20 Ocak 2017 Cuma

İİT Arakan için harekete geçecek / OIC Act upon the Rohingya Issue

Mehmet Özay                                                                                                                        20.01.2017

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri bakanları Arakan konusunu görüşmek üzere dün Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da biraraya geldi. Toplantı, 9 Ekim 2016’da başlayan ve yaklaşık iki ay süreyle Myanmar’ın Arakan Eyaleti’nin kuzeyinde, Bangladeş sınırında yaşam süren Arakanlı siviller üzerinde uygulanan şiddete bir tepkidir. İİT’nin bu süreçte dışişleri bakanları düzeyinde bir toplantı kararı almasında ise, 4 Aralık 2016 tarihinde Kuala Lumpur’da Başbakan Necib bin Rezak’ın da katılımıyla yapılan “Arakan’a Destek” mitinginin payını dikkate almak gerekir.

Azınlıklı Dışişleri Bakanları toplantısı
Bu miting sonrasında Malezya dışişleri bakanı Anifah Aman’ın girişimiyle İİT Dışişleri bakanlarının Arakan özel gündemiyle toplantısı gündeme geldi. Kısa sürede plânlanarak dün gerçekleştirilen toplantının ‘Dışişleri Bakanları’ düzeyinde olduğu ifade edilse de, İİT’ye üye 57 ülkeden sadece sekizi yani Malezya, Endonezya, Afganistan, Pakisan, Azerbaycan, Filistin, İran, Maldivler bakan düzeyinde temsil edildi. Aşağıda değinileceği üzere artık insani boyutunu aşmış olduğu açıkça ilân edilen böylesi bir toplantının Malezya kamuoyuna ilk sayfalardan yansıtılmamış olması garipsenecek bir durum olduğuna kuşku yok. Kuala Lumpur’daki bu toplantı 9 Ekim 2016 tarihindeki gelişmeler üzerine yeniden nükseden Arakan Müslümanları sorunu çerçevesinde Myanmar Dışişleri Bakanı Su Çi’nin çağrısıyla düzenlenen ASEAN Dışişleri Bakanları’nı gayri resmi toplantısından sonraki ikinci önemli inisiyatif olma özelliği taşıyor.

Sonuç bildirgesi “Eylem Odaklı”
Bununla birlikte toplantı sonrasında ilân edilen sonuç bildirgesinin bazı ilklere sahne olduğu gözlemleniyor. Genel itibarıyla bakıldığında, Malezya Dışişleri Bakanı Anifah Aman tarafından basın toplantısında da ifade ettiği üzere, genel itibarıyla bakıldığında ‘eylem odaklı’ bir sonuç bildirgesi ile karşı karşıyayız. Bu bağlamda, şu hususların öne çıktığını söyleyebiliriz.

Gerek Başbakan Necib bin Rezak’ın açılış konuşmasında gerekse basına kapalı gerçekleştirilen ‘Dışişleri Bakanları’ toplantısı sonrasında açıklanan sonuç bildirgesinde Arakan Müslümanlarının karşı karşıya maruz kaldıkları sorunun bir insani yardım sorunu olmadığının altı çizilirken, belki de en dikkat çeken husus bu gelişmenin çeşitli açılardan bölgesel bir tehdit unsuru haline geldiği ve bazı açılardan da gelme ihtimali olduğuna yapılan atıflardı.

Yeni göç dalgaları istenmiyor
Resmi rakamlara göre yaklaşık 56 bin Arakanlı Müslüman Malezya’da geçici olarak kalma hakkı elde ederken, Başbakan Necib bin Rezak ve Dışişleri Bakanı Anifah Aman’ın konuşmalarında 2015 yılı Mayıs ayında yaşanan ‘tekne krizi’nin tekrarından duyulan endişe dile getirildi. Bu endişenin Malezya’yı ilgilendiren yönü, zaten ülkede mevcut on binlerce Arakanlı’ya ilâve olarak olası yeni göçmen akınının hükümeti yeni tedbirler almaya zorlayacak olmasıyla alâkalıdır.
Malezya tarafından BM göçmen yasasının halen imzalanmamış olması, ülkede yasa dışı statüyle bulunan Arakanlıların ancak bazı kurumların inisiyatifiyle varlık sürdürdüğü anlamı taşıyor. Bununla birlikte, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği bir yandan Arakanlıları kayıt altına alma çalışması yürütse de, bunun Malezya resmi makamları nezdinde bazı çatışmacı süreçlere konu olmadığı söylenemez. Öte yandan, Malezya yönetimi bu gelişmenin ülkenin toplum yapısı üzerinde sosyo-kültürel çatışmalara da kapı aralayacak bir yönü olduğunu artık açıkça söylemeye başlaması dikkat çekiciydi. Kaldı ki, sonuç bildirgesine de yansıtıldığı ve Myanmar hükümetine bir öneri olarak sunulduğu gibi, Malezya yönetimi, olgun şartlar hasıl olduğunda başta Malezya’da olmak üzere değişik ülkelerde yaşayan Arakanlı Müslümanların ülkelerine geri dönmesi konusunda ısrarlı.

DAEŞ bölgesel bir tehdit unsuru
Arakan Müslümanları sorununun bölgesel bir tehdit unsuru haline gelebileceği yolundaki haklı endişeler Myanmar hükümetine bir uyarı niteliğindebir mesaj olarak iletiliyor. Bunun alt yapısı Malezya ordu komutanı Zulkifli bin Muhammed Zin’in 5 Aralık 2016 tarihinde Myanmar’a yaptığı ziyarette mevkidaşıyla yaptığı görüşmede dile getirmesiyle atılmıştı. Güneydoğu Asya topraklarında Endonezya, Malezya ve Singapur yönetimlerinin Ortadoğu’daki gelişmelere paralel olarak, özellikle DAEŞ sonrası süreçte bölgeye dönecek ‘yerli teröristlerin’ yol açacabileceği anarşi ortamından duydukları endişe zaten bir süredir gündemde yer alıyor. Bu ve benzeri terör yapılarının Arakan gibi mağduriyetten kurtulma süreçleri sürekli ertelenmiş ve çaresesizliğe terk edilmiş topluluklar içinden çıkabilecek şiddet eğilimleri işte İİT toplantısı ve sonuç bildirgesinde önemli bir madde olarak yer aldı. Bazı ‘hususları’ şimdilik göz ardı ederek, 9 Ekim 2016 tarihinde Bangladeş’ten sınırı geçerek üç güvenlik noktasına saldırdığı ifade edilen silahlı grubun böylesi bir tehdidin ilk somut ifadesiydi. Myanmar hükümetinin ve ordu ve emniyet güçlerinin bölgede giriştiği operasyonu haklı gerekçesi olarak ortaya çıkan bu saldırı girişiminin farklı boyutlarda tezahür etmesi hiç kuşku yok ki, bölgede halen yaşam mücadelesi veren Arakanlı sivillerin çok daha vahim bir karşılık görmelerine yol açacaktır.

İİT Myanmar’la ilişkilere hazırlanıyor
İİT’nin Myanmar hükümeti nezdinde karşılıklı ilişkileri geliştirme çabası sergileneceği önemli bir husus. Buna zemin hazırlayacak şekilde sonuç bildirgesinin hemen ilk maddesinde Myanmar’da son dönemdeki ‘demokratikleşme’ çabaları takdirle karşılanması Myanmar yönetimiyle masaya oturulması öncesinde gönderilen sıcak bir mesaj niteliği olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Myanmar gibi sadece bölge ülkeleriyle değil küresel toplumla henüz yeni yeni buluşmaya başlamış Budist geleneğin ağırlıklı olduğu bir yönetim ve toplum ile ilişkilerin İİT tarafından nasıl geliştirilebileceği meselesi başlı başına bir sorun. Bu noktada, karşıda zalim bir yönetim ve mazlum Müslümanlar karşısında “Müslümanlara zulmetmeyin” söyleminin dillendirilmesi öncesinde yapılması gereken ciddi çalışmalar olduğu bir gerçek. Ancak bugün ne tekil üye ülkeler ne de kurumsal olarak İİT’nin böyle bir çaba sergilemiş olduğunua dair ibareler ve kanıtlar ortada gözükmüyor. Bu nedenle bugün dahi Arakanlı Müslümanlarla ilgili gelişmeler dahil olmak üzere Myanmar hükümetinin Arakanlılar ve diğer etnik yapılarla ilgili siyasi etkileşimleriyle ilgili raporların Batılı unsurlarca hazırlanmış olduğu gözlemleniyor.

Myanmar’da diyalog bir çözüm yolu
İİT’nin önümüzdeki süreçte Myanmar toplumunda Arakanlılara yönelik resmi kurumlar ve aşırı Budist grupların baskıcı ve saldırgan tutumlarının önünü almaya matuf olarak ‘çok kültürlülük’ ve ‘diyalog’ gibi kavramların yeşertilmesi konusunda bir inisiyatif geliştirme arzusunda olduğu anlaşılıyor. Sonuç bildirgesinde bu çerçevede yer alan maddede İİT’nin bu noktada özellikle Birleşmiş Milletler ve ASEAN ile birlikte çalışmalar yürüterek Myanmar hükümetinin ülke genelinde çok kültürlü ve dinli toplum yapısı içerisinde toplum kesimleri arasında bir diyalog sürecinin başlatılmasını öngörüyor. Dün toplantılar sırasında kendisiyle görüşme fırsatı bulduğumuz Fortify Rights genel müdürü Matthew Smith’le yaptığımız kısa görüşmede, Myanmar’da çoğunluğu Müslüman olmayan ve farklı etnik yapılara mensup sivil yaklaşık 40 kadar sivil toplum kuruluşunun Arakan konusunda ilk defa bir girişimde bulundukları yönündeki açıklaması bu çerçevede bir başlangıç olarak kabul edilmeli. Myanmar gibi kapalı toplum özelliği sergileyen ve güven sorunun had safhada olduğu bir toplumsal yapı içerisinde yaşayan farklı dini, etnik yapıların birbirlerini anlama çabasının öncelik taşıması ve inisiyatif alması sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesinin de anahtarı olacaktır.

Temel sorun vatandaşlık hakkı
Dünkü İİT Dışişleri bakanları toplantısı sonuç bildirgesinden bazı maddelere yer verdiğim yukarıdaki açıklamaların ötesinde sorunun en başında Myanmar hükümetinin Arakanlı Müslüman toplumu ülkedeki diğer etnik yapılar gibi yasal bir unsur olarak kabul etmemesi yer alıyor. 1982 yılına kadar vatandaşlık hakları olan ve bunun nimetlerinden yararlanan Arakanlıların niçin ve hangi gerekçelerle 1982 yılında kabul edilen anayasanın ilgili maddeleri gereğince artık ülkenin temel etnik yapıları arasında kabul edilmemeleri üzerinde hakkıyla durulmalı. Bu bağlamda, Başbakan Necib bin Rezak açış konuşmasında bu hususa değinmesi bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Özellikle 1946 yılında dönemin Myanmar siyasi lideri ve bugünkü dışişleri bakanı Su Çi’nin babası Aang San’ın bir siyasi vizyon olarak ileri sürdüğü, ülkedeki Arakanlı Müslümanlar dahil tüm etnik yapıları birleştirici bir siyasi yaklaşımına dönülmesi gerektiği düşüncesi, yapısal unsurlar içerisinde ele alacak şekilde daha yüksek sesle dile getirilmeyi bekliyor.

Arakanlılar arasında siyasi birlik mümkün mü?
Yukarıdaki paragrafda dile getirdiğim temel sorundan bağımsız ele alınamayacak bir diğer husus ise, ne Myanmar’da ne de diasporadaki Arakan toplumunun siyasi birlek tesisi veya en azından çoğunluğu temsil kabiliyetinde bir siyasi yapı ortaya koyamamış olmasıdır. Zulme maruz kalan bir toplumsal grubun kendini ifade edecek yapısal bütünlükten yoksun olması dışardan gelecek her türlü yaklaşımlara karşın nihai sonuç alınmasının önündeki belki de en önemli engeli teşkil edecektir. Bu hususun Arakan toplumunu yönelik çalışmaları gerçekleştirme konusunda bir çaba içerisinde olduğu gözlemlenen ülke ve sivil toplum kurumlarının dikkate alması gerekmektedir.

Myanmar’da ülke nüfusunun yüzde altmışını oluşturan ve aynı zamanda ülke yönetimi elinde tutan Burma etnik çoğunluğunun ülkenin dört bir yanındaki etnik yapılarla çatışması yeni bir olgu değil. Bu çerçevede ülkenin batısında Arakan Eyaleti’ndeki Arakanlı Müslümanlara yönelik dışlama ile etnik temizlik arasında değişik düzeylerdeki şiddet ve zulüm de 2012 yılında başlamış değil. Arakanlı Müslümanların etnik temizlik düzeyine çıkan karşı karşıya kaldıkları zulüm ve baskı ortamının sona erdirilmesi, Myanmar’ın tek başına rol alamayacağı denli komplike bir durumdur. Bununla birlikte, bölgesel ve küresel ülkelerin, organizasyonların konuyu ele alırken tarihi, etnik, dini ve ekonomik boyutları ile bütüncül bir perspektiften konuya yaklaşmaları zorunluluk taşıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder