6 Temmuz 2015 Pazartesi

Enver İbrahim Ne Demişti? / What Did Anwar Ibrahim Say?

Mehmet Özay                                                                                                                6 Haziran 2015

Malezya siyaseti tam anlamıyla çalkalanıyor. Tüm bu süreci başından bu yana izleyen biri olarak son günlerde uluslararası basına yansıyan gelişmelere bakınca, hapse girmesinden sadece çok kısa bir süre önce mülâkat yapma şansı bulduğum Enver İbrahim’in “hak ve adalet” temelli yaklaşıma yaptığı vurguyu hatırladım. Malezya’da olan bitene kulak kabartmak istiyorsak, o zaman ‘hak ve adalet’ gibi çok genel bir yaklaşımın, Malezya siyasal yaşamında neye tekabül ettiğini de iler tutar yanıyla ele almak gerekir.

Bir süredir Başbakan Necib bin Razak’ın odağında olduğu gelişmeler dinmek bir yana, giderek daha farklı vecheleriyle gündemi işgal etmeye devam ediyor. Gündemi işgal eden ve ilk etapta ekonomi merkezli olduğu yollu bir kanıyı ortaya çıkaran sorun, salt Başbakan’ın kimi icraatları veya hükümetten veya bürokrasiden birilerinin “gizli el” müdahaleleriyle sınırlandırılamaz. Kaldı ki, Başbakan’ın UMNO genel başkanı olduğunu hatırladığımza, bu görevi yürüten bir politikacının ülkenin en önemli siyasi hareketinin tüm ağırlığıyla sorumluluğunu taşıdığını ortaya koyar. Malezya siyasetinin toplumsal derinliğine bakıldığında, Başbakan, tek başına bir figür değil, aksine önemli bir siyasi yapının ve bunun toplumsal tabanının temsilcisi konumundadır. Bu bağlamda, açık bir şekilde söylemek gerekirse, yaşanan sıradan bir yolsuzluk veya kötü bir ekonomi yönetim kadar, bundan daha önemlisi ortada ‘şeffaf yönetim’ ve ‘adil bir sistem’ olup olmadığı sorunudur.

Tam da bu noktada, daha önceki bir yazımızda dile getirdiğimiz üzere, bugün yaşanan süreci, en azından, 1998 yılındaki birinci ‘Enver İbrahim Vak’ası’yla başlatmak mümkün. Çünkü 1998 yılında ‘birinci livatalık’ davası ve buna iliştirilen ‘yolsuzluk’ suçlamaları neticesinde Enver İbrahim altı yıl hapis yatarken, normal şartlarda onun dolduracağı Başbakanlık koltuğuna Dr. Mahathir’in seçtiği Abdullah Badawi’nin (AB) getirilmesi ortada güçlü bir siyasi tasarımın varlığına işaret ediyor. Bu tasarım sürecinde, ‘siyasi emekliliğine’ rağmen, 2003 yılından itibaren  ülke siyasal yaşamına ‘sivil bir kişi’ olarak müdahalesiyle dikkat çeken Dr. Mahathir, 2004-2009 yılları arasında başbakanlık yapan Abdullah Badawi’yi bu makama getirmesi kadar, bu makamdan ‘indirmesindeki’ rolüyle de öne çıkıyor. Ancak onun bu rolü, ‘Badawi süreciyle de’ sınırlı kalmadı. Akabinde Badawi’nin politikalarından tatminsizliği neticesinde, Dr. Mahathir bu sefer Necib bin Razak’ı UMNO genel başkanlığı ve de dolayısıyla Başbakanlığa taşıyacak süreci başlatacak girişimde bulundu. İşte tam da bu noktada, Necib bin Razak’ın başbakanlığının bugün derin bir krizle karşı karşıya olduğunu hesaba kattığımızda, niçin 1998’e geri dönmemiz gerektiği bir şekilde anlaşılır hale gelir.

1999’daki yargılama sürecinin akabinde Enver İbrahim hapis cezası almıştı. Ancak, 2004 yılında, ‘livatalık’ suçlamasında delillerin yetersizliğiyle hapisten çıktı. Bu yargılamayla birlikte, kısmen de olsa UMNO siyasi çevreleri ve sivil uzantıları, yani Malay seçmeninden gelen tepkilere bakılacak olursa, ülkenin kayda değer toplumsal ve siyasal dönüşüm sürecine girdiği sinyalini veriyordu. Ancak, Enver İbrahim’in ülke siyasal yaşamına getirdiği bir ilk olarak Malay-Çinli-Hint kökenli partileri bir arada buluşturan Halk Cephesi Koalisyonu’nun (Pakatan Rakyat) giderek ivme kazanan siyasi başarısı, nihayetinde seçim sistemi ‘engeline’ takıldığı da ortada. Örneğin, 2008 yılı seçimlerinde muhalefet ittifakı ülkenin on üç eyaletinden beşinde yönetimi üstlenmişti. Bu seçim, Malezya siyasi tarihinde UMNO odaklı hükümetin üçte iki çoğunluğunun sona ermesinden öte, özellikle de Malay toplumu bağlamında ‘anayasal zorunluluklar ile UMNO arasında kurulan bağın’ zedelenmesine matuf olarak geniş halk kesimleri arasında mevcut siyasi yapıya yönelik psikolojik barajın aşılması anlamına geliyordu. Bu süreçte, hakim çevreler 2008 yılında Enver İbrahim’e yönelik ‘ikinci livatalık’ suçlamasını gündeme getirerek, olası bir siyasi dönüşümün önünü alma çabasını sergilediler. Yüksek Mahkeme-Federal Mahkeme arasında gidip gelen dava altı yıl sonra bu yılın Şubat ayında Enver İbrahim’in bir kez daha beş yıl hapis cezası almasıyla sonuçlandı.

1998 yılından bu yana ana akım siyasi oluşum tarafından ‘kara listeye’ alınan Enver İbrahim’i biraz daha sağlıklı değerlendirmemize olanak tanıyacağını düşünerek biraz daha geriye gidelim... 1981 yılında Başbakanlık koltuğuna oturan Dr. Mahathir Muhammed, aradan bir yıl geçmeden ülkenin o dönem önde gelen entellektüeli ve aktivisti konumundaki Enver İbrahim’i UMNO saflarına taşıma kararını çoktan vermiş ve bunu pratiğe dökmüştü. Ülkenin ekonomik kalkınma sürecine olduğunca güçlü bir şekilde adım attığı ve bu bağlamda sosyo-kültürel değişimin bizzat devlet eliyle gerçekleştirilen yapılaşmalarla sürgit devam ettiği bir dönemde, Enver İbrahim’i kitlelerin lideri yapacak bir yönelimin olduğu görülür. Bu gidişatın ülkenin kurucu siyasi hareketi UMNO için bir ‘siyasi krize’ dönüşmemesi amacıyla benzeri ülkelerde görüldüğü üzere ‘parlak beyinleri’ ana akım siyasi yapıya ithal etme girişimini bizzat yapan da dönemin Başbakanı Dr. Mahathir’di.

Enver İbrahim iki kez ‘livatalıkla’ suçlanırken, 18 Ekim 2006 tarihinde meydana gelen Altantuya Vak’ası’ nın bugüne kadar ‘resmi platformda’ aydınlatıldığı söylense de, geniş çevreler nezdinde bakıldığında, adalet kurumuna ve de bu kuruma ‘hakim güçlere’ karşı güveni sarsan bir gelişme olarak kayıtlara geçtiği de halen süren sorgulamalardan anlaşılıyor. Yukarıda kısaca değindiğim hak ve adalet temelli bir yaklaşıma kapı aralaması adına,  Dr. Mahathir Muhammed, dönemin Savunma Bakanı Necib bin Razak’ın korumalarından iki üst düzey güvenlik görevlisine Moğolistanlı modelin ‘ortadan kaldırılması’ emrinin kim veya kimler tarafından verildiğini gündeme getirmesi önemliydi. Bu duruş, söz konusu vak’adan bu güne kadar aradan geçen dokuz yılın ardından, belki de ilk defa gündeme getiren Dr. Mahathir geç de olsa bir ‘etik yaklaşıma’ imza atıyordu.

Dr. Mahathir Muhammed’in bugünlerde konuşulan yolsuzluk suçlamalarına paralel olarak, yakın geçmişte muğlaklığa terk edilmiş bazı konulara da gündeme taşıyarak bir tür ‘temiz hükümet-temiz toplum’ önerisini açık/gizli ortaya koyması, yaşanan gelişmelerden sadece muhafetteki Malay siyasi oluşumlar ile Çin ve Hint kökenli muhalif siyasi hareketlerin değil, aynı zamanda UMNO içerisindeki Malay çevrelerince de tatmin olunmamış olduğunun göstergesidir. Dr. Mahathir’in giderek dozunu artıran eleştirel çıkışına, Başbakan ve yakın çevresinden benzer dozda karşılık verilmesi ülkeyi yöneten Malay elitler arasındaki ilişkilerin ne denli dalgalanmaya müsait olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici. 

Malezya’yı bugün uluslararası medyaya taşıyacak kadar çetrefil bir sorun veya sorunlar yumağı ile karşı karşıya bırakan durumu 1998 yılından bu yana yaşananlar çerçevesinde dikkate alarak, daha kapsamlı bir bakış ve analiz sergilediğimizde, Dr. Mahathir’in “Keşke Enver İbrahim’i harcatmasaydım” dediği oluyor mudur diye sorası geliyor insanın. Malezya toplumsal değerleri bağlamında kayda değer bir karşılığı olan karizmatik liderlik profili, ASEAN içerisindeki mevkidaşları ve ilgili toplumsal kesimlerle bağı; uluslararası tanınırlık ve ilişkiler ağı salt bir lider olarak onu değil, başında bulunacağı Malezya’yı da bugünkü konumundan çok daha farklı bir mevkiye oturtabileceğini düşünmek mümkün. Enver İbrahim ki, yargılamaların sonlanmasına yakın, yurt dışında kendisine sunulan ‘siyasi sığınmacı’ önerilerini bir kenara iterek, 67 yaşında hapse gitmeyi göze alabilen bir lider, bugün sessiz kalmış da değil. Hücresinden gönderdiği mesajlarla muhalefet bloğunda, özellikle Malezya İslam Partisi (PAS) merkezli yaşanan dalgalanmalar sonrasında oluşan durumu yönetebilecek bir dirayete ve etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. 5 Mayıs 2013 seçim sonuçları, toplumun %52’sinin UMNO yönetimini benimsemediğini ortaya koymuştu. UMNO ve ittifak kurduğu siyasi yapılardaki kıpırdanmalara bakıldığında, aradan pek fazla süre geçmeden bu yönelime, hem siyasiler hem de iktidarın toplumsal tabanını oluşturan kesimlerin de katıldığı görülüyor. Tüm bu olup bitenler, “Malezya, ‘hak ve adaleti’ tesis bağlamında bir dönüşüm arefesinde mi” sorusunu akla getiriyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder