27 Şubat 2022 Pazar

Rusya’nın Ukrayna istilası: “dünya iyi yönetilmiyor” / Invasion of Ukraine by Russia: “the World not governed well”

Mehmet Özay                                                                                                                           26.02.2022                                                                                                                                                                        

Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmeler örneğinden hareketle bugün tanık olduğumuz küresel gelişmeler, bize dünyanın iyi yönetilip yönetilmediği sorusunu ciddi bir şekilde gündeme getirilmesini zorunlu kılıyor.

Söz konusu bu sorgulama, tüm dünya devletleri ve toplumlarının sorumlu olmadıkları anlamı taşımamakla birlikte, daha çok, dünyayı yönettiği iddiasındaki büyük güçlerle ve liderleriyle ilgili bir duruma işaret ediyor.

Bununla bağlantılı bir diğer husus, bugün yaşananların bir anlamda siyasal ve ideolojik kökeni olması dolayısıyla, dünyanın iyi yönetilip yönetilmemesinin aslında, geçen yüzyılın başlarına kadar götürülebilecek bir olgu olduğunu ifade etmekte yarar var.

2. Dünya Savaşı Batı ittifak güçlerinin dönemin iki milliyetçi devleti Almanya ve Japonya’yla karşılaşması anlamı taşıyordu. Ancak savaşın bu denli yıkıcı bir nitelik taşıyabileceği konusunda ittifak güçleri arasında pek de sağlıklı bir görüş ortaya konulmuyordu.

Örneğin, savaşın hemen başlarında İngiltere başbakanı Winston Churchill Avrupa’da Hitler Almanyası’nın Fransa’da Maginot Hattı’nı geçebileceğine; Doğu Asya’da da Japonya’nın İngiliz sömürgeciliğinin kalesi konumundaki Singapur’dan çıkartabileceğine hiçbir şekilde ihtimal vermiyordu. Ancak her iki halde de, Churchill yanılmış ve Batı ittifak güçleri nihayetinde, savaşta tarafsız konumdaki ABD’yi yardıma çağırmak zorunda kalmışlardı.[1]

Doğu Avrupa krizi ve küresel yönetim

Bu örneği, son üç gündür küresel kamuoyunun tanık olduğu Rusya’nın, Ukrayna istilasına benzerliğinin yanı sıra, temelde dünyanın iyi yönetilemediğine vurgu yapmak amacıyla gündeme getirdim.

Bu noktada, ‘Dünya iyi yönetilmiyor’ ifadesinin, yukarıda verilen örnekteki gibi 1940’lar gibi önceki dönemler bir yana özellikle, son birkaç on yıldır dünyanın farklı bölgelerinde tanık olduğumuz gelişmeler dikkate alındığında, gayet yavan kaçtığı ve maalesef tekrarlanan bir hususiyet olduğu söylenebilir. Öyle ki, bir tür kanıksanmışlıktan hareketle, “ortada yeni bir şey yok” denilebilir.

Bununla birlikte, geçtiğimiz Perşembe günü Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna’nın doğusunda Donbask bölgesinde, sözde bağımsızlığını ilân eden ve uluslararası camianın tanımadığı Donetsk ve Luhansk bölgelerini koruma adına komşu ülke Ukrayna’yı istila girişimi ile buna verilen karşılık bağlamında bu ifadeyi yani, ‘dünya iyi yönetilmiyor’ demeyi bir sorumluluk gereği tekrarlamakta fayda var.

Rusya’nın işgali ve Ukrayna’nın Putin’in kararlarına diz çöktürülmesi süreci, söz konusu bu iki ülke arasında ikili ilişkiler ile bölgesel ve uluslararası kurumlararası ilişkilere kadar geniş bir yelpazede, dünyanın iyi yönetilmediğinin işaretlerini ortaya koyuyor.

Rusya’nın, tüm dünya kamuoyunun gözleri önünde Ukrayna’yı istila girişimi, “bu kadarını da beklemiyorduk” türünden açıklamalarda görüldüğü şekliyle, büyük bir şok dalgası oluşturduğu söylenebilir.

Bununla birlikte, bu ülkeye yönelik siyasal bir ahlâki yaklaşımın şu ana kadar ortaya konulamamış olması veya bir başka deyişle, gelişmeler karşısında fiili bir hareketin gündeme getirilememiş olması gayet açık seçik görülmektedir.

NATO politikası ve belirsizlik 

İstila girişiminde, aktör konumundaki Rusya’yı durdurmaya yönelik olarak Birleşmiş Milletler (BM / United Nations-UN) nezdindeki bir girişimle ne hukuki, ne de ‘Kuzey Atlantik Paktı Organizasyonu’ yani, NATO (North Atlantic Treaty Organization-NATO) gibi düne kadar Ukrayna’nın arkasında durduğunu belirten bölgesel ya da daha doğrusu, dünyanın farklı bölgelerindeki gizli/açık varlığıyla küresel bir yapının “kötülüğü” önleyiciliğinden bahsedilebilir.

“Dünyanın iyi yönetilmediği”nin tam da gerçekçi bir görünümü olan bu durum, küresel yönetimde gayet önemli bir ‘ahlâki’ sorunun varlığını ortaya koymaktadır.

Bu ahlâki sorun, öncelikle Ukrayna’ya komşu eski Doğu Bloku ülkelerinden başlayarak Ukrayna devletini ve halkını bizzat koruyacaklarını ve olası gelişmeler karşısında arka çıkacaklarını söyleyen NATO üyesi Batı Avrupa ulus devletleri ve halklarından, NATO’nun Kuzey Amerika’daki hamisi konusundaki ABD ve Amerikan halkına ve oradan Rusya’nın istila girişimini haklı gören Çin Halk Cumhuriyeti’ne kadar bir dalga halinde dünyanın diğer bölgelerine yayılmaktadır.

Ukrayna devlet başkanı Volodymry Zelensky’nin ülkesinin istila girişiminin ikinci gününde Avrupa’ya seslenerek, “… Ülkemizi savunmak için tek başımıza terk edildik… Bu istilayı sona erdirmek için acil harekete geçmelisiniz…” çağrısı, -diğer ülkeler bir yana- açıkçası Avrupa’yı kendi içerisinde ahlâki tutum takınmaya davet niteliği taşıyordu.

Bu durumda, çeşitli devletlerin ve toplumların konumu dikkate alınarak, öncelikle Doğu Avrupa’daki kriz ortamına coğrafi yakınlık uzaklık kadar, etnik ve dini gibi farklılaştırıcı bir boyutu ile bu noktada, şu ya da bu şekilde anlaşılabilir bir duruma işaret ettiği düşünülebilir. Yani, dünya kamuoyu dediğimiz mevcut ulus-devletlerin ve toplumların, kendi ulusal ve bölgesel sorunları nedeniyle, yanı başlarındaki veya uzak bölgelerdeki toplumların ve bu toplumların sorunlarına bigâne kalıyor olabilirler.

Güç, liderlik ve ahlâkilik sorunu

Dünya’nın iyi yönetilememesi ve bununla bağlantılı olarak gündeme gelen ahlâkilik sorunu, uluslararası arenada güç sahibi olduğu belirtilen liderlerin söylemleri ile eylemlerinin çelişmesinde kendini ortaya koymaktadır.

Ukrayna sorunu özelinde belirtmek gerekirse, ABD öncülüğündeki NATO’nun Ukrayna devletini ve de Ukrayna halkını Rusya’nın istilası karşısında, gizli/açık bazı girişimlerine rağmen, genel itibarıyla yalnız bırakmış olması ABD başkanı Joe Biden’ı önce çıkarmakta ve bir anlamda sorumluluk taşımasına neden olmaktadır.

Bu noktada, Biden’in 22 Eylül 2021 tarihinde BM genel kurulu açılış konuşmasında dile getirdiği ve bu yüzyılda, bir tür küresel yenilenmenin ve arınmanın gerekliliğine yaptığı söylemi hatırlamakta fayda var.

Biden’ın yenilenme ve arınmaya vurgu yapan söylemi, uluslararası toplumun karşı karşıya kaldığı iklim değişikliği, terörizm, ekonomik durgunluk, kovid-19 vb. gibi son dönemin başat sorunlarını birlikte çözme gayretine işaret ediyor ve “Dünün savaşlarına devam etmek yerine, kaynaklarımızı kollektif bir gelecek için adamalıyız… Güvenliğimiz, refahımız ve özgürlüğümüz daha önce olmadık denli birbirine kenetlenmiştir.” diyordu.

Yani kısaca, geçmişin yok edici savaşları yerine, küresel el birliğiyle mevcut sorunların halli ile küresel kamuoyunun refahının sağlanmasına matuf bir söylem…

Kuşkusuz, herkesin hem fikir olacağı bu ve benzeri cümlelerin pratiğe geçirilmesi konusunda diğer ülkelerin ve uluslararası kuruluşların sorumluluklarını azaltmamakla birlikte özellikle, bu sözleri sarf eden ABD başkanının, pratikte neler yapabileceğini bugüne kadar ortaya koyması beklenirdi. Ancak, Biden yönetiminin politikaları ve içinden geçilmekte olan dönem özellikleri dikkate alındığında, dünyanın iyi yönetilmediği hususu kendini gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/02/26/rusyanin-ukrayna-istilasi-dunya-iyi-yonetilmiyor-invasion-of-ukraine-by-russia-the-world-not-governed-well/



[1] David P. Goldman, “US military minds still stuck in Pearl Harbor mentality”, Asiatimes, December 6, 2021.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder