30 Ağustos 2016 Salı

Panglong Konferansı: Myanmar’da Tarih Yeniden Yazılıyor / Panglong Conference: Rewriting of Myanmar History


Mehmet Özay                                                                                                                         30.08.2016

Myanmar hükümeti 31 Ağustos’da başlayacak ve beş gün sürecek tarihi bir konferans yapılacak. 21. yüzyıl Panglong Konferansı adı verilen program merkezi hükümet ve ülkenin önde gelen etnik yapılarıyla uluslararası çevreleri biraraya getirecek. Adını bağımsızlıktan kısa bir süre önce benzer şekilde gerçekleşen konferansdan alan bu etkinlik, ülkenin 8 Kasım 2015 seçimleri sonrasında başlayan sivil yönetim sürecinin önemli bir evreye girmesi anlamı taşıyor. Ülkenin bağımsızlığı kazandığı 1948’den kısa bir süre sonra ülkeyi yöneten askeri rejimler dönemi ve 1988 yılında başlayan demokrasi mücadelesinin öznesi konumundaki etnik yapılar tüm geçen bu süre zarfında siyasi, ekonomik, kültürel ayrımcılıklara maruz kaldılar. 1947 yılında yapılan birinci Panglong Konferansı etnik yapılarla siyasi bağımsızlığı paylaşma hakkı tanıyordu. Ancak bu girişimin mimarı Aung San, yani bugün demokrasi hareketinin lideri ve Dışişleri Bakanı Su Çi’nin babasının silahlı saldırı sonucu öldürülmesiyle bağımsızlık sonrasında bu düşünce ordu mensuplarının eliyle Burma (Burmese veya Barma) denilen ülkenin yüzde altmışını oluşturan etnik çoğunluğun hakimiyetine evrildi.

Bir önceki devlet başkanı ‘yarı-sivil’ Thein Sein inisiyatifiyle başlatılan barış görüşmelerinde bazı etnik yapıların dışta bırakılması bu girişimin kapsayıcı olmaktan uzak olması kadar, şüpheyle karşılaşmasına neden oldu. Sivil bir yönetim olarak Ulusal Demokrasi Birliği hükümetinin bu seferki barış görüşmelerinde aldığı inisiyatif merkezi hükümet, etnik yapılar ve uluslararası çevrelerce ülkenin geleceği için umutların yeşermesine neden oluyor.

Sorunun Kökeni
Myanmar, bölgenin diğer bazı ülkeleri gibi etnik çoğunluğu oluşturan bir toplumsal yapı teşkil etmekle kalmıyor. Aksine, bu etnik yapıların neredeyse hepsinde siyasi bilinci oldukça gelişmiş olması, merkez-çevre ilişkilerinin daha bağımsızlık öncesinden başlayarak siyasi yönetim hakkı elde etmek gibi bir açılımı da ihtiva ediyor. Merkezi oluşturan ve adına Burma denilen etnik çoğunluk ile diğerleri arasındaki özellikle de Arakan, Karen, Şan, Kaçhin gibi öne çıkan etnik yapılarla ilişkileri belirleyen ise geçmişi 19. yüzyıla kadar uzanan bir tarihsel ilişkiler ağına dayanıyor. İngilizlerin bölgedeki varlığı, yönetim ve ordu yapılaşmasında görev verilen etnik yapılar ile verilmeyenler arasındaki ilişki, bağımsızlık sonrasındaki ayrışmanın da temellerini oluşturuyor.

21. Yüzyıl Panglong Konferansı
Konferansa 21. Yüzyıl Panglong Konferansı adının verilmesinin nedeni, 1947 yılında, yani bağımsızlıktan sadece kısa bir süre önce aynı adla bir konferansın gerçekleştirilmiş olması. O dönem ulusal lider konumundaki Aung San’ın Şan, Kaçin ve Çin etnik toplulukların liderleriyle yaptığı görüşmelere, konferansın yapıldığı yerin adıyla Panglong Konferansı olarak anılıyor. Etnik yapılarla yapılan bu konferans, ülke siyasal yaşamının dizaynı konusunda bir girişim olması bağlamında bağımsızlığın da önemli bir güvencesiydi. Ancak bu güvenin sarsılmasında, öncelikle 19 Temmuz 1949’da, yani bağımsızlıktan altı ay önce, Aung San’ın diğer bazı ulusal liderlerle birlikte katledilmesinin ve ardından da bağımsızlık sonrasında Burma milliyetçilerinin etnik yapılarla siyasal paylaşım yerine merkeziyetçi bir otorite tesislerinin rolü büyük.

İkinci Panglong Konferansı, bir dizi görüşmelerin başlangıcı kabul ediliyor. Bu süreç, aynı zamanda Myanmar’ın aslında 1947’de yarım kalmış bir projesini tamamlama hedefi taşıyor. O da, merkezi gücü oluşturan nüfusun yüzde altmışlık bölümüne tekabül eden Bamar etnik çoğunlukla, nüfusun geri kalanını oluşturan etnik yapılar arasında güven tesisi oluşturmak. Bağımsızlık öncesi süreçte federal yönetim düşüncesiyle harekete geçen dönemin liderlerinin bıraktığı yerden görüşmeleri devam ettirmek. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için askeri rejimin sona ermesi gerekiyordu. 8 Kasım 2015 seçimleri bu süreci şu veya bu şekilde ortadan kaldırmaya matuf bir girişimdi ve bunda da başarılı olundu.

Hükümet İçin Önemli Bir Sınav
Söz konusu bu barış süreci, Su Çi’nin önderliğindeki Ulusal Demokrasi Birliği hükümeti için önemli bir sınav niteliği taşıyor. Öyle ki, ‘demokratik’ yönetim çağrılarına konu olan Su Çi’nin verdiği mücadele, şimdi pratiğe geçirilmeyi bekliyor. Hedefte merkez-çevre ilişkisinde güven tesisi ve akabinde gelecek siyasi ve ekonomik kazanımlar bulunuyor. Konferansa Thein Sein döneminde 2015’de başlatılan ve Ulusal Ateşkes Anlaşması adıyla gündeme gelen barış görüşmelerine davet edilen sekiz grubun dışında, dışarda tutulan on üç etnik yapı da davet edildi. Bu grupların önemli bir bölümünün geçen yıl başlayan barış görüşmelerine davet edilmemiş olmaları ülkede merkez-çevre ilişkilerinde sorunun devam ettiği anlamı taşıyordu. O dönemde söz konusu bu etkin yapıların liderleri yeni hükümetin barış süreci görüşmelerini beklediklerini açıklamışlardı. Şimdi bu sürece gelinmiş görülüyor. Geçen hafta Birleşik Milletler Federal Konseyi temsilcileri yaptıkları açıklamada konferansa katılacaklarını ilan ettiler.

Barışta Su Çi Faktörü
Su Çi’nin ülke siyasal yaşamında aktör haline gelmeye ve toplumun geniş kesimlerinde demokrasi taleplerinin yükselmeye başladığı dönem 1988 yılına tekabül eder. Kurucu devlet başkanının kızı olmasının da getirdiği ve içinde mitsel unsurları da barındıran liderlik profilinde Su Çi’ye destek veren etnik yapılar, kısa bir süre sonra geleceği varsayılan demokratik dönüşüm sürecinde, 1947 yılındaki Panglong Konferansı’nın bir benzerinin hazırlığı hayalili kuruyorlardı. Ancak bu hayalin gerçekleşmesi için 25 yıl beklemeleri gerekti. Bu nedenle Çarşamba günü başlayacak ikinci Panglong Konferansı gecikmiş bir toplantı özelliği taşır.

Çarşamba günü başlayacak görüşmeler Su Çi’nin liderliğinde gerçekleşmesinin önemli sebepleri var. İlki, 1947 yılındaki ilk Panglong Konferansı’nı babası ve dönemin siyasi lideri Aung San’ın yapmasıydı. Ardından, 1988 yılından itibaren ülkedeki siyasi gelişmelerin bir tür zorlamasıyla kendini siyasi liderlik konumunda bulan Su Çi’nin çeyrek yüzyıla varan mücadelesi geçen yılki seçimlerdeki başarısıyla meyvesini verdi. Aung San’ın birinci Panglong Konferansı sonrasında suikasta kurban gitmesi, etnik yapıların Aung San kadar, demokrasi mücadelesinde meşaleyi taşıyan Su Çi’ye karşı bir güven ve sempatiyi çok geçmeden oluşturmuştu. Gelinen bu noktada bu ilişkinin pratiğe dökülmesi bekleniyor. Her ne kadar Su Çi’nin 2010’dan itibaren merkezi güçlerle ilişkisine eleştirel yaklaşan etnik yapılar olsa da, artık bugün merkez siyasette yer alan Su Çi’siz barışa adım atmakta olanaklı görünmüyor.

Tarih Yeni Baştan
Bu konferans ile Myanmar yeniden tarih yazmaya hazırlanıyor. Geçen yıl 8 Kasım’da yapılan seçimler sonrasında oluşan siyasi ortam, sadece askeri rejimin yerine sivil siyasilerin hakim olduğu bir sistemin gelmesiyle sınırlı değildi. Hükümette yaşanan bu değişim, aynı zamanda yarım yüzyılı aşkın bir süre boyunca ülkenin dört bir yanında bağımsızlık veya otonom yönetim talebinde bulunan etnik unsurlarını heyecanlandıran bir gelişmeydi. Tıpkı 1947 yılında, yani bağımsızlıktan aylar önce, o dönemin önemli etnik yapılarının katılımıyla Panglong’da düzenlenen konferansta alınan kararda olduğu gibi, bugün de gerçekleştirilecek benzer bir konferans federal bir yapının kapısını aralama anlamı taşıyor. Hiç kuşku yok ki, merkezi hükümet ile etnik yapılar arasında gerçekleştirilecek bu konferans ilk etapta ülke genelinde merkez siyaset ile etnik yapıların hakimiyetindeki bölgeler arasında güven tesisi anlamında önem taşıyor. Zaten Su Çi’nin de konferans için temel hedef olarak siyasi ve güvenlik konularını ana madde olarak seçmesi bunu gösteriyor. Bunun pratikteki yansımaları ise kaçakçılık, uyuşturucu gibi yasa dışı uygulamalar ile çeşitli alt yapı sorunlarının halledilmesi şeklinde karşılık bulacak. Bu aynı zamanda Ulusal Demokrasi Partisi iktidarının hem ülke içinde, hem ASEAN içinde hem de uluslararası kamuoyu önünde inandırıcılığını ortaya koyması açısından da kayda değer bir süreç olacak.

Siyasal Çözüm ve Toplumsal Barışa Doğru
Etnik yapıları barış masasına sevk eden bir diğer husus ise, geniş kitlelerin artık savaş ve çatışma ortamına son verilmesi konusundaki talepleri. Merkezi orduyla (Tatmadaw) etnik yapıların gerillaları arasında yaşanan çatışmalar sivil halkın evlerini barklarını terk etmelerini, temel hak ve hizmetlerden azade bir hayat sürmeleri, geleceklerinin belirsizliği gibi son derece insani kaygıların gün yüzüne çıkmasına neden oluyor. Doğal zenginlikleri potansiyel olarak bünyesinde barındıran ülkenin geniş toplum kesimlerinin barış ve huzur içerisinde yaşacakları bir ortamın oluşturulmasında hiç kuşku yok ki uluslararası çevrelerin de bir etkisi olacaktır. Bu nedenle Su Çi, görüşmelere Birleşmiş Milletler genel sekreteri Ban Ki-moon’u davet etmesi bunun göstergelerinden biri. Bir diğer husus ise, başta ABD ve AB olmak üzere Batıyı temsil eden ülkelerin ve birliklerin Myanmar’da hüküm süren askeri rejime yönelik siyasi ve ekonomik ambargolarının büyük ölçüde sonlandırılmış olması, ikili ve bölgesel ilişkilerde Myanmar’a rollerin verilmeye başlanması da kuşkusuz barış sürecinde katalizör işlevi görecek. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder