28 Mart 2012 Çarşamba

53. Yılında Malezya




Malezya bugün 53. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Çoğulcu etnik yapısının yanı sıra, 1980’lerden itibaren istikrarlı kalkınma hamlesi ile sadece İslam dünyasında değil, kalkınmakta olan ülkeler içerisinde model olarak gösterilen Malezya’nın dört bir yanında, birliği temsilen Negara Ku (Ülkem) parçası çalınıyor. Romantik bir birliktelikten ziyade, ekonomi ‘tutkalının’ birarada tuttuğu Malezya halkları refahtan pay aldıkları ölçüde bağımsızlığın tadını çıkarıyor.

Ulus-devletin vazgeçilmez unsuru kabul edilen dil’de birliğin ne kadar gerçekleştirildiği sorgulanmaya açıksa da, bireylerin banka hesaplarının kabarıklığı, en azından şimdilik, işlerin yolunda gittiğini ortaya koyuyor. Bugüne kadar sergilenen ekonomik kalkınma ile sağlanan ‘toplumsal birliği” daha da geliştirmek ve herhangi bir ‘kazaya’ meydan vermemek amacıyla Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu (UMNO) öncülüğündeki Malay hükümetleri, tam kalkınmış ülke profiline ulaşma hedefiyle “Vizyon 2020”ye kiletlenmiş durumda. Bu hedefe ulaşmada motive edici güç ise, son başbakan Datuk Seri Najib Tun Razak’ın tedavüle koyduğu “1 Malaysia”, yani her alanda bir numara olması hedeflenen Malezyanın sembolü.
Güneydoğu Asya’nın kalkınma yarışında öncü ülkelerden Malezya, İngiliz sömürgeciliğinin ardından 31 Ağustos 1957 tarihinde kazandığı bağımsızlığını yeni ekonomik kalkınma hedefiyle güçlendirmekle meşgul.

Vizyon 2020

2000’li yılların ortalarında ülkenin önünde bir diğer hedef var: Vizyon 2020. Bu vizyon, ülkenin tam kalkınmış ülkeler arasına girmesini hedefliyor. Vizyon 2020, ülkenin kurucu babalarının öngördüğü ve uygulamaya geçirdiği “Mermi yerine ekmek, üniforma yerine sivil elbise, Baraka yerine konut” projesinin bir devamı. Bu süreçte, ne Çinli komünist gerillaların komünist devlet kurma ideali, ne Sukarno’nun ‘İngiliz icadı devlet neo-kolonyalist devlet’ tanımı, ne de Filipinler’in doğu Malezya’yı ilhak girişimi Malezya’nın bugünlere gelmesine mani oldu.

Vizyon 2020’nin önemli açılımlarını, eğitim ve ekonomi alanı oluşturuyor. Ülkede giderek artan sayıda üniversite araştırma üniversitesi statüsü kazanırken, aynı zamanda, daha çok sayıda uluslararası öğrenci çekmeyi hedefliyor. Ekonomik açılımını ise iş ve refah yaratımı olgusunda buluyor. Bu bağlamda önemli yatırımlardan birini turizm ve ulaşım sektörü oluşturuyor. Ucuz havayolu taşımacılığında bölgede öncü konumunu sürdüren Malezya, inşa edilecek yeni havalimanı ile sadece ulusal havayolu şirketine değil, uluslararası ucuz havayolu taşıma şirketlerine de hizmet vermeyi plânlıyor. Böylece turist sayısında artışın yanı sıra, ticaret hacminin de artırılması öngörülüyor. Bu çerçevede, genişletme projesi ile, 2009 yılında 17 milyar Dolar olan turizm gelirlerinin 2020 yılında 55 milyar Dolar’a çıkması bekleniyor.

Bugünü Anlamanın Yolu Geçmişi Bilmekten Geçer

Kökenleri Sumatra Adası’ndan gerçekleşen göçler ile yerli unsurların karışımına dayanan Malay toplulukları 15. yüzyıl başlarında Malaka Sultanlığı ile dünya sahnesine çıktı. Doğu’da Çin batıda Ortadoğu, Hindistan arasında gerçekleşen uluslararası ticaretin önemli antrepolarından birine ev sahipliği yapan Malaka, gelişmişliğini ancak yüzyıl kadar sürdürebildi. Ve ardından 1511 yılında Portekiz sömürgeciliği ile yüzleşen Malaylar, Malaka hanedanlığı mensuplarınca kurulan Cohor Sultanlığı ile varlıklarını devam ettirdiler. Bu süreçte, bölgede hakim olma mücadelesi veren Portekiz, Hollanda ve Açe Darüsselam Sultanlığı ile çeşitli boyutlarda gelişen ilişkiler, Hollandalıların 1641 yılında Malaka’yı Portekizlilerden alması ile yeni bir safhaya taşındı. Cohor Sultanlığı, Malaya topraklarındaki diğer bazı sultanlıklarla evlilikler yoluyla kurduğu bağın yanı sıra, Doğu Sumatra’da, özellikle Riau’daki Malay toplulukları ile kültürel yakınlığı ile de temasını sürdürdü. Öyle ki, bir ara sultanlık merkezi Riau’ya taşındı.

İngilizlerin Bölgeye Yerleşmeleri

1786 yılında Hindistan-Bangeldeş ile Çin arasındaki monopole dayalı ticaretlerinde askeri ve ticari güvenlikleri için üs arayışlarında Kedah Sultanı ile yapılan anlaşma ile Penang Adası’na yerleşmeleri, İngilizlerin giderek  artan Malaya’daki hakimiyetlerinin başlangıcını teşkil eder. İngiliz Doğu Hint Adaları yönetiminin dikkat çeken isimlerinden ve İngiliz ideallerine tüm varlığı ile bağlı Stafford Raffles, 1818 yılında Riau Sultanlığı’nda yaşanan iç çekişmeleri fırsat bilerek, saraya muhalif bir ismi Singapur’da sultanlık vererek İngilizlerin yerleşimine açtı. Bu girişim, Hollanda’nın Nusantara, yani bugünkü Endonezya toprakları üzerinde kurduğu ve Sumatra Adası’nın kuzeyine doğru genişleme gösteren yayılmacı siyaseti karşısında İngiliz varlığını korumaya ve geliştirmeye yönelik çabaların bir sonucuydu. Avrupa’daki İngiliz-Hollanda ‘dostluğuna’ halel getirmemek amacıyla, sömürge topraklarında paylaşımı öngören girişim 1824 yılında imzalanan Londra Anlaşması ile hayata geçirildi. Böylece, Güneydoğu Asya toprakları sömürgecilikten emperyalizme evrilme sürecinde Malaka Boğazı’nın kuzeyi ve güneyi olarak ikiye ayrıldı. Kuzey İngilizlere, güney Hollandalılara verildi.

İngilizlerin Penang, Malaka ve Singapur’da Straits Settlements adıyla kurdukları doğrudan yönetimin ardından, 1850’li yıllardan itibaren bölgenin ekonomik zenginliklerinden kalay madenlerini işletmek amacıyla bölgeye akın eden Çinli göçmenlerin varlığıyla yeni bir boyut kazandı. Büyük riskler alarak Penang, Malaka ve Singapur dışına çıkmaya pek taraftar olmayan İngilizler, zamanla Çinlilerden de gelen talepler ve siyasi, özellikle de ekonomik çıkarları doğrultusunda Malaya olarak adlandırılan toprakların iç bölgelerine ‘medeniyet’in maddi unsurlarını taşımaya başladılar. Liman, demiryolu, karayolu gibi ulaşım ve ileşitim bağlamındaki alt yapı hizmetlerinin yanı sıra, kalay madenlerinin işletiminde Avrupa sermaye ve teknolojisi bölgeye girdi. Malaya’nın kaderini etkileyen bir diğer önemli gelişme Latin Amerika ve Afrika’dan bölgeye taşınan kauçuk ve palmiyenin ekonomik değer olarak ortaya çıkması oluşturur.

Kalay madenlerinin bulunduğu Batı Malaya bölgesinde Çinlilerin yoğunlukta olduğu kasaba ve şehirlerdeki hazır alt yapının sağladığı avantajla kauçuk ve palmiye yağı üretimine hasredilen plantasyonlar bu hat boyunca işletime açıldı. Bu süreçte, İngilizler bölgenin demografik yapısına bir kez daha doğrudan müdahale ile Güney Hindistan’dan göçleri organize ettiler. 19. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak batı üretim merkezlerinin giderek daha fazla ihtiyaç duyduğu kalay, kauçuk ve palmiye yağı üretimi İngilizleri ihya ederken, İngilizlerin himayesindeki Çinli ve Hintli azınlık gruplar da bu gelişmeden azami ölçüde kazançlı çıkan kesimler oldu. Kedah Sultanı’na yıllık onbin Dolar kira karşılığı ve Siam Devleti’nin siyasi baskısına karşı İngiliz korumacılığının tesisi amacıyla yapılan anlaşma ile Penang’a yerleşmelerinde olduğu gibi, İngilizler süreç içeriisnde politik-ekonomik çıkarları doğrultusunda diğer sekiz sultanlıkla da yaptıkları anlaşmalar ile yönetimlere ortak oldular.

Malay Ruhu ve Milliyetçiliği

“Peki, bu toprakların asli unsuru olan Malaylara ne oldu?” sorusu önemlidir. Malaylar uzun yüzyıllardır ulusal kimliklerinin asli unsurunu oluşturan İslam inançından aldıkları güvenle, bölgeye tedrici olarak nüfuz eden yabancı unsurlar karşısında, başlarında bulunan sultanlara büyük bir sadakatle geleneksel yaşam tarzlarını sürdürmede ısrarcı oldular. Malayların kendi topraklarında “izole” bir yaşama terk edilmişlikleri kendi kararları olduğu yolundaki görüş bir kenara yazılmakla birlikte, Malayların Çinli ve Hintli azınlıklar karşısında ‘dışlanmışlıklarında’ İngilizlerin ayrımcılığı gözardı edilemez. Ancak 1900’lü yılların başından itibaren, ekonomik kalkınmanın ve refahın Çinli ve Hintli azınlıklar lehine  giderek daha görünür bir şekilde ortaya çıkması karşısında Malayların ‘geri kalmışlıklarını’ farketmeleri, Ortadoğu ile temasların geliştirilmesi gibi faktörlerle İslami aidiyetin de desteklediği Malay milliyetçilik akımı ortaya çıkmaya başladı.
Modern Malezya
II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi, bölge ülkelerinde bağımsızlık arzularını depreştirirken, Malaylar bu gelişmeden ırak olmadılar. Japonların çekilmesine müteakip Malaya’ya dönen İngilizler 1946 yılında mevcut dokuz sultanlık üzerinde artık doğrudan yönetim hakkını elde edecek Malay Birliği (Malay Union) projesi, sultanların yüzyıllardır bölgede sürdürdükleri ve artık sembolik olarak devam eden varlıklarını tümüyle ortadan kaldırmayı ve İngilizlerin önderliğinde merkezi bir yönetim teşkilatı kurmayı amaçlaması Malayların büyük tepkisiyle karşılaştı ve nihayetinde o güne kadar biraraya gelmeyi pek de başaramamış Malay unsurlar, ulusalcı bağımsızlık hareketi etrafında biraraya geldi. Bu oluşumun başarılı olduğunun ilk kanıtı, 1948 yılında Malayların arzusu doğrultusunda Malay Birliği’nin revize edilerek yerine Malay Federasyonu adlı siyasi birlikteliğin alması oldu. Ardından etnik unsurların bağımsızlık doğrultusundaki birlikteliği meyvesini 1955 yılında verdi. Yapılan yerel seçimleri Malay (UMNO), Çinli (MCA) ve Hintli (MIC) partilerin birleşimiyle kurulan İttifak Partisi’nin çoğunluğu alması, Malaya topluluklarına özgürlüklerini elde etmelerinde başat rol oynadı. Bunun üzerine, Londra’da yapılan görüşmelerin akabinde 31 Ağustos 1957 tarihinde Malay Federasyonu adıyla yeni bir devlet kuruldu. Ardından 16 Eylül 1963 yılında kültürel benzerlikler ile Malay dünyası içinde kabul edilen Sabah, Saravak ve Singapur’un da iştiraki ile Malay Federasyonu’nun adı Malezya olarak değiştirildi.

Kritik Dönemeç

1957-1969 yılları arasında bumiputera, yani Malaya topraklarının asıl sahiplerinin sosyo-ekonomik kalkınma hamlesinden arzu edilen payı alamalaları kadar, özellikle Çinli azınlığın, Malay hakimiyetindeki yönetime muhalefeti ülkeyi sivil savaşın eşiğine getirdi. 13 Mayıs 1969 tarihinde Kuala Lumpur’da başlayan gösteriler can kayıplarına yol açması bölünme emareleri olarak ülkenin yönetici eliti arasında kaygıya neden oldu. Kurulan “Ulusal Eylem Komisyon”u (NOC), iki yıl boyunca (17 Mayıs 1969-Mart 1971) ülkede demokratik parlamenter sistemin askıya alan “özel hâl” yönetimini yürürlüğe koydu; ülkenin geleceğini teminat altına alacak iki önemli karara imza attı ve 1971 yılında yeni hükümet ile yola devam kararı aldı. Yeni Ekonomi Politikası (NEP) bağlamında alınan iki önemli karar: Irk ayrımı gözetmeksiniz yoksulluğa son verilmesi; ırkları ekonomik işlevlerine göre tanımlanmasının ortadan kaldırılması. Bu plân, on yıllarca ülkede çoğunluğu teşkil etmekle birlikte, ekonomik anlamda geri bırakılmış Malayların “ihyası” anlamı taşıyordu.
Yirmi yıl sürecek bu kalkınma programında ihracata dayalı endüstriyel mal üretimi ülkede etnik unsurlar arasında ekonomik ayrımcılığı gidermede ciddi bir girişim kabul ediliyordu. Bu süreçte, Malaylar köyden kente göç olgusuna tecrübe ederken, devlet imkânları ile kendilerine tanınan imtiyazdan istifade ile eğitim, yatırım, hizmet sektöründe yer almaya başladılar.

Mahathir’li Yıllar

1981 yılında Dr. Mahathir Muhammed’in göreve gelmesi ile başlayan yeni dönem, bir anlamda, Malezya’nın bugünlere taşınmasında ve dünyada ses getiren atılımları yaptığı yıllar oldu. Ülkenin modernleşmesinde dikkate değer bir ‘mühendislik’ gösteren Dr. Mahathir, Sosyo-ekonomik ayrımcılığı ortadan kaldırma konusunda başarılı olduğu savunulan NEP’in devamı olarak 1991 yılında Ulusal Kalkınma Politikası (NDP)’nı gündeme getirdi. Böylece 2000’li yıllara doğru Malezya, yeni ekonomi hedefleri ile ulus-devletin iskeletini ve çatışını sağlamlaştırdı. Tüm bu süreçlerde, diğer İslam coğrafyalarında olduğu gibi, İslami hareketlerin ortaya çıktığı Malezya, seküler milliyetçi eğilimleri ile bilinen UMNO yönetiminin pragmatik yaklaşımı sayesinde “ulusal bir tehdit” olmadan ülke kalkınma hamlesine eklemlendi. Bunun en somut göstergelerinden biri, Malezya Öğrenci Birliği (ABIM)’in ilk başkanı Enver İbrahim’in, Mahathir tarafından UMNO’ya ve dolayısıyla hükümete dahil edilmesi oldu. Bu siyasi girişim, İslami hareket içerisinde ittifakın kopuşu anlamına gelirken, İbrahim’in hükümetteki varlığı, ulusal politikalarda İslami dengelerin gözetilmesi ve kimi İslami müesseselerin devlet marifetiyle hayata geçirilmesine yol açtı. Yani Malezya, devlet İslamı’nın kendine has bir örneği olarak kalkınma hamlesini aralıksız sürdürdü. 22 yıllık iktidarı 2003 yılında sona ererken, Mahathir Muhammed pragmatik kararları ile ne etnik çatışmaların nüksetmesine ne de İslamcı hareketlerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasına olanak tanıdı. Ekonomik refah geldikçe, ulus-devlet yönetimi kendini güvende hissetmeye devam etti. 2003 yılında başkakanlık görevini bırakan Mahathir’in ardından, ülkenin önemli siyasal konularının başında Enver İbrahim’in başında yer aldığı muhalif hareketi oluşturuyor. 2008 seçimlerinde beş eyalette parlamentoda çoğunluğu elde etmesi UMNO çevrelerinde kaygılara yol açtı. Aralarında İslamcı ve Çinli muhalefet partilerle kurduğu koalisyonun önünü kesmek amacıyla Enver’i bir kez daha “cezaevinde zorunlu ikâmete” yollayacak suçlamalar gündemde.

Bu yazı 31 Ağustos 2010 tarihinde www.timeturk.com'da yayınlanmıştır.

1 yorum: