3 Mart 2012
Açe İslamı ile ilgili değerlendirmelerin bugüne kadar sınırlı yaklaşımlara terk edildiğini gözlemliyoruz. Bu, sıradan insanların yüzeysel gözlemleri kadar, akademi çevrelerinin konuya yaklaşımında da ortaya çıkan bir zaafiyet. Elbette burada sıradan gözlemciler ile akademisyenlerin yaklaşımlarını aynı kefeye koymadığımızı da belirtelim. Açe İslamı değişik evreler içerisinde değerlendirmeyi hak ediyor. İlk yazımızda Açe İslam anlayışına dair bir girizgâh da bulunmuştuk.
Bu yazıda ise yukarıda ifade ettiğim üzere, değişik
evrelerden belki de en önemlisi olarak ortaya çıkan ve bölge İslamı’nın
bölgesel ve süreçte küresel rol alma yönelimini sergileyeceği Portekiz
sömürgeciliğine karşı verdiği mücadelenin ruhunu oluşturması üzerinde duracağım.
Hollanda sömürgeciliği, henüz çeşitli biçimlerde tazeliğini korurken, tastamam
beşyüz yıl öncesine uzanarak Portekiz’e değinmenin meramı nedir diyenlerin
çoğunlukta olduğunu düşünebiliriz. Bu meramı soranların halidir ki, Açe
İslamı’nı yerli yerine oturtmada nükseden arızayı izale edebilir miyiz
kaygısıdır bu yazılara girişmemizin nedeni.
Şöyle bir geriye yaslanıp bir düşünelim. Bize bir dönelim
kısaca... İsmet Özel, Portekiz sömürgeciliğinin nedenini “Osmanlı’yı arkadan
kuşatmak” olarak yorumlamıştı hafızam beni yanıltmıyorsa. Katolik
Portekizlilerin bu girişimlerinde fevkalâde başarılı olduklarını söylemeli miyiz?
Bırakalım herkes kendi bulsun sonucunu. Ancak Özel’in demek istediği önemli
birkaç önemli husus var kanımca. Nedir onlar? Birincisi, Katolik dünyasının
yılmaz savaşçısı rolünü oynayan Portekizliler, dünyanın yarısı üzerinde
hakimiyet sergileme onayını aldığı Papa’ya sadakatini sergilemek için
bilinmeyen sulara yelken açarken, karşısında görebileceği ‘yerliler’ arasında
bir Açe ruhunu beklemiyordu herhalde. Bu ruhun doğup yeşerdiği topraklar, gene
atfetme gereğini duyduğumuz bir isim olarak Naqip Al-Attas’ın eserlerinde
vurguladığı Hicri birinci yüzyıla kadar geri giden bir İslamlaşma olgusuna ev
sahipliği yapmıştır. Al-Attas, elbette bu görüşünde yalnız değil. Yalnız değil,
ancak Açe entelijansiyasının Ali Haşimi, Yunus Cemil gibi güzide isimlerinin
daha evvelinde çalışmalarında İslamlaşma sürecine dair düşüncelerinden “biz”
haberdar değiliz. İkincisi, evvel emirde Portekiz’in, akabinde diğerlerinin
sömürge ve emperyal duygularla bezenmiş dünya keşifleri nihayetinde Avrupa’ya
akacak maden ve diğer zenginliklerin kaynağı olmakla kalmayacak, etkisi
bugünlere sarkan ve küresel sorunların ana rahmi mesabesindeki kapitalizmin
neşet etmesinde başat rol oynayacaktır. İşte bu kapitalizmdir ki, dönüp dolaşıp
nihayetinde 19. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı’nın kalbine ‘Düyun-u
Umumiye” olarak saplanacak olan hançerdir. Peki Açe bu işin neresinde?
Açe, varlığına ilham aldığı ve birinci Hicri yüzyıldan
evrile evrile giderek artan bir devinimle varlık bulan İslami anlayışı ile
Katolik Portekiz’e karşı i)bölgesel ümmet olgusunu hayata geçirmiş ve Açe İslam
Sultanlığı’nı dünya tarih sahnesine taşımış; ii)Kafir güce karşı işbirliğini ya
da ‘mandacılığı’ değil, direnişi sembolleştirmiş; iii)Hint Alt Kıtası’nın ve
Güneydoğu Asya’nın o dönemki İslami güç odaklarının aksine içe kapanmayı değil,
Kafir gücün başını koparacak ‘fetihçi ruhu’ sürekli, ama sürekli dinç tutmasını
bilmiş; iv)çok bildik kavram olan Pan-İslamizmin daha esamesinin okunmadığı bir
yüzyılda küresel İslam birliğinin hayata geçirilmesinde öncü bir role
soyunmuştur. Bu süreçlerin oluşması için neler lazım? İman, niyet, ilim ve
istikamet... Açe İslamı, ruh kökünde yatan bu unsurlar nedeniyledir ki,
önemsenmeyi hak ediyor.
Önceki yazımızda şöyle demiştik, “Açe İslamı'na vurgu,
merkezi teşkil eden ve tarihten tevarüs eden veya ettirilen üstünlük
kompleksinin doğal bir uzantısı olan hegemonik yaklaşıma ‘sınır çekme’
olanağını da üretmeyi amaçlıyor.” Evet amacımız tastamam bu. Yani, merkez-çevre
ilişkisinde, yüzyıllara dağılan bir serencamı ile merkezin, yani bir yanında
Ortadoğu İslamı, öte yanında Osmanlı Devleti eksenli oluşumun Güneydoğu Asya
İslamı ile ilişkisinde kurulan üstünlük kompleksinin nasıl bir anlayışı hakim
kıldığı üzerinde durmak... Bu konu üzerinde dururken, İslamın çeşitli toplumlar
arasında var olan ilişki boyutunu, bir başka deyişle, toplumların İslamı
değerlendirme ve pratiğe geçirme boyutundan bahsediyoruz. İslamı anlama ve
pratiğe evirme hakkı salt bir toplumun, tüm İslam toplumlarının karşı konulmaz
hakkıdır. Bunu yadsımak demek, İslam’ın insanoğluna, bunların çeşitli
gruplaşmalarla olduğu toplumsal oluşumlara tanıdığı “özgürlüğü” yok saymak anlamına
gelmez mi?
Merkezin teşkil ettiği “üstünlük kompleksinin” üzerine
gidilmesini önemsiyoruz. Çünkü bu olgu, ister istemez, bir tür “monopol”
anlayışlara hakimiyet zemini hazırlaması ile tehlike arz ediyor. Oysa,
“monopol”ün her türlüsü zararlıdır... Bugün Açe özelinde var olma mücadelesi
veren “dışarlıklıların” istem dışı veya kasıtlı gerçekleştirmeyi arzu ettikleri
işte bu “monopol”dür. Yani dünün merkezinin bugünkü şartlarda temsilciliğine
soyunmak ve Açe’ye dışardan yeni bir anlayışı ithal etme girişimidir.
Bir kez daha önceki
yazımıza referansla şu hatırlatmayı yapmakta fayda mülâhaza ediyoruz. Açe
İslamı’na dair üç “aralıktan” bahsetmiştik. Bu aralıklardan üçüncüsü Açe
İslamı’nın Batılı sömürgeci güçlerle, yani öncelikle Katolik Portekizle hesaplaşmasıdır.
Bu hesaplaşmanın, yukarıda atıfta bulunduğumuz İsmet Özel’in “Osmanlı’yı
arkadan çevirme” projesinin aktörü konumundaki bir güce karşı yapıldığını
dikkatlerinize sunarım. Bu üzerinde epeyce kafa patlatmayı gerektirecek bir
öneme sahiptir. Açe’nin bu güçle karşılaşması bu gücün Güneydoğu Asya’ya ayak
basışından, vazifesini bir diğer Batılı sömürgeye yani, Hollanda’ya devrine
kadar -şu ya da bu şekilde- yaklaşık 130 yıl sürmüştür. Bu süre zarfında,
Portekiz gücü her ne yapmayı isteyip de yapamadıysa, Açe topraklarında neşet
eden İslami anlayışın gerektiği şekilde pratiğe dökülüşünden dolayıdır; öte
yandan, Portekiz gücü her ne yapmayı isteyip de yapabildiyse bu da, Açe’de boy
veren Pan-İslamcı ruhun diğer “küresel aktörlerce” yeterince anlaşılıp destek
çıkılmamasından ötürüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder