27 Kasım 2022 Pazar

Ghazali ve sosyolojik yaklaşım / Ghazali and sociological perspective

Mehmet Özay                                                                                                                            28.11.2022

Ghazali’nin (Abu Hamid Muhammed), çağdaş İslam dünyasında bulduğu karşılık oldukça dikkate değerdir. Bu durum, Ghazali üzerine görüş beyan eden bazı yazarların, “... şayet 7. asır sonrasında bir Peygamber daha gelmiş olsaydı, herhalde bu Ghazali olurdu” yönlü yaklaşımlarının nedenini açıklasa gerek...

Kur’anî yaklaşım

Ghazali’nin, döneminin düşünce krizinin aşılmasında, dinin yeniden anlaşılmasında ve yeniden dindarlaşma/İslamlaşma sürecindeki rolünü temelde iki açıdan değerlendirmek mümkün. İlki, Ghazali’nin İslam dininin bilgi kaynakları üzerindeki doğru/sahih yaklaşımıdır. Yaşadığı dönemin öne çıkan alimlerinden aldığı ilim bunun kanıtı hükmündedir.

İkincisi, onun, bu kaynaklar üzerinde gelişme gösterdiği varsayılan ancak, sapkın (deviant)/doğrudan ayrılmış olan bazı düşünce ekolleri ile bunların pratikte karşılığı anlamına gelen toplumsal gruplar/cemaatler, sıradan bireyler vb. olarak anılır hale gelmiş yapılar karşısında, İslam inanç ve düşünce rasyonalitesini dikkatlice ve yeniden örgülemesinden kaynaklanıyor.

Kur’an-î bağlamda söylemek gerekirse, adı zikredilen tüm Peygamberler ve gönderildikleri toplumlar ile ilişkilerinden anlaşıldığı ve görüldüğü gibi, yenileştirici bir aktör olarak Ghazali’nin -yaşadığı 11. yüzyıl sonu, 12. yüzyıl başlarını kapsayan dönemde- hangi bireylerle, hangi toplumsal ve ilmi sınıflarla, hangi siyasi aktör ve kurumlarla ilişkiler içinde olduğu; onlarla biraradalığından kaynaklanan doğrudan ve yakın gözlem ile bu yapılar üzerine ortaya koyduğu uzun dönemli inceleme ve analizleri onun, açıkçası bir sosyolojik çaba sergilediğine işaret ediyor. Bu durum, hiç kuşku yok ki, Ghazali’nin Kur’anî metodu uyguladığının da bir delili hükmündedir.

Sosyal gerçeklik ve anlama

Ghazali’yi bu sosyolojik temeller üzerinde yükselten bir diğer etkenin, ‘içe kapandığı’ yaklaşık on yıllık dönem olduğu da ortadadır. Sufizme erken yöneliminin izlerini taşıyan bu dönem kimilerince, toplumdan arınma gibi algılanabilir. Ancak bu süreç, tam aksine, Ghazali’nin toplumu anlama sürecini olgunlaştırdığı ve yenilenmeye dönük çaba içinde bulunduğu ve bu anlamda gayet eylem bütünlüklü bir süreç olarak da değerlendirilmelidir.

Her ne kadar, Ghazali bir sosyolog olarak anılmasa da, yaptığı iş, icraat ve söylem onu, sosyal bir varlık olmanın gereği olarak ve bunun ötesinde, bizatihi kendisinin ilmi varlıkla donanmışlığı nedeniyle birey, grup/cemaat/kült, toplum, kurum, devlet vb. ile bu yapıların birbirleriyle karmaşık ve bütünlüklü ilişkilerini tüm sosyolojik unsurları ve bağlamları dikkate almasını gerekli kılmıştır.

Bu durum, onun teolojik, felsefi ve hatta sufizm manasında gündeme getirdiği yaklaşımların, maddi ve maddi olmayan temellerini oluşturmasıyla önem taşımaktadır.

Epistemolojik yapı ve ayrışma

Bunların yanı sıra, Ghazali’yi sosyolojik bir düşüncenin öznesi olarak almamızı sağlayan bir diğer ve belki de, en önemlisi uyguladığı paradigma ve metodolojilerdir. Önceki yazılarda da vurgulandığı üzere, sergilediği sistematik ve analitik yaklaşımı onu, modern anlamda sosyal bilimsel bir faaliyet gerçekleştirmiş olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte, şu hususa dikkat çekmekte yarar var. Burada ortaya konulan Ghazali bağlamındaki söyleme, ‘modern’ kavramı ve yaklaşımları üzerinden değer biçilmemektedir. Aksine, bugünün sosyal bilim değerlendirmeleri ve kriterlerinin kendinde bağıntılandırdığı unsurların, salt bu modern döneme özgü ve/ya modern dönem düşünürlerinin keşfettikleri unsurlar olmadığına işaret edilmektedir.

Bu noktada, Ghazali’den biraz uzaklaşarak, burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus olduğunu vurgulayalım. Modern Batı düşüncesinin, düşünce eylemi üzerinde tekel oluşturduğu ve bu tekelleştirmeyle düşünce sömürgeciliğini pratiğe geçirdiğini hatırlatmakta yarar var.

Öte yandan, Doğu’lu toplumların düşünce sistematiğini ortaya koyarken, özellikle adına reformist denilen süreçlerde ve günümüzde tanık olunduğu üzere, bir tür Batı düşüncesine eklemlenmecilikle iştigalin sorunsal yapısını unutmamak gerekir. Nihayetinde, Batı düşüncesini belirleyen epistemolojik farklılaşma, kendini başat bir olgu olarak ortaya koymaktadır.

Ghazali özelinde söylemek gerekirse, onun ortaya koyduğu epistemolojik yapı dikkate alındığında, yukarıda dikkat çekilen Doğu-Batı ayrışmasının metodolojik farklılıklardan ziyade epistemolojik farklılık olduğu anlaşılacaktır.

Toplum ve fenomenal alem

Ghazali’nin bizatihi uyguladığı ve dolaylı olarak içinde bulunduğu topluma veya en azından ilim çevrelerine tavsiye ettiği düşünülebilecek metodolojik yaklaşımların, teolojik ve felsefi bağlamlarla sınırlı olmadığı görülür.

Aksine, doğru bilgiye ulaşma, onun yaklaşımıyla söylemek gerekirse ‘hakikate’ ulaşmada olgular dünyasının (phenomenal world) incelenmeye ve anlaşılmaya değer olması kategorik olarak ilk sırada yer almaktadır.[1]

Tam da bu noktada, Ghazali düşüncesini Batı epistemolojik temelinden ayıran husus, olgular dünyası ile sınırlı olmayan ve bunu aşan bir başka sürecin evrenin varlığına işaret etmesidir.  

Burada dile getirilen olgu, Ghazali düşüncesinin temellerinin bize, bir İslam toplumu çerçevesinde, sosyolojik bir anlayışın varlığını gündeme taşımamızı gerekli kılıyor.

Merhum Sabri Orman Hoca’nın, Ghazali üzerine kaleme aldığı, “Al-Ghazali on Justice and Social Justice” adlı çalışmasında,[2] benzer bir duruma tesadüf edilmektedir. Sabri Hoca, ‘sosyal adalet’ kavramını incelediği akademik makalesinde, bu kavramı yani, “sosyal adaleti” Ghazali düşüncesi üzerinden ele almaktadır.

Ve Sabri Hoca ortaya koyduğu izahdaki bu yaklaşımıyla, Ghazali’nin bizatihi ‘sosyal adalet’ kavramına düşünce sistemi içinde yer vermediğini aksine, bu kavramın modernite ürünü bir kavram olduğuna işaret etse de, nihayetinde toplumsal ve ilmi düzeyde Müslüman toplumlarda “adl” kavramına bahşedilen önem, hiç kuşku yok ki, Ghazali tarafından da ele alındığına gizli/açık işaret ediyor.

Bir tekrar olarak, Ghazali’nin bizatihi kendisinin eserlerinde adı veya yaklaşım olarak “sosyoloji” denilebilecek bir kavramı dile getirmemiş dahi olsa, pratik düzlemle yaptığı işin tam da, sosyolojik bir olgu ve/ya olgular silsilesine denk geldiğini ileri sürebiliriz.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/11/28/ghazali-ve-sosyolojik-yaklasim-ghazali-and-sociological-perspective/



[1] Ali Issas Othman. (1960). The Concept of Man in Islam: In the Writings of Al-Ghazali, Cairo: Dar al-Maaref, s. 74.

[2] Sabri Orman. (2018). “Al-Ghazali on Justice and Social Justice”, Turkish Journal of Islamic Economics (TUJISE).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder