27 Aralık 2013 Cuma

Oğlu Prof. Dr. Gullam Azzam'ı Anlatıyor

Mehmet Özay                                                                                                        20 Aralık 2013

Bir süredir Bengaldeş’te “Cemaat-i İslami Partisi”nin önde gelen liderlerine yönelik yargılamalar ve idamlar gündemde yer alıyor. Hareketin 1969-2000 yılları arasında yani 31 yıl boyunca liderliğini yürütmüş 91 yaşındaki Prof. Dr. Gullam Azzam da bu süreçte yargılananlardan... Prof. Azzam bir süredir başkent Dakka’daki bir hapishanenin hastane koğuşunda tutuluyor... Hakkındaki yargılamalar sonunda ölüm cezasına çarptırılan ancak daha sonra ilerlemiş yaşı göz önüne alınarak 90 yıl hapsi istenen Prof. Azzam’ın oğullarından Mamoon al-Azzami ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Mehmet Özay: Sayın Mamoon al-Azzami, babanız yani Prof. Dr. Gullam Azzam kimdir?
Mamoon al-Azzami:  Prof. Dr. Gullam Azzam’ı, pek çok kimse bilir. Kimi onu sever kimi nefret eder... 91 yaşında ve hapiste ve 1971’deki olaylardan sorumlu tutuluyor. 90 yıl hapis cezasına çarptırıldı... Babam ve dindar bir siyasi lider... Prensip sahibi bir insan... Tüm yaşamını davasına adamış bir kişi.. Altı oğlu için çok iyi bir rol model... Çevresine ilham veren bir kişi... İslam davacısı... Entellektüel bir zekâ... 138 kitabı kaleme almış bir bilim adamı... Olağanüstü bir insan....
Babanızın Cemaat-i İslami ile tanışması, ilk yılları ve sonrası hakkında neler söylersiniz?
Gullam Azzam, 1955 yılında bu harekete katıldı. Cemaat-i İslam’a girişi, bu hareketin bütünlüklü bir İslami hareket olması nedeniyledir... Yani, bu hareket sadece şahsi yaklaşımı ele alan bir İslam anlayışı değil, aksine, siyasi İslam’ı benimsemiş bir hareket... Babam bu nedenle bu hareket katıldı yanılmıyorsam. Üniversite’de öğrenci birliğinin ‘seçilmiş’ başkanıydı... Cemaat-i islamiye katılmasından iki yıl sonra doğu pakistan bölge temsilci yardımcılığına getirildi. 1969’da parti lideri oldu... Kuzey Bangaldeşte bir devlet üniversitesi’nde siyaset bilimi öğretim görevliliği yaptı... Ardından Cemaat-i İslami’nin bölge lideri oldu... Bildiğim kadarıyla hareket içerisinde en hızla kademeleri yükselen kişi oldu... Öyle ki, iki yıllık süre zarfında genel sekreter yardımcısı oldu...ve birkaç yıl sonra da liderliğe yükseldi... Cemaat-i İslami siyasi hanedanlığa dayanmıyor... Her kademeye seçimle geliniyor... Ve seçimler her üç yılda bir ve gizli oyla yapılıyor... Ve babam her seferinde bu süreçlerin akabinde başkanlığı kazandı... Ve 31 yıl boyunca bu görevi sürdürdü... Cemaat-i İslami içinde demokrasi anlayışı köklüdür... Daha önce dediğim gibi, parti içi seçimlerde gizli oy uygulanır... Ki bunu diğer partilerde görmek mümkün değil... Babam, 2000 yılında bu görevden ayrılmak istedi... Çünkü yaşlanmıştı... Ve artık bu sorumluluğu taşıyamıyorum dedi ve ayrıldı... Bu aslında babamın Cemaat-i İslami’deki görev süresi, sadece bangaldeş’in değil, bölgenin siyasi hareketleri içerisinde sıradışı bir liderlikdi... Cemaat-i İslami Hareketi’nde doğal bir lider(di). Tüm yaşamı bu liderlik çerçevesinde geçti...
Ebu’l Ala al-Mevdudi’yle tanışması nasıl oldu?
1964’de Eyüp Han, Batı Pakistan’da Cemaat-i İslami’yi yasakladığında, babam merkezi şura toplantısı için Lahor’da bulunuyordu... Ve Mevdudi ile birlikte hapsedilenler arasındaydı... İki ay boyunca hapiste Mevdudi ile aynı koğuşta kaldı. Ardından Doğu Pakistan’a (yani Bangladeş’e) gönderildi.. Ve yeniden hapse atıldı... Hapisten çıktıktan sonra, hapis günlerinde Mevdudi’den neler öğrendiğini konu alan bir kitap kaleme aldı... Bir Pakistanlı Hıristiyan mahkeme başkanı Cemaat-i İslami’ye karşı yürütülen bu koğuşturmaları sona erdirdi.
Bağımsızlığın gerçekleştiği 1971 yılı, aynı zamanda Cemaat-i İslami için de bir dönüm noktası. O döneme dair kısaca neler söylemek istersiniz?
1969’da Cemaat-i İslami’nin liderliğine getirildi. Doğu Pakistan’da iki seçime katıldı... Her iki seçimde de devletin kurucusu ve ilk başkanı konumundaki Muciburrahman çoğunluğu elde etti... Ve Pakistan siyasi eliti, Muciburrahman’a siyasi liderliği vermemesi üzerine sorunlar başgösterdi... Özellikle, Zülfikar Ali Butto, Muciburrahman’ın siyasi meşruiyetini kabul etmedi... Ve baskılar sonucu ordu komutanı Yahya Han da sürece destek verdi... Sonunda Bengaldeşte bağımsızlık süreci başladı...
Bağımsızlığa giden süreçte Cemaat-i İslami’nin siyaseten nerede duruyordu?
Başta Cemaat-i İslami olmak üzere tüm İslami organizasyonlar Pakistan’dan ayrılma taraftarı değildi... Çünkü Hindistan’ın Bangaldeşi kontrolü altına almakta olduğu görüşü hakimdi... Hindistan bu bağlamda gelişmelere müdahale taraftarıydı... Cemaat-i İslami ve diğer yapıların ayrılmama nedeni ise, Müslümanların tek bir ülke ve çatı altında yaşamaları talebinden kaynaklanıyordu... Tüm İslami partiler ayrılmaya, bölünmeye karşıydı... Arada 1000 millik mesafe olsa da... Çünkü ayrılık maddi ve ordu gücü sayesinde hindistan tarafından müdahale söz konusuydu... Bu yapıların tereddütleri daha sonraki yıllarda gerçek oldu ve Bangaldeş halkının büyük bir kesimi hindistan’dan nefret etmeye başladı... Hindistan’ın bir parçası olmak onun nüfuzu altında olmak istemiyordu kimse...
Babanız ve Cemaat-i İslami’nin Bangladeş’in kurucusu ve ilk başkanı Muciburrahman’la bağımsızlık öncesi ve sonrasındaki ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?
Babam o zaman Cemaat-i İslami’nin lideriydi... Ve başa geçecek yöneticinin çoğunluğun desteğini alması gerektiğini söylüyordu... Ancak Batı Pakistan’daki siyasi elit bu görüşü kabul etmedi... Sonuçta, savaş kaçınılmaz bir hâl aldı... Babam, tamamıyla şiddete ve savaşa karşıydı... Adaletsizliğe ve demokratik olmayan uygulamalara karşıydı... Biz ve cemaat kadar, örneğin Muciburrahman da babamı övmüştür bu ilkelerinden ötürü... Babam zamanında seçimi kaybetmesine rağmen, “Muciburrahman başbakan olmalıdır” demiştir... Çünkü özgürlük ve demokrasiye inanıyordu... “İnsanlar özgür seçimle onu seçti... O zaman bırakın yönetsin” demiştir...  Ancak Pakistan siyasi eliti bu görüşe yanaşmamışdır... Sonunda savaş yaşandı.. Ne oldu? Kim kazandı? Ne Pakistan ne de Bangaldeş kazandı...
Tüm bu siyasi hayatı içerisinde babanızı, aile yaşamında nasıl bir kişi olarak hatırlıyorsunuz?
Babam aile ve kamusal yaşamı hep aynı ilkeler üzerine inşa edilmişti... Babam’da her şeyden önce rasyonel bir duruş bulurum... Öyle ki, kabul edilmeyen bir görüşe söz verilmesi taraftarıdır... Ve bunu tartışma cesareti gösterir... Herkesin de görüşünü ortaya koymasından yanaydı... Bizi yetiştirirken bu ilkelerle hareket etmişti... Ve çocukları olarak biz ondan pek çok şey öğrendik... Ve bize herhangi bir şeyi dikte etmezdi... Bizi de dinlerdi... Biz böyle yetiştik.. Örneğin beni ve beş erkek kardeşimi İslami harekete girme yönünde zorlamamıştır... Fakat biz altı kardeş kendi seçimimizle harekete katıldık... Bu aslında nasıl bir babamız olduğunu açıkça ortaya koyuyor...
Kamu yaşamında insanlarla iletişiminde onlara söz hakkı vermesi, tartışması, yeni fikirleri dinlemesi bizi yetiştirirken de ilkeleri oldu... Cemaat-i İslami’yi nasıl demokratik ilkelerle yönettiyse aile ve özel yaşamında da böyleydi... Şunu memnuniyetle söyleyebilirim ki, hiçbir baskı sergilememiştir... Ya da tehdit.. Ya da bana şiddet uygulamak zorlamak suretiyle onun izinden gitmeme neden açmamıştır... Fakat ben onun izinden gittim... Çünkü onu ve prensiplerini seviyordum... Çünkü bu doğru yoldu... Çünkü o peygamberin izinden gidiyordu... Bu nedenle ben onun izinden gittim... Bu nedenle ona saygı gösterdim...
Cemaat-i İslami başlangıcından itibaren barıştan yana bir hareket ve ülkenin demokratikleşme sürecine destek vermiş gözüküyor. Nasıl oldu da Cemaat-i İslami kurban seçildi?
Tüm bunlar siyasi konular... Birini sevmiyorsunuz... Ancak bir sebep de göstermiyorsunuz... Burada bir kıskançlık olabilir... Çünkü bu Cemaat-i İslami dürüst, herhangi manipülasyona açık değil... Belki de böyle bir nedeni var Cemaat-i İslamiye’ye saldıranların... Ancak şiddet hiçbir zaman sorunu çözmez... Görüşmeler, tartışmalar anlaşmayla sonuçlanmayabilir, ancak nihayetinde şiddet yoktur bu süreçte... Şiddet, ise kesinlikle sorunu çözmez, terörizm kesinlikle sorunu çözmez, ekstremizm kesinlikle sorunu çözmez... Biz bunları Allah ve Resul’ünün öğretilerinden biliyoruz. Ve babam her zaman bu ilkelerle hareket etti...
Cemaat-i İslami sadece siyasi hareket değil, sosyal bir organizasyon da...
Aslında Cemaat-i İslami’nin siyasi yapısı en sonda gelir.... Önce bir ‘dava’ organizasyonudur... İslam mesajını yaymadır temel hedeftir... Allah ve Rasulu’nün mesajını iletmek... Babamı da bu çerçevede gördüm hep...
Son gelişmelere gelirsek, babanız neyle suçlanıyor?
Aslında, açıkça bir suçlamayla karşı karşıya. İlginç olan günümüzdeki Başbakanın babası tarafından iki yasa çıkartıldı 1970’lerin başlarında... İlki, “savaş suçları yasası” ki ordu ve paramiliter grupları kapsıyordu... İkincisi de “işbirlikçiler yasası”... Bu da askerle işbirliği yapan sivilleri içeriyordu... Ancak babam  ve de Cemaat-i İslami’nin bugün yargılanan liderleri bu iki yasa çerçevesinde bugüne kadar hiçbir zaman koğuşturmaya tabi tutulmamıştır, suçlanmamıştır... Bu durum, son döneme kadar böyle gelmiştir... Mevcut iktidar partisi bu döneme kadar asla babamı savaş suçlusu olarak suçlamamıştır, yargılamamıştır... Ve kırk yıl boyunca babam bir kez olsun karakola düşmemiştir... Nasıl olurda bu suçlamaya maruz kalan kişi 40 yıl boyunca bir kez olsun karakola düşmemiş, iktidarda olmamasına rağmen, koğuşturmaya maruz kalmamıştır... Şunu söyleyeyim... Savaş suçları yargılamaları, uluslararası kurumlarca gerçekleştiriliyor. Ruanda, Bosna, Kamboçya’da hep uluslararası otoritelerce yapılmıştır... Şayet babama veya liderlere yönelik savaş suçları bağlamında bir suçlama varsa, buyrun uluslararası mahkemeye gidilsin... Kaldı ki, bu kurumlar İslami kurumlar çalışanları da Müslüman değil... Buyrun o kurumlara müracaat edelim... Buyrun uluslararası savaş suçları mahkemesine gidelim. Açık yargılama olsun...
Şu anki yargı sürecinin meşruiyeti yok diyebilir miyiz?
1973 “savaş suçları yasası” ve de ardından kurulan mahkeme ordu mensupları içindi...  Ve şu anki Başbakanın babası tarafından gündeme getirildi... Bir diğer deyişle, şu anki başbakan babasının icraatıyla çelişiyor... Çünkü şu anki Başbakan söz konusu askeri savaş suçları mahkemesi kurallarını sivillere uyguluyor... Babası böyle yapmadı... Burada büyük bir çelişki var... Babasına referans yapıyor vs. Ancak uygulamada çelişkiler var... Ve 40 yıl yargılanmamış insanları şimdi mahkemeye çıkartıyorsunuz.... Daha da ötesi... Yargılamadan önce tutuklamalar yapılıyor... Normalde nasıl olması lazım... Önce soruşturma, suçlamaları kanıtla ve mahkeme tutuklama yapar... Ne ev hapsi ne başka birşey var. Doğrudan tutuklamalar söz konusu... Babam şu anda yardıma ihtiyacı var... Yaşlı... Ailesinin bakımına ihtiyacı var... Ve bu inkâr ediliyor...
Kıymetli bilgilerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Gullam Azzam’ı bir nebze olsun tanıtmama vesile olduğunuz için ben teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder