Malezya bugün 53. kuruluş
yıldönümünü kutluyor. Çoğulcu etnik yapısının yanı sıra, 1980’lerden itibaren istikrarlı
kalkınma hamlesi ile sadece İslam dünyasında değil, kalkınmakta olan ülkeler içerisinde
model olarak gösterilen Malezya’nın dört bir yanında, birliği temsilen Negara Ku (Ülkem) parçası çalınıyor. Romantik
bir birliktelikten ziyade, ekonomi ‘tutkalının’
birarada tuttuğu Malezya halkları refahtan pay aldıkları ölçüde bağımsızlığın
tadını çıkarıyor.
Ulus-devletin
vazgeçilmez unsuru kabul edilen dil’de
birliğin ne kadar gerçekleştirildiği sorgulanmaya açıksa da, bireylerin banka
hesaplarının kabarıklığı, en azından şimdilik, işlerin yolunda gittiğini ortaya
koyuyor. Bugüne kadar sergilenen ekonomik kalkınma ile sağlanan ‘toplumsal
birliği” daha da geliştirmek ve herhangi bir ‘kazaya’ meydan vermemek amacıyla Birleşik
Malay Ulusal Organizasyonu (UMNO) öncülüğündeki Malay hükümetleri, tam kalkınmış
ülke profiline ulaşma hedefiyle “Vizyon
2020”ye kiletlenmiş durumda. Bu hedefe ulaşmada motive edici güç ise, son
başbakan Datuk Seri Najib Tun Razak’ın tedavüle
koyduğu “1 Malaysia”, yani her alanda
bir numara olması hedeflenen Malezyanın sembolü.
Güneydoğu Asya’nın kalkınma
yarışında öncü ülkelerden Malezya, İngiliz sömürgeciliğinin ardından 31 Ağustos
1957 tarihinde kazandığı bağımsızlığını yeni ekonomik kalkınma hedefiyle güçlendirmekle
meşgul.
Vizyon
2020
2000’li yılların
ortalarında ülkenin önünde bir diğer hedef var: Vizyon 2020. Bu vizyon, ülkenin tam kalkınmış ülkeler arasına
girmesini hedefliyor. Vizyon 2020, ülkenin kurucu babalarının öngördüğü ve
uygulamaya geçirdiği “Mermi yerine ekmek,
üniforma yerine sivil elbise, Baraka yerine konut” projesinin bir devamı.
Bu süreçte, ne Çinli komünist gerillaların komünist devlet kurma ideali, ne
Sukarno’nun ‘İngiliz icadı devlet neo-kolonyalist devlet’ tanımı, ne de
Filipinler’in doğu Malezya’yı ilhak girişimi Malezya’nın bugünlere gelmesine
mani oldu.
Vizyon 2020’nin önemli
açılımlarını, eğitim ve ekonomi alanı oluşturuyor. Ülkede giderek artan sayıda
üniversite araştırma üniversitesi statüsü kazanırken, aynı zamanda, daha çok
sayıda uluslararası öğrenci çekmeyi hedefliyor. Ekonomik açılımını ise iş ve
refah yaratımı olgusunda buluyor. Bu bağlamda önemli yatırımlardan birini
turizm ve ulaşım sektörü oluşturuyor. Ucuz havayolu taşımacılığında bölgede
öncü konumunu sürdüren Malezya, inşa edilecek yeni havalimanı ile sadece ulusal
havayolu şirketine değil, uluslararası ucuz havayolu taşıma şirketlerine de
hizmet vermeyi plânlıyor. Böylece turist sayısında artışın yanı sıra, ticaret
hacminin de artırılması öngörülüyor. Bu çerçevede, genişletme projesi ile, 2009
yılında 17 milyar Dolar olan turizm gelirlerinin 2020 yılında 55 milyar Dolar’a
çıkması bekleniyor.
Bugünü Anlamanın Yolu Geçmişi
Bilmekten Geçer
Kökenleri Sumatra Adası’ndan gerçekleşen göçler ile yerli unsurların
karışımına dayanan Malay toplulukları 15. yüzyıl başlarında Malaka Sultanlığı
ile dünya sahnesine çıktı. Doğu’da Çin batıda Ortadoğu, Hindistan arasında
gerçekleşen uluslararası ticaretin önemli antrepolarından birine ev sahipliği
yapan Malaka, gelişmişliğini ancak yüzyıl kadar sürdürebildi. Ve ardından 1511
yılında Portekiz sömürgeciliği ile yüzleşen Malaylar, Malaka hanedanlığı
mensuplarınca kurulan Cohor Sultanlığı ile varlıklarını devam ettirdiler. Bu
süreçte, bölgede hakim olma mücadelesi veren Portekiz, Hollanda ve Açe
Darüsselam Sultanlığı ile çeşitli boyutlarda gelişen ilişkiler, Hollandalıların
1641 yılında Malaka’yı Portekizlilerden alması ile yeni bir safhaya taşındı. Cohor
Sultanlığı, Malaya topraklarındaki diğer bazı sultanlıklarla evlilikler yoluyla
kurduğu bağın yanı sıra, Doğu Sumatra’da, özellikle Riau’daki Malay
toplulukları ile kültürel yakınlığı ile de temasını sürdürdü. Öyle ki, bir ara
sultanlık merkezi Riau’ya taşındı.
İngilizlerin Bölgeye
Yerleşmeleri
1786 yılında Hindistan-Bangeldeş ile Çin arasındaki monopole dayalı ticaretlerinde
askeri ve ticari güvenlikleri için üs arayışlarında Kedah Sultanı ile yapılan
anlaşma ile Penang Adası’na yerleşmeleri, İngilizlerin giderek artan Malaya’daki hakimiyetlerinin
başlangıcını teşkil eder. İngiliz Doğu Hint Adaları yönetiminin dikkat çeken
isimlerinden ve İngiliz ideallerine tüm varlığı ile bağlı Stafford Raffles,
1818 yılında Riau Sultanlığı’nda yaşanan iç çekişmeleri fırsat bilerek, saraya
muhalif bir ismi Singapur’da sultanlık vererek İngilizlerin yerleşimine açtı.
Bu girişim, Hollanda’nın Nusantara,
yani bugünkü Endonezya toprakları üzerinde kurduğu ve Sumatra Adası’nın
kuzeyine doğru genişleme gösteren yayılmacı siyaseti karşısında İngiliz
varlığını korumaya ve geliştirmeye yönelik çabaların bir sonucuydu. Avrupa’daki
İngiliz-Hollanda ‘dostluğuna’ halel getirmemek amacıyla, sömürge topraklarında
paylaşımı öngören girişim 1824 yılında imzalanan Londra Anlaşması ile hayata geçirildi. Böylece, Güneydoğu Asya
toprakları sömürgecilikten emperyalizme evrilme sürecinde Malaka Boğazı’nın kuzeyi
ve güneyi olarak ikiye ayrıldı. Kuzey İngilizlere, güney Hollandalılara
verildi.
İngilizlerin Penang, Malaka ve Singapur’da Straits Settlements adıyla kurdukları doğrudan yönetimin ardından,
1850’li yıllardan itibaren bölgenin ekonomik zenginliklerinden kalay
madenlerini işletmek amacıyla bölgeye akın eden Çinli göçmenlerin varlığıyla
yeni bir boyut kazandı. Büyük riskler alarak Penang, Malaka ve Singapur dışına
çıkmaya pek taraftar olmayan İngilizler, zamanla Çinlilerden de gelen talepler
ve siyasi, özellikle de ekonomik çıkarları doğrultusunda Malaya olarak
adlandırılan toprakların iç bölgelerine ‘medeniyet’in
maddi unsurlarını taşımaya başladılar. Liman, demiryolu, karayolu gibi ulaşım
ve ileşitim bağlamındaki alt yapı hizmetlerinin yanı sıra, kalay madenlerinin
işletiminde Avrupa sermaye ve teknolojisi bölgeye girdi. Malaya’nın kaderini
etkileyen bir diğer önemli gelişme Latin Amerika ve Afrika’dan bölgeye taşınan
kauçuk ve palmiyenin ekonomik değer olarak ortaya çıkması oluşturur.
Kalay madenlerinin bulunduğu Batı Malaya bölgesinde Çinlilerin yoğunlukta
olduğu kasaba ve şehirlerdeki hazır alt yapının sağladığı avantajla kauçuk ve
palmiye yağı üretimine hasredilen plantasyonlar bu hat boyunca işletime açıldı.
Bu süreçte, İngilizler bölgenin demografik yapısına bir kez daha doğrudan
müdahale ile Güney Hindistan’dan göçleri organize ettiler. 19. yüzyıl ikinci
yarısından başlayarak batı üretim merkezlerinin giderek daha fazla ihtiyaç
duyduğu kalay, kauçuk ve palmiye yağı üretimi İngilizleri ihya ederken, İngilizlerin
himayesindeki Çinli ve Hintli azınlık gruplar da bu gelişmeden azami ölçüde
kazançlı çıkan kesimler oldu. Kedah Sultanı’na yıllık onbin Dolar kira karşılığı
ve Siam Devleti’nin siyasi baskısına karşı İngiliz korumacılığının tesisi
amacıyla yapılan anlaşma ile Penang’a yerleşmelerinde olduğu gibi, İngilizler
süreç içeriisnde politik-ekonomik çıkarları doğrultusunda diğer sekiz
sultanlıkla da yaptıkları anlaşmalar ile yönetimlere ortak oldular.
Malay Ruhu ve Milliyetçiliği
“Peki, bu toprakların asli unsuru olan Malaylara ne oldu?” sorusu
önemlidir. Malaylar uzun yüzyıllardır ulusal kimliklerinin asli unsurunu
oluşturan İslam inançından aldıkları güvenle, bölgeye tedrici olarak nüfuz eden
yabancı unsurlar karşısında, başlarında bulunan sultanlara büyük bir sadakatle
geleneksel yaşam tarzlarını sürdürmede ısrarcı oldular. Malayların kendi
topraklarında “izole” bir yaşama terk edilmişlikleri kendi kararları olduğu yolundaki
görüş bir kenara yazılmakla birlikte, Malayların Çinli ve Hintli azınlıklar
karşısında ‘dışlanmışlıklarında’ İngilizlerin ayrımcılığı gözardı edilemez. Ancak
1900’lü yılların başından itibaren, ekonomik kalkınmanın ve refahın Çinli ve
Hintli azınlıklar lehine giderek daha
görünür bir şekilde ortaya çıkması karşısında Malayların ‘geri kalmışlıklarını’
farketmeleri, Ortadoğu ile temasların geliştirilmesi gibi faktörlerle İslami
aidiyetin de desteklediği Malay milliyetçilik akımı ortaya çıkmaya başladı.
Modern Malezya
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi, bölge ülkelerinde bağımsızlık arzularını
depreştirirken, Malaylar bu gelişmeden ırak olmadılar. Japonların çekilmesine
müteakip Malaya’ya dönen İngilizler 1946 yılında mevcut dokuz sultanlık
üzerinde artık doğrudan yönetim hakkını elde edecek Malay Birliği (Malay Union)
projesi, sultanların yüzyıllardır bölgede sürdürdükleri ve artık sembolik
olarak devam eden varlıklarını tümüyle ortadan kaldırmayı ve İngilizlerin
önderliğinde merkezi bir yönetim teşkilatı kurmayı amaçlaması Malayların büyük
tepkisiyle karşılaştı ve nihayetinde o güne kadar biraraya gelmeyi pek de
başaramamış Malay unsurlar, ulusalcı bağımsızlık hareketi etrafında biraraya
geldi. Bu oluşumun başarılı olduğunun ilk kanıtı, 1948 yılında Malayların
arzusu doğrultusunda Malay Birliği’nin revize edilerek yerine Malay Federasyonu
adlı siyasi birlikteliğin alması oldu. Ardından etnik unsurların bağımsızlık
doğrultusundaki birlikteliği meyvesini 1955 yılında verdi. Yapılan yerel
seçimleri Malay (UMNO), Çinli (MCA) ve Hintli (MIC) partilerin birleşimiyle
kurulan İttifak Partisi’nin çoğunluğu alması, Malaya topluluklarına
özgürlüklerini elde etmelerinde başat rol oynadı. Bunun üzerine, Londra’da
yapılan görüşmelerin akabinde 31 Ağustos 1957 tarihinde Malay Federasyonu
adıyla yeni bir devlet kuruldu. Ardından 16 Eylül 1963 yılında kültürel benzerlikler
ile Malay dünyası içinde kabul edilen Sabah, Saravak ve Singapur’un da iştiraki
ile Malay Federasyonu’nun adı Malezya olarak değiştirildi.
Kritik Dönemeç
1957-1969 yılları arasında bumiputera,
yani Malaya topraklarının asıl sahiplerinin sosyo-ekonomik kalkınma hamlesinden
arzu edilen payı alamalaları kadar, özellikle Çinli azınlığın, Malay hakimiyetindeki
yönetime muhalefeti ülkeyi sivil savaşın eşiğine getirdi. 13 Mayıs 1969
tarihinde Kuala Lumpur’da başlayan gösteriler can kayıplarına yol açması
bölünme emareleri olarak ülkenin yönetici eliti arasında kaygıya neden oldu. Kurulan
“Ulusal Eylem Komisyon”u (NOC), iki yıl boyunca (17 Mayıs 1969-Mart 1971) ülkede
demokratik parlamenter sistemin askıya alan “özel hâl” yönetimini yürürlüğe koydu;
ülkenin geleceğini teminat altına alacak iki önemli karara imza attı ve 1971
yılında yeni hükümet ile yola devam kararı aldı. Yeni Ekonomi Politikası (NEP)
bağlamında alınan iki önemli karar: Irk ayrımı gözetmeksiniz yoksulluğa son
verilmesi; ırkları ekonomik işlevlerine göre tanımlanmasının ortadan
kaldırılması. Bu plân, on yıllarca ülkede çoğunluğu teşkil etmekle birlikte,
ekonomik anlamda geri bırakılmış Malayların “ihyası” anlamı taşıyordu.
Yirmi yıl sürecek bu kalkınma programında ihracata dayalı endüstriyel mal
üretimi ülkede etnik unsurlar arasında ekonomik ayrımcılığı gidermede ciddi bir
girişim kabul ediliyordu. Bu süreçte, Malaylar köyden kente göç olgusuna
tecrübe ederken, devlet imkânları ile kendilerine tanınan imtiyazdan istifade
ile eğitim, yatırım, hizmet sektöründe yer almaya başladılar.
Mahathir’li Yıllar
1981 yılında Dr. Mahathir
Muhammed’in göreve gelmesi ile başlayan yeni dönem, bir anlamda, Malezya’nın
bugünlere taşınmasında ve dünyada ses getiren atılımları yaptığı yıllar oldu. Ülkenin
modernleşmesinde dikkate değer bir ‘mühendislik’ gösteren Dr. Mahathir, Sosyo-ekonomik
ayrımcılığı ortadan kaldırma konusunda başarılı olduğu savunulan NEP’in devamı
olarak 1991 yılında Ulusal Kalkınma Politikası (NDP)’nı gündeme getirdi.
Böylece 2000’li yıllara doğru Malezya, yeni ekonomi hedefleri ile ulus-devletin
iskeletini ve çatışını sağlamlaştırdı. Tüm bu süreçlerde, diğer İslam
coğrafyalarında olduğu gibi, İslami hareketlerin ortaya çıktığı Malezya,
seküler milliyetçi eğilimleri ile bilinen UMNO yönetiminin pragmatik yaklaşımı
sayesinde “ulusal bir tehdit” olmadan ülke kalkınma hamlesine eklemlendi. Bunun
en somut göstergelerinden biri, Malezya Öğrenci Birliği (ABIM)’in ilk başkanı
Enver İbrahim’in, Mahathir tarafından UMNO’ya ve dolayısıyla hükümete dahil
edilmesi oldu. Bu siyasi girişim, İslami hareket içerisinde ittifakın kopuşu anlamına
gelirken, İbrahim’in hükümetteki varlığı, ulusal politikalarda İslami
dengelerin gözetilmesi ve kimi İslami müesseselerin devlet marifetiyle hayata
geçirilmesine yol açtı. Yani Malezya, devlet İslamı’nın kendine has bir örneği
olarak kalkınma hamlesini aralıksız sürdürdü. 22 yıllık iktidarı 2003 yılında
sona ererken, Mahathir Muhammed pragmatik kararları ile ne etnik çatışmaların
nüksetmesine ne de İslamcı hareketlerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasına
olanak tanıdı. Ekonomik refah geldikçe, ulus-devlet yönetimi
kendini güvende hissetmeye devam etti. 2003 yılında başkakanlık görevini
bırakan Mahathir’in ardından, ülkenin önemli siyasal konularının başında Enver
İbrahim’in başında yer aldığı muhalif hareketi oluşturuyor. 2008 seçimlerinde
beş eyalette parlamentoda çoğunluğu elde etmesi UMNO çevrelerinde kaygılara yol
açtı. Aralarında İslamcı ve Çinli muhalefet partilerle kurduğu koalisyonun
önünü kesmek amacıyla Enver’i bir kez daha “cezaevinde zorunlu ikâmete”
yollayacak suçlamalar gündemde.
Bu yazı 31 Ağustos 2010 tarihinde www.timeturk.com'da yayınlanmıştır.
Bilgileriniz için teşekkür ederiz. Allah razı olsun
YanıtlaSil