7 Mart 2015 Cumartesi

Malezya’da Gösteri ve Ardındaki Gerçek(ler) / Demonstration in Malaysia and Fact(s) Beyond It

Mehmet Özay                                                                                                                     8 Mart 2015

7 Mart Cumartesi günü Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen gösteri, ‘Halkın Adaleti Partisi’ (PKR) Gençlik Kolları’nca ‘Kita Lawan’ sloganıyla düzenlendi. Şehir merkezinde düzenlenen gösteri çok büyük kalabalıkların katılımına sahne olmasa da, Malezya şartlarında on bin kişiyi biraraya getirmesiyle kuşkusuz ki önemli bir toplumsal gösterge. Öncelikle çeşitli toplum kesimlerinden muhalefet partileri ve grupların destek verdiği gösterinin bugüne kadar ‘Bağımsızlık Meydanı’ (Dataran Merdaka) bağlamında gündeme gelmiş olan gösterilerden ayrılan yanı, şehir merkezinde meşhur bir alış veriş merkezi ve ticaret merkezine açılan geniş bir kavşakta gerçekleştirilmesiydi.

PKR Gençlik Kolları’nca organize ettiği gösterinin, bu anlamda önce Tayland, ardından Hong Kong’da on binlerce kişinin şehir merkezlerinde dev alış veriş merkezlerini bağlayan meydanlarda gerçekleştirilen yapılaşması örnek aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki, bu yazının kaleme alındığı saatlerde bazı göstericilerin Petronas Kuleleri önündeki meydanda sabahlayabilecekleri haberi de Hong Kong ‘Occupy Center’ı akla getiriyor.

Şimdi söz konusu bu gösterinin detaylarına bakalım... Öncelikle gösteri üç farklı noktada toplanan grupların başkentin meşhur Tunku Abdul Rahman Caddesi üzerindeki Sogo Alışveriş Merkezi kavşağını trafiğe kapatacak şekilde birleşmesiyle ilk büyük etkiyi yaptı. Çünkü bir kaç gün öncesinden emniyet müdürlüğünün ve kimi çevrelerin ‘katılmayın’, ‘gösteriye sayısı yüzleri bulan bir kitle katılacak’ türünden tehditkâr ve küçümseyici yaklaşımın aksine bir durum gerçekleşti. Tehdide rağmen, ortada resmi kıyafetli polislerin sayısı bir elin parmakları kadar olsa da, gerek göstericiler arasına katılan gerekse kıyıdan köşeden izleyen sivil polislerin varlığına kuşku yoktu. Tabii herkes işini yapıyordu. Basın ‘haber aşkıyla’ göstericileri çekiyor, hafta sonu kalabalığı bir yandan sempati ile izlerken bir yandan ka eller kameralardaydı. Polis de en azından akşam karanlığı indiğinde evlerinden toplanacak birileri olması hasebiyle göstericileri çekerken, göstericiler de polisleri çekiyordu. Yani böylesi dolu dolu bir etkileşim sahnesi...

Ancak gösteri Sogo Kavşağı’nda bitmedi. Birleşen grupların öncü kanadı kamyonetler üzerinden konuşmalar ve sloganlarla kalabalığı coşturuyordu. Bir süre gruplar aynı cadde üzerinden yürüyüşe gecerek başkentin hiç kuşku yok ki, en görkemli bölgesine yani, ‘Petronas Kuleleri’ne uzanan Sultan İsmail Caddesi’ne çıkması açıkçası biraz süpriz oldu. O esnada başgösteren yağmur, tamam gösteri bitti düşüncesini akla getirirken, bir ilk daha gerçekleşti ve gruplar ‘şemsiyelerini çıkarıp’ uygun adım marşa devam ettiler. ‘Şemsiye’ figürü de akla gene Hong Kong’u getirmiyor değil... Dataran Merdeka vurgusu yerine, hafta sonu kalabalığına ev sahipliği yapan Sogo Kavşagı ve de yerli ve yabancıların uğrak noktası ‘Petronas Kuleleri’ hedefli gösteri, bu güzergâh nedeniyle açıkcası stratejik olarak çok başarılı bir seçimdi.

Hiç kuşku yok ki, bu gösteri birden fazla olguyla gündemde yer işgal etti ve işgal etmeye devam edecek. Bunlardan ilki 10 Şubat’ta beş yıl hapis cezasına çarptırılan muhalefet lideri Enver İbrahim’in haksız yargılanmaya konu olmasından hareketle ‘özgürlüğüne kavuşturulması’ talebiydi. Bir diğeri ise, Enver İbrahim davasında yeniden nüskeden yargının bağımsızlığı ve adalet ilkesi konusundaki sıkıntıların yanı sıra, Başbakan Necib Bin Razak’ın 2009 yılında önemli bir projesi olarak hayat bulmuş olan ‘Bir Malezya Devlet Fonu’nun son günlerde ortaya çıkan usülsuz kullanımlara konu olması hususu. Tabii, adına ‘İsyana Teşvik Yasası’ (Sedition Act) denilen İngiliz sömürgeciliği döneminden kalma ve 1948’den 1960 yılına kadar devam eden Malaya Komünist Partisi (MCP) gerilla hareketine karşı çıkartılmış olan yasanın son bir yıldır akademisyenler, aktivistler, milletvekilleri gibi toplumda siyasal yaşama dair söz söyleme noktasındaki kişileri hedef almasının doğurduğu bireysel ve toplumsal kaygıyı da eklemek gerekir. Buna ilâve olarak Başbakan’ın eşi Rosmah Hanım’ın yaşam tarzını ülkenin dar ve orta gelirli kesimlerini rencideye varacak bir yaklaşımla sergiliyor olmasıydı. Bunun en son örneği, evine çağırdığı kuaförlerin bir seferlik hizmetleri karşılığı 1200 Ringgit (400 Dolar) talep etmeleri karşısında Bakanların eşleriyle yaptığı bir toplantıdaki ‘feryadıydı’. Asgari ücretin 900 Ringgit (300 Dolar) olduğu ülkede, Başbakan’ın eşi, “Bizler çalışmayan ve devlet memurlarının eşleri olarak kuaförlerin, terzilerin ücretlerine getirdikleri artıştan etkileniyoruz” minvalli söylemi üzerine sosyal medyada epeyce söz edildi. Ne tuhaftır ki, üst düzey ‘memurların’ eşlerinin bu söylem üzerine birleşmeleri, Malezya gibi ‘ılımlısıyla’ ‘muhafazakârıyla’ Müslümanca yaşam normlarını yansıtmıyor. Aksine, ve kısmen de olsa akla bir zamanlar dönemde Filipinler’de meşhur Imelda Marcos’u akla getiriyor. Laf aramızda Malezya tüm sorumlu kesimler bu ve benzeri durumlara acilen bir çözüm bulmalı.

Bu gösteri, Enver İbrahim’in 10 Şubat günü mahkeme salonunda Hakimin beş yıllık ceza kararını açıklaması sonrası aldığı söz sırasında meydan okurcasına, “Asla pes etmeyeceğim!” (I will never surrender) cümlesinden ilham aldığı gözlemleniyordu. Bunu ‘Temiz’ (Bersih) adıyla bilinen gösteriler serisinin mimarı olarak bilinen avukat Ambiga’nın şehir merkezinde ‘Sogo Alışveriş Merkezi’ önünde yaptığı kısa konuşmada, “Enver İbrahim ‘Pes etmeyeceğim’ dedi. Biz de pes etmeyeceğiz” sözleriyle dile getiriyordu. ‘Pes etmemek’ ne demek bunun üzerinde kısaca durmakta fayda var.

Kimilerince ‘bireysel bir yargılama süreci’ olarak kabul edilen Enver İbrahim davasının sadece ulusal çapta değil, Güneydoğu Asya ve kimi ölçülerde küresel anlamda tanınmış bir politikacının siyasi yaşamdan ihracı anlamı taşıması dolayısıyla hiç de küçümsenir veya dikkatı alınmayacak bir yönü yok. Kaldı ki, 1998 yılında başlayan 1999’da sonuçlanan birinci yargılama süreciyle yapılacak kimi karşılaştırmalar 10 Şubat kararının ardında farklı açılımları barındırdığını düşündürtüyor. 1998 yılı yargılamasında da Enver İbrahim için ‘livatalık suçlaması’ gündeme taşınmış, ancak 2004 yılında bu suçlamanın haklı gerekçelere dayanmadığı ‘keşfedilince’ serbest bırakılmıştı. Bu noktada, gerek ülke muhalefetinin ve uluslararası çevrelerin Enver İbrahim’in bu ikinci yargılanmasına dair yaklaşımları bundan 16 yıl önceki bu tecrübeyi dikkate aldığı gibi, ikinci yargılama sürecindeki ‘Yargı organı’nın yaklaşımı da ortada ‘anormal’ bir durumun olduğuna işaret ediyor.
PAS Gençlik Kolları başkanı Suhaizan Kaiat gösteri sırasında yaptığı konuşmada, ülkeyi yönetme makamındaki kişilerin ve grupların Enver İbrahim’i sesini kısarak, hapsederek ülkenin geniş kesimlerinin talep ettiği demokratik ve insan haklarına yakışır taleplerinin önüne geçeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar minvalindeki sözleri Malezya siyasi yapısındaki sorunun Enver İbrahim özelinden çok farklı özellikler taşıdığının bir göstergesi. Ortada bir özgürlük ve muhalefetin siyasi arenada var olup olmama mücadelesi olduğuna vurgu vardı. Bu vurgu Suhaizan‘ın “Bizlerden sonra çocuklarımız bu mücadeleye devam edecek” cümlesi ülkenin toplumsal ve siyasal sorunlarından temellenen bir duruşa işaret ediyor.
Değinilmesi gereken bir diğer husus ise, gösteriye katılan kitlelerin çeşitliliğiydi. Enver İbrahim 2000’li yılların başında o dönem partiyi kuran ve liderliğini yapan eşi Dr. Wan Azizah Wan İsmail’in gayretleriyle Hint ve Çin kökenliler ile ülkenin elli yıllık siyasi tarihinde sürekli muhalefet rolü oynamış ‘Malezya İslam Partisi’ (PAS) arasında bir köprü oluşturma çabası, Enver İbrahim’in 2006 yılında hapisten çıkmasının ardından 2008 yılındaki 12. Genel seçimlerin akabinde, ‘Halk Cephesi’ (Pakaran Rakyat) adıyla siyasi ittifaka dönüşmüştü. Muhalefet bloğu süreçte, farklı etnik yapılara mensup kişileri de bünyelerine alarak, bir anlamda 1950 yılında Birleşik Ulusal Malay Organizasyonu (UMNO)’nun kurucu babası Dato Onn bin Jafar’ın hayalinin kısmen de olsa gerçekleşmesi anlamı taşıyordu. Bu oluşum, ülke siyasal ve toplumsal yaşamı için oldukça önemli bir gelişmeydi. Çünkü Dato Onn’un bu düşüncesi o dönem partide kabul görmemiş ve kurduğu partiden ayrılmak zorunda kalmıştı.


O günden bu yana, UMNO Malayların, “Malezya Çin Birliği Partisi” (MCA) Çinlilerin, “Malezya Hint Kongresi Partisi” (MIC)’de Hintlilerin rol aldığı ‘etnik temelli siyasi oluşumlar’ olarak bugüne kadar, yani 57 yıldır iktidarı oluşturan ittifak grubunda yer alıyor. Dünya demokrasilerinde ikinci bir örneğini Singapur’un oluşturmasından öte başka bir benzeri bulunmayan bu uzun erimli siyasi iktidar yapısı bir yandan sürekli etnik ve de buna eklemlenen dini ayrımcılık üzerine politikalarla var oldu. Burada değinilemeyecek denli ‘derin’ siyasi ve toplumsal paylaşımlar üzerine inşa edilen bu ‘ittifak’la ilgili bugün temel sorun toplumsal barışı sağlama noktasında zaafiyetidir. İşte bu nedenledir ki, Enver İbrahim’e özgürlük bağlamında başlatılan hareket, salt haksız bir yargılamaya konu olmuş bir siyasetçinin salıverilmesi için başlatılan bir hareket değil, bunun çok ötesinde gösteriye katılan seküler ve dindar Malay, Hintli ve Çinli azınlıkların, ‘haklar’ ve ‘ilkeler’ çerçevesinde renkli bir toplumsal birliktelik sergilemesinin ifadesidir. Enver İbrahim, bu yapının elbette ki ‘harcı’. Dato Onn bin Jaafar’ın bundan 65 yıl önce hayalini kurduğu bir ideolojik çerçeve modern Malezya’nın yetiştirdiği bir entellektüel, siyasetçi, aktivist Enver İbrahim tarafından pratiğe geçirilmesiyle üzerinde çokça konuşulması gereken bir gelişmedir.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder