17 Mayıs 2014 Cumartesi

ASEAN’ın Güney Çin Denizi Sorunu’na yaklaşımı /ASEAN and The South China Sea Problem

Mehmet Özay                                                                                                                 16 Mayıs 2014

Güney Çin Denizi’ndeki ‘Adalar Krizi’nde gözler bu bölgede hak iddiasında bulunan Çin ile diğer ülkeler üzerinde oluyor. Çin’in yanı sıra Tayvan, Brunei, Filipinler, Vietnam ve Malezya’nın da hak iddiasının oluşu, bir anlamda çoğul çözümü öngörüyor. Ancak özellikle 2011 yılından bu yana Çin ve diğerleri şeklinde gündeme getirilen sorunun bölge ülkelerinde nasıl algılandığı konusunda kafaların karışık olduğu görülüyor. Bu anlamda, Tayvan dışarıda bırakıldığında, diğer dört ülkenin ASEAN üye ülkeleri olması söz konusu bu Birlik içerisinde işin ciddiyetini ortaya koyuyor. Dünya devi olma yolunda ciddi adımlar atan Çin’in içinden çıktığı bölgede komşularıyla sağlıklı ilişki kuramamasının büyük hedefleriyle çeliştiği konusu sıklıkla dile getiriliyor. Çin’in sergilediği bu yaklaşım bir kenara, 1967 yılında kurulan ASEAN’ın Çinle ilişkilerinde nasıl bir siyasi rota izleyeceği konusundaki belirsizlikler sürüyor.
ASEAN, kuruluşundan bu yana ekonomik yönelimiyle dikkat çekiyor. Bunun en son göstergesi 2015 yılından Ekonomik Birlik kararının açıklanması olacak. Bununla birlikte, ASEAN dışındaki bölgesel gelişmeler, son dönemde bazı Batılı ülkelerin bölgeye yönelik yeni perspektifleri Birliğin siyasi niteliğiyle de öne çıkmasını zorunlu kılıyor. Ancak bu yönde üye ülkeler arasında birlikten bahsetmek mümkün değil. Bu durum, ASEAN’ın siyasi bir içeriği olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak, Güney Çin Denizi’ndeki adalar/kıta sahanlıkları problemleri ASEAN üye ülkeleri arasında dahi sorunun çözümüne dair ciddi bir inisiyatifin geliştirilmediği bir süreçten bahsediyoruz. ASEAN’ın, üyeleri arasında birbiriyle açık bir savaş halinin bugüne kadar yaşanmadığı bir blok olduğu düşünüldüğünde, üye ülkelerin benzer teritoryal iddialarını çözüme kavuşturma noktasında ‘sabırlı’ oldukları söylenebilir. Ancak üye ülkeler arasında anlaşmazlığa konu olan Adalar bölgesine dair bir ortak fikrin üretilememesi, bu bölgede hak iddiasını fiziki egemenlik alanına dönüştürme çabasındaki Çin’e karşı kapsamlı politikalar geliştirilmesini de engelliyor.
Dönem başkanlığını yürüten Myanmar’ın başkenti Nay Pyi Taw’da 10-11 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen 24. ASEAN Zirvesi’ne Güney Çin Denizi’nde Vietnam ve Filipinler’in zirveden sadece günler önce Çin’le ‘sıcak karşılaşmaları’ damgasını vurdu. Bu iki ülkenin, diğer sekiz üye ülke otoritelerine yönelik lobi çalışmaları dikkat çekerken, Zirve sonrasında yayınlanan Nay Pyi Taw Bildirgesi’nin üçüncü maddesinde anlaşmazlığa konu olan Adalar bölgesindeki gelişmelere atfen artık bir klişe halini almış olan “Anlaşmazlıkların barışçıl çerçevede çözümlenmesi” maddesinde Çin açıkça hedef gösterilmiyor. Bu madde örneğinde görüldüğü üzere, Çin’e referans yapan ifadelere yer verilmemesi ASEAN’ın siyasi kimliğinin hâlâ prematüre olduğunun delilidir.  Bu anlamda, 2010 yılında Kamboçya’ dönem başkanlığı sırasında da Phnom Penh’de yapılan toplantıda birliğin tarihinde ilk defa sonuç bildirgesinin yayınlanamaması, Çin’in Kamboçya ile ilişkileri yattığı herkesin ortak kanısıydı. Bu gelişme ASEAN’ın siyasi bir blok ol/a/madığının da göstergesiydi. Kimi gözlemcilern Kamboçya’nın manipülasyonunun geçiştirildiğini ileri sürse de, son örnekte olduğu gibi üye ülkeler arasında Çin’e karşı kararlı bir duruştan söz edilemiyor.
Bu ortamda ASEAN üye ülkelerinin birliğe siyasi bir nitelik kazandırma konusundaki zaafiyeti, başta kendi aralarındaki sorunları ve ardından bölgesel ve de mümkünse küresel gelişmelerde siyasi tavır alabilecek yapıya bürünmediğini ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, ASEAN’ı küçümsemek veya olumsuzlamak anlamı taşımıyor elbette. Bununla birlikte, Birlik içerisinde siyaset yapma biçiminin pek çok kırmızı hatlarla çevrili oluşu, Birliğin yapılaşmasında önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu anlamda, Birliğin, hâlâ Soğuk Savaş dönemi psikolojisinden kurtulamamış olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Bu eksiklik nedeniyledir ki, ABD ve AB’nin Güney Çin Denizi sorunu bağlamında referans yapılan ve uluslararası standartlara atıfta bulunulan “Eylem Kuralları” (Code of Conduct) olgusu şu ana kadar Çin’li yetkililerin hiç mi hiç ilgisini çekmiyor. Bölge denizlerinde uyulacağı varsayılan kurallar bütününün ilk defa 1992’de gündeme getirilmesine ve 2002 yılında Deklarasyon ilan edilmesine rağmen, Çin ile ASEAN arasındaki ilk görüşmelere 2013 yılı Eylül ayında başlanabilmişti.
Söz konusu Adalar bölgesinde, ASEAN’a üye dört ülke ile anlaşmazlık yaşayan Çin’in, bu ülkeleri ASEAN bütünü içerisinde değil, birbirinden bağımsız ülkeler sınıflaması içerisinde düşünmesinin nedeni de bu. Neredeyse bölgedeki her otoritenin “Çin küresel güç olmak istiyorsa komşu ülkelerin haklarını gözetmeli” söylemi de bir anlam ifade etmiyor. Çin bölgede çoktan güç sahibi olmuş, bu gücünü Afrika’ya kadar genişletmiş olması, yanı başındaki ülkelerle ilişkilerinde kuşkusuz ki başat bir siyasi güç olarak ortaya çıkmasına neden oluyor. Temelde buradaki sorun, Çin’in bu ülkeleri nasıl değerlendirdiğinden önce, bu ülkelerin içinde yer aldıkları adına ASEAN denilen bütünün nasıl bir performans sergilediğidir.
Geçen haftaki zirve öncesinde, Vietnam’ın da iddia ettiği sularda Çin’in ilk defa petrol arama faaliyet başlatmak üzere sayısı neredeyse yüzü bulan donanma destekli sivil filosuyla harekete geçişi gözardı edilebilecek bir gelişme değil. Çin’in bölgede petrol arama çalışmalarına başlayacağının ipuçlarını 2012 yılında vermişti. Kaldı ki, Çin’in sadece siyasi değil, ekonomik yatırım temelli atraksiyonu ABD Başkanı Barak Obama’nın ziyaretinden haftalar sonra gerçekleşmesi ABD’nin bölgede verdiği mesaja bir karşılık taşıdığı düşünülüyor. Çin, “sivil imkânlarıyla” bölgede petrol arama çalışmalarına ilk adımı atma sürecinde Vietnam sahil güvenlik birimlerine saldırısı ile de Birleşmiş Milletler’in dikkatini çekti. Çünkü “Eylem Kuralları” denilen deklarasyonun daha birinci maddesinde referans olarak Birleşmiş Milletlerce 1982 yılında kabul edilen Deniz Yasası bulunuyor. Gene bu Yasa’nın dördüncü maddesinde, anlaşmazlıkların “güç kullanımı yerine, “dostane müzakerelerle halledilmesi” cümlesinin bugünkü karşılığı ise 1979 yılında yaşanan sınır çatışmalarından bu yana ilk defa Çin ve Vietnam’ın karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Ancak Nay Pyi Taw Zirvesi’nde Vietnam ve Filipinler tarafının tüm lobi çalışmalarına karşın yaşan son gelişme bağlamında Çin’e güçlü bir mesaj verilemedi. Bu durum, ‘ASEAN güvensizliği’ olarak gündeme gelirken, Vietnam’da halk kızgınlığını Çin’e ait olan fabrikalara saldırarak ortaya koymaya başlamıs hiç de küçümsenecek bir gelişme değil. Bu gelişme, sadece Vietnam’ın değil, ASEAN’ın dikkate alması gereken bir durumdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder