üçüncü en büyük demokrasisi ve dünyanın en çok Müslüman nüfusu barındıran ülkesi olma gibi sıfatları taşıyan bir ülkenin gelecek beş yıllık süreçte nasıl yönetileceğine dikkat çekmenin önemli olduğuna kuşku yok.

Bu bağlamda, Jokowi’nin 15 Temmuz günü gerçekleştirdiği ilk kapsamlı siyasi konuşmasına kulak vermekte fayda var.

Söz konusu bu konuşmayı ulusal birlik, bürokraside reform ve alt yapı çalışmalarını hızlandırma gibi alt başlıklar altında toplamak mümkün. Bölgeyi ve ülkeyi takip etmeye çalışan biri olarak söz konusu bu başlıkların sürpriz olmadığı, haddi zatında bir önceki dönemde başlanan politikaların devamı olduklarını söyleyebiliriz.

Küreselleşme vurgulu reform

Jokowi, konuşmasının giriş bölümünde ülkede reform niteliğinde adımların atılması ve bu bağlamda ülkenin önemli bir değişim ve gelişim sürecine ihtiyaç duymasının nedeni olarak, son derece dinamik küreselleşme olgusuna gönderme yaptı. Adına agresif küreselleşme diyebileceğimiz bu sürecin tüm ülkeler gibi, Endonezya için de tehdit ve zorlukları kadar olumlu yönleri ve imkânları da içinde barındırıyor.

Bu nedenle, Jokowi gelecek beş yıllık yönetim sürecinde ekonomik modernleşmeyi sağlayacak, maddi ve insan kaynaklarının önünü açacak ve bunları yapılandıracak politikalara ağırlık vereceğine işaret ediyor. Bu anlamda, örneğin bölge ülkeleriyle kıyaslandığında içe kapanmacı politikalarda ısrarcı olan bir yönetimden, kapılarını yakın çevresinden başlayarak dış çevreye doğru genişletme arzusundaki bir yönetime doğru evrilme eğilimi olduğu görülüyor.

Bu yönde politikalar geliştirilmesinde maddi alt yapıdan ziyade daha çok insan kaynakları önem arz ediyor. Nihayetinde alt yapının ortaya konması kadar, sürdürülebilir bir şekilde işlevsel hale getirilmesinde insan kaynağı birincil öneme sahip.

Yeni etik değerler

Jokowi, mevcut insan kaynaklarının bu yeni döneme adaptasyonuna dikkat çekerken, çeşitli alanlardaki sorunların çözümü için yeni bir etik değerler dizisine ihtiyaç olduğu ve bunun geliştirilmesi yönündeki vurgusu en can alıcı noktalardan birini oluşturuyor.  

Jokowi’nin konuşmasında bu bağlama gönderme yapan cümleleri gördükçe, 1980’lerde Malezya başbakanı Dr. Mahathir Muhammed’in “Malay toplumunu” dönüştürme yönündeki çabaları akla geliyor ister istemez.

Bu noktada, Jokowi’nin ülkenin ekonomik kalkınması için model arayışında olduğu bir dönemde, herhalde ABD’deki değil, yanı başındaki aynı ırk ve kültürel yapıya mensup Malezya toplumundaki değişimler üzerinden bir değerlendirme yapması oldukça rasyonel bir durum arz ediyor.

Tam da burada dikkat çekilmesi gereken husus, Jokowi’nin tüm iyi niyetle ortaya koyduğu üzere sadece bürokraside yer alanların değil, aksine toplumdaki tüm fertlerin yeni bir etik yaklaşım geliştirilmesinde aktif rol alması ve bu süreçten kendilerini izole olmuş hissetmemeleridir.

Bu durum, bize ülke genelinde sorunun salt ekonomik geri kalmışlık tespitinden hareketle, ekonomik modernleşme süreçlerini başarıyla gerçekleştirmenin teknik yollarını keşfetmekle sınırlı olmadığı, aksine topyekün bir toplumsal bilinç ve eylem sergilenmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Öyle ki, Jokowi konuşmasında, bir başka bağlama referansla gündeme getirdiği anlaşılsa da, Endonezya toplumunda dini değerlerden neşet eden etik yaklaşımlara vurgusu oldukça anlamlıdır.

Burada iş etiği olgusunun öne çıktığı izlenimi edinilmekle birlikte, bunun salt kamu sektöründe istihdam edilmiş bireylerin fillerinde ortaya çıkmasıyla sınırlı olduğunu ileri sürmek arzu edilen değişmenin gerçekleştirilebilmesi için yeter şark olduğunu söylemek mümkün değil. Aksine, toplumsal yapının her bir üyesinin kendi bireysel ve grup yapısında geçmişten tevarüs ettiği varsayılan mevcut etik değerlerinde, yeni bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu açık bir şekilde ortaya koymakta fayda var.

Jokowi, böylesi kapsamlı bir değişimin kimileri tarafından hayal mahsulü olabileceğini ima edecek şekilde bir söylem geliştirirken, bu hayalin gerçeğe dönüşmesinin şartını ise ‘ulusal birliğe’ bağlıyor.

Bölünme çabalarına karşı ‘ulusal birlik’

Jokowi’nin burada vermek istediği mesaj, kuşkusuz ki, 2016 yılı ortalarından itibaren ülkede giderek gündemi belirleyen ve “toplumsal yarıkları” ortaya çıkaran gelişmeler.

O dönemki yazılarımızda detaylı bir şekilde dikkat çektiğimiz gelişmeler, Nisan ayında yapılan başkanlık seçimlerinin diğer adayı Prabowo Subianto ile bağlantılı olduğu bugün daha net bir şekilde anlaşılıyor.

Prabowo Subianto, tıpkı 2014 seçimleri sonrasında olduğu gibi, seçim sonuçlarını tanımadığını ilân ederken, bu sefer işi toplumsal kargaşa ve hatta anarşi ortamına sürükleyecek adımlar atmaktan çekinmeyecek bir düzeye taşımasıyla siyasal yaşamda negatif bir aktör olduğu izlenimini bir anlamda teyit etti.

Prabowo’nun, daha Suhartolu yıllarda oynadığı rol(ler), hatta diğer örnekler bir yana, Suharto iktidarını sonlandıran kitle gösterilerine karşı nasıl bir tavır alınacağı noktasında görev başında bir komutan olarak sergilediği eğilimler, onun ne tür amaçlar uğruna başkanlık yarışına girmiş olduğuna dair bir gösterme kabul edilebilir. 

Tabii bu sürecin tek aktörü Prabowo değildi ve olmadı da…

Eski reformcular, yeni statükocular

2016 Haziran’ından itibaren giderek artan ve aralarında sözde İslamcı kesimlerin de olduğu kimi çevrelerin Prabowo etrafında birleşmeleriyle ortaya çıkan gelişmeler, ülkede sağlıklı bir entelektüel ve siyasal yaklaşımın bu çevreler tarafından sergilenemediğini bir kez daha ortaya koyuyordu.

1999’dan bu yana yaşanan tecrübeler ve kendilerini reform sürecinin aktörleri olarak lanse eden bu siyasi çevrelerin, bugün reform yerine statükoculuğuyla öne çıkan Prabowo etrafında kenetlenmiş olmaları oldukça manidardır.

Reform sürecinin başlamasından bugün aradan geçen yirmi yıllık sürenin bu siyasi çevreleri aktörlükten siyasi merkezin dışına çıkmalarına neden olması üzerinde durulması gereken bir konudur. 
Çünkü bugün reformcu söylemin ve bu işi icraata koyma sürecindeki kişi Jokowi’dir. 

Seçimlerin ardından bugün söz konusu o siyasi çevrelerin gelişmeleri yanlış okudukları ve/ya başka çevreler tarafından yanlışa yönlendirildiklerini söylense de, artık onlar için iş işten geçmiş ve siyasal mevcudiyetleri bağlamında bir beş yıl daha kaybedilmiş durumdadır.

Reformda etkinlik ve birlik

Bu bağlamda, artık bugün o söz konusu gerginleştirilen siyasi ortamın geride kaldığı düşünülebilir. Bunda özellikle, Jokowi’nin seçimler öncesinde başkan yardımcılığına kimin olacağı konusundaki kararının büyük önem taşıdığını söyleyebiliriz.

Jokowi, mevcut adaylar arasından Alimler Hareketi (Nahdat’ul Ulema) önde gelen isimlerinden, Ma’ruf Amin Hocayı yardımcısı olarak belirlemesi, Prabowo ekseninde oluşan sözde İslamcı cepheye karşı son derece etkili bir stratejik tercihti. Ve Jokowi’nin başkanlık yarışını önde kapattığı dikkate alındığında, bu tercihte ne denli başarılı olduğu artık ortadadır.

Başkan Jokowi ve başkan yardımcısı Ma’ruf Amin Hoca ile yeni dönemde Endonezya’nın sadece bürokratik reformla, ulaşım alt yapısıyla sınırlı kalmayacak, aksine topyekün toplumsal gelişmeyi hedefleyen bakış açısıyla hareket etmeleri için uygun ortam bulunuyor.

Jokowi’nin bu önemli konuşmasının ardından şimdi sıra, bölge ülkeleriyle kıyaslandığında ekonomik modernleşmede geride kaldığı gözlemlenen Endonezya için günün getirdiği bölgesel ve küresel olanakları en iyi şekilde kullanarak geniş toplum kesimlerinin refahı ve mutluluğuna icraatlar yapacak hükümet kadrolarının oluşturulmasında.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder