28 Mart 2012 Çarşamba

Endonezya’ya Büyükelçi Dayanmıyor!


Mehmet Özay                                                                                                                                                       15 Mart 2012

Türkiye’nin Endonezya’ya atanan yeni büyükelçisi göreve hazır. 2005 yılından bu yana üçüncü büyükelçi değişiminin ardından dördüncü büyükelçi, İzmir AKP eski milletvekili ve Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından Zekeriya Akçam’ın 15 Mart’ta göreve başlayacak.

Endonezya Büyükelçilerinin görece sık değiştirilmelerinin elbette kayda değer nedenleri bulunuyor. Özellikle Sayın Zekeriya Bey’in Dışişleri Bakanlığı’nın ‘klasik kadrosundan’ olmaması bu değişime verilen önemi ortaya koyuyor. Konuya ilgilenen her birey ve kurum bu değişimi kendilerince yorumlayabilir. Ben de içinde bulunduğum konum muvacehesinde bu değişime dair bazı hususları paylaşacağım. Nedenlerin Cava ayağı bir yana, bizi daha çok ilgilendiren yönü doğal olarak Açe. Açe’nin Endonezya bağlamında ne gibi bir yer tuttuğu konusunun Büyükelçiler nezdinde hak ettiği değeri bulup bulmadığı üzerinde durulması bir zorunluluk.

Büyükelçi değişimi derken, öncelikle, yukarıda niçin 2005 diye yazdık, bunun üzerinde duralım. Çünkü Türk makamlarının Endonezya bağlamında Büyükelçilerle teşrik-i mesaisinin kayda değerliğini ortaya koyan gelişme 2004 yılı sonunda Açe’de yaşanan deprem ve tsunami de ondan. Açe’ye ayak bastığımız günden bu yana, giderek artan ilgi ve alâkayla Açe’nin düne kadar nasıl ele alındığı, bugün nasıl ele alınmakta olduğu ve gelecekte nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulması konusunda somut, elle tutulur gerekçeleri şu veya bu şekilde kendileriyle beraber olduğum STK sorumlularına, yöneticilerine ve onlar aracılığıyla kimi devlet organlarına sözlü ve yazılı olarak iletmiştim. Bu kişi ve kurumlar arasında Büyükeçlilik makamlarının da olduğunu ifade etmeliyim.

İlk değişim nasıl başladı bir bakalım... Sayın Başbakan Erdoğan’ın tsunaminin hemen ardından 2005 yılı Şubat ayında Açe’ye yaptığı ziyaret herkesin malumu. Ancak o gezi sırasında yaşananlar, sınırlı bir çevrenin bilgisi dahilinde. Öyle de kalsın... Tsunami olmasaydı, bugün önemli makamları tutmuş kimi yazar çizer erbabının Açe’yi onyıllar öncesinde bir “hak arayışı mücadelesi” olarak ilgimize sunan yaklaşımlarının üzerinde biriken küller birekmeye devam edecekti. Sayın Başbakan’ın ziyaretinden kısa bir süre ilk büyükelçi değişimi gündeme geldi. Bu değişimin, Açe’ye dair yönelimlerin arzu edilir düzeyde olmamasından kaynaklandığını ve o tarihlerde görev yapan Büyükelçi’nin de böyle bir hatanın aktörü olması nedeniyle değiştirildiğini söyleyebilir miyiz? Yani, Açe’den bîhaber, Açe’nin Endonezya ve bölge içerisindeki önemini “kollayamayan”, Açe’deki zulme ve haksızlığa göz yuman siyasi ve insani etikle bağdaşmayacak bir yaklaşıma şu veya bu şekilde konu olmasıyla ‘kaybetmişti’ denilebilir mi?

Ardından Sayın Aydın Evirgen geldi... Kendisiyle çeşitli vesilelerle yüzyüze ve sanal ortamda iletişim imkânı buldum. Sayın Evirgen, görece uzun sayılabilecek bir dönem görevini sürdürdü. Dışişleri Bakanlığı nezdinde “çalışkan” bir büyükelçi olarak algılanmış olmalı ki, akabinde ASEAN’a büyükelçi olarak atandı. Sayın Evirgen’in Banda Açe’de açılmasına katkıda bulunduğumuz Türk Kültür Merkezi’ne desteğini burada zikretmek isterim. Bununla birlikte, çeşitli vesilelerle kendilerini Açe’ye davet etmiş olsak da somut bir gelişmenin olmaması üzücüydü. Buna ilâveten, Açe’deki Barış ortamını etkileyen çeşitli gelişmeler karşısında -örneğin 2009 seçimleri öncesinde 45 kişinin hayatını kaybettiği fâil-i meçhul cinayetler zincirindeki gibi- Açeli kimi nüfuz sahibi dostların bize ulaştırdıkları talepleri kendileriyle paylaşmayı Açe için bir sorumluluk olarak algılamıştık. Sadece siyasi sorunları değil, kara ve açık denizde petrol ve doğal gaz sondaj çalışmaları örneğinde olduğu gibi Açe’nin ekonomik kalkınmasını tetikleyebilecek ve dolayısıyla siyasi sorunların da gündemdeki sıcaklığını düşürebilecek gelişmeler bağlamında da görüşlerimizi kendilerine iletmiştik. Tüm bunları salt akademi çalışmalarımıza konu olan çerçeve bağlamında değil, Açe’nin gerek Endonezya gerekse Güneydoğu Asya kapsamında sahip olduğu dominant faktörlerin giderek öne çıkmaya başladığını görmemizle de yakından alâkalıydı.

Yukarıda kısaca değindiğim hususları ve benzerlerini, ailesiyle Açe’ye ziyarette bulunan ikinci sekreter Sayın Kılıç Bey’e de aktarma fırsatı bulmuştum. Özellikle kıymetli pederlerinin Açe’ye yaklaşımlarını burada takdir ettiğimi söylesem de, resmi olarak girişimlerin gerçekleştiğine tanık olamadım.

Benzer şekilde, Türkiye’yi şu veya bu şekilde ilgilendiren İİT’nin (eski adıyla İKÖ) Açe’deki yetim projesini yürüten ofisle ilgili kimi hususları da Sayın Evirgen ve çalışanlarıyla paylaşma gereği duymuştuk... Ancak Sayın Büyükelçinin İİT üst düzey yöneticilerinde nasıl yönlendirildiğini anlamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Çünkü, söz konusu yöneticiler bizimle yaptıkları yüzyüze görüşmelerde ifade ettikleri ‘gerçeklerle’ çelişecek kararlara imza attıkları biliniyor. Bu detay bir konu şimdilik geçelim...

Akabinde 2010 yılında yeni Büyükelçi Murat Adalı Bey atanmıştı... Murat Bey’le yüzyüze görüşmek nasip olmadıysa da, Büyükelçiliğimizin diğer çalışanları vasıtasıyla dolaylı da olsa kısmen görüştüğümüzü ifade edebilirim. Bu süreçte de Açe’de yaşananlara atfen kimi hususları paylaşmış ve Büyükelçimizin katkılarının ciddi olduğuna dair görüşlerimizi daha önceki yazılarımızda da dikkat çekmiştik. Murat Bey’in döneminde oldukça önemli bir gelişme, yani Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Endonezya’ya ziyareti gerçekleşmişti. O dönem kaleme aldığımız bir yazıda Açe’nin es geçilmemesini vurgulamış, hatta açıklanan resmi gezi programda Açe adını gördüğümüzde Açe adına sevinmiştik. Ancak Açe gezisi gerçekleşmedi. Açe konusuna hassasiyet beslediğini düşündüğüm Sayın Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye dönene kadar moral bozukluğunun devam ettiğini tahmin etmek güç değil... Geçen Eylül ayında Sayın Murat Bey’in Açe’yi ziyaret ettiğini bilsek de, bu gezide nasıl bir Açe vizyonu geliştirdiğini ve bunun ne gibi sonuçlar doğurduğunu bilemiyoruz.

Bunları niçin aktarıyorum? Bugüne kadar dikkatlere sunduğumuz hususları tekrarlayalım ki, önümüzdeki süreçte benzer yanılgılar içinde olunmasın. Öyle ya, sık aralıklarla değişime konu olan Büyükelçilikse sorunların yapıcı olmak kaydıyla açık ve net bir şekilde ortaya konulması ve akabinde ne gerekiyorsa ivedilikle yerine getirilmesi kaçınılmazlık arz ediyor.

Gelelim bugüne... Sayın Zekeriya Bey’in işi kolay değil. Niçin? En başta ikiyüzotuz milyon nüfuslu ve bir ucundan ötekine beşbin kilometreyi varan bir coğrafya genişliğindeki bir ülkeye atanıyor. Bu maddi büyüklükte bir ülke ile kurulacak ilişkilerde bir ‘neferin’ varlığı ne kadar gerçekçi tartışmaya açık. Bu nedenle sürekli dile getiriyoruz. Şayet Türk hükümeti bu coğrafya ile ilişkilerini geliştirme noktasında ciddiyse bu maddi büyüklükle orantılı bir yapılanma içine girmesinde fayda var.

Davutoğlu Hoca, Endonezya’ya bir çare bulmalı... Büyükelçi değişikliği çareymiş gibi gözüküyor ilk etapta. Halbuki, sorun başka yerde... Örneğin Ankara’da konuşlanmış şu veya bu şekilde devletten fonlanmış siyasal STK’ların masabaşı çalışmaları ile ne Endonezya ne Güneydoğu Asya anlaşılabilir. Kaldı ki, bu tip kuruluşların yayınlarına bakıldığında bu coğrafyaya değinenini de görmüş değiliz. Örneğin, “Asya” konulu İstanbul’da yapılacak bir toplantı için ilgili kurumu aradığımda programlarında Güneydoğu Asya olmadığını söylemişti sekreter. Burada bir sakatlık olduğunu ilgililerin dikkatine sunalım... Söz konusu bu STK yöneticilerinin Asya haritasını önlerine koyduklarında nasıl bir algı içinde olduklarını merak ediyorum. Sayın Davutoğlu Hoca’ya önerim şu: Aklı Batılılardan almaya gerek yok... Hasılı sorun ve çözüm ortada... Güçlü fonlanmış, çıkar gruplarının uydusu olmayan nitelikli akademisyenlerin saha çalışmaları sadece Endonezya’yı değil, giderek yoğun şekilde Güneydoğu ve Doğu Asya’yı kapsayacak güçlü bir “büyük doğu” hamlesine gerek var.


Zekeriya Bey, elbette Ankara ve İstanbul’da çeşitli kurumlardan brifing üstüne brifing almıştır herhalde. Ancak iş sahada... Her kurumun kendi çıkar muvacehesinden konuya baktığını elbette ki, yeni Büyükelçimiz biliyor. Bu çıkar çevrelerinin Zekeriya Bey’in Cakarta’ya ayak basar basmaz etrafında pervane olacaklarından da eminiz. İşin yakıcı tarafı, Büyükelçilerin etrafını saran çıkar gruplarının yönlendiriciliğinin, doğası gereği salt kendi emelleri ve çıkarları ile sınırlı olduğu gereçeğidir. Oysa devlet ciddiyeti konulara yaklaşımı farklı perspektiften ele almayı zorunlu kılıyor. Hele bu içinde Açe gibi son derece jeo-stratejik öneme sahip bir bölgeye sahip Endonezya gibi bir ülkeyse hiç es geçilmemesi gereken bir husus. Bu vesile ile yeni Büyükelçi Zekeriya Bey’e yeni görevinde başarılar dilerim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder