19 Kasım 2013 Salı

Filipinler’de Afet ve Sonrasında Yaşananlar / Disaster and Its Aftermath in the Phillipines

Mehmet Özay                                                                                                                 18 Kasım 2013

Filipinler’deki doğal afet bir kez daha Güneydoğu Asya’yı dünya gündemine taşıdı. 8 Kasım günü ülkenin orta bölgelerinde Samar ve Leyte Eyaletleri’ni vuran Haiyan Tayfunu 7 ilâ 13 milyon arasında kişinin yaşamını etkilediği ileri sürülüyor. Özellikle Tacloban şehrinde etkili olan tayfundan etkilenenler, günlerce ‘acil yardımların’ kendilerini ulaşmasını beklerken, hükümet ve Birleşmiş Milletler arasında felâketin boyutları konusunda görüş ayrılıkları gündeme damgasını vurdu. Bu durumun, hükümet ve BM’nin çalışmalarının güvenilirliğine gölge düşürdüğüne kuşku yok. Tüm bu hususlar doğal afetler karşısında hazırlıksız yakalanmanın bir örneğinin daha ortaya çıkması kadar, hemen sonrasında ilk yardım faaliyetlerinde ciddi aksaklıkların yaşanması ilgili ülke yönetimlerinin ve yardım kuruluşlarının yeni stratejiler geliştirmelerini zorunlu kılıyor.

Bu noktada, bazı istatistiki bilgileri gündeme getirmekte fayda var. Ölü sayısı konusunda Birleşmiş Milletler ve Filipinler Hükümeti’nin birbiriyle çelişen rakamlar gündeme getirdiklerini söylemiştik. Bu bağlamda, BM İnsani Yardım Koordinasyonu (OCHA) yetkilileri sahadaki çalışanlarından aldıkları bilgilere göre geçen Cuma günü yaptıkları açıklamalarda ölü sayısı tahmini olarak 10.000 olarak veriyordu. Filipinler Hükümeti’nin oluşturduğu olağanüstü kriz masası ise bu sayının 2360 civarında olduğunu ileri sürüyor. Devlet Başkanı Benigno Aquino da yaptığı açıklamada ölü rakamlarını 2500 olarak vermişti. Aynı günlerde hükümet yetkilileri 1140 kişinin de kayıp olduğunu ilân ediyordu. Filipinler yönetimi ile BM’nin ölü sayısı konusundaki çelişkili açıklamaları üst düzey bir polis memurunun görevden alınmasına kadar vardı. Söz konusu polis memuru, hükümet kaynakları yerine, BM kaynaklarından hareketle açıklamada bulunması onu görevinden etti.

Öte yandan, 500.000 kişinin evsiz kaldığının açıklanması, kısa ve orta vadede yardım çalışmalarının gıda ve ilaç dağıtımının dışında hangi boyutlarda seyretmesi gerektiğini de ortaya koyuyor. Ancak temel yardım çabalarının bile mağdurlara ulaştırılmasında önemli sıkıntılar yaşandığı dikkate alındığında, yarım milyon insanı yeniden hayata bağlayacak ve toplumsal yaşamlarına geri döndürecek sürecin ne kadar uzun olacağını kestirmek güç.

Adalar ülkesi Filipinlerin orta kesimlerini vuran Haiyan Tayfunu akıllara 2004 yılında Açe, 2011 yılında da Japonya’yı vuran tsunamileri akla getirdi. Aradan geçen yaklaşık on güne rağmen, felâket sonrası yardım faaliyetlerinde önemli derecede aksamalar yaşanması gündemde yer etti ve etmeye devam ediyor. Neredeyse her büyük felâkette yaşandığı üzere, mağdurların getirilen yardımlara ulaşmak için bölgedeki havalimanlarından başlayarak kaotik görüntüler ortaya çıktı. Öyle ki, kimi yerlerde yardım malzemeleri taşıyan ekiplere açlık ve susuzluğun neden olduğu psikolojiyinin de etkisiyle şiddete varan boyutlarda vak’aların yaşanması resmi makamların ve yardım kuruluşlarının çalışmalarında yeni stratejiler geliştirmelerini zorunlu kılıyor. Bu durum, sadece yardımları organize eden kurumlarda çalışanları değil, mağdurlar arasında güçlüler karşısında zayıf konumda bulununların güvenliğini de yakından etkiliyor.

Güneydoğu ve Doğu Asya’da uzanan adaları ve sahillerini etkisi altına alan muson yağmurları ve bu döneme denk gelen kasırga ve tayfunlar aslında yeni değil. Bu anlamda Filipinleri etkisi altına alan tayfun bir sürpiz olmadığı gibi, yakın geçmişte bölgede yaşanan benzer felâketlerden de ders çıkartılmadığı yönünde ciddi kaygılar var. Bu noktada, mağdurların uzun süre yardım alamamaları, hava ulaşım desteğinin yeterince gündeme getirilmediğini ortaya koyuyor. Daha dün bile uluslararası yayın yapan televizyon kanallarının bölgedeki muhabirleri kitlelerin hâlâ ‘aç ve susuzluğundan’ bahsediyor. Kimi ülkeler kısa sürede yardım ekiplerini ve malzemeleri başkent Manila’ya taşısa da, merkezden felâket bölgesine ulaşmak için yeterli alt yapının olmaması bölgedeki mağduriyeti daha da artırıyor. Bu süreçte bir diğer çarpıcı sorun ise güvenlik konusundaki zaafiyetin neden olduğu yağma ve şiddet. Bu husus örneğin, güçlünün zayıfı ezmesinden tutun da, soygun ve katl ile sonuçlanan vak’alar şeklinde farklı derecelerde gündeme geliyor.

Doğal afetten etkilenen yüzbinlerce kişi hayata tutunma süreci yaşarken, yardımlar konusundaki girişimler uluslararası ilişkiler boyutunda da ele alınmaya başlandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki, özellikle Japonya’nın Okinava askeri üssünden hareket eden deniz piyadeleri felâket bölgesine kısa sürede ulaşmasına rağmen, Çin’in yardım konusunda çekimser bir tutum takınması gündeme getirilen konular arasındaydı. Amerika’nın eski kolonisi Filipinler’de uzun yıllar sahip olduğu deniz üslerine yönelik eleştiriler ve halkın tepkisine rağmen, felâket sonrasında bölgede ilk yardım çalışmalarını gerçekleştirmesi Amerika’nın bu tip durumlarda izlediği ulusal politikası olarak değerlendirmek gerekir. Kimi gözlemciler 2004 yılında yaşanan tsunami sonrasında ABD deniz ve hava kuvvetlerinin Açe’ye yardımının Endonezya ile ilişkilerin yeniden rayına oturmasında önemli bir işlev gördüğünü hatırlatarak, benzer bir sürecin Filipinlerle ilişkiler de gerçekleşebileceğine dikkat çekiyorlar. 

Bu süreçte dikkat çeken yardım çabalarından biri de, Manila’daki kimi ülke büyükelçiliklerinin faaliyetleriydi. Ancak bu gelişmelerde dikkat çeken bir yön ise ASEAN’la ilgili. Siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirme konusunda önemli çabalara imza atan Birlik, bölgeyi sık sıkziyaret eden doğal afetler karşısında bugüne kadar tutarlı birpolitika izlemiş değil. Bu durum, ne yazık ki, Haiyan Tayfunu’nun neden olduğu felâket sonrasında da gözlemlendi. ASEAN üyeleri arasında Malezya ve Endonezya kimi devlet ve sivil kurumlar vasıtasıyla yardıma yönelik çabalar içine girse de, ASEAN’ın bu tip gelişmeler karşısında herhangi bir hazırlığının olmadığı dikkat çekiyor. Son dönemde, ASEANlılık olgusunu dillendiren yetkililerin üye ülke halkları arasındaki sosyal ve kültürel bağları geliştirme konusundaki söylemlerinin tam da karşılık bulması beklenen deprem, tayfun gibi doğal afetler bağlamında gerekli araçları harekete geçirme konusunda henüz adım at(a)madıklarını gözleniyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder