Mehmet Özay
22 Eylül 2011
Geçen hafta boyunca 11 Eylül’ün Güneydoğu Asya uzantısı ve geçen on yıl
zarfında doğurduğu sonuçları ele alırken, bölgede yeni bir tartışma gündemde
yer işgal etmeye başladı. 31 Ağustos tarihi Malezya’nın bağımsızlık (Merdaka)
gününe tekabül ederken, 16 Eylül de Malezya Günü olarak her yıl tekrarlanan
kutlamalara konu oluyor. Bu yıl, iki kutlamanın bir arada yapıldığına tanık
olduk. Hemen bilmeyenler veya unutanlar için bir hatırlatma yapalım, 31 Ağustos
1957 Malay toplumunun uzun süren İngiliz sömürgeciliğinden kurtuluşunun
gerçekleştiği gündü. Malay Yarımadası’nı kapsayan bu bağımsızlık olgusu birkaç
yıl sonra bölgede bir başka evrime konu olacaktır. O da, İngilizlerin Borneo
Adası, Endonezya iktidarının ise Kalimantan Adası olarak adlandırdığı coğrafya parçasının
kuzey batısındaki -ve gene bir zamanlar İngiliz sömürgesine konu olmuş- Sabah,
Sarawak ile Malay Yarımadası’nın gerek coğrafi gerek kültürel devamı
niteliğindeki Singapur’un 16 Eylül 1963 tarihinde ‘bağımsız Malezya’ ile
birleşmesiyle bugünkü Malezya doğmuş oldu. Temelde bu ittifak girişimi Malaka
Boğazı’nın kuzeyinde tarih boyunca İngiliz güdümündeki Malay toplumlarının
-Patani ve Brunei’yi hariç tutarak- bir anlamda birleşmesi anlamına geliyordu.
Böylece Güney Çin Denizi’nin doğusunda ve batısında kalan Malay unsurları
siyasi bir irade altında biraraya geldiler. Evrilme süreci bununla sınırlı
kalmadı elbette. Bu yeni “ittifak”ın oluşumundan iki yıl sonra dünyada ses
getiren bir diğer gelişme Singapur’da yaşandı. Malezya siyasetinde hakim
Malaylar ile Singapur Adası’nda Lee Kuan Yew’in önderliğindeki Çin yönetimi
arasındaki siyasi ‘dalaş’, bu ittifakın bozulması ve Singapur’un “bağımsız bir
devlet” olarak ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.
Bu kısa izahın ardından, geçen hafta yaşanan ve etkisi devam edeceği kesin
gelişmeye dönelim. 16 Eylül Cuma günü, yani resmi kutlamaların yapılacağı günün
öncesinde 15 Eylül akşamı Malezya Başbakanı Necib’in televizyonlarda canlı
olarak yayınlanan konuşması ülkenin bir süredir içinde bulunduğu sosyo-siyasi
değişimlerin yönünü göstermesi bağlamında dikkat çekiciydi. Başbakan Necib, bu
konuşmasında ISA (Internal Seurity Act) adı verilen ve yargılama olmaksızın
şüphelilerin altmış gün boyunca tutukluluk hallerini öngören uygulamanın
kaldırılacağı yönündeki açıklaması büyük yankı buldu. Bu açılımın, ülke sivil
ve dolayısıyla siyasi hayatına ‘renklilik’ getirecek bir açılım olarak gündeme
geldiğine kuşku yok. Kısaca ISA’nın kökenine değinelim. Ülke güvenliğini
yakından ilgilendiren ISA, ülkede 1948’den bu yana yürürlükte. İngiliz sömürge
yönetiminin bu yasayı uygulamaya nedeni ise, Malaya topraklarında baş gösteren Komünist
Gerilla Hareketi mensuplarının yargılanmaksızın tutuklanmasına yönelikte.
Bağımsızlığın akabinde ise Malezya’nın kurulu “siyasi, ekonomik, sosyal, dini
ve kültürel” düzende dönüşümü öngören girişimlere karşı bir güvenlik şemsiyesi
olarak işlev gördü.
Başbakan Necib, niçin böylesi bir açılıma ihtiyaç duyduğunun izahı
gerekiyor. Kanımızca bunun iç ve dış olmak üzere iki önemli nedeni bulunuyor.
Birincisi geçen Temmuz ayının başlarında Kuala Lumpur’da düzenlenen önemli
miting öncesi ve sonrasında yaşananlar; ikincisi ise Ortadoğu’da başgösteren ve
sivil yanı ağır basan ayaklanmalar. İkincisinden başlayarak konuyu ele alalım.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da geçen yıl Aralık ayından bu yana devam eden halk
ayaklanmaları, bölge ülkelerinde başlangıçta pek de dikkate alınmazken, aradan
birkaç ay geçmesinin ardından Güneydoğu Asya ve hatta Doğu Asya’da Çin de dahil
olmak üzere pek çok ülkede “Bizde de bir benzeri olur mu?” endişesinin siyasi
iktidar çevrelerinde karşılığı ortaya çıkmaya başlamıştı. Ortadoğu eksenli
gelişmelerin yüzyıllar boyunca Güneydoğu Asya Müslüman toplumlarında etkisi
görülegelmiştir. Her ne kadar, siyasi ve toplumsal dinamikleri farklılıklar
taşısa da, günümüz küresel aygıtlarının maharetiyle Malezya dahil bölge
ülkelerinin kaygı duymadıkları söylenemez.
Küçük bir parantez açarak Endonezya’ya değinelim. Endonezyalılar, aslında
rahatlar. Bunun nedeni ise, benzer ayaklanmaları 1998 yılı ve devamında sergileyip,
32 yıllık Suharto iktidarını ortadan kaldırmaları ile ‘reform’ sürecine
girdiler. Yani bu anlamda, biz “sırayı savdık” görüşündeler. Singapur’da onca
gelişmişliğine rağmen, geçen Mayıs ayındaki seçimlerde daha çok inisiyatif
almak isteyen muhalefet ve gençlik arzu ettiğini mevcut yönetimden aldı. Tabii
Singapur’da gerçekleşen halk ayaklanmasından ziyade, iletişim aygıtlarının
öncülüğünde gerçekleşti.
Bu minvalde, Başbakan Necib’in geçen hafta yaptığı konuşmanın özünü ve
çerçevesini ISA’nın kaldırılması ve sivil hayatın kapsamının genişletilmesi
oluşturduğuna kuşku yok. Peki Necib, niçin böylesi bir açılıma ihtiyaç duydu?
Açıkçası, Temmuz olaylarının öncesi ortaya koyduğu söylem bir direniş içeriği
taşısa da, zamanla bu söylemin yumuşayarak geçen haftaki konuşmanın ortaya
çıkmasına yol açacak bir evrim yaşadığı görülüyor. Aradan geçen süreçte,
İngiltere ve Amerika’ya yapılan ziyaretleri de bir kenara not edelim... Kanımız
o ki, Başbakan Necip’te böylesi bir değişimi ortaya çıkaran unsurların başında,
ülkenin sembolik lideri konumundaki Sultan Zainal Abidin’in tarafları itidale
davet eden ve bu anlamda göz ardı edilemeyecek duruşu olduğudur. Yani, Sultan
Zainal Abidin’in bu miting öncesinde taraflar arasındaki atışmayı sonlandırıcı
mahiyetteki müdahalesinin kayda değer bir yönü var. Bir diğer unsur ise, mevcut
siyasi yapının tüm müdahalesine rağmen, engellenemeyen miting’in doğurduğu
ortam da iktidarı yakın gelecekte yapılacak seçimler öncesinde bir ‘kontra’
atak yapma gereksinimine ittiği ortada. Aslında Necib, belki de istemeyerek
modern Malezya tarihinde bir ilke imza atıyor ve bu ‘icraatıyla’ ülke siyasal
tarihinde önemli bir yer edinecek. Ülkede, iktidarı ve muhalefeti ile -ki
ikinci kesimin halen bazı çekinceleri olduğunu söyleyelim- herkesin ittifak
ettiği konu Malezya toplumunun bu icraatla demokratikleşmede yol katedeceği
yönünde.
Yukarıda dediğimiz gibi, miting öncesi görüşleri ile bu icraati arasındaki
derin ayrım dikkate alındığında önemli bir zihinsel süreçten geçtiği görülüyor.
Bunun dış ve iç faktörleri olduğu ortada. Ancak bu icraatı ile halkın nabzını
tuttuğunu da söylemeliyiz. Öyle ki, UMNO heyetleri ile görüşmelerinde veya saha
ziyaretlerinde üyelere sürekli söylediği konuların başında, artık siyaset yapma
geleneğinin değiştiği, geleneksel Malay kıyafeti giyip seçmenin karşısına
çıkarak oy alınamayacağı, ‘muhalefetin’ sosyal sitelerle önemli işler
yaptığını, benzerinin UMNO tarafından acilen hayata geçirilmesi bağlamındaki
görüşleri geliyor. Bu söylem, temelde UMNO siyasi varlığının ve siyasi
arenedaki etkileşiminin yapısal dönüşümü anlamına geliyor. Bu minvalde,
Başbakan Necib, belki aylar kalmış olan genel seçimler öncesinde sömürge döneminde
uygulamaya konulan ve sivil hayatı kısıtlayan yasaları değiştirme sözü vererek
pragmatik bir çıkış ta yaptı. Bununla birlikte, yasal değişikliğin hangi
süreçte ve ne şekilde gerçekleştirileceği ise henüz kesinlik kazanmış değil.
Muhalif çevreler gelişmeler karşısında yeniden yapılandırılacak yasal
düzenlemelere her siyasal güç odağının katkı yapmasına vurgu yaparak, tam da bu
dönüşümün odağına işaret ediyor. Kimi çevrele, yeni uygulamalar için Avrupa
ülkelerinden ‘ders alınacağını’ dile getirmeleri, aslında takip edilen metod
olarak pek de bir farklılık taşımadığını, düne kadar İngiliz sömürge ürünü
yasaların, bugün geliştiği varsayılan Avrupa demokrasisi ile değiştirileceği
bir başka handikap. Kısa sürede ülkede siyasi atmosferi yeniden şekillendiren
bu gelişmelerde Sultan’ın işlevini de göz ardı etmeyelim. Sultan Zainal Abidin,
ülkede kimi sivil toplum kuruluşları ile siyasi iktidar arasındaki çekişmede
rol alması özünde, pek de alışık olunmadık bir siyasi çıkıştı. Bununla
birlikte, ülkedeki gidişatın ciddiyetini göstermesi bağlamında da önemliydi.
Ancak ‘hikâye’ bununla sınırlı değil. Çünkü iki yıl süreyle de olsa Malezya
ile aynı devlet çatışı içerisinde yer almış, nihayetinde ayrılarak bağımsız bir
devlet statüsü kazanmış olsa da, Singapur’da da aynı yasalar, bu iki yıllık
birliktelikten kalan bir miras olarak halen mevcut. Yani kökleri itibarıyla
İngiliz icadi bir anlayış! Siyasi ittifakın sona ermesine rağmen, bu iki ülke
arasındaki ekonomik ve siyasi etkileşimler süreklilik arz ettiğinden birindeki
gelişme, doğrudan diğerini de taraf kılıyor.
Malezya demokrasi atağı yapar da, Singapur bundan geri kalır mı! Hemen
ertesi günü Singapur’da muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları
Singapur’daki benzer yasaların kalkması için propagandaya başladılar. Aslında
ellerinde sağlam dayanaklar da yok değil. 1990’lı yıllarda Singapur’da söz konusu yasaların kaldırılması
bağlamında gündeme gelen gelişmelerde gerek o dönemin başbakan yardımcısı
bugünkü Başbakan Lee Hsien Loong ve kurucu baba Lee Kuan Yew, “ISA, Malezya’da
devam ettikçe bizde de devam etmeli” yaklaşımı ile “düzenin devamı” yönünde
görüş beyan etmişlerdi. Bir yandan da, 11 Eylül saldırıları akabinde ABD’nin
küresel ‘pre-emptive’ çabaları, pek çok ülke gibi Singapur’da da mevcut
yasaların devamındaki ısrar konusunda ellerini güçlendiren dış etkenler olarak
işlev gördü. Bugünler de ise, sivil çevreler, işte bu atıfları gündeme
getirerek bir an önce Singapur’da da konuşma, gösteri vb. özgürlükleri
sağlayacak adımların atılmasını konusunda öncülükte bulunuyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder