27 Aralık 2019 Cuma

Tsunaminin 15. Yıldönümü: Bölgeyi anlamaya doğru / The 15th Anniversary of the tsunami: A way to understand the region


Mehmet Özay                                                                                                                         26.12.2019

Bugün tsunaminin 15. yıldönümü. Hint Okyanusu’na komşu Sumatra Adası’nın kuzeybatısı açıklarında 26 Aralık 2004 tarihinde meydana gelen deprem ve ardından oluşan tsunami, başta Endonezya’nın Açe Eyaleti olmak üzere bu dev okyanusu çevreleyen 11 ülkenin sahil bölgelerinde etkisini göstermesiyle küresel bir hadise olarak tarihe geçti.

Bununla birlikte, söz konusu bu doğal felaketin Açe ile birlikte anıldığını söylemek mümkün. Bu eyaletin üç tarafını çevreleyen sahil şeridinde ortaya çıkardığı yıkımın boyutu bunun temel sebebini oluşturmaktadır. Bu gerçeğe rağmen, tsunaminin küresel medya organlarına yansıması Açe üzerinden değil, örneğin Tayland’ın batı sahil şeridindeki Puket Adası, Maldivler gibi bazı turizm beldeleri üzerinden oldu.

O dönem, Açe’nin bir savaş bölgesi olması hasebiyle, yabancıların girişinin yasaklanmış olmasının etkisi bunda öne çıkıyor. Bölgeye ilk ulaşan yabancı unsurların, ABD donanmasının bölgede seyir halinde güçlerinin olması ise herhalde tarihi bir tesadüf olsa gerek...

Afetten birkaç gün sonra küresel medyada Açe’deki yıkım görüntüleri pek çok ülke gibi, Türkiye’nin de devlet ve sivil kurumları ile bölgeye yardıma kararında etkili oldu. Küresel yardım seferliği olarak adlandırılabilecek bu gelişmede Türkiye’nin yaklaşımının, yardımı temel insani unsur olmak kadar, bir tarihsel hatırlama vesilesiyle desteklenmiş olması dikkat çekicidir.

Unutulmaya yüz tutmuş Açe ile tarihin bazı dönüm noktalarında gerçekleşen ilişkilerin, bu doğal afet ile bir yenilenme olarak ortaya çıktığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Sadece geniş halk kitlelerinin değil, akademinin, devlet organlarının kendilerini sorguladıkları bir süreç yaşanırken, aslında temel tutum ve davranışların sorgulanmasının Türklerin Açe’de karşılaştıkları manzara olmuştur.

Acil yardım sürecinin yerini, tedrici olarak orta vadede yeniden yapılanmaya bıraktığı süreçte, Açelilerle kurulan iletişim, Türklerin ‘yeniden geldikleri’ söyleminin de oluşmasını sağlıyordu. Bu söylemi destekleyen sembolik bağlam ise, Türk bayraklarının Banda Açe’nin değişik bölgelerinde boy göstermesiydi.
 
Kendi halinde sıradan ve/ya gönüllü olarak devlet ve sivil kurumların yardım birimlerinde çalışanlar kadar hiç kuşku yok ki, bu durum devletin çeşitli tabakalarına yansıtılan unsurlarla birlikte, yeni bir siyasal bilincin ortaya çıkmasına olanak tanımıştır.

Dönemin başbakanının, bu doğal afetten bir ay gibi kısa bir süre sonra bölgeye bir heyetle bölgeyi ziyareti, bu hatırlatmanın boyutunu ortaya koyması bakımından bir başka sembolik ifade olarak değerlendirilmelidir.

Açe’nin günümüz Endonezya ulus-devletinin bir eyaleti olmasına rağmen, geçmişi bin yıllık bir sürece yayılan bir İslam beldesi olması ve bu süreçte bir dizi bağımsız devlet yapılanmalarına ev sahipliği yapan bir coğrafya olması yenilenen hafızanın bir parçasını oluşturuyordu.

Bununla bağlantılı bir diğer unsur ise, Açelilerin, bölgenin diğer bazı toplumlarında da karşılaşıldığı üzere, kendilerini ‘idea’ üzerinden Türk ile bağlantılı kılmalarıdır. Bunu ifade ederken, bir başka yazının konusu olmakla birlikte, bir tür yüceltmeden ve/ya aşağılık kompleksinden bahsetmiyorum.

Belki farklı bir iddia olarak kabul edilebilecek şekilde, tarihin bazı evrelerinde Açe Sultanlığında egemen siyasi elitinin sergilediği yaklaşımının, dönemin Osmanlı Devleti üzerinde tetikleyici bir etki ile yeni bir dönemi başlattığı görülmektedir. 

Bir tarihsel yansıtma olarak 2004 yılı sonlarındaki tsunaminin de, Türkiye’de unutul/turul/muş bir geçmşite Asya’nın farklı coğrafyalarındaki ilişkileri hatırlatmadaki rolünü bugün yakinen gözlemlemek mümkün.

Diğer bazı gelişmelerin de dikkate alınabileceği bu sürecin hiç kuşku yok ki, birincil aktörü Açelilerdir.

Asya Kıtası’nın Güneydoğu bölgesinde gerçekleşen tarihi ilişkilerin sürdürülüp sürdürülemediği tartışmaya açık olsa da, ‘idea’lar bağlamındaki yaklaşımı somut bir gerçeklik haline dönüştüren bir inanç yapısının varlığı kuşku bırakmayacak denli ortadadır.

Bu durum, ulus-devletlerin ilişkilerini temellendirmede oldukça işlevsel bulunmuş olmalı ki, tarihi gerçeklikleri manipüle etmeye varacak boyutlara rağmen, halen kullanılmaya devam etmektedir.

2004 sonundaki bu hadisenin Türkiye’nin bölgeyi hatırlaması bir süre sonra ulusal politikanın şekillendirilmesini sağladığı artık ortadadır. Ancak bu hatırlama süreçlerinin yerli yerine oturtulması için, oldukça önemli süreçlere ve bu süreçleri doğru bir şekilde yönetmeye ihtiyaç vardır.

Günün getirdiği şartlar, pragmatistliği öngörse de, tarihi verilen doğru ve anlamlı bir bütün olarak anlaşılması bugünün politikalarının yapılandırılmasını olumlu şekilde etkileyecektir.

Bir dizi halinde takip edilebilecek tarihi hadiselerin Açe toplumsal hafızasını nasıl şekillendirdiyse, benzer şekilde bir Türk hafızasının şekillenip şekillenmediğini düşünmek de bizim vazifemiz.
Tsunaminin bu 15. yılında, hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileriz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder