14 Mart 2012 Çarşamba

Endonezya'nın Söyleyeceği Bir Şey Var Mı?


Mehmet Özay                                                                                                        10 Aralık 2010

Endonezya, Demokrasi Forumu’nun üçüncüsünü gerçekleştirerek bölgesinden başlayarak Asya başta olmak üzere Üçüncü Dünya’ya söyleyecek sözü olduğunu ortaya koyuyor.

Güneydoğu Asya dünya gündeminden düşmüyor. Bir yandan, Batı’daki ekonomik kriz ve durgunluğa inad yeni açılımlar ile istikrarlı bir ekonomik yapıya sahip ülkeleri ve bunları takip eden komşular, öte yandan görünürde önemsizmiş gibi görünen ancak tarihsel bir devamlılığın soncu olarak zaman zaman gün yüzüne çıkan sınır anlaşmazlıkları ve bunun yarattığı endişe ve kaygı ortamı ile son derece dinamik bir coğrafya Güneydoğu Asya. İşte bugünlerde gene önemli bir konu etrafında, sadece bölge ülkeleri değil, Üçüncü Dünya’nın da ilgisini çekecek şekilde gündeme geliyor.

Endonezya’da Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono (SBY) önderliğinde Bali Demokrasi Forumu‘nun (BDF) üçüncüsü 9-10 Aralık’ta çok sayıda ülkenin katılımıyla Bali Adası’nda Nusa Dua’da yapılıyor. Bu yılki oturuma Endonezya ve Güney Kore başkanlık ederken, dört ülke devlet veya hükümet başkanlarınca, 18’i de bakan düzeyinde temsil ediliyor. Söz konusu toplantıya temsilci gönderen ülkeler arasında Avustralya, İran, Hindistan, Japonya, Kore, Malezya, Filistin, Yeni Zelanda, Singapur, Tayland, Vanuatu ve Ürdün’ün yanı sıra, Avrupa ülkelerinden de temsilciler yer alıyor. “Demokrasi ve Barış ve İstikrarın Artırılması” başlığını taşıyan bu yılki foruma Asya-Pasifik bölgesinden 52 ülkenin katılması bekleniyor. 15 ülke devlet veya hükümet başkanlarınca temsil edilirken, 39 ülke ve uluslararası organizasyonlar gözlemci olarak katılacak.
İlki 2008 yılında yapılan ve eşbaşkanlığı Avustralya’nın paylaştığı söz konusu Demokrasi Forumu’na kırk ülke, eşbaşkanlığını Japonya’nın yaptığı 2009’daki toplantıya 48 ülke katılmıştı. Ayrıca forumun alt yapısı oluşturmak ve çeşitli araştırmalar gerçekleştirmek amacıyla Udayana Üniversitesi’nde “Barış ve Demokrasi adıyla kurulan bir enstitüsü faaliyet gösteriyor.

Endonezya Devlet Başkanı SBY’nın sadece kendi ülkesinde değil, özellikle de Asya’daki Üçüncü Dünya ülkelerinde demokrasi olgusunu geliştirmeye yönelik atılımlarından biri olarak kabul edilebilir. 39 ülkeden 31’inin demokratik yönetimlere konu olduğu Asya’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra epey mesafe kat edildiğini düşünmek mümkün. Bu çerçevede, Endonezya aslında bu tür geniş katılımlı ve Üçüncü Dünya ülkelerine hitap eden toplantılar yapma geleneğine uzak olduğunu söyleyemeyiz. Ülkenin kurucu babalarından ve döneminin devlet başkanları arasında hitabet gücü ile kitleleri harekete geçirebilme kabiliyeti tartışılmaz kabul edilen Sukarno tarafından 1955 yılı gibi Soğuk Savaş yıllarının çetrefil geçtiği bir dönemde Bandung’da toplanan bağlantısızlar toplantısı büyük ses getirmiş, ancak daha sonra çeşitli nedenlerde devamı gelmemişti. Şimdi ise, Bali Demokrasi Forumu’nun üçüncüsünün yapılması bir anlamda Endonezya’nın tarihsel birikimlerden esinlendiğini ve bunu geliştirme yönünde önemli adımlar atmakta kararlılığını göstermesi açısından önemli.

Bali Demokrasi Forumu’nun toplanmasının elbette önemli sebepleri bulunuyor. Bunlar arasında baş sırayı Suharto’nun 32 yıllık “krallığı”nın 1998 Mayıs’ında sona ermesiyle başlayan reform süreci, özellikle de 2004 yılında devlet başkanlığı seçimlerini kazanan SBY ile giderek yapısal dönüşümlerin kararlılıkla yürütülmeye başlanması oluşturuyor. Buna ilâve olarak süreçte, Endonezya ekonomisinin Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi olarak ortaya çıkması ve ardından G-20 listesinde yer alması; ASEAN gibi önemi gün geçtikçe artan ve Batılı kalkınmış ülkelerin yakından izlediği bölgesel oluşuma liderlik yapması; 15 Ağustos 2005 tarihinde Açe Barışı’nın tesisi, ardından Papua (Irian Jaya)’daki silahlı mücadeleye barışçıl çözüm bulunması yolundaki kararlı siyasal yaklaşımlar gibi ülke içinde toplumsal barışı sağlamaya yönelik icraatların yanı sıra, başta Myanmar olmak üzere bölgedeki “demokrasi özürlü” yapılanmaları dönüştürmeye yönelik projelerde aktif rolü hatırlanmalıdır. Özellikle, ASEAN içindeki rolü ile SBY’ın, Myanmar’daki cunta rejiminin 19 yıl aradan sonra ilk “demokrasi sınavı” olan seçimleri yapmasındaki şu ya da bu şekildeki rolü bile kendi başına bölge demokrasininin gelişim süreci açısından anlamlı.

SBY’nin demokrasi konusundaki girişimleri ve sergilediği kararlılık, öncelikle uzun yıllar “devlet terörü” uyguladığı yönünde uluslararası çevrelerde olumsuz bir şöhrete sahip olmuş bir ülkenin başkanı olarak kendisine uluslararası çevrelerde önemli bir yer almasını sağlıyor. Endonezya yönetimi son yıllardaki ekonomi ve uluslararası siyasette varlığını ortaya koyma yolundaki kararlılığının pratik sonuçlarını da almıyor değil. Henüz birkaç hafta öncesinde önce Avustralya Başbakanı Julia Gillard, ardından ABD Başkanı Barack Obama Cakarta’yı memnun eden önemli ziyaretlerde bulundular. Bu ziyaretler, Batı’nın Endonezya’nın “istikamet” üzere oluşuna destek anlamı taşıyor. Bazı yorumcuların dile getirdiği üzere, Asya’da Çin gibi önemli bir güce karşı, sürekli alternatif arayışında olan ABD nezdinde Endonezya’nın nüfus, coğrafya, ekonomik ve siyasal istikrar gibi alanlarda Çin’e rakip bir yönü olduğu aşikâr. ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki Japonya’nın, Bali Forumu’nda geçen yıl Endonezya ile eşbaşkanlığı paylaştığını hatırlarsak, gelişmelerin hangi minvalde olduğunu kavramakta zorlanmayız. Bir diğer önemli gelişme ise, 2009 yılında Avrupa Birliği- Endonezya ile ilişkilerine ivme kazandıracak Ortaklık anlaşmasının imzalanması oldu. AB’nin Çin ve Hindistan gibi Asya’nın ve dünyanın en önemli güçlerinden önce Endonezya ile Ortaklık anlaşması yapmasının pek çok stratejik yönü bulunuyor. Önde gelen Avrupa ülkelerinin çeşitli kurumları ile zaten var olduğu Endonezya’da birlik olarak Avrupa’nın varlığı önümüzdeki yıllarda ülkenin vechesini değiştirmesi muhtemel. Buna en temel örnek Açe Eyaleti’ndeki “Avrupa Evi”nin Açe Barışı’na ve kalkınmasına katkısı. Barış anlaşmasının imzalanmasından sonra AB öncülüğünde kurulan izleme komitesinin (AMM) 2006 yılı başındaki seçimlerin ardından görev süresi dolmasıyla çok daha sivil görünümlü “Avrupa Evi”nin yeniden yapılanma ve yönetim konularında Açe’ye yaptığı aktif katkısının, Ortaklık anlaşmasının bir gereği olarak 2012 yılından itibaren uzatılması gündemde. 

Bu kadar “artıları” olan Endonezya’nın eksileri yok mu? Elbette var. Örneğin bunların en başında kapı komşusu, “aynı etten aynı kemikten” Malezya ile arasındaki suni kan uyuşmazlığı. İleride bu konuyu ele alan birkaç yazı yazacağımızı duyurarak konuyu bu kadarla tutalım.

Yukarıda “Açe Barışı”na değinmiştik. Hazır yeri gelmişken, bu konu üzerinde pek de bilinmeyen bazı hususlara değinelim. Açe Barışı’nın tesisindeki rolü ile SBY, kimi çevrelerçe Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesine karşın ödülü alamasa da, Üçüncü Dünya ülkelerinde demokrasinin geliştirilmesi konusundaki çabaları ile ödülün önümüzdeki yıllardaki önemli adayları arasında yer alacağı öngörülebilir. 15 Ağustos 2005 yılında Açe Özgürlük Hareketi ile Endonezya Merkezi hükümeti arasında Finlandiya’nın başkentinde imzalanan ve aynı adla, yani Helsinki Barışı olarak adlandırılan girişiminin ardından bir diğer çatışma bölgesi olan Papua’da (Irian Jaya) da çözümün barışa doğru gittiği görülüyor. Özellikle Açe’de tesis edilen barış, tarihi bir öneme sahip olması ile bu barışın ardında yer alanları da süreçte test edilmesini sağlıyor. Tarihsel olarak Batı Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin yakından tanıdığı ve 2004 yılı sonlarındaki malum felâketin ardından Batılı devlet ve sivil yardım kuruluşlarının Açe’ye tam anlamıyla “akın etmesi” Açe’ye sadece insani yardımı değil, bundan çok daha ötesi, yani siyasi ve sosyal yapılanması bağlamında bir katkı anlamı taşıyordu. Söz konusu kurumları arasında varlıklarını bugüne kadar taşıyarak -ve daha da taşıyacağı tahmin edilen- uzun erimli kılanlar bunun kanıtıdır. Öyle ki, Açe Barışı sadece Endonezya içinde bir siyasi sorunu halletmekle kalmamış, Sri Lanka, Patani, Moro, Sudan-Darfur gibi çeşitli çatışma bölgelerinde barış süreçlerinin başlatılmasında katalizör işlevi görmüş ve görmeye devam etmektedir. İşte tam da bu noktada, Açe’de sağlanan barış, elbetteki Endonezya Devlet Başkanı için büyük bir prestij imkânı sağlamaktadır. Bali Demokrasi Forumu bağlamında, bu prestiji hem şahsı hem ülkesi adına bilinçli bir kazanıma dönüştürmekte SBY’nin önemli bir atağa kalktığını söyleyebiliriz.

Çatışmaların demokrasi kültürü içerisinde sonuçlandırılması hedefleyen bu girişim, son dönemde Doğu ve Güneydoğu Asya’da yaşanan gelişmelerin akabinde gündeme gelmesiyle oldukça önem taşıyor. Yani, demokrasi forumunun gerçekleştirildiği bu günler, aynı zamanda bölgede uluslararası dengeleri etkileyecek sınır anlaşmazlıklarına konu olduğu bir döneme denk gelmesiyle ilgi çekici. Bu forumun, bir süredir Malezya-Endonezya, Çin-Japonya arasındaki sınır anlaşmazlıkları ve son olarak çatışma boyutuna varan Kuzey Kore-Güney Kore arasındaki tarihsel husumetlere ne kadar karşılık vereceğini toplantılar sonunda yapılacak açıklamalar ve sürece yayılacak icraatlar ile göreceğiz. Asya denilince elbette akla Çin gelecektir. Çin’in demokrasi kültürüne ne denli bağlı olup olmadığı konusunu tartışmaya hacet yok. Ancak küresel bir güç olması hasebiyle bölge üzerinde yaptırım gücü olduğu kesin. Bu nedenledir ki, Kuzey Kore’nin roket saldırısının ardından, ABD, Çin’in nüfuzunu kullanarak bu ülke üzerinde siyasi baskı kurmasını istiyor.
Peki halklar bu demokrasi “ayarlamalarının” neresinde? Kısaca bölgede yaşananlara bir göz atalım. Güneydoğu Asya ülkeleri 1980’li yıllardan başlayarak ekonomik kalkınma hamlelerini gerçekleştirirken, toplumsal kalkınmayı insan hakları, demokrasi gibi Batı sosyal tarihinin ürünü kavramları içselleştirecek girişimlere de yer veriyorlar. Bu süreçte, Batı’da eğitim görmüş seçkinci çevrelerin yanı sıra, çeşitli Batılı ülkelerin kalkınma ajanslarının “temiz toplum-temiz devlet” eksenli yapısal destekleri de eksik olmuyor. Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri tarihine bakıldığında aile-kabile ve din bağlarının güçlü olduğu toplumsal yapılarında modern dönemde yaşayan kırılmaların ardından, Batılı ulusaşırı şirketlerinin güdümüyle gündeme gelen ekonomik kalkınma süreçlerinde sıradan vatandaşlara insan hakları, demokrasi taleplerinin peşinden koşmak yerine cüzdanına giren “Dolar”ın çok daha cazip geliyor. Bu bağlamda, Batı tandanslı kalkınma aşamalarına, toplumsal kalkınmada da gene Batılı “insan hakları şirketlerine” bağımlılık dikkat çekiyor. Bölgesel ve uluslararası konjektürün dayatmaları veya gönüllü “alışkanlıklar” sonucu bölge ülkelerinin siyasi yapıları söz konusu demokrasi gelişiminde değişime ön ayak olma özelliği taşıyor. Bu bir anlamda, tıpkı 2. Dünya Savaşı’nın ardından, geri kalmış ülkelerin kalkınmasında Batılı yardım kuruluşları ve devletlerin tepeden inmeci politikaları gibi, günümüzde de demokrasi yukarıdan aşağıya ayarlamalarla gündeme getirilmeye çalışılıyor. Oysa sıradan halkın eksen olduğu toplumsal hareketler çok daha kalıcı ve yapıcı olması ile dikkat çekiyor. Tabandan gelen “titreşimler” olmadan parlamentolarda –idealist bazı liderler ve aktörlerin dışında- koltuk işgal edenlerin yapısal dönüşümleri hayata geçirmeye pek de istekli oldukları söylenemez.
Bali Demokrasi Forumu, elbette sadece Asya ülkelerine açık değil. Yukarıda değindiğimiz üzere çeşitli ülkeler gözlemci göndermek suretiyle oluşumu yakından takip ediyorlar. Peki Türkiye’nin bu oluşuma yönelik bir ilgisi mevcut mu? Dışişlerinin bu konuyu “atlayacağını” düşünmüyoruz. Kaldı ki, birkaç ay önce ASEAN ile ilişkileri resmileştiren Sayın Davutoğlu’nun akredite büyükelçi olarak atadığı Türkiye’nin Endonezya Büyükelçisi Aydın Evirgen Bali’yi “kuşatma” altına almış olmalı. Öte yandan, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)’nün toplam 300 milyon nüfusun içinde yer aldığı ve büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğu Malay dünyasını da içine alan bu girişime dair bir vizyonu var mı? Değinmek istediğimiz, sadece Endonezya ve Malezya ile ilişkiler bağlamında değil elbette. Kimi uzmanların belirttiğine göre, Tayland’da Patani, Filipinler’de Moro, Myanmar’da Rohingyalı Müslümanların kaderlerini de etkileyebilecek kararların alınabileceği bu önemli forumda İKÖ’nün katkısı olacağı kesin -en azından sahip olduğu para kaynaklarından söz konusu bölgelerdeki mağdur Müslümanların da istifadesi bağlamında-. Bununla beraber, İKÖ’den Endonezya’daki Bali’deki toplantıya dair herhangi bir “kutlama” mesajı yayınlanmış değil. Bu, “Sayın İhsanoğlu bu toplantıya iştirak etmemiştir” anlamına da yorumlanabilir. Öyleyse, İKÖ’nün bölgedeki Müslüman azınlıkların haklarını korumaya vesile olacak önemli bir fırsatı teptiği düşünülebilir. 
http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=139020&q=mehmet+%C3%B6zay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder