Mehmet Özay 25.09.2017
Batı ve Doğu Bengalde yaşayan halkla benzerliklerine dikkat
çekilmekle birlikte, Bangladeş hükümetinin Rohingnya (Arakan) Müslümanlarına
empati beslediği söylenemez. Kaldı ki,
Bangladeş halen 1971 bağımsızlığı sürecindeki gelişmelerle tıkanmış iç
politikası, yanı başında bu bağımsızlığı bizzat Bangladeş siyasi liderlerine
sunan Hindistan’ın ülkenin dış politikasında bile belirleyici olabileceğini
tahmin etmek güç değil.
Son dönemde, 1971 yılındaki bağımsızlık sürecindeki gelişmelerin
gündeme taşınmasıyla Bangladeş siyasetinde yaşanan sorunlar nedeniyle ve
toplumsal kutuplaşmanın had safhaya vardığı bir ortamda ülke politikacılarını
içe kapanmaya zorluyor. Bu bağlamda, özellikle toplumun bir bölümüne yönelik
baskıcı politikaların doğurduğu korku ortamı Bangladeş kamuoyunu, yanı
başındaki komşuda yaşanan insanlık dramını meşru siyasal mekanizmaları
kullanarak kendi hükümetini hareket geçirtebilmesine de olanak tanımıyor.
Yoksulluğun en belirgin toplumsal sorunlardan biri olduğu ve
kamuoyunun azımsanmayacak bir bölümünde önemli sosyal politikaların hayata
geçirilmesi beklentisinin olduğu bir dönemde, yanı başındaki komşudan göç eden
kitleye Bangladeş devletinin herhangi kapsamlı ve hedef içerikli yardımından
söz edilemiyor.
Bu durumda, göç eden kitlelerin yaşadığı bölgedeki Bangladeş
halkının yerel bazda sivil toplum kuruluşları marifetiyle -ki bir bölümü uluslararası kuruluşlarla işbirliğiyle ancak bunu
yapabiliyor- Arakanlılara yönelik ilgisi ve yardımı söz konusu olsa da, bunun
adı üstünde yerel kaldığı ve sorunun üstesinden gelecek boyutta olmadığı da
ortada.
Bir an için, Bangladeş hükümetinin yüzbinlerce Arakanlı Müslümanın
ağrısını dindirecek bir takım çözümler gündeme getirme çabasında olduğunu
düşünsek bile, bunun kendi ülke vatandaşları arasındaki geniş yoksul kitleler
nezdinde nasıl bir karşılık bulacağı ve bunun ulusal politikada seçim
süreçlerine nasıl yansıyacağı da siyasi elitin dikkate aldığı bir husus olsa
gerek. İç sorunlarını çözmekten uzak, aksine siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın
alabildiğine arttığı bir Bangladeş siyaseti ve toplumsal yapısı içerisinde,
Bangladeş hükümetinin Arakanlı Müslümanlar sorununu Myanmar yönetimiyle siyasi görüşmelerle
çözüme kavuşturma gibi bir çabasına da imkân ve ihtimal vermiyor.
Bu noktada, Arakan Müslümanlarının durumu ‘etnik temizlikle’
anılsa da, Bangladeş hükümetinin izlediği politika Myanmar ‘içişlerine’
karışmama ‘ilkesi’ çerçevesinde seyrediyor. Bu anlamda Bangladeş ASEAN üyesi
olmasa da, tıpkı ASEAN sözleşmesindeki meşhur madde, “üye ülkeler bir diğerinin
içişlerine karışamaz” kuralına tabi olduğunu bu politika/sızlığı ile ortaya
koyuyor.
Arakan’da olup bitenler karşısında anlamlı bir duruş ve eylem
sergilemek yerine, benzetmelerle veya işi ‘ümitlere’ bağlayarak süreci
götürmeye çalışmak mümkün değil. Örneğin ‘Arakanlılar bir başka Filistin’
demekle, belki uğranılan ‘zulm’ün neye tekabül ettiği ortaya konmak isteniyor
olabilir. Filistin’de en azından bir yüzyıla yaklaşan süreçte olup bitenler
sonrasında bugün Filistin halkının maruz kaldığı durumun hiç de iyiye gittiği
söylenemeyeceğine göre, bu benzetme ile belki de Myanmar’ın batısındaki Arakan
Eyaleti’nde istenmeyen yönüne atıfta bulunuluyor olabilir.
Ve açıkçası bu yaklaşımın Arakan için doğrulanabilecek bir duruma
işaret ettiği söylenebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, adına İslam dünyası
denilen bütünün Filistin için ne yaptığı ve bu yaptıkları (!) sayesindedir ki,
Filistin bugünkü haldeyse, o zaman Arakan’a yapılan göndermelerin aslında
Arakan’ın sorununu çözmek yerine, çözümsüzlükle birlikte anılması anlamı taşıdığı
ortaya çıkıyor.
Öncelikle Arakan’a insiyaki tepkiler vermek durumu geçiştirmek
anlamı taşıyor. Ancak yapılması gereken olan biteni doğru ve yerli yerinde anlama
çabası olmalı. Bunun için de, önce empatiyle başlayan ve araştırma hevesiyle
devam eden, sorgulamayı ve görmeyi, gözlemlemeyi içeren uzun ve zorlu bir çaba
ortaya konmalı. Bu noktada, tarihi referasların işe yararlılığından hareketle,
bu toplumu hem kendi asli vatanlarında hem diasporada neye toplumsal, siyasal,
kültürel ve dini bağlamlarda neye tekabül ettiğini ortaya koymak icab ediyor.
Diyelim ki, son beş yılda yaşanan dramlara rağmen, Myanmar hükümetinin
etnik temizlik girişimleri karşısında Arakanlı Müslümanları siyaseten temsil edebilecek
bir yapının olup olmadığı sorusuna bugüne kadar tumturaklı bir cevap verilebilmiş
değil. Malaya Üniversitesi’nde Myanmar uzmanı olarak tanınan bir hocayla görüşmemde,
“Arakanlı Müslümanların cahilliğine” vurgusu dikkat çekiciydi. Bu ‘cahillik’ tabii
ki bir aşağılama içeren bir kullanım değil, aksine Arakan toplumunun on yıllar boyunca
maruz kaldıkları zulüm ve baskılarla ellerinden alınan veya kendilerinden esirgenen
eğitim, iş, serbest dolaşım, doğum hakkı gibi çok temel haklarından mağduriyetinin
bir rolü var. Ve tüm bu unsurların bu toplumun ellerinden alınan ‘vatandaşlık hakkı’
ile doğrudan ilintili olduğu aşikâr.
Ancak bugün, girişte dikkat çektiğimiz üzere, Bangladeş başta olmak
üzere, Malezya, Tayland ve Arap coğrafyasının farklı ülkelerinin yanı sıra, Avrupa
ve ABD’de yaşadığını bildiğimiz diasporanın temsil imkanı niçin yoktur sorusuna
bugüne kadar sağlıklı cevap alınamamıştır. 2012 yılındaki gelişmenin akabinde o
dönem İslam ülkelerini temsil ettiği iddia edilen kurumun girişimiyle ABD’de Arakanlı
bir profesörün lider olarak belirlendiği ilân edilse de, ne bu profesörden ne de
o günlerde ilân edilen hedeflerin hayata geçirilmesi konusunda bir sonuç alınamadığı,
yaşanan sorunun bugün geldiği boyuttan ortada. Yukarıda zikredilen hocanın ‘cahillik’
vurgusu, sorunun Arakanlı Müslümanlar kadar, onlara kucak açması gereken İslam coğrafyasının
da bu konuda ne denli ‘etkin’ ve ‘etkili’ bir çaba gösterdiğini de ortaya koyuyor
olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder