Mehmet
Özay 10 Aralık 2010
Endonezya,
Demokrasi Forumu’nun üçüncüsünü gerçekleştirerek bölgesinden başlayarak Asya
başta olmak üzere Üçüncü Dünya’ya söyleyecek sözü olduğunu ortaya koyuyor.
Güneydoğu
Asya dünya gündeminden düşmüyor. Bir yandan, Batı’daki ekonomik kriz ve
durgunluğa inad yeni açılımlar ile istikrarlı bir ekonomik yapıya sahip
ülkeleri ve bunları takip eden komşular, öte yandan görünürde önemsizmiş gibi
görünen ancak tarihsel bir devamlılığın soncu olarak zaman zaman gün yüzüne
çıkan sınır anlaşmazlıkları ve bunun yarattığı endişe ve kaygı ortamı ile son
derece dinamik bir coğrafya Güneydoğu Asya. İşte bugünlerde gene önemli bir
konu etrafında, sadece bölge ülkeleri değil, Üçüncü Dünya’nın da ilgisini
çekecek şekilde gündeme geliyor.
Endonezya’da
Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono (SBY) önderliğinde Bali Demokrasi
Forumu‘nun (BDF) üçüncüsü 9-10 Aralık’ta çok sayıda ülkenin katılımıyla Bali
Adası’nda Nusa Dua’da yapılıyor. Bu yılki oturuma Endonezya ve Güney Kore
başkanlık ederken, dört ülke devlet veya hükümet başkanlarınca, 18’i de bakan
düzeyinde temsil ediliyor. Söz konusu toplantıya temsilci gönderen ülkeler
arasında Avustralya, İran, Hindistan, Japonya, Kore, Malezya, Filistin, Yeni
Zelanda, Singapur, Tayland, Vanuatu ve Ürdün’ün yanı sıra, Avrupa ülkelerinden
de temsilciler yer alıyor. “Demokrasi ve Barış ve İstikrarın Artırılması”
başlığını taşıyan bu yılki foruma Asya-Pasifik bölgesinden 52 ülkenin katılması
bekleniyor. 15 ülke devlet veya hükümet başkanlarınca temsil edilirken, 39 ülke
ve uluslararası organizasyonlar gözlemci olarak katılacak.
İlki
2008 yılında yapılan ve eşbaşkanlığı Avustralya’nın paylaştığı söz konusu
Demokrasi Forumu’na kırk ülke, eşbaşkanlığını Japonya’nın yaptığı 2009’daki
toplantıya 48 ülke katılmıştı. Ayrıca forumun alt yapısı oluşturmak ve çeşitli
araştırmalar gerçekleştirmek amacıyla Udayana Üniversitesi’nde “Barış ve
Demokrasi adıyla kurulan bir enstitüsü faaliyet gösteriyor.
Endonezya
Devlet Başkanı SBY’nın sadece kendi ülkesinde değil, özellikle de Asya’daki
Üçüncü Dünya ülkelerinde demokrasi olgusunu geliştirmeye yönelik atılımlarından
biri olarak kabul edilebilir. 39 ülkeden 31’inin demokratik yönetimlere konu
olduğu Asya’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra epey mesafe kat edildiğini düşünmek
mümkün. Bu çerçevede, Endonezya aslında bu tür geniş katılımlı ve Üçüncü Dünya
ülkelerine hitap eden toplantılar yapma geleneğine uzak olduğunu söyleyemeyiz.
Ülkenin kurucu babalarından ve döneminin devlet başkanları arasında hitabet
gücü ile kitleleri harekete geçirebilme kabiliyeti tartışılmaz kabul edilen
Sukarno tarafından 1955 yılı gibi Soğuk Savaş yıllarının çetrefil geçtiği bir
dönemde Bandung’da toplanan bağlantısızlar toplantısı büyük ses getirmiş, ancak
daha sonra çeşitli nedenlerde devamı gelmemişti. Şimdi ise, Bali Demokrasi
Forumu’nun üçüncüsünün yapılması bir anlamda Endonezya’nın tarihsel
birikimlerden esinlendiğini ve bunu geliştirme yönünde önemli adımlar atmakta
kararlılığını göstermesi açısından önemli.
Bali
Demokrasi Forumu’nun toplanmasının elbette önemli sebepleri bulunuyor. Bunlar
arasında baş sırayı Suharto’nun 32 yıllık “krallığı”nın 1998 Mayıs’ında sona
ermesiyle başlayan reform süreci, özellikle de 2004 yılında devlet başkanlığı
seçimlerini kazanan SBY ile giderek yapısal dönüşümlerin kararlılıkla
yürütülmeye başlanması oluşturuyor. Buna ilâve olarak süreçte, Endonezya
ekonomisinin Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi olarak ortaya çıkması ve
ardından G-20 listesinde yer alması; ASEAN gibi önemi gün geçtikçe artan ve
Batılı kalkınmış ülkelerin yakından izlediği bölgesel oluşuma liderlik yapması;
15 Ağustos 2005 tarihinde Açe Barışı’nın tesisi, ardından Papua (Irian
Jaya)’daki silahlı mücadeleye barışçıl çözüm bulunması yolundaki kararlı
siyasal yaklaşımlar gibi ülke içinde toplumsal barışı sağlamaya yönelik
icraatların yanı sıra, başta Myanmar olmak üzere bölgedeki “demokrasi özürlü”
yapılanmaları dönüştürmeye yönelik projelerde aktif rolü hatırlanmalıdır.
Özellikle, ASEAN içindeki rolü ile SBY’ın, Myanmar’daki cunta rejiminin 19 yıl
aradan sonra ilk “demokrasi sınavı” olan seçimleri yapmasındaki şu ya da bu
şekildeki rolü bile kendi başına bölge demokrasininin gelişim süreci açısından
anlamlı.
SBY’nin
demokrasi konusundaki girişimleri ve sergilediği kararlılık, öncelikle uzun
yıllar “devlet terörü” uyguladığı yönünde uluslararası çevrelerde olumsuz bir
şöhrete sahip olmuş bir ülkenin başkanı olarak kendisine uluslararası
çevrelerde önemli bir yer almasını sağlıyor. Endonezya yönetimi son yıllardaki
ekonomi ve uluslararası siyasette varlığını ortaya koyma yolundaki
kararlılığının pratik sonuçlarını da almıyor değil. Henüz birkaç hafta
öncesinde önce Avustralya Başbakanı Julia Gillard, ardından ABD Başkanı Barack
Obama Cakarta’yı memnun eden önemli ziyaretlerde bulundular. Bu ziyaretler,
Batı’nın Endonezya’nın “istikamet” üzere oluşuna destek anlamı taşıyor. Bazı
yorumcuların dile getirdiği üzere, Asya’da Çin gibi önemli bir güce karşı,
sürekli alternatif arayışında olan ABD nezdinde Endonezya’nın nüfus, coğrafya,
ekonomik ve siyasal istikrar gibi alanlarda Çin’e rakip bir yönü olduğu aşikâr.
ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki Japonya’nın, Bali Forumu’nda geçen yıl
Endonezya ile eşbaşkanlığı paylaştığını hatırlarsak, gelişmelerin hangi
minvalde olduğunu kavramakta zorlanmayız. Bir diğer önemli gelişme ise, 2009
yılında Avrupa Birliği- Endonezya ile ilişkilerine ivme kazandıracak Ortaklık
anlaşmasının imzalanması oldu. AB’nin Çin ve Hindistan gibi Asya’nın ve
dünyanın en önemli güçlerinden önce Endonezya ile Ortaklık anlaşması yapmasının
pek çok stratejik yönü bulunuyor. Önde gelen Avrupa ülkelerinin çeşitli
kurumları ile zaten var olduğu Endonezya’da birlik olarak Avrupa’nın varlığı
önümüzdeki yıllarda ülkenin vechesini değiştirmesi muhtemel. Buna en temel
örnek Açe Eyaleti’ndeki “Avrupa Evi”nin Açe Barışı’na ve kalkınmasına katkısı.
Barış anlaşmasının imzalanmasından sonra AB öncülüğünde kurulan izleme
komitesinin (AMM) 2006 yılı başındaki seçimlerin ardından görev süresi
dolmasıyla çok daha sivil görünümlü “Avrupa Evi”nin yeniden yapılanma ve
yönetim konularında Açe’ye yaptığı aktif katkısının, Ortaklık anlaşmasının bir
gereği olarak 2012 yılından itibaren uzatılması gündemde.
Bu kadar “artıları” olan Endonezya’nın eksileri yok mu? Elbette var. Örneğin bunların en başında kapı komşusu, “aynı etten aynı kemikten” Malezya ile arasındaki suni kan uyuşmazlığı. İleride bu konuyu ele alan birkaç yazı yazacağımızı duyurarak konuyu bu kadarla tutalım.
Bu kadar “artıları” olan Endonezya’nın eksileri yok mu? Elbette var. Örneğin bunların en başında kapı komşusu, “aynı etten aynı kemikten” Malezya ile arasındaki suni kan uyuşmazlığı. İleride bu konuyu ele alan birkaç yazı yazacağımızı duyurarak konuyu bu kadarla tutalım.
Yukarıda
“Açe Barışı”na değinmiştik. Hazır yeri gelmişken, bu konu üzerinde pek de
bilinmeyen bazı hususlara değinelim. Açe Barışı’nın tesisindeki rolü ile SBY,
kimi çevrelerçe Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesine karşın ödülü alamasa
da, Üçüncü Dünya ülkelerinde demokrasinin geliştirilmesi konusundaki çabaları
ile ödülün önümüzdeki yıllardaki önemli adayları arasında yer alacağı
öngörülebilir. 15 Ağustos 2005 yılında Açe Özgürlük Hareketi ile Endonezya
Merkezi hükümeti arasında Finlandiya’nın başkentinde imzalanan ve aynı adla,
yani Helsinki Barışı olarak adlandırılan girişiminin ardından bir diğer çatışma
bölgesi olan Papua’da (Irian Jaya) da çözümün barışa doğru gittiği görülüyor.
Özellikle Açe’de tesis edilen barış, tarihi bir öneme sahip olması ile bu
barışın ardında yer alanları da süreçte test edilmesini sağlıyor. Tarihsel
olarak Batı Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin yakından tanıdığı ve 2004 yılı
sonlarındaki malum felâketin ardından Batılı devlet ve sivil yardım
kuruluşlarının Açe’ye tam anlamıyla “akın etmesi” Açe’ye sadece insani yardımı
değil, bundan çok daha ötesi, yani siyasi ve sosyal yapılanması bağlamında bir
katkı anlamı taşıyordu. Söz konusu kurumları arasında varlıklarını bugüne kadar
taşıyarak -ve daha da taşıyacağı tahmin edilen- uzun erimli kılanlar bunun
kanıtıdır. Öyle ki, Açe Barışı sadece Endonezya içinde bir siyasi sorunu
halletmekle kalmamış, Sri Lanka, Patani, Moro, Sudan-Darfur gibi çeşitli
çatışma bölgelerinde barış süreçlerinin başlatılmasında katalizör işlevi görmüş
ve görmeye devam etmektedir. İşte tam da bu noktada, Açe’de sağlanan barış,
elbetteki Endonezya Devlet Başkanı için büyük bir prestij imkânı sağlamaktadır.
Bali Demokrasi Forumu bağlamında, bu prestiji hem şahsı hem ülkesi adına
bilinçli bir kazanıma dönüştürmekte SBY’nin önemli bir atağa kalktığını
söyleyebiliriz.
Çatışmaların
demokrasi kültürü içerisinde sonuçlandırılması hedefleyen bu girişim, son
dönemde Doğu ve Güneydoğu Asya’da yaşanan gelişmelerin akabinde gündeme
gelmesiyle oldukça önem taşıyor. Yani, demokrasi forumunun gerçekleştirildiği
bu günler, aynı zamanda bölgede uluslararası dengeleri etkileyecek sınır
anlaşmazlıklarına konu olduğu bir döneme denk gelmesiyle ilgi çekici. Bu forumun,
bir süredir Malezya-Endonezya, Çin-Japonya arasındaki sınır anlaşmazlıkları ve
son olarak çatışma boyutuna varan Kuzey Kore-Güney Kore arasındaki tarihsel
husumetlere ne kadar karşılık vereceğini toplantılar sonunda yapılacak
açıklamalar ve sürece yayılacak icraatlar ile göreceğiz. Asya denilince elbette
akla Çin gelecektir. Çin’in demokrasi kültürüne ne denli bağlı olup olmadığı
konusunu tartışmaya hacet yok. Ancak küresel bir güç olması hasebiyle bölge
üzerinde yaptırım gücü olduğu kesin. Bu nedenledir ki, Kuzey Kore’nin roket
saldırısının ardından, ABD, Çin’in nüfuzunu kullanarak bu ülke üzerinde siyasi
baskı kurmasını istiyor.
Peki
halklar bu demokrasi “ayarlamalarının” neresinde? Kısaca bölgede yaşananlara
bir göz atalım. Güneydoğu Asya ülkeleri 1980’li yıllardan başlayarak ekonomik
kalkınma hamlelerini gerçekleştirirken, toplumsal kalkınmayı insan hakları,
demokrasi gibi Batı sosyal tarihinin ürünü kavramları içselleştirecek
girişimlere de yer veriyorlar. Bu süreçte, Batı’da eğitim görmüş seçkinci çevrelerin
yanı sıra, çeşitli Batılı ülkelerin kalkınma ajanslarının “temiz toplum-temiz
devlet” eksenli yapısal destekleri de eksik olmuyor. Doğu ve Güneydoğu Asya
ülkeleri tarihine bakıldığında aile-kabile ve din bağlarının güçlü olduğu
toplumsal yapılarında modern dönemde yaşayan kırılmaların ardından, Batılı
ulusaşırı şirketlerinin güdümüyle gündeme gelen ekonomik kalkınma süreçlerinde
sıradan vatandaşlara insan hakları, demokrasi taleplerinin peşinden koşmak
yerine cüzdanına giren “Dolar”ın çok daha cazip geliyor. Bu bağlamda, Batı
tandanslı kalkınma aşamalarına, toplumsal kalkınmada da gene Batılı “insan
hakları şirketlerine” bağımlılık dikkat çekiyor. Bölgesel ve uluslararası
konjektürün dayatmaları veya gönüllü “alışkanlıklar” sonucu bölge ülkelerinin
siyasi yapıları söz konusu demokrasi gelişiminde değişime ön ayak olma özelliği
taşıyor. Bu bir anlamda, tıpkı 2. Dünya Savaşı’nın ardından, geri kalmış
ülkelerin kalkınmasında Batılı yardım kuruluşları ve devletlerin tepeden inmeci
politikaları gibi, günümüzde de demokrasi yukarıdan aşağıya ayarlamalarla
gündeme getirilmeye çalışılıyor. Oysa sıradan halkın eksen olduğu toplumsal
hareketler çok daha kalıcı ve yapıcı olması ile dikkat çekiyor. Tabandan gelen
“titreşimler” olmadan parlamentolarda –idealist bazı liderler ve aktörlerin
dışında- koltuk işgal edenlerin yapısal dönüşümleri hayata geçirmeye pek de
istekli oldukları söylenemez.
Bali
Demokrasi Forumu, elbette sadece Asya ülkelerine açık değil. Yukarıda
değindiğimiz üzere çeşitli ülkeler gözlemci göndermek suretiyle oluşumu
yakından takip ediyorlar. Peki Türkiye’nin bu oluşuma yönelik bir ilgisi mevcut
mu? Dışişlerinin bu konuyu “atlayacağını” düşünmüyoruz. Kaldı ki, birkaç ay
önce ASEAN ile ilişkileri resmileştiren Sayın Davutoğlu’nun akredite büyükelçi
olarak atadığı Türkiye’nin Endonezya Büyükelçisi Aydın Evirgen Bali’yi
“kuşatma” altına almış olmalı. Öte yandan, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)’nün
toplam 300 milyon nüfusun içinde yer aldığı ve büyük bir bölümünü Müslümanların
oluşturduğu Malay dünyasını da içine alan bu girişime dair bir vizyonu var mı?
Değinmek istediğimiz, sadece Endonezya ve Malezya ile ilişkiler bağlamında
değil elbette. Kimi uzmanların belirttiğine göre, Tayland’da Patani,
Filipinler’de Moro, Myanmar’da Rohingyalı Müslümanların kaderlerini de
etkileyebilecek kararların alınabileceği bu önemli forumda İKÖ’nün katkısı
olacağı kesin -en azından sahip olduğu para kaynaklarından söz konusu
bölgelerdeki mağdur Müslümanların da istifadesi bağlamında-. Bununla beraber,
İKÖ’den Endonezya’daki Bali’deki toplantıya dair herhangi bir “kutlama” mesajı
yayınlanmış değil. Bu, “Sayın İhsanoğlu bu toplantıya iştirak etmemiştir”
anlamına da yorumlanabilir. Öyleyse, İKÖ’nün bölgedeki Müslüman azınlıkların
haklarını korumaya vesile olacak önemli bir fırsatı teptiği
düşünülebilir.
http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=139020&q=mehmet+%C3%B6zay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder