4 Haziran 2015 Perşembe

Myanmar’da Suu Kyi Liderliği ve Arakan Sorunu / Leadership of Suu Kyi and Arakan Issue in Myanmar

Mehmet Özay                                                                                                                 3 Haziran 2015

20. yüzyılda kapılarını dış dünyaya kapamış olan rejimlerinden biri olan Myanmar’ın, uluslararası gündemde yer edişinde Suu Kyi’nin demokrasi mücadelesinin önemli bir yeri vardır. 1980’lerin ikinci yarısında baş gösteren siyasi reform çabaları bağlamında öğrenci hareketleri, sivil aktivistler ve kavun içi urbalarıyla Budist rahiplerin katılımına konu oldu. Siyasetle ilintisi ülkenin kurucu aktörü konumundaki babası Aung San’ın kızı olmasıyla sınırlı olan Suu Kyi, ölüm döşeğindeki annesinin son anlarında yanında olmak üzere döndüğü ülkesinde kendini birdenbire reform hareketinin öncüsü olarak buldu. Ülkede siyasi reformu hedefleyen ve geniş kitlelerce kabul edilebilir bir liderin çıkmasının gecikmesinin elbette bazı nedenleri vardı. Bunların başında da, Myanmar gibi ülkelerde siyasi liderlik olgusunun, bir tür ‘kozmik’ ilişkilerle bağının güçlülüğünde aramak gerekir. Bu tür ülkelerde siyasi yapılaşmalar ve aktivizme rağmen, öyle kolay kolay lider çıkmadığı veya çıkarılamadığı görülür. Bu nedenledir ki, ülkenin bağımsızlığından 1980’lerin sonlarına değin, askeri yönetimler veya sivil görünümlü baskı rejimleri altında yaşam süren Myanmar halkı muhalefet lideri üretememiştir.

Bu noktada, görev bir kez daha bağımsızlık öncesinin siyasi kültü ve karizmatik lider Aung San’ın ailesinden birine tevdi edildi. Suu Kyi’nin lideri olduğu ‘Ulusal Demokrasi Birliği’ (NLD) adı verilen siyasi hareket ordu marifetince yasaklanıp, lider kadrosu birer birer haspe mahkum olurken, Suu Kyi babasına gösterilen hürmete binaen kalın duvarlar yerine, ev hapsine maruz bırakıldı. Aradan geçen yirmi yılın ardından, 2010 yılı Kasım ayında yapılan genel seçimler, değişimin ayak sesi olması hasebiyle Myanmar’ı uluslararası gündeme taşıdı. Ancak, Suu Kyi ve de başında yer aldığı NLD, seçim sistemindeki usulsüzlükler başta olmak üzere çeşitli nedenlerle seçimleri protesto etmesi, genel seçimlerin meşruiyetine gölge düşürse de, kurulan hükümet ‘reform’ sözüyle Batılı ülkelerin cazibe merkezi haline geldi.

Bu noktada, neredeyse unutulmaya yüz tutmuş olan Arakanlı Müslümanlar sorunu, merkezi hükümetin, adına reform denilen sözde açıklık politikalarından bir türlü nasibini almadı. Aksine, bu mazlum kitle, 2012 yılı Haziran ayında, o güne kadar siyasilerin sergiledi vurdumduymazlığın ve de akabinde güvenlik güçlerinin desteğindeki etnik çoğunluğu oluşturan Burma Budistlerinin saldırılarına maruz kalmasıyla, Myanmar bir kez daha uluslararası arenada gündeme taşındı. Bu süreçte Batılı güçler, bir yandan Suu Kyi ve siyasi hareketinin önünü açma çabaları sergilerken, en azından niyet olarak da Arakanlı Müslümanların etnik kimliklerinin tanınması konusunda merkezi hükümet nezdinde girişimlerde bulundu.

Bununla birlikte, aradan geçen dört yılı aşkın süre zarfında Birleşmiş Milletler ve ASEAN gibi uluslararası birlikler ile ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Myanmar’da olan biten karşısında gerekli tepkiyi vermekte geciktiklerini hatta, gelişmeleri geriden takip ettiğini rahatlıkla söylemek mümkün. Her ne kadar 2012 yılında Suu Kyi’ye ‘özgürlüğü’ bağışlansa da, Myanmar’ın sorununun Suu Kyi ve siyasi hareketiyle sınırlı olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Ülkenin modern tarihi boyunca, sınır boylarını oluşturan coğrafyalardaki belli başlı etnik unsurların bağımsızlık ve otonom yönetim haklarını elde etme çabalarında sonuç alamadıkları gibi, adına ‘reform’ denilen süreçte, bu hareketlerin merkezi hükümetle ilişkilerinin de sağlıklı temeller üzerine oturmadığı görülüyor. Aralarında Arakanlı Müslümanların da yer aldığı etnik azınlıklar, tıpkı 1980’lerin sonlarında olduğu gibi ümitlerini Suu Kyi’nin lideri olduğu Demokrasi hareketine bağlamış durumdalar. Bununla birlikte, ne Arakan’da ne de silahlı çatışmaların yer yer devam ettiği veya kayda değer güvenlik sorunlarının ve toplumsal huzursuzluklara konu olan sınır boylarındaki eyaletlerdeki halklar Suu Kyi’den sorunlarına kayda değer bir ‘siyasi çözüm’ veya sonu çözüme ulaşacak kayda değer bir çabaya tanık olduklarını söylemek mümkün değil. Bu çerçevede, ‘yok olmaya yüz tutmuş’ ve her geçen gün ümitsizliğe düçâr bırakılan Arakan halkının ahvali hakkında dahi sözlü açıklama yapmaktan kaçınan Suu Kyi’nin, ülkenin geleceğinde bütünleştirici ve yapıcı bir rol oynayıp oynamayacağı da tartışma konusu. Bu noktada, bu yılın sonbaharında yapılması plânlanan seçimlere hazırlanan Suu Kyi’nin, Arakanlılar konusudaki duruşu, ülkenin siyasi ağırlık merkezini teşkil eden Burma etnik çoğunluğu liderlerini küstürmemek ve hatta onlardan biri olduğunu kanıtlamak istercesine bir vurdumduymazlık görünümü sergiliyor.

Bugün gelinen noktada, Arakanlı Müslümanlar 2012 yılı Haziran ayındaki kabustan kurtulamadıkları gibi, merkezi hükümetçe unutulmak bir yana, neredeyse  varlıklarına kastetmek istercesine ellerinden gelenin yapıldığı bir yaklaşımın kurbanı olmaya devam ediyorlar. Bu sürecin bir eseri olarak onbinlerce Müslüman, Arakan Eyaleti’nde barakalarda bir esir yaşamına maruz bırakılırken, barakalar dışındaki yüzbinler ise pek de farklı olmayan bir kaderi paylaşmaya devam ediyor. Siyasi tanınırlıktan evliliğe, ibadetten seyahat özgürlüğüne değin temel insani edimlerinden, siyasal ve toplumsal haklarından ari bırakılan bu topluluğun soluğu almak için göç ettiği Bangladeş başta olmak üzere, bölgedeki komşu ülkelerdeki halleri de içler acısı. Öyle ki bu durum, neredeyse son bir ay içerisinde hem Tayland’da hem de Malezya’da bulunan ve Arakanlılara ait olduğu konusunda güçlü şüplerin olduğu toplu mezar gerçeğiyle giderek çok daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Bu bağlamda, Arakanlı Müslümanlar sorunu, sadece Budist Burma etnik çoğunluğunun yönetimde olduğu Myanmar devletini bağlamakla kalmıyor. Aksine, bölgeyi ve giderek uluslararası camiayı şoke edecek şekilde aralarında Tayland, Malezya ve Endonezya gibi ASEAN’ın önemli ülkelerinin de şu veya bu şekilde sorumluluk taşıdığı bir tür soykırım olgusuna evrilmiş durumda.

Tüm bu kabus ortamında, ne 2011’den bu yana ülkeyi yöneten ve adına reform denilen sürecin idarecisi konumundaki Thein Sein iktidarından, ne de adına demokrasi denilen ilkeler bütünü için siyasi harekete soyunmuş Suu Kyi’den, Arakanlı Müslümanların sorununa kökten çözüm bulma yönünde bir çaba sadır oluyor. Ancak unutulmamalı ki, Arakanlı Müslümanların sorunu kalıcı bir şekilde çözüme kavuşurulmadıkça, sonbaharda yapılacak seçimlerin ardından Suu Kyi iktidarı ele geçirse bile, ülke genelinde sağlıklı bir barış ve istikrardan bahsetmek mümkün olmayacak.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder