Mehmet Özay 2 Ağustos 2011
Patani’yi bizim için önemli kılan husus Güneydoğu Asya İslam
coğrafyasının önemli merkezlerinden biri olmasından kaynaklanıyor. Bu bağlamda,
Patani’nin tarihi, tıpkı diğer Malay Sultanlıkları gibi, 16. yüzyıla kadar
uzanıyor. Öte yandan, Patani toprakları Hint-Çin bölgesi ile Malaka Boğazı
çevresinde yaygınlık gösteren Malay dünyasının kesişme noktası olmasından ötürü
dikkat çekiyor. Patani’nin Malay Yarımadası’nın kuzeyinde giderek daralan ve
nihayetinde kadim Khemer kültür havzasına uzanan coğrafya’da, bugünkü
Tayland’ın güneyinde bulunuyor. Bu nedenle, Patanili Malay Müslümanların
varlığı İslam dünyası için ayrı bir önem arz ediyor. Patani’nin Malay
dünyasının Açe, Malaka, Cohor, Banten gibi önemli limanlar şehirlerinde kurulu
İslam Sultanlıkları ile birlikte anılmasına sağlayan temel unsur, bugün de
etkisinin devam ettiği görülecek şekilde, Tayland Körfezi’ne veya tarihi önemine
binaen ifade edilecek olursa, Çin Denizi’ne açılan sahil şeridi üzerindeki
yerleşim yerlerini kapsamasıdır. Daha İslam öncesi dönemden itibaren, yaklaşık
5. yüzyıl, etkisini gösteren bu hususiyet nedeniyle Patani’nin bu sahil şeridi
üzerindeki varlığı, şehrin eski adında da gizli: ‘Bandar Patani’. Tıpkı Açe’nin
liman başkenti Bandar Açe gibi. Bu liman şehri olgusu, bir yandan Filipinlerin
Güneyi, Borneo ve Cava Adaları gibi Malay kültür havzası ile etkileşimi kadar,
Çin ile deniz ticareti gerçekleştiren Hint ve Arap tüccarların bölgeye şu veya
bu şekilde nüfuzunu da akla getirmektedir.
Patani ile Çin denizi arasındaki bağlantıya dair bizzat yaşadığımız
tecrübeyi aktarmanın yeridir. Ziyaret etme fırsatı da bulduğumuz, Patani adıyla
mevcut şehre altı kilometer mesafede, üç yüz yıllık geçmişi olduğu söylenen
tarihi Kresik Camii’nin bulunduğu mevki -ki burası aynı zamanda Kampung Kresik
adıyla da anılıyor-, Çin Denizi’ne yaklaşık 30 km. mesafede. Bu cami gibi, eski
bir yapının sahile daha yakın bir mevkide olduğunu ayrıca, bu bölgenin eski
Sultanlık merkezi olduğunu öğrendik. Kresik Camii’nin yanı başında yükselen bir
Çin mezarı ise ilk bakışta hayrete düşürüyor. Çin mezarları önde genişçe bir
taş blok ardında kubbemsi bir yükselti şeklindedir. Kresik’deki mezar ise
kubbesinin yüksekliği ile dikkat çekiyor. Bu mezar Patani Sultanlığı’nda ilk
top dökümünü gerçekleştiren Müslüman bir Çinli olan Lim Toh Khiam’a ait. Uzun
hikâye vesselam… Tarihi yapılar demişken, şehrin merkezindeki önemli mezarlık
‘Perkuburan To’ay’yı ve inşa tarihi Hicri 1252 olarak verilen ‘Masjid Raja
Patani’yi de zikredelim.
Patani Sultanlığı, sadece bugünkü dört –asimilasyonun yoğun yaşandığı
Satun’u da dahil edersek beş- eyeletle sınırlı değil. Bu anlamda, bugünkü
Malezya’nın kuzey ve doğu eyaletlerini teşkil eden Kedah, Kelantan, Terengganu
da aynı sosyo-kültürel havza içerisinde değerlendirilmelidir. Bugünse yaygın
olarak Patani adıyla bilinen bölge –Patani eyaletinden ayırt etmek için Patani
Raya olarak da adlandırılan ve Tayland’ın Malezya ile sınırını teşkil eden
Güney bölgesindeki beş eyaletten -Songkla, Narativa, Patani, Yala ve Satun-
oluşuyor. Batı’da Bengal Körfezi’ne bakan Satun’da nüfusun hemen hemen yüzde
ellisinin asimile olması ile diğer dört eyaletten ayrılıyor. Patani’nin,
tarihte Malezya’nın sadece Kuzey ve Doğu eyaletleri ile değil, Cohor gibi
önemli bir Sultanlık ile de bağı olduğunu dair somut bir delile ulaşıyıyoruz.
Patani’de Kresik Camii’nin hemen karşısındaki bir yapıda Cohor tarihinin önemli
bir ismi olan Hang Tuah’ın adıyla karşılaşıyoruz. Burada yazılı bilgiye göre,
Hang Tuah tasavvuf eğitimi için Patani’deki bir yıl kalmış. Patani tarihine
dair otantik bilgilere Hikayat Patani adlı eserde rastlamak mümkün. Kimler yok
ki, Patani tarihinde: erken dönemlerde Ayuttha Krallığı ve kadim Çin
Hanedanlıkları; ardından Portekizliler, Hollandalılar, ve nihayet İngilizler… Akif
Emre’nin bir yazısında kısaca değindiği, hususiyetle üzerinde durulması gereken
Patanili kadın sultanlar konusunu bilâhare ele alacağımızı belirtelim.
II.
Abdülhamit ve Şeyh Ahmet Patani
Patanililer için gurur kaynağı niteliğindeki gelişmelerin biri 19. yüzyılda
gerçekleşiyor. 19. yüzyıl ikinci yarısında yaşamış örneğin, Şeyh Ahmed Patani,
Şeyh Davud Patani gibi Patanili alimlerin etkileri bugüne kadar uzanıyor. Söz
alimlerden açılmışken, özellikle Şeyh Ahmed Patani üzerinde az da olsa durmakta
fayda var. Döneminin Mekke’deki en önemli Malay alimleri arasında zikredilen
Ahmed Patani, II. Abdülhamit ile kurduğu iletişimin ve aldığı desteğin
neticesinde Malay dünyasına ait Malayca eserlerin Ortadoğu’da yayınlanmasını sağladı.
Böylece, Arapça, Türkçe (Osmanlıca) eserlerin ardından, İslam dünyasının önemli
bir topluluğu olarak dikkat çeken Malay dünyasının ana dili Malayca eserlerin,
Malay Takımadaları’nın dışında varlık göstermeye başladı. Bu bağlamda, 1885
yılında İstanbul’da yayınlanan Malay eserleri ayrı bir inceleme konusu olarak
gündemimizi teşkil ediyor. Ahmed Patani, bu eserler arasında en önemlisi kabul
edilebilecek olan ‘Tarjuman al-Mustafid’i 19. yüzyılda tahsis eden ilk kişi.
İkinci tashih ise İdris el-Kelantanî ve Tok Davud Katip lâkabıyla ünlü Davud
el-Kelantanî tarafından yapıldı. Malay dünyasında tarihte yaşanmış
etkileşimlere örnek olması bağlamında şu hususa değinmekte fayda var. Patanili
Şeyh Ahmed Patani, Açe’de ‘keşfettiğimiz’ ve hakkında bir makale kaleme
aldığımız Şeyh Davud Bin Ağa İsmail Bin Ağa Mustafa el-Cavî el-Rumî’nin
neslinden geliyor. Aynı zamanda, bu ailenin bir kolunun da Kelantan’da olduğunu
ve bugün halen hayatta olan Cikgu Hacı Wan Hatice Haji Wan Abdulkadir’i gezimiz
sırasında ziyaret ederek kendisine konuk olduk. Eşiyle uzun yıllar bir
yetimhane işleten Hatice Hanım, eşinin birkaç yıl önce vefatının ardından
yetimlerle ilgili kurumun idaresini sürdürmeye devam ediyor. Hatice Hanım, bu
kurumda sadece Kelantan ve Patani’den değil, zaman zaman Kamboçyalı yetimleri
de konuk ettiklerini söylediğinde hem şaşırıyor hem de kendisini tebrik
ediyoruz.
Gezimiz sırasında, Ahmed Patani ile ilgili bir diğer ilginç bir bağlatıya
da burada yer verelim. Aşağıda adından bir başka vesile ile zikredeceğimiz bir
Pondok hocası olan İsmail Sepanjang’la yaptığımız mülakat sırasında birkaç yıl
önce kendisini, II. Abdülhamit’in torunu olduğunu söyleyen bir Türk’ün ziyaret
ettiğini ifade etti. Bu ziyaretin nedeni ise, söz konusu kişinin, bir şekilde
II. Abdülhamit ile Ahmet Patani arasındaki yazışmalardan birine ulaştığını ve
bu amaçla Patani’de Ahmet Patani’nin neslinden birilerini bulmak amacıyla
geldiği yönünde. Tecrübelerimizden hareketle zaman zaman değindiğimiz üzere,
kimi çevrelerin bu tür bağlantıları kullanarak ‘nüfuz girişimleri’ olduğundan
Abdülhamit’in ‘gerçek’ torununun Patani’ye gidip gitmediğine biraz şüpheyle
baktığımızı da belirtelim.
Baba Davud’un 17. yüzyıl sonlarında Açe’de kaleme aldığı tahmin edilen
küçük rilasesi “Masail al Muhtadi fi ikhwanul Mubtadi” adlı çalışmasının Açe’de
dini eğitimin temel aşamasında halen yaygın olarak kullanıldığını biliyoruz.
Yukarıda dikkat çektiğimiz üzere, Baba Davud’un Kelantan ve Patani ile bağını
ortaya koyan bir diğer önemli gösterge, aynı eserin Patani’de faaliyet gösteren
‘Matbaa bin Halabi’ ve ‘an-Nahdi’ adlı iki farklı yayınevince halen
yayınlanıyor oluşudur. Yani bu eser, tıpkı bugüne kadar Açe’nin yanı sıra,
Kelantan ve Patani’de de okutulduğunu veya en azından Malay Müslümanları
arasında Malay diliinde kaleme alınan temel bir eser olması ile kabul gördüğünü
söylemeliyiz. Böylece Ali Haşimi’nin Masail al Muhtadi’nin Malay dünyasının diğer
bölgelerinde de okutulduğuna dair ‘Bunga Rampai Revolusi dari Tanah Aceh’ adlı
eserinde dile getirdiği görüşünü sahada bizzat görerek teyit etmiş oluyoruz.
Malay
Dili ve Eğitim Kurumları
Malay Müslüman nüfusu içinde yer verilen Patani halkı, Malaycanın farklı
bir diyalektini kullanıyorlar. Bununla birlikte, tarihsel olarak günümüz
Malezya’sının kuzey ve doğu eyaletlerini oluşturan özellikle Kelantan, Kedah
ile yakın bağları bir zamanlar aynı çatı altında devlet olmalarına kadar
uzanıyor. Akrabalık bağlarının halen devam ettiği Güney Tayland ve Kuzey
Malezya arasındaki ilişkinin bir diğer boyutu ise dini eğitim kurumlarının
benzerliği ve alimlerin iki beldede de etkin olmaları.
Budist Tayland sınırlarındaki Patani halkı ile, halkının büyük çoğunluğu
Müslüman olan Malezya’nın Kuzey ve Doğu’sundaki eyaletlerle ilişkisi bugün dahi
neredeyse hemen her alanda varlığını sürdürüyor. Bu bağların en önemli arterini
ise İslami eğitim kurumlarının varlığı ile bu kurumların birbirleri ile olan
organik ilintisinde görmek mümkün. Ayrıca, yukarıda kısaca yer verdiğimiz Ahmet
Patani gibi 19. yüzyıl alimlerin varlığı sadece Patani’de değil, Kelantan,
Kedah ve Terengganu’da da hissediliyor.
Bugün de Malay dünyasının geleneksel İslami eğitim kurumlarından olan
Pondokların çeşitli faktörler nedeniyle Patani’de asli hususiyetlerini
sürdürmesi, Malezya’nın özellikle Kuzey ve Doğu Bölgesinde ihtiyaç duyulan dini
öğretim kadrolarının Patani’den sağlanmasına yol açtığı gibi, bunun bir başka
versiyonu olarak alınacak şekilde, Malezya’dan dini öğretimlerini sürdürmek
amacıyla öğrencilerin Patani’deki Pondoklara rağbet ettikleri bir vakıa. Arada
bazı farklar yok değil. Örneğin bu farkların ilki Pondok’u yöneten alimlere
verilen isimde ortaya çıkıyor. Patani’de ‘Babo’ lakabıyla anılan alimler,
Kelantan’da ‘Tok Guru’ olarak değişiyor. Asli hususiyetlerini devam
ettirmelerinden ötürü Babo’ların Kelandan’daki ünleri anılmaya değer.
Pondoklardan söz açılmışken, Patani’deki eğitim kurumlarına kısaca göz
atalım. 20. yüzyıl boyunca şu veya bu şekilde merkezi Bangkok yönetimleri
karşısında sürdürülen mücadelenin yan etkilerinden ötürü Patani’de eğitim yara
alan kurumların başında geliyor. Resmi olarak tanınmayan ve sayıları üç yüz ila
dört yüz arasında değiştiği ifade edilen pondoklar Patani’nin geleneksel dini
eğitim kurumları olarak -kimi zorluklara rağmen- bugün de varlıklarını
sürdürüyor. Halkın başta zekât olmak üzere çeşitli yardımları ile varlıklarını
sürdüren bu kurumlar, yüzyıllarca bağımsızlıkları ile biliniyorlar. Kimi meşhur
pondokların sayısı bini bulan öğrencileri beş ilâ onbeş yıl arasında değişen
sürelerle eğitimlerini sürdürüyorlar. Aileler kız çocuklarına dini eğitimi
kendi evlerinde vermeyi uygun görürken, az da olsa kimi Pondokların kız
öğrencilere eğitim verdiğine tanık olduk. Pondokları bitirenler camilere imam
olarak atandığı gibi, bu okullarda veya açtıkları kendi pondoklarında hocalık
da yapabiliyorlar. İmkânı olanlar ise bölge halkı için ünü halen devam eden
Mısır’daki al-Azher ve Yemen’deki dini eğitim kurumlarında öğrenim
kariyerlerini devam ettiriyorlar. Patani’deki Pondoklar aynı zamanda, Malezya
ve Kamboçyalı Müslümanların da ilgi gösterdiği ve öğrenimlerini sürdürmesiyle
de bölge için ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor. Öyle ki, Ramazan ayında
Patanili hocalar özellikle Kuzey Malezya’da Perak, Kelandan, Kedah gibi
eyaletlerdeki camilerde vaazlar vermeye davet ediliyorlar. Bu arada, Tayland
ile Kamboçya arasında yaşanan sıcak gelişmeler nedeniyle Kamboçyalı
öğrencilerin Patani’ye gelmekte sıkıntı yaşadıkları da bir vakıa.
Üç gece misafir kaldığımız bir Pondok’ta tanıştığımız öğrencilerle
yaptığımız sohbetlerde Pondok eğitimine ve Pondok’daki yaşama dair önemli
bilgiler ediniyoruz. Bunların bir bölümünü akademik bir çalışmada
yayınlayacağımızı buradan duyurmakta fayda var. İlk gece, pondok’un, içinde iki
yer sergisinden başka bir şeyin bulunmadığı ‘mütevazi’ misafirhanesinde
geçirirken, diğer iki geceyi, öğrencilerin kaldıkları ve ‘has anlamıyla’
pondok’ta kalmayı tercih ettik. 4x2.5 mt genişliğindeki bu ‘pondok’ yıllar boyu
bir öğrencinin mekânı oluyor. Özenle dizilmiş kitapları, İslam dünyasının
çeşitli köşelerinden fotoğrafların asılı olduğu bir bölüm, öte tarafta ‘kendin
pişir kendin ye’nin Pondok’taki versiyonu diyebileceğimiz küçük bir mutfak. Ramazan
ayı öncesi öğrenime kısa bir süre ara vermesi dolayısıyla bir öğrencinin mekânını paylaştık. Bu vesile
ile modern dünyanın sıkıntılarını tüm ağırlığıyla hisseden okurlara,
Panati’deki -veya benzerlerine Açe’de de rastlayabileceğimiz Pondok’lardan
birinde birkaç ay konuk olmalarını acizane tavsiye ederim. Böylesi bir
tecrübeden, bir şey kaybedilmeyeceğini, aksine kaybedilen pek çok ‘değerin’
nüvelerini yeniden keşfedilebileceğini söyleyebilirim.
Eğitimin ücretsiz olduğu Pondoklarda, aylık beşyüz ila binbeşyüz Tay
Baht’ı (yani 20 ila 60 Dolar) arasında değişen bir harcama ile hayatlarını
idame ettiren öğrenciler, ‘gönüllerinden’ ne koparsa hocalarına veriyorlar.
Vermediklerinde de kimse onları kapı dışarı etmiyor. Ancak tek şartla.
Pondok’taki eğitimi aksatacak hiçbir davranışta bulunmamak şartıyla. Sırası
gelmişken, şunu da ifade edelim. Açe’de çok yaşadığımız için yakinen biliyoruz.
Dışardan gelenlerin, yüzlerini ekşitmekten geri kalmadıkları bu geleneksel
Malay dini eğitim kurumları hiç sanıldığı gibi ‘geri kalmış’ falan değil. Aslında
kimin geri kalmışlığını sorgulama hakkımızı bir başka vesileye saklayıp,
Pondok’taki yaşamdan birkaç küçük örnek verelim. Açe’de yeter miktarda tanık
olduğumuz bu yeni bir sömürgeci tipi vasfıyla hareket edenlerin kopardıkları
yaygaralardan biri Pondok öğrencilerinin ‘tembel’ olduğu yönündedir. Oysa bu
öğrenciler yatsı namazının ardından, tropik iklimin akşamdan sabaha süren nefis
ferahlatıcı ortamında ‘pondoklarının içinde’ tıpkı ‘ehl-i suffa’ gibi
kitaplarıyla hemhâl olduklarından haberdarlıkları pek yoktur. Yüzlerini
ekşitenler, bu saatlerde ya horul horul uyumakla veya futbol arenalarının
karşısında vakit geçirmekle meşgul olduklarından ertesi gün pondok sakinlerini
etrafta görmediklerinden tembellikle suçlama hakkını kendilerinde
bulabiliyorlar.
Burada önemli bir tanıklığa yer vermekte fayda var. Bu konukluğumuz
sırasında öğrencilerden biri bizimle bir eser paylaştı. ‘Al-Maarif
Al-Rabbaniyyah Bil Masail al-Falakiyyah’ adlı bu eserin kapağında bu çalışmanın
Mısır’da yayınlandığı ve müellifinin Eski İstanbul Müftüsü Şeyh Mahmud
Arif Efendi olduğu yazıyor. İstanbul’dan
bir alimin Astronomi üzerine kaleme aldığı ve Mısır’da yayınlanan eserinin
kopyası Patani’de bir pondok’ta…
Kimilerinin ‘Bir şeyden anlamaz’ dediği hocalar gönül kapılarını ardına
kadar açmış, bu kurumların varlığını devam ettirecek yeni nesilleri
yetiştiriyorlar. Sabah namazının ardından misafirlerini kabul eden bu gönül
insanları, sadece pondoklarında değil, uzmanlık alanlarına göre, geniş
kitleleri de ilimlerinden istifade ettirecek imkânları sonuna kadar
kullanıyorlar. Hacı Ahmed ve İsmail
Sepanjang, tanışma fırsatı bulduğumuz hocalardan bazıları. İsmail Sepanjang’ın
çeşitli konulardaki vaazlarının CD’lere hazırlanmış şekilde kitapçılarda
satıldığına tanık olduk.
Merkezi hükümetin çeşitli şartlarla açtığı resmi okullarda, Patani tarihi
ve Malay dili eğitimi yapılmazken, Tay dili ve kültürü mecburiyeti söz konusu.
Ayrıca Patani tarihi nedeniyle yeni nesillerin kültürel dejenerasyona ve asimilasyona tabi tutulduğu dile
getirilirken, alternatif olarak açılan ve merkezi hükümetin maddi destek
sağladığı Medrese adı verilen denilen modern dini okullarda seküler dersler
kadar, din bilimlerini içeren derslere de yer veriliyor. Dört dilde, yani
Tayca, Malayca, İngilizce ve Arapça gerçekleştiriliyor. Seküler dersler Tay ve
İngilizce, İslami bilimler ise Malayca ve Arapça öğretiliyor. Cuma gününün
resmi tatil olduğu ve haftanın diğer altı günü eğitimin gerçekleştirildiği bu
okul mezunları Patani’deki üniversitelere devam edebiliyorlar. Ancak bu
öğrencilerin Bangkok’daki üniversitelerde öğrenim görebilmesine olanak
tanıyacak merkezi hükümetten herhangi bir fona sahip değiller. Bir anlamda
merkezi hükümetin zorlamasının bir sonucu olarak hayata geçirilen bu modern
dini okullar, Tayland Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatını izlemesi şartıyla
devlet yardımı da alıyor. Günümüzde ailelerin çocuklarını bu tür okullara
gönderme yönünde tercih kullandıkları görülüyor.
Tayland’da Patani bölgesinden başka yerlerde Müslüman yok mu sorusu
sorulabilir. Bu soruya cevabımız, olumlu, ancak özellikle Bangkok’da çeşitli
vesilelerle Başkent’e taşınan Malay nüfusu ile az sayıda Tay Müslümanlardan söz
edilebilir. Bu çerçevede Başkent’te Müslüman Malayların çoğunluğunu teşkil
ettiği birkaç köyün varlığı ile Pondok’un varlığını biliyoruz. Patani şehrinde ‘Prince
Songkla Üniversitesi’ İslami Bilimler Fakültesi medreseleri bitiren
öğrencilerin eğitimlerini devam ettirdikleri önemli bir bölüm olması ile dikkat
çekiyor. Yeni binasında öğretimi sürdüren İslami Bilimler Fakültesi, kimi
ülkelerdeki vakıflar ve üniversitelerle işbirliği yaparak, Patani’deki eğitim
gerek akademik gerek maddi sorunlarına çözüm konusunda girişimleri bulunuyor. Bu ortamda, Patanili
aileler gelecek kaygısıyla çocuklarını daha çok medrese okullara göndermeyi
tercih ediyorlar. Aynı zamanda, ücretsiz olmasının da bir fakör olduğunu
belirtelim. Bununla birlikte, medrese türü okullar Tay etkisine maruz kalması
nedeniyle yeni nesilde dejenerasyonların ortaya çıktığı da vurgulanagelen
hususların başında geliyor.
Malezya’dan kimi kuruluşlar Patani’deki eğitim sorununa bir nebze çare
olacak girişimlerini esirgemiyorlar. Örneğin Satun’da bazı okullara
gönderdikleri gönüllüler ile okullardaki öğretmen açığını kısa süreliğine de
olsa kapatmaya çalışıyorlar. Patani’de yaşayan çatışmalar nedeniyle ikibinin
üzerinde yetim bulunuyor. Ancak bu sayı çeşitli kesimlerce teyit edilmeye
muhtaç gibi görünüyor. Yetimlerin bir bölümü devlet, bir bölümü Müslüman
kurumların açtığı yetimhanelere yerleştirilirken, genel bir yetim projesinin
olmadığını da ilâve edelim. Bizlerin yaşamları ile bir karşılaştırma olması
babında Patani’de bir yetimin günde yaklaşık bir dolar gıda masrafı olduğunu
hatırlatalım.
Kökleri 16. yüzyıla uzanan ve bugün Budist Tay merkezi yönetiminin siyasi
ve kültürel baskıları karşısında, dini ve kültürel aidiyetlerini devam ettirme
mücadelesi veren Patanililer tarihleri kadar, üzerinde yaşadıkları coğrafya ile
de zengin bir halk. İhtiyaç duydukları başka tek şey ise ‘Özgür’ bir yaşam.
Bunu verebilecek olan varsa, buyursun. Yoksa kimse bu güzel insanlara ‘din ve
kültür ithaline’ yeltenmesin.
(Not: Bu yazıyı, Patani dünyasına ‘yolumu açan’ merhum Hacı Wan Muhammad
Shaghir Abdullah’a atfediyorum.)
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=169090
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder