Mehmet
Özay 15 Mart 2012
Türkiye’nin Endonezya’ya atanan yeni büyükelçisi göreve hazır. 2005
yılından bu yana üçüncü büyükelçi değişiminin ardından dördüncü büyükelçi, İzmir
AKP eski milletvekili ve Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından Zekeriya Akçam’ın
15 Mart’ta göreve başlayacak.
Endonezya Büyükelçilerinin görece sık değiştirilmelerinin elbette kayda
değer nedenleri bulunuyor. Özellikle Sayın Zekeriya Bey’in Dışişleri
Bakanlığı’nın ‘klasik kadrosundan’ olmaması bu değişime verilen önemi ortaya
koyuyor. Konuya ilgilenen her birey ve kurum bu değişimi kendilerince
yorumlayabilir. Ben de içinde bulunduğum konum muvacehesinde bu değişime dair
bazı hususları paylaşacağım. Nedenlerin Cava ayağı bir yana, bizi daha çok ilgilendiren
yönü doğal olarak Açe. Açe’nin Endonezya bağlamında ne gibi bir yer tuttuğu
konusunun Büyükelçiler nezdinde hak ettiği değeri bulup bulmadığı üzerinde
durulması bir zorunluluk.
Büyükelçi değişimi derken, öncelikle, yukarıda niçin 2005 diye yazdık,
bunun üzerinde duralım. Çünkü Türk makamlarının Endonezya bağlamında
Büyükelçilerle teşrik-i mesaisinin kayda değerliğini ortaya koyan gelişme 2004
yılı sonunda Açe’de yaşanan deprem ve tsunami de ondan. Açe’ye ayak bastığımız
günden bu yana, giderek artan ilgi ve alâkayla Açe’nin düne kadar nasıl ele
alındığı, bugün nasıl ele alınmakta olduğu ve gelecekte nasıl bir
değerlendirmeye tabi tutulması konusunda somut, elle tutulur gerekçeleri şu
veya bu şekilde kendileriyle beraber olduğum STK sorumlularına,
yöneticilerine ve onlar aracılığıyla kimi devlet organlarına sözlü ve yazılı
olarak iletmiştim. Bu kişi ve kurumlar arasında Büyükeçlilik makamlarının da
olduğunu ifade etmeliyim.
İlk değişim nasıl başladı bir bakalım... Sayın Başbakan Erdoğan’ın
tsunaminin hemen ardından 2005 yılı Şubat ayında Açe’ye yaptığı ziyaret herkesin
malumu. Ancak o gezi sırasında yaşananlar, sınırlı bir çevrenin bilgisi
dahilinde. Öyle de kalsın... Tsunami olmasaydı, bugün önemli makamları tutmuş
kimi yazar çizer erbabının Açe’yi onyıllar öncesinde bir “hak arayışı
mücadelesi” olarak ilgimize sunan yaklaşımlarının üzerinde biriken küller
birekmeye devam edecekti. Sayın Başbakan’ın ziyaretinden kısa bir süre ilk
büyükelçi değişimi gündeme geldi. Bu değişimin, Açe’ye dair yönelimlerin arzu
edilir düzeyde olmamasından kaynaklandığını ve o tarihlerde görev yapan Büyükelçi’nin
de böyle bir hatanın aktörü olması nedeniyle değiştirildiğini söyleyebilir
miyiz? Yani, Açe’den bîhaber, Açe’nin Endonezya ve bölge içerisindeki önemini
“kollayamayan”, Açe’deki zulme ve haksızlığa göz yuman siyasi ve insani etikle
bağdaşmayacak bir yaklaşıma şu veya bu şekilde konu olmasıyla ‘kaybetmişti’
denilebilir mi?
Ardından Sayın Aydın Evirgen geldi... Kendisiyle çeşitli vesilelerle yüzyüze
ve sanal ortamda iletişim imkânı buldum. Sayın Evirgen, görece uzun
sayılabilecek bir dönem görevini sürdürdü. Dışişleri Bakanlığı nezdinde
“çalışkan” bir büyükelçi olarak algılanmış olmalı ki, akabinde ASEAN’a
büyükelçi olarak atandı. Sayın Evirgen’in Banda Açe’de açılmasına katkıda
bulunduğumuz Türk Kültür Merkezi’ne desteğini burada zikretmek isterim. Bununla
birlikte, çeşitli vesilelerle kendilerini Açe’ye davet etmiş olsak da somut bir
gelişmenin olmaması üzücüydü. Buna ilâveten, Açe’deki Barış ortamını etkileyen
çeşitli gelişmeler karşısında -örneğin 2009 seçimleri öncesinde 45 kişinin
hayatını kaybettiği fâil-i meçhul cinayetler zincirindeki gibi- Açeli kimi
nüfuz sahibi dostların bize ulaştırdıkları talepleri kendileriyle paylaşmayı
Açe için bir sorumluluk olarak algılamıştık. Sadece siyasi sorunları değil, kara
ve açık denizde petrol ve doğal gaz sondaj çalışmaları örneğinde olduğu gibi Açe’nin
ekonomik kalkınmasını tetikleyebilecek ve dolayısıyla siyasi sorunların da
gündemdeki sıcaklığını düşürebilecek gelişmeler bağlamında da görüşlerimizi
kendilerine iletmiştik. Tüm bunları salt akademi çalışmalarımıza konu olan
çerçeve bağlamında değil, Açe’nin gerek Endonezya gerekse Güneydoğu Asya
kapsamında sahip olduğu dominant faktörlerin giderek öne çıkmaya başladığını
görmemizle de yakından alâkalıydı.
Yukarıda kısaca değindiğim hususları ve benzerlerini, ailesiyle Açe’ye
ziyarette bulunan ikinci sekreter Sayın Kılıç Bey’e de aktarma fırsatı bulmuştum.
Özellikle kıymetli pederlerinin Açe’ye yaklaşımlarını burada takdir ettiğimi
söylesem de, resmi olarak girişimlerin gerçekleştiğine tanık olamadım.
Benzer şekilde, Türkiye’yi şu veya bu şekilde ilgilendiren İİT’nin (eski
adıyla İKÖ) Açe’deki yetim projesini yürüten ofisle ilgili kimi hususları da
Sayın Evirgen ve çalışanlarıyla paylaşma gereği duymuştuk... Ancak Sayın
Büyükelçinin İİT üst düzey yöneticilerinde nasıl yönlendirildiğini anlamak için
biraz daha zamana ihtiyacımız var. Çünkü, söz konusu yöneticiler bizimle
yaptıkları yüzyüze görüşmelerde ifade ettikleri ‘gerçeklerle’ çelişecek
kararlara imza attıkları biliniyor. Bu detay bir konu şimdilik geçelim...
Akabinde 2010 yılında yeni Büyükelçi Murat Adalı Bey atanmıştı... Murat
Bey’le yüzyüze görüşmek nasip olmadıysa da, Büyükelçiliğimizin diğer
çalışanları vasıtasıyla dolaylı da olsa kısmen görüştüğümüzü ifade edebilirim. Bu
süreçte de Açe’de yaşananlara atfen kimi hususları paylaşmış ve Büyükelçimizin
katkılarının ciddi olduğuna dair görüşlerimizi daha önceki yazılarımızda da dikkat
çekmiştik. Murat Bey’in döneminde oldukça önemli bir gelişme, yani Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Endonezya’ya ziyareti gerçekleşmişti. O dönem
kaleme aldığımız bir yazıda Açe’nin es geçilmemesini vurgulamış, hatta
açıklanan resmi gezi programda Açe adını gördüğümüzde Açe adına sevinmiştik.
Ancak Açe gezisi gerçekleşmedi. Açe konusuna hassasiyet beslediğini düşündüğüm
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye dönene kadar moral bozukluğunun devam
ettiğini tahmin etmek güç değil... Geçen Eylül ayında Sayın Murat Bey’in Açe’yi
ziyaret ettiğini bilsek de, bu gezide nasıl bir Açe vizyonu geliştirdiğini ve bunun
ne gibi sonuçlar doğurduğunu bilemiyoruz.
Bunları niçin aktarıyorum? Bugüne kadar dikkatlere sunduğumuz hususları
tekrarlayalım ki, önümüzdeki süreçte benzer yanılgılar içinde olunmasın. Öyle
ya, sık aralıklarla değişime konu olan Büyükelçilikse sorunların yapıcı olmak
kaydıyla açık ve net bir şekilde ortaya konulması ve akabinde ne gerekiyorsa
ivedilikle yerine getirilmesi kaçınılmazlık arz ediyor.
Gelelim bugüne... Sayın Zekeriya Bey’in işi kolay değil. Niçin? En başta
ikiyüzotuz milyon nüfuslu ve bir ucundan ötekine beşbin kilometreyi varan bir
coğrafya genişliğindeki bir ülkeye atanıyor. Bu maddi büyüklükte bir ülke ile
kurulacak ilişkilerde bir ‘neferin’ varlığı ne kadar gerçekçi tartışmaya açık.
Bu nedenle sürekli dile getiriyoruz. Şayet Türk hükümeti bu coğrafya ile
ilişkilerini geliştirme noktasında ciddiyse bu maddi büyüklükle orantılı bir
yapılanma içine girmesinde fayda var.
Davutoğlu Hoca, Endonezya’ya bir çare bulmalı... Büyükelçi değişikliği
çareymiş gibi gözüküyor ilk etapta. Halbuki, sorun başka yerde... Örneğin
Ankara’da konuşlanmış şu veya bu şekilde devletten fonlanmış siyasal STK’ların
masabaşı çalışmaları ile ne Endonezya ne Güneydoğu Asya anlaşılabilir. Kaldı
ki, bu tip kuruluşların yayınlarına bakıldığında bu coğrafyaya değinenini de
görmüş değiliz. Örneğin, “Asya” konulu İstanbul’da yapılacak bir toplantı için
ilgili kurumu aradığımda programlarında Güneydoğu Asya olmadığını söylemişti
sekreter. Burada bir sakatlık olduğunu ilgililerin dikkatine sunalım... Söz
konusu bu STK yöneticilerinin Asya haritasını önlerine koyduklarında
nasıl bir algı içinde olduklarını merak ediyorum. Sayın Davutoğlu Hoca’ya
önerim şu: Aklı Batılılardan almaya gerek yok... Hasılı sorun ve çözüm ortada...
Güçlü fonlanmış, çıkar gruplarının uydusu olmayan nitelikli akademisyenlerin
saha çalışmaları sadece Endonezya’yı değil, giderek yoğun şekilde Güneydoğu ve
Doğu Asya’yı kapsayacak güçlü bir “büyük doğu” hamlesine gerek var.
Zekeriya Bey, elbette
Ankara ve İstanbul’da çeşitli kurumlardan brifing üstüne brifing almıştır
herhalde. Ancak iş sahada... Her kurumun kendi çıkar muvacehesinden konuya
baktığını elbette ki, yeni Büyükelçimiz biliyor. Bu çıkar çevrelerinin Zekeriya
Bey’in Cakarta’ya ayak basar basmaz etrafında pervane olacaklarından da eminiz.
İşin yakıcı tarafı, Büyükelçilerin etrafını saran çıkar gruplarının
yönlendiriciliğinin, doğası gereği salt kendi emelleri ve çıkarları ile sınırlı
olduğu gereçeğidir. Oysa devlet ciddiyeti konulara yaklaşımı farklı
perspektiften ele almayı zorunlu kılıyor. Hele bu içinde Açe gibi son derece
jeo-stratejik öneme sahip bir bölgeye sahip Endonezya gibi bir ülkeyse hiç es
geçilmemesi gereken bir husus. Bu vesile ile yeni Büyükelçi Zekeriya Bey’e yeni
görevinde başarılar dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder