Mehmet Özay 19 October 2010
“Dayah Tanoh Abee” bu adı bugüne
kadar birkaç kişiden başkası duymadı. “Duyması gerekir mi?” diye sorulabilir
elbette. Ancak tarihe, kültüre, medeniyete önem veren, verdiğini söyleyenler
için kaçırılan pek çok ayrıntıdan biri “Dayah
Tanoh Abee”. Dayah’ın ne olduğundan başlayalım isterseniz önce. Dayah,
Güneydoğu Asya Malay toplumlarında geleneksel eğitim kurumlarına verilen
adlardan biri. Söz konusu eğitim
kurumları Cava Adası’nda ‘pesantren’,
Malay Yarımadası’nda ’pondok’, Açe’de
ise ‘Dayah’ adıyla anılır. Her ne
kadar, Cava Adası’nın kültürel difüzyonu sonucu pesantren adı Açe’de kullanılsa
da, sayıları altıyüzü bulan geleneksel dini eğitim kurumlarının bazıları halen
Dayah adını kullanmaya devam etmektedir.
Tanoh Abee ise Açe dilinde
‘Abee Vatanı’ anlamına geliyor. Bu isimden hareketler, zamanın birinde Abee
adında bir grubun, ailenin, kabilenin yerleştiği yere verilen bir ad olduğunu
ileri sürmek mümkün. Bu çerçevede Dayah Tanoh Abee, Endonezya’nın Açe Eyaleti
başkenti Banda Açe’ye 50 km. mesafede Seulimum
ilçesine bağlı, aynı adla kurulu olan kadim bir geleneksel eğitim kurumunun
adı. Söz konusu bu kurum, atlattığı bütün badirelere rağmen, halen mevcut olan
el yazma kütüphanesi nedeniyle sadece Açe’nin değil, Güneydoğu Asya’da İslam
medeniyetinin yaygınlaşmasında taşıdığı önemden ötürü bölge tarihi ve
medeniyeti ile ilgilenenlerin gündeminde önemli bir yer işgal ediyor. Bunu
ziyaretçi defterini şöyle bir karıştırdığınızda görebilirsiniz. İlk etapta akla
gelen Fransa’dan, Hollanda’dan, Japonya’dan, İngiltere’den, Avustralya’dan,
Singapur’dan, Malezya’dan bilim adamlarının ve araştırmacıların uğrak yeri
olmuş bir mekân. “Niçin Türkiye’den birileri yok?” sorusunun cevabının -en azından
bir bölümümü- bildiğinizi tahmin ediyorum. Hasbel kader bildiklerimi de
bilâhare çeşitli değerlendirme yazılarında dile getireceğim.
Dayah Tanoh Abee’yi önemli kılan sadece sahip olduğu zengin kütüphanesi
değil. Dayah’ın ve içinde yer aldığı bölgenin tarihine göz atıldığında bunu
görmek mümkün. Söz konusu bu eğitim merkezi, kurucuları, bugüne kadar devam
eden faaliyeti, yüzyıllardır yetiştirdiği talebeleri ve ilim adamları ve
liderlerinin 1873-1903 yılları arasında süren Hollanda Savaşı’ndaki öncü rolü
ile de dikkat çekiyor.
Kurucularından başlayalım isterseniz. 1627 yılında Bağdat’tan yola çıkarak
Güneydoğu Asya’ya tebliğe giden yedi kişilik grupta yer alan el-Fîrus
el-Bağdadî tarafından kuruluyor. O dönem, Açe Darüsselam Sultanlığı’nın
tarihinde en görkemli yıllarının yaşandığı Sultan İskender Muda dönemi.
El-Fîrus, başkent Banda Açe yerine, şehrin epeyce dışındaki Seulimum’a yerleşir
ve burada bir dini eğitim merkezini hayata geçirir. Dayah’ın tarihine
bakıldığında, sadece el-Fîrus değil, haleflerinin de saray ve çevresiyle pek
içli dışlı olmadıkları ve kendilerine sürekli ilme ve öğrenci yetiştirmeye
adadıkları anlaşılıyor. Bununla beraber, Dayah’ın kurulduğu bölge, sultanlığın
başkenti ve o dönemki adıyla Bandar Açe’nin çevresindeki üç önemli federatif
yapılardan biri kabul edilen ve 22. Sago
adı verilen federasyon liderlerinin gerek ilmi konularda, gerekse sosyal
problemlerde danıştıkları saygın kişiler oldukları gibi, bölgedeki kadılık
müessesesinin devamındaki rolleri de gözardı edilmemelidir. Bu bağlamda, Dayah
liderlerinin ilmi ve toplumsal sorunların çözümünde başvurulan yegâne insan
kaynakları olmaları hasebiyle, Geertz’in kavramıyla ifade edersek bir cultural broker işlevi görmüşlerdir. Bu
liderler geleneksel olarak “Teungku Chik Dayah Tanoh Abee” unvanıyla
anılmışlardır. Teungku ibaresi her ne kadar bugün gelişigüzel kullanılsa da,
ilmin yanı sıra, hikmet sahibi kişiler için kullanılan bir unvan. Chik ise Açe dilinde Şeyh karşılığında
kullanılıyor.
17. yüzyıl ilk çeyreğinde, Bağdat’ın - 1623-1638 yıllarında Safavî Devleti
sınırlarına dahil olduğunu unutmadan - Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinde olduğu
biliniyor. Buradan hareketle, İslam dünyasının uzun yıllar ilim, kültür merkezi
olmuş Bağdat’a Osmanlı geleneğinden etkilendiği ileri sürülebilir. El-Fîrus
el-Bağdadî’nin bu geleneğin Güneydoğu Asya’ya taşınmasındaki rolü ise
araştırılmaya değer. İslamiyetin yayılması sürecinde Arabistan Yarımadası başta
olmak üzere İslam coğrafyasının merkezi kabul edilen şehirlerden alimlerin,
tüccarların doğuya açılmaları tarihi bir süreklilik taşır. 9. yüzyıldan 19.
yüzyıl sonlarına kadar devam eden bu sürecin bir yerlerinde el-Fîrus el-Bağdadî
gibi alimlerin varlığı ortaya çıkıyor.
Zamanla sadece Açe’den değil, Sumatra Adası’nın değişik bölgelerinden gelen
öğrencilerinin varlığı ile nüfuz alanı genişleyen ve Dayah, Nakşibendiye ve
Şettariye Tarikatları’nın bölgedeki önemli merkezlerinden biri haline geldiği
gibi, bölgenin üç önemli Zaviye’sinden (zawiyah) biri kabul edilir. Açe’nin, en
azından, 17. yüzyıl ilk yarısından itibaren Serambi
Mekkah, yani İslam’ın Güneydoğu Asya’daki Kapısı unvanına sahip olmasında
Dayah Tanoh Abee’nin önemi yadsınamaz.
Kütüphanesinde Arapça, Malayca ve Açece kaleme alınmış fıkıh, tefsir,
tasavvuf gibi genel İslam bilimlerinin yanı sıra, gerek İslam dünyası gerekse
Güneydoğu Asya özelinde edebiyat, tarih gibi eserlerin varlığı ile dikkat
çeker. Eserleri telif, tercüme ve şerh düşülmüş eserler olarak üç kategoride
ele almak mümkün. Özellikle bölge İslam ve medeniyetinin önemli temsilcileri
Hamza Fansurî, Şemseddin Sumatranî, Nureddin er-Ranirî, Abdurrauf es-Singkilî
gibi 16. ve 17. yüzyıl Malay dünyasının alimlerinin eserleri kütüphanenin
zenginliğinin baş köşesinde yer alıyor. Önemlerine binaen söz konusu alimleri
kısaca hatırlamakta fayda var. Hamza Fansurî ve öğrencisi Şemseddin Sumatranî,
İbni Arabi’nin vahdet-î vücud akımının Güneydoğu Asya’daki en önemli isimleri
olarak zikredilir. Bu iki önemli şahsiyetin ardından Açe’de şeyhülislamlık
makamına getirilen Nureddin er-Ranirî ise vahdet-î vücud akımına karşı verdiği
önemli muhalefet ile ortodoks İslami anlayışın yerleşmesinde rolü vardır.
Abdurrauf es-Singkilî veya yaygın bir şekilde bilinen maslahı ile söylersek Şah
Kuala Şettariyye Tarikatı’nın Güneydoğu Asya taşıyıcısı olduğu gibi,
sultanlığın duraklama ve nihayetinde gerilemeye yüz tuttuğu dönemde toplumsal
ve siyasal birliğin bir anlamda temsilcisi sıfatıyla ortaya çıkmış bir alimdir.
Zamanında on bine yakın eserin bulunduğu ifade edilen kütüphanede bugün
ancak bin civarında eser bulunuyor. Eserlerin büyük bir bölümüne ne olduğu
sorusuna cevabı aşağıda vereceğiz. Dayah’ın son lideri Muhammed el-Fîrus
el-Bağdadî’nin 1993 yılında Katalog Manuskrip Perpustakaan Dayah Tanoh Abee
adıyla yayınlanan katalog çalışması, bugünkü mevcut eserlerin varlığı konusunda
bir fikir veriyor. Bu çerçevede, söz konusu kataloğu Sayın Doç. Dr. Ali Caksu
aracılığıyla Yıldız’daki IRCICA Kütüphanesi’ne hediye ettiğimizi, ilgililerin bu kütüphaneden kataloğa ulaşabileceklerini
hatırlatmak isterim. Günümüzde Cakarta’daki Endonezya Ulusal Arşivi ile Kuala
Lumpur’daki Malezya Ulusal Kütüphanesi bünyesindeki el-yazmaları kütüphanesinde
Açe ile ilgili el-yazma eserlerin varlığı kadar, özellikle Hollanda Sömürge
Yönetimi’nce Leiden Kütüphanesi’ne taşınan kimi çalışmalar olduğu biliniyor. Bu
eserlerin hangilerinin Açe’den, özellikle de Dayah Tanoh Abee’den getirilmiş
olduğu ise bir başka araştırma konusu.
Kütüphanedeki eserlere ne olduğu meselesine gelirsek... Hollanda Doğu Hint
Sömürge yönetiminin 26 Mart 1873 tarihinde Açe Darüsselam Sultanlığı’na verdiği
ültimatomla başlayan Hollanda (veya Açe) Savaşı Açe’nin maddi varlığını değil,
Açe halkının çok daha önem verdikleri tarih ve kültür mirasının da büyük ölçüde
etkilenmesine neden oldu. Savaşın ilk birkaç yılında Seulimum’a kadar ilerleyen
Hollanda birlikleri Dayah’ı kütüphanesiyle birlikte ateşe verdiklerine
şaşırmamak gerekiyor. Bu gelişme öncesinde Dayah’ın o dönemki lideri eserlerin bir
bölümünü çevredeki köylülere emanet ederken, bir bölümünü Sigli’ye göç ederken,
dağlık bölgedeki mağaralara sakladığı da bugüne ulaşan bilgiler arasında.
Tabii, Hollandalıların kütüphaneyi yakarken, eserleri toplayıp toplamadıkları
-şimdilik- bilinmese de, dönemin ünlü şarkiyatçısı Snouck Hurgronje Açe’de
bulunduğu dönemde yakından ilgilendiği el yazmalarını topladığına kuşku
yok.
Dayah’ın dokuzuncu nesli ve son lideri, Muhammed el-Fîrus el-Bağdadî 2006
yılının Ekim ayında vefat etti. 2005 yılında kendisiyle yaptığımız bazı
görüşmelerde kıymetli bilgilere ulaşmakla birlikte, daha sonra yapmayı
plânladığımız sohbetler maalesef gerçekleşmedi. Dayah Tanoh Abee’den hareketle
Güneydoğu Asya İslam kültür ve medeniyetinin izinin sürülmesinin önemini bir kez
daha hatırlatmak istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder