Mehmet
Özay 28.01.2011
Myanmar’da geçen Kasım ayında, 20
yıl sonra yapılan ve junta rejiminin uzantısı siyasi partinin çoğunluğu elde
ettiği seçimlerin ardından yeni parlamento çalışmalarına 31 Ocak günü
başlayacak. Böylece uzun bir aradan sonra askeri junta rejiminin hakim olduğu
Myanmar’da eski adıyla Burma’da siviller yönetimde söz sahibi olacaklar. Ülkede
uzun süren askeri rejimden vesayet altında da olsa sivil idareye geçişin ilk
nüvesi kabul edilen bu gelişme ülkede olduğu kadar Güneydoğu Asya’da da ilgiyle
izleniyor. Başta ABD olmak üzere, Batılı ülkeler, Myanmar’daki siyasi
seçimlerin adil bir şekilde gerçekleştirilmemesi nedeniyle ortaya çıkan siyasi
sonuçlarını tanımadıklarını ilân etmelerine rağmen, ASEAN’a bağlı bölge
ülkeleri, özellikle Endonezya ve Tayland, Myanmar’daki bu siyasi değişimi olumlu
bir gelişme olarak değerlendiriyor. Bununla beraber, söz konusu Batılı ülkeler,
ülke yönetiminden demokratikleşme ve insan hakları konusundaki taleplerini sürdürüyorlar.
Seçimler kadar, bu sürecin akabinde
uzun süren gözaltı hapsinde tutulan Ulusal Demokrasi Birliği lideri ve Nobel
Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’nin özgürlüğüne kavuşması da başlıbaşına bir
gelişme olarak dikkat çekiyor. Yeni siyasi yaşamla beraber, özellikle Batılı
ülkelerin destek verdiği Kyi’nin önümüzdeki aylarda siyasi hareketin lokomotifi
olacağı ve bu bağlamda ülkenin demokratikleşmesi yönünde çabalar sergileyeceği
beklentisi ağır basıyor.
Ülke içerisinde Kyi’nin başını
çektiği muhalefet hareketi demokratikleşme konusunda girişimlerinin yanı sıra,
uluslararası çevrelerden ülkenin insan hakları ve demokrasi konularında bir an
önce harekete geçmesi konusunda “uyarılar” gelmeye başladı. Bu çerçevede geçen
Salı günü, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Myanmar’la ilgili
kayıtların incelenmesinin ardından, ülkede insan hakları ihlallerinin dikkat
çekici boyutlarda olduğunu dile getirerek, ülke yönetimine uyarıda bulundu.
ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin destek verdiği bu görüşlerin temelini
Myanmar hapishanelerinde sayıları 2000’i bulan siyasi tutuklular oluşturuyor.
Gözlemciler, hapishanelerde sistematik işkenceye takip edildiği ileri sürülen
söz konusu siyasi tutukluların büyük bölümünün Kyi’nin muhalefet hareketi
içerisinde olduğu düşünüldüğünde, UN nezdinde girişimlerde bulunan Batılı
ülkelerin Kyi’nin önderliğinde yakın gelecekte başlayacak açılımlara dolaylı
desteği olarak yorumluyorlar.
Kaynaklar, başkent Naypyidaw’da Pazartesi günü yeni Parlamento binasında yapılacak
törenlerin hazırlıkları sürdüğünü, öte
yandan olası herhangi bir süprize karşı da parlamento ve çevresinde güvenlik
tedbirlerinin artırılmakta olduğunu haber veriyorlar. Söz konusu güvenlik
tedbirleri seçimleri boykot eden muhalefetin olası bir girişimini engellemeyi
hedefliyor. Son günlerde Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşayan halk
ayaklanmalarının dünya çapında, özellikle de yoksul ve az gelişmiş ülkelerde
yarattığı tepkiler Myanmar yönetiminin de benzer korkular yaşamasına neden
oluyor.
Öte yandan, ülkenin diktatör lakabı
ile anılan devlet başkanı General Than
Shwe Ocak ayının başında ülke bağımsızlığının 63. yıl dönümünde yaptığı
konuşmada, açıkça bazı dış odakların Myanmar üzerinde çeşitli senaryolar
düzenlenmekte olduğunu ve bunun temelde ülkenin sahip olduğu zengin doğal
kaynaklara ve jeo-stratejik konumuna ilginin bir sonucu olduğu açıklaması
yapması, özellikle Batılı ülkelerin Myanmar’da insan hakları ve demokrasi
konusundaki uyarılarına bir gönderme olarak değerlendiriliyor. Yeni parlamentonun
ilk icraatlarından biri ülke devlet başkanını seçmek olacak. Ülkede yaşanan
insan hakları ihlalleri sadece politikacıları değil, bağımsızlık güden
–aralarında Myanmarlı Müslüman azınlığın da yer aldığı- bazı etnik unsurlara
karşı asimilasyon ve sindirme faaliyetlerini de içeriyor. Özellikle Batılı
ülkeler, asker vesayesi altında oluşan yeni parlamentoyu tanımamakla beraber,
oluşan ‘sivil’ atmosferin ülkede değişim için bir araç olacağı ihtimalini de
göz ardı etmiyorlar. Bu nedenle yeni parlamentonun öncelikli hedefi ülkede
insan hakları ihlalleri, etnik unsurların taleplerinin karşılanması,
demokrasinin geliştirilmesi gibi önemli siyasi açılımlar teşkil ediyor.
Bununla
beraber, ülkenin özellikle petrol ve doğal gaz gibi zengin doğal kaynaklar
üzerindeki tekelin aşılması ve gelirin ülkede yaşayan halklar arasında eşit
paylaşımı, yoksul kesimlerin çeşitli yatırım ve kalkınma programları sayesinde
ekonomik gelişmişlik düzeylerinin iyileştirilmesi de öncelikler arasında kabul
ediliyor. Elbette kalkınma derken, akla Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
geliyor. Dünyanın az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerindeki projeleri ile
bilinen bu kurumun varlığı ülkelerdeki siyasi dengeleri Batı’nın özellikle de
ABD’nin politikalarına uyumlu kılınması ölçüsünde olanaklı kılıyor. Kalkınma
kavramı, yoksul ve gelişmekte olan ülkeler için “para akışı” anlamına
geldiğinden, başta Birleşmiş Milletler ve ABD olmak üzere dünyanın önde gelen
kalkınma ajansları Myanmar’daki junta rejimi ve onun uzantılarının kökünü
ekonomik kalkınma ile çözmeyi amaçlıyor. Bunu somut rakamlarla ortaya
koyduğumuzda ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. Birleşmiş Milletler’in,
Güneydoğu Asya ülkelerinden Laos’ta kişi başına düşen kalkınma yardımı 63
Dolar, Kamboçya’da ise 37 Dolar. Buna karşılık Myanmar’da ise sadece 3 Dolar.
Dolayısıyla, Myanmar’ın yeni doğmuş demokrasisinin devamı sadece siyasilere
özgürlük verilmesi ile sınırlı olmadığı aşikâr. Bunun ötesinde ülkedeki yoksul
kesimlerin içinde bulunduğu zor koşulların iyileştirilmesi ülke barışının
korunması ve devamlılığı için büyük önem arz ediyor.
http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=144915&q=%C3%B6zay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder